Skip to main content
Submitted by Anonymous (not verified) on 4 May 2013

Apo ayni kitapta diyor ki devrimci militan en gercekci insandir.
Savaşı kurallarına göre yürütmeyince, kişinin bir caniden farkı kalmaz.
Askerlik, öncelikle kendini kanunlar veya siyasi çizgiler temelinde denetlemekten ve disipline etmekten geçer.
Kendinden hesap sormayan kişilik, kendini unutan kişiliktir. En ağır suçları da işlemiş olsa, kendi vicdanına hiç seslenmesi olmayan kişiliktir.
Hatalar tüm bir ulus adına işleniyor.
Hem çocuklar hem yaşlılar söz konusu olduğunda biri ermiş, diğeri ise suça bulaşmamış olarak değerlendirilebilir. Orta yaşa doğru geldiğimizde ise, kendini bir şey sananların kuralsız tırmanışı söz konusudur.
Yiğitlik pek kolay değil. Orta yaş, yiğitliğin en çok konuşturulması gereken yaştır.
Yiğitlerin kolay ölmemesi gerektiğini tüm tarih söyler.
Savaşın en temel bir ilkesi, kolay ölmeme ilkesidir. Tabii kolay ölmemek uğruna bir çok kişiyi
öldürerek değil; kolay ölmemek, savaşı amansız geliştirmek ve düşmanı imha etmekle mümkündür. Düşmanı imha etmeyen, kolay öldürülmeye yol açmış olur. Örgütlemeyen, morali geliştirmeyen kolay ölüme yol açar. Tüm bunlar savaş teorisinin en önemli özellikleridir.
Peygamber bile, “Savaşın onda dokuzu kurnazlıktır” der.
İktidar olmak isteyen en azından aşiretinden, köyünden etrafına birkaç yüz kişiyi alır, örgütler. Aydın ise dil gücüyle, eğitim gücüyle bazı insanları örgüte bağlar.
Bizim birbirimizden alacağımız bir iktidar yoktur, ancak birleşerek iktidarı alma gibi bir görevimiz vardır. Hem de çok sıkı sıkıya örgütlenerek, birbirimizi yoldaşça güçlendirerek iktidarı parça parça işbirlikçiden, faşistten koparmaliyiz.
İktidar imkanlarını artırmak, arazi kurtarıp, değer biriktirmek lazim. Bu da ancak eğitimle, örgütlenmeyle ve bizzat savaşla olur.
En yüce değerlerimizi unuttuktan, onların anısına saygıyı yitirdikten sonra, bizim bir canavardan farkımız kalmaz ve yarın tarih karşısında yargılanırız.
Yetki, görev, komutanlık bir tek nedenle istenilebilir; yoldaşların, halkın intikamını almak ve bir de görevi daha başarılı yapmak için. Bunun dışında komutanlık istemek suçtur. Kendini yaşatmak, savaşçılarla oynamak, köylüleri kullanma anlayışıyla komutanlık istenmez.
Savaşçının yüreği halkıyla, yoldaşlarıyla dolup taşar.
Bircok yerde birbiriyle uğraşma, ahbap-çavuşluk, fitne-fesat, bozgunculuk bir yaşam tarzı olarak sürüp gidiyor.
Hiçbir zaman bir PKK‟linin -ister en sıradan bir savaşçı olsun, isterse adı-sanı en çok duyulmuş birisi olsun- düşmana yönelmekten başka bir çaresi, bunun dışında tek bir söz söylemeye hakkı ve örgütü en değerli silah olarak geliştirmekten başka bir işi olamaz.
Düşmanına iyi vurmasını bilen, ülkesinin topraklarında, halkının bağrında yer etmesini iyi bilen iktidara yürür.
Daha fazla eğitim ve örgütlenmeyle düşmanı vurmaya çalışmaliyiz. İktidar olmak istiyorsak, bir küçük iktidar maketini bir dağın başına, giderek dalga dalga ovaya, düşmanın üzerine yaymaliyiz.
Nereye giderseniz oraya göre şekil almalıyız. Dağa göre, ovaya göre veya kızıl bölgeye göre şekil almamız işten bile değildir. Üstlenme, baskın, pusu gibi işler çok kolaydır. En iyi becerebileceğimiz işlerdir. Bunlar yüksek teori de istemez, alışkanlıklardır. Pusu, taktik gibi konulara su gibi akmasını bilircesine anlam vermeliyiz. Düşmanı düşürmek, dağlarda yapılabilecek en basit iştir. Şu anda gerilla savaşı için, kedinin fareyle oynaması gibi bir iştir dememiz gerekir.
Buna kapasite olarak da, cesaret, fedakarlık olarak da hazır ve uygunuz. Boş işlerle uğraşacağımıza, doğru savaş işleriyle uğraşalım. Ama mevcut mantıkla, yaşam tarzıyla bu gerçekleşmez. Bizim en iyi yapabileceğimiz iş, savaş işidir. Savaşın dışında fazla değerimiz yoktur. Bizim işimiz-gücümüz savaşçılıktır. Karnımızı doyurmak için bile savaştan başka bir çaremiz yok. Savaş, şu anda Kürdistan‟da tek üretim tarzıdır. Kürdistan‟da ekmek bulmak isteyenler bile savaşmasını bilmelidirler. Gerçek böyledir. Karnını doyurmak için bile olsa, tek üretim tarzı savaştır. Çünkü özel savaş her şeye el koymuştur. Özel savaş, varolan bütün yaşam olanaklarını gasp etme savaşımıdır ve bu fiilen yürütülmektedir. Onun karşısında biz de kendimizi doyurmak istiyorsak, özel savaşa karşı savaşımızı vermeliyiz.
Savaş felsefemiz çok köklü olmalıdır. Maneviyatımız, moralimiz yerle bir edilmiştir. Bunun için moral savaşı, maneviyat savaşı, şeref savaşı vermeliyiz. Bütün bunları verdikten sonra özgür toprak savaşı vermeliyiz. Ondan sonra eğer mümkünse daha da fazla siyasi iktidar savaşı vermeliyiz. Bütün bunlar savaştır. Komutan, bütün bu savaşları en iyi bilen ve yürüten kişidir. En önemlisi de, düşmanını tanır ve onu yerle bir etmesini bilir. Hileyle, zorla, bütün savaş yöntemleriyle düşmanı geriletti mi, işte o komutandır. Bunun dışında hareket eden komutan, yanlış yapıyor demektir ve kimse ona komutan diyemez.
Savaş, biz Kürtlerde hava teneffüs eder, su içer gibi bir meslek olmalıdır.
Doğru her zaman doğrudur, yüzyıl geçse de doğrudur. Bu halk ancak bir gerilla savaşıyla kurtulabilir. Bu şimdi de doğrudur, yüzyıl sonra da doğru olacaktır. Gerilla savaşı elli yıl önce de yapılsaydı başarılırdı, ama şimdi bu şans bize düşüyor. Bu şansı kurtuluş için değerlendirmeliyiz. Bizi bekleyen, düşmanın çok kötü bir işkencesi, katliamıdır. Ancak bunu önlemenin imkanı elimizdedir ve müthiş savaşarak önleyebiliriz.
Değerlerin kıymetini amansız bilmek, değerlerle oynayanların karşısında yalnız dağlarda değil, her yerde durmak önemlidir. Çünkü bunun dışında insan olmamız, karnımızı doyurmamız bile mümkün değildir. Gerçekçi olmaliyiz, olmayanlar, savaşın kıymetini ve savaşın yaratacağı değerleri bilemezler. Onun için savaşçı, en gerçekçi insandır.
Doğru tarzı esas alırsak, düşman karşımızda dayanamaz. Düşman, karşımıza yüz bin kişilik bir orduyu da çıkarsa, o ordu ve onun özel savaşı kendi başına bela olur. Yüz bin kişilik orduya, bin gerilla fazladır bile. Gerilla, bir yıl yıpratma savaşını sürdürsün, o ordu düşmanın
başına beladır. Bunu tüm halk savaşları teorisi söylüyor. Biz neden uygulamayacağız?
Düzenli ordusunun niceliği ve niteliği her zaman düşmanın başına beladır. Düzenli ordularda sayı zaaftır. Eğer gerillayı tüm incelikleriyle uygularsak, teknik bile zaaf durumuna dönüştürülebilir. Gerilla için sayı azlığı zaaf değildir, hatta avantaj durumuna yükseltilebilir. Gerillanın tekniği bir zaaf değildir; çünkü hafif silah bir tanktan daha etkilidir, tabii gerektiği gibi kullanırsak. Ancak tanka hedef olur, tankın pususuna düşersek, kötü bir savaşçı olduğumuz ortaya çıkar. Düşman tankı yığmış olabilir, ama tankla dağları döve döve sadece mermi tüketeceği ve sadece benzin
harcayacağı açıktır. Uçak için de aynı şey söylenebilir. Keza bütün o toplar için de aynı şeyleri söyleyebiliriz. Ama gerillanın inceliklerini uygulamak, gizlilik, yer altı çalışmaları gibi bilinen her türlü mücadele yöntemlerini hayata geçirmek gerekir.
Demek ki, bunları yapsanız, sayı da, teknik de düşmanın başına bela olur. Sizin sayınız azdır, teknik hafifliği de avantajdır. Gerillanın özü budur. Bunun dışında yaşamak, bir savaşta başarma imkanı yoktur. Mao, Çing-Tang dağlarına çıkarken dört tane kitap okumuştu. Castro, gerillaya başladığında bir kaç kitap ya okumuştu ya okumamıştı. Şu anda hepimiz bir Mao kadar, bir Castro kadar bilinç almışız. Fakat olmayan şey; tutarlı bir yurtseverlik, doğru bir örgütçülük, hatta doğru bir insani yaklaşımdır. Bu savaşı başarıyla vermedikçe, hiç kimse alnı dik yürüyemez...

Saygilar

Add new comment

Plain text

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.