Demirtaş´ın “Kürdistan´ı”…
“Kürdistan özerk bölgesini” ´demokrasi açısından doğru bulmuyoruz´ diyen BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Taraf gazetesine yaptığı açıklamada Kürdistan kavramını da siyasi boyutundan tamamen soyutlayarak, onu "kuru" bir coğrafi terime indirgedi.
Demirtaş´ın “Kürdistan´ı ”nın altı kazındığı zaman bu coğrafi vurgunun da hayli bulanık ve deforme bir vaziyette olduğu görülmektedir.
Konunun daha iyi anlaşılması için Demirtaş´ın Neşe Düzel´in sorularına verdiği yanıtları aşağıya aktarma gereği duyuyorum.
Neşe Düzel:Siz ademimerkeziyet, özerklik gibi modellerin yanı sıra bir de statü diyorsunuz. Nasıl bir statü istiyorsunuz?
Demirtaş: Özerklik bir statü zaten.Federasyon,bağımsızlık da öyle.Statü, bir yönetim hakkıdır.Statü, bölgesel yönetimlerde söz sahibi olabilmektir.Türkiye’de eğer Türkler, devlet ve Kürtler birbirinden kopmak istemiyorlarsa, bunun yolu sınırlar içinde uygulanacak çözüm modelleridir.Bu da ya özerkliktir ya da federasyondur!Eğer Ankara, İspanya’da Bask örneğinde olduğu gibi Kürdistan özerk bölgesini tanırsa... Onunla özel bir hukuk kurarsa...Devletle Kürtler bu konuda anlaşırlarsa... Biz buna karşı değiliz ama biz bu modeli önermiyoruz.
Neşe Düzel:Niye Kürdistan özerk bölgesini önermiyorsunuz?
Demirtaş:Biz bu modeli demokrasi açısından doğru bulmuyoruz. Biz, bütün Türkiye için özerk bölgeler olsun istiyoruz. Mesela Kürdistan diye tabir edilen coğrafyada üç veya dört özerk bölge olabilir. Büyük bir ili merkez alırsınız. Onunla ulaşım, kültürel, ekonomik, sosyal açıdan işbirliği içinde olan illeri onun etrafında toplarsınız ve oraya bölge dersiniz. Öcalan da Ankara merkezli özerk bölgeler öneriyor. (…)
Ankara merkez olsun ama Türkiye’de özerk yönetim bölgeleri oluşsun ve hepsinin yetkileri aynı olsun. Türkiye ademimerkeziyetçi bir yönetim sistemine geçsin” diyor. Bu modele göre, her bölgede seçimlerde sandıktan kim çıkıyorsa, özerk bölgeyi o yönetecek. Antalya özerk bölgesini belki CHP, Çukurova’nın aşağısını belki MHP yönetecek. Halk memnun olmazsa bir sonraki seçimde iktidarı değiştirecek.
Neşe Düzel:Kaç tane özerk bölge planlıyorsunuz?
Demirtaş: Bize göre Türkiye’de böyle 18-20 özerk bölge oluşturmak mümkün. Federasyon ise daha çok toprağa, nüfusa, etnik kökene bağlıdır. Özerklik öyle değil. Bizim önerdiğimiz özerklikte, Türkiye’de Kürtler nerede yaşıyor olurlarsa olsunlar aynı haklara sahip olabilirler. Bizim önerdiğimiz özerklik etnik kimliğe dayalı bir model değildir.
Neşe Düzel:Peki, bir süre önce ilan ettiğiniz özerklik bu muydu?
Demirtaş: O özerklik ilanında, aslında Kürt halkının siyasi statü konusundaki ısrarı ilan edildi. Yoksa bir siyasi sınır çizilmedi. Öcalan da şunu demişti: “Devlet eğer bu önerilerimizi, projelerimizi kabul etmiyorsa, o zaman tek taraflı çözüm gelişir. Eğer devlet ben sizin sorununuzu çözmek için niye Türkiye’nin tamamını ademimerkezî olarak yöneteyim diyorsa, o halde sadece Kürtlere özerklik verilsin.” PKK de bunu söyledi.
Polis, İçişleri Bakanlığı’na değil, yerele bağlı olmalıdır. Ulusal sınırları savunan ordu ise Ankara’ya bağlıdır. Bizim önerimiz budur. Yoksa, PKK’nin silahlı militanları dağdan inecek ve öz savunma birliklerini oluşturacak diye bir düşüncemiz yok bizim. Bu yanlış bir şeydir de.”
“Bize göre Türkiye’de böyle 18-20 özerk bölge oluşturmak mümkün. Federasyon ise daha çok toprağa, nüfusa, etnik kökene bağlıdır. Özerklik öyle değil. Bizim önerdiğimiz özerklikte, Türkiye’de Kürtler nerede yaşıyor olurlarsa olsunlar aynı haklara sahip olabilirler. Bizim önerdiğimiz özerklik etnik kimliğe dayalı bir model değildir..”
Kendinize ait bir toprağınız yoksa
Demirtaş, niyeti ne olursa olsun, Kürdistan´ı Türkiye´nin bir parçasıymış gibi sunuyor.
Kürdlerin toprak sorunu olmadığını da böylece gönderme yapıyor.
Oysa ki kendinize ait bir toprağınız yoksa ne bir statü sahibi olabilirsiniz ne de siyasi bir yönetim kurabilirsiniz.
Aslında Demirtaş´ın, KCK/PKK´nin TC´ye söyledikleri şudur: "Biz bağımsız ve özgür bir Kürdistan peşinde değiliz. Elimizde bulundurduğumuz Belediyeleri-yeni yetkiler de tanıyarak- bize bırakırsanız sizinle ´gül gibi geçinip gideriz´.Bu isteğimiz aslında Kürdlerin bağımsızlık, Federasyon vb isteklerine karşı da size bir koruma sağlıyor. Abdullah Öcalan da bunun garantörüdür.."
Demirtaş ve BDP, Türk devleti ve hükümetiyle yana yıkıla "Diyalog, müzakere" peşinde koşmasına karşın, kendi dışındaki Kürd kurum ve partileriyle böyle bir arayış içinde olmadığı gibi, onları Kürdistan sorununda taraf olarak da görmemektedir.
Oysaki gücü ne olursa olsun KADEP ve HAK PAR olarak açık faaliyet yürüten iki Kürd partisi var.BDP, Türk hükümetine bir kez olsun: gelin bu iki partiyle de biraraya gelip görüşme yapalım dememiştir.
Kürdistan´da siyaset ve Kürdlük sanki KCK ve BDP´lilerden ibaretmiş gibi inkârcı, dışlayıcı bir politika izlenmekte.
"Tabandan demokrasi, yerinden yönetim" diyenlerin bunda samimi olup olmadıkları günlük pratikleriyle test edilir.
Türk devletinden ifade ve örgütlenme özgürlüğü talep ederken, İbrahim Güçlü gibi Kürd aydınlarının, politikacılarının konuşmasına, siyaset yapmasına tahammül etmediğiniz zaman "siz kimin için demokrasi istiyorsunuz, kimin için ifade özgürlüğü istiyorsunuz" sorusu otomatikman önünüze gelir.
Sonuç olarak: Dar parti/grup çıkarlarını Kürd ulusunun bağımsızlık ve özgürlük istemleri yerine ikama edip, Türkiyeci yaklaşımda ısrarın Kürd halkına verebileceği bir şey yok. Yaşanan kısır döngünün kökleri burada duruyor.
Trajediyi bir cümleyle ifade etmek gerekirse:Ne Kürdistanî olunuyor, ne de Türkiyecilik´ten kopulabiliyor Bu duruşla “pazarlık masasına” oturulsa da Kürd ve Kürdistan sorunu asla çözülmeyecektir…
Sedat Günçekti
11.04.2012