Kürd Milleti’nin Önüne Çıkan Devletleşme Fırsatı
Kürd milleti yüzyıllardır kaybetmiş bir kaderi yaşıyor. Kaybettiklerini kazanmak için bedeli ağır bir mücadele verdi. İki kutuplu dünya koşullarında her iki kutubu karşısında bulan Kürdlerin kazanma şansları yoktu. Fakat şimdi durum farklıdır. Sovyet bloğunun dağılması ve dünyaya tek başına yeniden çeki düzen vermeye çalışan ABD’nin devreye koyduğu GOP projesi ile yüzyıldır Kürdlerin değiştirmeye çalıştığı statükoya yönelmesiyle Kürd milletinin önüne büyük fırsatlar çıktı. Kürdistan’ın Güneyi’nin şu anki kazanımları bu doğan fırsatların sonucudur. Şu an aynı fıtsat Kürdistan’ın Güney-Batısında doğmuştur. Kürdler milli bir politika izlerlerse tarih sahnesine devlet olarak çıkma imkanına kavuşurlar.
Defalarca söyledik. Türkiye, Irak ve Suriye olarak anlandırılan bu coğrafyalar Kürd milletinin egemenliğinin gaspı üzeri oluşturulan “hata ülke”lerdir. Bilinçli olarak yapılan bu hata batılı ve doğulu emperyalist güçlerin çıkarlarına cevap verdikleri için bu güne kadar bu “ülke”ler varlıklarını korudular. Bu gün durum farklıdır. Dünyaya yeniden bir çeki düzen vermeye girişen ABD ve bunuda yaşadığımız coğrafyada başlamasiyla Kürdistan’a yüzyıldır giydirilmiş bu statüyü saladı. Dört ayaklı olan bu statükonun bir ayağı ülkemizin güneyinde kırıldı. İkinci ayağın kırılması Güney-Batıda gündemde. Gelişmeler Kürdistan’ın bağımsızlığını ve birliğini peşisıra getirmenin fırsatını Kürd milletine sunmaktadır.
Bu gibi fırsatlar yüzyılda bir milletlerin eline düşer. Değerlendirilirse kazanır, tersi kaybettirir. Kürdler açısında meseleye bakıldığında kazanmak devletleşmektir. Kaybetmek Kürdlerin hiçte işi olmayan sömürgeci ülkenin demokratik mücadelesine “halkların kardeşliği” adına koşuşturmaktır. Bu düşünce Kürdistan bağımsızlaştırmasını boşa çıkarmanın kendisidir. Kürdler bu düşünceden kendilerini arındırmalıdırlar. Hangi halkların kardeşliğinden bahsediliyor. Irak ve Suriye’yi ele alın. Irak’ta azınlık Sunni ve Suriye’de azınlık Alevi iktidarları döneminde Kürdlerin payına düşen inkar ve imha oldu. İktidarın el değişmesi halinde aynı uygulamaların olmayacağının garantisi ne?
Sağa sola kıvırmadan, onun bunun alt kimliği atmosferinden siyaset yapmayı akılı politika edinmeden Kürdlerin millet olmadan doğan haklarının savunucusu ve bunu gerçekleştirmenin politikası yapılmalıdır. Kürd yurtseverliğin, milliyetçiliğin gereğide budur. Bu politikanın öznesi Kürdlerin devletleşme hedefi olmalıdır. Bunun koşulları bu gün her zamankinden daha fazla vardır.
Kürdler kendilerini bu hedefe kilitlemelidir. Şu an Kürdlerin ayağına gelen fıtsat bir daha gelmeyebilir. Bu tür fırsatlar milletlerin önüne her zaman gelmez. Geldiği zamanda değerlendirilmedi mi kaybedilmiş olur.
Şu an Abdullah Öcalan güdümündeki çevreler, Kürdlere kaybettirmek için düşmanın politikasının taşaronluğunu yapmaktadır. Kürd milletinin devletleşmesinin önünü kesmek için Kürd milletinin önüne içi boş hedefler koyup durmaktadır. Kürd milletinin işi olmayan hedeflere yöneltmektedir. Kürd millet bağımsızlığını güme götürmek için “demokratik Türkiye,” “demokratik Suriye” gibi sümürgeci ülke için Kürdleri savaştırmaktadır. Bu politikalarıyla Kürdler bağımsızlık hedefinden uzaklaştırmanın çabasını veriyorlar.
Defalarca dedik. Bu mihrakın varediliş nedeni budur. Bunun için varedildiler. Bu konuda düşmana sayısız hitmette bulundular, ama buna karşı Kürd milletine tamiri zor zararlar verdiler.
Abdullah Öcalan ve örgütü Türk egemenlik sistemin bir eseridir. Onun kucağında doğdu ve her dört sömürgeci devletin beslediği büyütüğü ve Kürd millet kökünü kazımak için bir misyonla görevlendirdiği bir gerçek. Bu gerçeğe gözlerinizi kapatabilirsiniz ama onu yok edemesiniz. Size rağmen o var olmaya devam eder. Ve bir gün bu gerçek tarafınızdanda kavranıldığında söyleyecek sözünüzün olması için şimdiden sarfedeceğiniz her sözü tartarak söylenmesi kendi çıkarınız.
Şu an Kürdistan’ın Güney-Batısında fiili devletleşme koşulları olmasına karşın Kürdlerin önüne “Demokratik özerk Kürdistan ve özgür Suriye çizgimiz” dedikleri sömürgeci eşikte kalmayı siyaset edinen mantık sahipleri, Kürd milletine vereceği bir şeyleri olmamanın yanısıra ele geçirilen mevzilerin nasıl heba edeceklerinin mimarlarıdır.
Bu mantık sahipleri bilinmeyenler değildir. Kimse heveslenmesin. Bu çevre kimseyi yanıltmayacaktır. Kısa bir sürede gerçek yüzünü gösterecektir. Kürd millet kazanımlarını yok etmek için düşmanın tetikçileri rolünü dün ve bu gün oynadıkları gibi yarında oynayacaklardır. Bu konuda yanılan biz değil bu çevrelere yurtseverlik atfeden beynini bu odağa rehin bırakan çevreler olacaktır.
Bunun somut örneği PYD adına yapılan açıklamada veriliyor. “Bir kez daha belirtmek istiyoruz ki TEV-DEM olarak Suriye halkları arasında hiçbir ayrım yapamamak ilkesel yaklaşımımızdır. Suriyeli tüm halklarla birlik ve beraberlik içinde demokratik bir Suriye'de ortak yaşamaktan yanayız. TEV-DEM olarak Suriye'nin birliğinden yana olan yaklaşımımızı halkların kardeşliği ile gerçekleştirmek için üstümüze düşen her türlü fedakarlığı yapamaya hazır olduğumuzu bir kez daha belirtmek istiyoruz.”
Aynı yönlü bir açıklama KCK’den geldi. KCK Yürütme Konseyi Başkanlığı, Kürdistan’ın Güney-Batısında yaşanan gelişmelere ilişkin yaptığı açıklamada, “Kürt halkı, Suriye’nin demokratik birliği çerçevesinde kendi doğal haklarını almayı talep etmektedir,” dedi.
Ve devamla: “Suriye’de bulunan tüm Kürt partilerinin programı, ne başka bir parçayla birleşme ne de ayrılma gibi bir hedef taşımamaktadır. Buradaki Kürt halkı, Suriye’nin demokratik birliği çerçevesinde kendi doğal haklarını almayı talep etmektedir. Kürt halkı, birlikte yaşadığı Arap, Dürzi, Asuri, Ermeni, Alevi ve farklı inançlara sahip olan kesimlerle demokratik, eşit ve özgür yaşamın tesisini her koşul altında savunmuştur. Halkların kardeşliği ve demokratik Suriye’nin birliği içerisinde özgürlüğüne kavuşma biçimindeki amaçlarını her vesileyle ifade eden Kürt siyasi temsilcileri, bunun bir stratejik yaklaşım olduğunu vurgulamışlardır.”
Bu şu demektir? Şimdiden Kürd millet bağımsızlığını “halkların kardeşliği” adına feda etmektir.
Bu açıklamalar Kürd şehir, kasaba ve köylerin birer birer Kürdlerin eline geçmesinin ardında yapıldığıda biliniyorken zamanı geldiğinde bu çevrenin sömürgeci güçlerin emri üzerine Kürd kazanımlarını sömürgeciye teslim edeceklerinden şüphe etmemek gerekir.
Bu bir realite. Bu realiteyi göremeyen veya görüpte mürit bağlılığıyla bağlandıkları kapı sahiplerine beynini rehin bırakmışların erken ötükleri ise bir başka trajedidir.
Kürdistan’ın Güney-Batısının büyük bir kesimi kısa bir sürede Kürdlerin denetimine geçti. Diğer kesimlerinde Kürdlerin eline geçeceği kesinlik gibi. Bu koşullarda yapılması gereken Kürdistan halkının egemenliğini sağlamaktır. Yoksa daha şimdiden ortaya çıkan Kürd millet egemenliği pazarlık konusu yapmak değildir. İçi boş “demokratik özerklik” safsafatasıyla Kürd egemenliğini iktidara kim gelirse gelsin Şam’ın tahakümüne sokmak Kürd politikası olamaz. Yapılması gereken Kürd egemenliğini kendi eline alan bir statüko oluşturmaktır. Buna uluslararası alanda meşruiyet kazandırmaya çalışmaktır. Sonra Suriye’de olup bitenleri beklemektir. Ayrı bir devlet mi, yoksa Suriye bütünlüğü içinde sınırları belirlenmiş kazanılmış bir statüko mu tercihi yapılacak bir referandumla Kürdistan halkına sunmaktır.
Bu değilde; “Suriye’de bulunan tüm Kürt partilerinin programı, ne başka bir parçayla birleşme ne de ayrılma gibi bir hedef taşımamaktadır. Buradaki Kürt halkı, Suriye’nin demokratik birliği çerçevesinde kendi doğal haklarını almayı talep etmektedir... Kürt siyasi temsilcileri, bunun bir stratejik yaklaşım olduğunu vurgulamışlardır,” mantığı yüzyıldır Kürd-Kürdistan’a giydirilmiş kölelik boyunduruğun sür-git politikasının Kürd versiyonu olur.
Politikalarını “altın tepside Kürd devletini sunsalarda kabul etmeyiz,” diyen mantık sahiplerinden medet uman çevreler yanılıyorlar. Koşulların yarattığı Kürdistan halkının ayağa kalkışına bakıp sömürgecilerin “Kürdçü”lerinden bağımsız Kürd devleti beklentisi içinde olanlar bizlere laf yetiştireceklerine izlenen politikaları doğru okumaya zorlarlarsa daha isabetli sonuçlara varırlar.
Abdullah Öcalan ve onun güdümündeki yapılanmalar Kürd millet bağımsızlığını gerçekleştirmeyi bir yana bunu boşa çıkarmanın misyonu üslendikleri inkara gelmez. Her ağızları açıldığında sömürgeci ülkede “demokratik cumhuriyet” icadı neyin nesidir? Sahi Kürdlerin sömürgeci ülkede tutuklu bırakmanın ve tokatlamanın mantığı ne? Niye bu mecburiyet? Bu güne kadar Kürdlerin Türk, Fars ve Araptan ne çektikleri biliniyorken, bundan sonra Kürdleri sömürgeci eşiğe mecbur kılan mantık sahipleri Türk, Fars ve Araplardan ne umuyorlar, ne bekliyorlar?
Ne umdukları ve ne bekledikleri Arap muhalefet güçleri temsicilerinin ve PYD Eşbaşkanı Salih Müslim’in verdikleri şu mesajlarda sabittir.
Daha önce Suriye Milli Konseyi Sözcüsü Abdullah Türkmeni: “Biz Kürtler’i hiçbir şekilde ayırmıyoruz. Ayrı bir ülke veya federasyon gibi bir düşünce içerisinde asla değiliz. Özgür Suriye tek ve merkezi bir yapıya sahip olacak. Kürt, Arap tüm etnik köken ve mezhepler bir arada demokratik bir ülkede yaşayacağız,” demişti.
Dün de Ankara'da Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile görüşen çiçeği burnunda Suriye Milli Konseyi'nin Kürd asıllı Başkanı Abdulbasit Seyda, "Suriye'de bağımsızlık bayrağı dışında hiçbir bayrağın çekilmemesi konusunda talimat verdik. Kürtler, Suriye milli dokusunun bir parçasıdır. Kürt sorunu Suriye milli misakı çerçevesinde çözülür. Suriye'de bazı çevrelerin farklı gündemi var. Bunlar kesinlikle Suriye milli davasına hizmet etmez," diye konuştu.
Özgür Suriye Ordusu Sözcüsü: "Kürtler ayrı bir devlet kurmak istemiyor. Ayrıca Özgür Suriye Ordusu olarak böyle bir şeye müsaade etmeyiz," diye konuştu.
PYD Eşbaşkanı Salih Müslim, Suriye muhalefeti için; “Bize sempati duyuyorlar. Herhangi bir tehdit yok. Olmadı ve olmasını da beklemiyoruz. Anlayışla karşılıyorlar. Kürtleri devrimin bir parçası olarak görüyorlar,” dedi.
Sahi bu anlayışlarda bir farklılık var mıdır? Kürdistan halkının kurtuluşu mümkün müdür?
Kürd milletine sömürgeci ülke rejimlerinin şekillenmesinde rol oynama görevi yüklü bir politika Kürd politikası olamaz. Kürdistan’ı egemenliğinde bulunduran ülkelerin demokratikleştirmesini Kürd milletinin birinci görevi olarak koyanlar bilinmelidir ki, Kürd milletinin devlet olarak tarih sahnesine çıkmasını engelemek için sömürgeci sistemlerin icazetli “Kürdçü”leridir.
Kürd yurtsever ve milliyetçilerin politikası sömürgeci ülkede hangi kanadın iktidar olsun üzeri inşa edilemez. Sömürgeci egemenlik sistemin hangi kanadı iktidar olursa olsun Kürd milletine biçtikleri kefendir. Bu kefenin kırmızı mı, yeşil mi, Sunni mi, Alevi mi olması önemli değildir. Fakat ne yazık ki, kimi Kürd politik çevreleri bu kefenler arasında tercih yaptıkları ve siyasal yaşamlarına bunun damga vurduğu hepimizin bildiği bir gerçektir.
Kuşkusuz Kürdistan’ın Güney-Batısında çok önemli gelişmeler yaşanıyor. Yaşananlar Kürd milletini tarih sahnesine devlet olarak çıkmasına yol açacak kadar önemli. Kürdistan’ın dört parçasınıda etkileyecek gelişmelerdir. Özeliklede Kürdistan’ın Güneyini rahatlayacak gelişmelerdir. Kürdistan’ın Güney-Batısının kurtarılması her şeyden öte Kürdistan’ın Güneyini dünyaya açacak pncereye kavuşturacaktır. Akdenize açılmasını sağlayacaktır. O günden sonrada artık Farsın, Arabın ve Türkün çekilmez kapıları önemsizleşecektir.
Bilindiği gibi Kürd Federe Devlet Başkanı Mesud Barzani’nin çağrısı üzerine Kürdistan’ın Güney-Batı politik güçleri Hewler’de bir araya geldi. Mesud Barzani’nin gözetiminde yapılan toplantıda “Hewler anlaşması” ile Kürd Yüksek Konseyi (KCN) kuruldu. Ve önemli kararlar alındı. Bu sevindiricidir ve tarihi bir adımdır.
Fakat PYD’nin anlaşmanın kararlarına bağlı kalacağını beklemek safdilik olur. PYD'nin Esed aleyhine yapılan gösterilerde Esed yanlısı olarak hareket etti. Suriye'de bulunan Kürd partilerinin liderleri PYD tarafından öldürüldü. Birçok siyasetçi de PYD-PKK'nın baskısı sonucu yurtdışına kaçmak zorunda kaldı. Esed güçlerinin Kürdistan’ın bazı yerleşim birimlerinden çekilmesi sonrası ayaklanan Kürdistan halkının elindeki Kürd bayraklarına çirkince saldırdı. PYD’nin Kürd bayrağına karşı sergilediği tahamülsüzlük onun niteliğini ortaya çıkarır. Kürd bayrağına tahamül etmeyen bir güç Kürd-Kürdistan yurtsever ve milliyetçisi olamaz. Kürd-Kürdistan yurtsever ve milliyetçisi olmayan bir güç ile milli birlik kurulamaz. Şu an Kürdistan’ın Güney-Batı parçasında mecburiyetten doğan birlikte olduğu gibi bazen geçicide olsa gündeme gelebilir. Fakat bunun uzun ömürlü olacağını beklemek hayaldir.
PYD, Esed iktidarının çizdiği sınırlar içinde hareket etti. Esed iktidarıda şu an başı Arap muhalefetiyle belada olduğu için Kürdleri PYD denetimine bıraktı.
Esed’in şu an hedefi Arap muhalefedir. Esas mücadelesi onlara yöneliktir. Şu an tüm güçlerini onlara karşı seferber etmiş durumdadır. Kürdleri şu an serbest bırakmıştır. Kürd yerleşim birimlerini birer birer PYD’ye teslim etmesi hayra alamet değildir. Esed’in kazanması durumunda Kürdleri PYD vasıtasıyla yeniden sisteme entegre etmesi zor olmayacaktır. Zaten PYD yetkililerin açıklamalarıda bu yöndedir. Esed’in kaybetmesi durumunda ise Kürdlerin muhalif Araplara karşı bir güç olması ise bir başka plandır. Hele gündeme düşen Alevi devletinin kurulacağı gibi bir planı varsa ki, bu konuda ciddi iddialar var ve kurulacak Sunni Arap devletine karşı güçlü bir pozisyon kazanması için Kürdlerin ayrı durması kendi çıkarınadır.
PYD’nin Kürd Yüksek Konseyi’nin bir Kürd milli politikası oluşturmasını boşa çıkarmak için her yolla baş vuracağı izlediği politikasıyla açığa çıkmıştır. Yurtsever ve milliyetçi diğer Kürd politik güçleri devredışı bırakmak için her yol ve yönteme baş vurduğu ve vuracağı üslendiği misyon gereğidir. Güney Kürd önderliği ve özeliklede Mesud Barzani’nin buna seyirci kalmamalıdır. Kürdistan’ın Güney-Batısını PYD gibi Şam patentli bir partiye bırakmamalıdır. Ayağa gelen bu fırsatın PYD gibi ne idüğü belirsiz bir yapılanma ile heder edilmesine müsaade etmemelidir.
Mesud Barzani’nin Kürdistan’ın Güney-Batının geçlerini eğittik, ihtiyaç halinde ülkelerine dönecekler açıklaması güçlü bir mesajdır. Ülkemizin bu parçasıyla ilgilendiklerinin güçlü kanıtıdır. Ülkemizin bu parçasını PYD gibi şaibeli bir yapılanmaya bırakmayacaklarının sinyalıdırda.
Sömürgeci sistemlerin örgütlediği, palazlandırdığı ve Kürd kökünü kazımakla görevlendirdiği odaklar Kürdistan davasına büyük zararlar verselerde, Kürd milletinin bağımsızlık mücadelesini tasviye edemezler. Yaşanan olaylar şunu net olarak ortaya çıkarmıştır. Kürd millet yürüyüşü devletleşmeye doğru sancılıda olsa emin adımlarla yürüyor. Kürdistan halkının hedefi Türk, Fars ve Arapların ülkelerinden söküp atmaktır. Kürd halkının gururla saladıkları Kürd bayraklarının verdiği mesajda budur. İhanet odakları ve sömürgeci devlet içi politika arenasında kendini örgütleyenlerin tüm entrikalarına karşın Kürdistan halkının bağımsızlık yürüyüşü tarafından aşılacaktır.
25 Temmuz 2012