‘’KARAOĞLAN’’* ROLÜNE ÖCALAN MI, YOKSA KILIÇDAROĞLU MU HAZIRLANMAKTADIR?
Vejin Yorum: Toplumların tarihlerinde sürpriz olasılıklara hiç şaşmamak gerekir. Hele bu toplumlar bizim gibi çarpık ideolojilerle bilinci çarpıtılıp yerel oligarşik hegomanyanın dümen suyuna bıraktırılmış toplumlarsa, bu sürpriz olasılıkların gerçekleşmesi, daha bir ivme kazanır. Bu üst yönetim biliminde (siyaset biliminde) bir sürpriz sayılmaz. Bu sürprizlerin şaşkınlığını toplumun alt katmanları yaşar. Bunun da fazla kıymet- i harbiyesi yoktur, oyunun taşlarını dizenler için.
Oyunun taşını dizenler her ne kadar kullandıkları lugatta ‘’toplum’’ kelimesini ağızlarında sakız yaparcasına, kelimelerini dizip siyasal analiz önergelerini ortaya sunuyorsalar bile, bu, toplumun değil, toplumu kendi genel çıkarları ve istemleri konusunda şekillendirmek istediklerinden kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla; ‘’toplum için çözüm’’ diye ortaya atılan önergeler toplumun kangrenleşmiş sorunlarını çözmekten ziyade, kendi sorunlarını çözmeye hizmet etmektedir. Alt toplumların payına düşen, bu süreçte yaşanan acı ve gözyaşlarından başka bir şey değildir. Alt toplumlar adına –sözüm ona- siyaset sahnesinde bulunduğunu sananlar, üst kurumun oluşturmak istediği sistemin birer ayağı, daha yalın bir ifadeyle birer dişlisi olmaktan öte bir fonksiyonları yoktur. Onlara kalan en gurur verici şey ise, kişisel ihtiraslarını okşayan, ‘’var olduğunu’’ hissetmek ve duymak, kendisini saran çevresindekilerden ayrıcalığını yaşamaktır. Bu, kendini çevreleyenlerden farklılaştığını hissederek iddia eden bilinç nesnelerinden yoksun olanların genel yazgısıdır. Dolayısıyla; onların sürece katılımı, entelektüel, bilinç nesnesiyle yoğrulmuş, insansal bir bakışla değil, hayvansal bir boyutta, kendilerini başkaları tarafından gütmeye sunma, başka güçlerin planlarında yol kat etmesinde aracı rolü oynamaktan öte bir fonksiyonları yoktur. (Bunun içinde, kimilerince çok kutsallaştırılan BDP’nin örgütsel ve tabansal siyasal duruşunu saymak gerekir. )
Bu kısa anlatımla şu noktaları irdelemeye gelebiliriz:
Bugün Türkiye Cumhuriyet sisteminin denklemleri çok önceden koyulan oyunun hangi seansıyla karşı karşıyayız?
Mevcut bugünkü Türkiye’nin son iç politik arenasındaki hararetli gelişimler, demeçler seansın olası boyutlarını bize net olarak göstermektedir.
Biz, ezilen Kürt ulusunun insanları olarak, -sayın Murat Belge’ninde haklı olarak altını çizdiği- ‘’sihirbazın’’ bütün hokkabazlığını nasıl algılayacağız? Kürt intelligensiyesinin bilinç ve algılama nesneleri ne kadar gelişmişlik gücüne sahiptir ve topluma etkisi ve toplumu yönlendirmesi konusunda örgütlülük gücü nedir? Bu sorunları irdelemeyen ve bu sorunlar konusunda atıl kalan ezilen toplumun bilinç iradesi, istese istemezse de, üst kurumun şekillendirmelerine/programlarına dahil olacaktır. Zira; bu yakın zamanda ünlü ‘’Balıkçı’’nın Taraf’a yaptığı söyleşi de de, bu gidişatın ip uçlarını görmekteyiz. Aslında ip uçlarından ziyade gelinen sonuçları desek, daha yerinde, daha mantıklı bir telaffuz olur.
Nedenini daha önceki yazılarımızda ellimizden geldiği kadar açıklamaya çalıştık, güncel sonuçlarıyla karşı karşıya olduğumuz sürecin ana teması 1967-68 yıllarında koyulmuş bir olay; insan ve toplum için olmayan bir ‘’devlet’’ konseptiyle karşı karşıyayız.
Bugün güncel iç politik arenasında karşı karşıya bulunduğumuz sadece bu konseptin ( Öcalan ve PKK’siyle Kürd sorunu üzerinde oluşturulan denetim), güncel safhasında oluşturulmak istenen çerçevesiyle uğraşılmaktadır.
Bu çerçevenin boyutunu ve içinde taşıdığı çarpıklığı bir anlamda, Türk intelligensiyesinin hatırı sayılır düşünce adamlarından Murat Belge, Taraf’da çıkan 2010-11-20 Tarihli ‘’geçmiş/gelecek’’ günlük yazısında önemle eğilmekte: (http://www.taraf.com.tr/murat-belge/makale-gecmis-gelecek.htm).
Ama, ‘’devletini’’ ve cumhuriyetini seven Türk intelligensiyası da belli ki, Öcalan etiketli projelerle Türkiye’lileştirilen kamuoyu karşısında, insan ve toplum için olmayan, üst devlet sirkinde ‘’sihirbazın’’ oynadığı oyunların bütün boyutları toplum nezdinde tartıştırılmıyor, her şey o cini şişe de muhafaza ediliyor.
Her ne kadar cini şişede muhafaza edilen 86 yıllık facia’nın bilincini, kendi çıkarları açısında Türk intelligensiyası sorgulasa bile, ‘’devlet’’ babanın yüksek sezgisinde bir hikmet vardır mantığında hareket edilmektedir.
Oysa sorun bu ‘’devlet’’ babanın kangrenleşmiş ve koparılıp atılması gereken noktasında düğümlenmektedir. Yani, Kemalizm ve Kemalizm ocağından beslenen Cumhuriyet ‘’devletinin’’ oligarjik askeri ve siyasal organizasyonlarından arınmasıyla sağlanacağıdır. Ne var ki sorunun ‘’çözüm’’ konusunda ortaya atılan projelerinin ipuçları, Öcalan’ın, her hafta avukatlarıyla yaptığı ve kamuoyuna sunduğu haftalık sefaletnamesinde görülmektedir ki, sorunun çözümü ‘’…Kemalizmin güncelleşmesiyle’’ sağlanacağı noktasıdır. Bunun pratik adımları BDP’nin 12 Eylül referandum öncesi, MHP’ye, CHP’ye yaptığı kendi deyimleriyle Güney-Doğu’ya –yani Kürdistan’a- gelmeleri için davetiyeler, kendilerine yardımcı olmak yönünde verilen telkinlerde ve son olarak BDP’nin, CHP’yle ‘’sol ittifak-blok’’ önerilerinde görülmektedir.
Ki, mesela Öcalan’ın son açıklamalarında vurguladığı şu noktalar, sorunun nasıl algılandığına Öcalan için ‘’samimi’’ olan devlet yetkililerinin, sorunu hangi tarzda ve çerçevede ‘’çözeceği’’ noktasında açık kanıttır. Sadece açık kanıttan ziyade, gelişmelerin bütün dizginleri artık, Öcalan için ‘’samimi’’ olan devlete bıraktırılmıştır, Öcalan bunun altını özenle çiziyor. Deme ki hiçbir gelişim artık, Öcalan için devlet iradesinin dışında gelişmeyecektir. Bütün dizginler ‘’samimi’’ devletin denetimine, Öcalan tarafından verilmiştir. Tabi, Öcalan için ‘’samimi’’ devlet yetkilileriyle olan bu ilişkileri, Öcalan tarafından ilk kez açıklanmıyor, bu ‘’samimi’’ ilişkiler, Öcalan’ın yakalandığı, (aslında buna artık yakalanmaktan ziyade, devlet eliyle güvenliğe alındığını desek daha isabetli bir tanım olur, çünkü; ünlü ‘’Balıkçı’’ nın Taraf’da çıkan röportajında, sürecin 1996’da başladığını söylemesiyle bu güvenlik operasyonun deşifre edilmesine bir işarettir. Ecevit’in ‘’bunu bize niçin teslim ettiler, halen hayret ediyorum’’ işin fasa fisosudur.) 1998-2004 arasında, bugün ERGENEKON Davasında yargılanan Alb: Atilla Uğur…gibilerin gelip kendisiyle olan ‘’samimi ve güven verici’’ ilişkilerine benzer ilişkiler olduğunu daha sonra net göreceğimiz konusunda münecim olmayı gerektirmiyor ve bunun aynı oyunun yeni seansı olarak karşımızda oynandığı Öcalan’ın şu belirlemelerinde ortaya çıkıyor; ‘’… Ben 2000′de de söylemiştim, CHP, Kemalizmi güncelleştirmelidir, bu, onların tek çıkar yoludur. Yol ağzındayız. Bunun farkında olmalılar. Bu, onların son çaresidir. Bunları iyi anlatmalısınız. Buradan Kılıçdaroğlu’nu sert bir şekilde uyarıyorum. Bu, onların son şansıdır. Kemalizmin güncelleştirilmesinde-demokratikleştirilmesinde onların da çıkarı vardır. Bunlarla diyalogları geliştirmeniz lazım. BDP de bu şekilde onlarla diyalog kurabilir…. Ben şimdilik Kılıçdaroğlu’yla çatışmıyorum. Kılıçdaroğlu başa geldiğinden beri CHP’yi hedef almadım. Kemalizmin güncelleşmesi önemlidir, bunu CHP’nin yapması lazım, yaparsa kurtulur, yapmazsa biter gider, bu onun son şansıdır. Mustafa Kemal etrafında yanlış temelde oluşturulmuş mitolojinin artık yıkılması gerekiyor. Bu anlayış Kemalizmi de ifade etmiyor. Mustafa Kemal’in etkili olduğu dönem 1919-1923 arası dönemdir. Atatürk’e karşı komplolar yapıldı, Atatürk yanlızlaştırıldı. İsmet İnönü ve Fevzi Çakmak İngilizlerin güdümünde ayrı bir ekip olarak bunun içinde yer aldılar… Öcalan’ın devletle görüşmeleri devam ediyor, görüşmeler daha da ciddileşiyor. Henüz diyalog aşamasından müzakere aşamasına geçilmiş değil ama müzakereye geçiş aşaması olarak değerlendirebiliriz. Gelen yetkililer dürüst ve ciddi insanlar… Biz çatı rolünde devlete karşı değiliz. Devlet uzlaşmacı, birleştirici, çatı rolünde olmalı ve hizmeti esas almalıdır… Siyasiler CHP, MHP ve AKP daha çok sermaye, daha çok para, daha çok menfaat peşindeler. Onlardaki devlet algısı bu şekildedir, rant kapısı olarak bakıyorlar. İktidara bu nedenle talipler, devleti bu amaçla ele geçirmeye çalışıyorlar, dürüst değiller. Ama siyasilerin bu yaklaşımı Türkiye’yi felakete götürür. Bu şekilde vahşice devleti parçalamaya çalışıyorlar. Devlete böyle yaklaşılmamalı… Devlet aygıtı aslında toplumun yönetiminde tecrübe birikimi ve hizmet aracı demektir. İşlevi bu olmalıdır. Toplumun tüm kesimlerine eşit mesafede ve onların ihtiyaçlarını karşılayacak bir konumda olmalıdır… Biz, demokratik taleplerimizin karşılandığı böyle bir devlette birlikte yaşamaktan yanayız…. Bu durumda basın, devletten yana tavır koymalı… Basın devletin bu olumlu yaklaşımını anlamalı ve ön plana çıkarmalıdır… Devlet bir üst çatıdır…Devletin yaklaşımı AKP’den yani hükümetten çok daha olumlu bir durumdadır… Hatta Kıvrıkoğlu zamanında görüşenler daha samimiydiler. Ecevit de öyleydi. Ama etkisizleştirildiler… devlet ciddi bir üst yapıdır…. Öcalan ise bunların tersine birlik peşinde, ülkeyi güçlendirmek ve adalet peşindedir… Ben KCK’ye, devlete ve BDP’ye mektup yazdım, gönderdim. Kararı artık KCK ve devlet verecek. Mektubum kendilerine ulaşmış. Anladıklarını ve ona göre hareket edeceklerini söylemişler.’” (Bu italikler Öcalan’nın son Avukat sefaletnamsinden alınmış ve aktarılmıştır.)
Görüldüğü gibi çizilen çerçeve miadını dolmuş bir tarihsel facia rejiminin, yani çöküşe giden Kemalizm’in, yeniden Kemalizasyon konseptinde canlandırılmasıdır. Bu noktada, Öcalan’ın yanlış ata oynadığını söylemek hem aşırı derecede saflık, hem de Öcalan’ın gerçek niteliğini gizlemek olacağından, kendimizi böylesi lanetsi saflığa bırakmıyoruz. Çünkü, Öcalan başından beri iddia ettiğimiz gibi ta 1967-68 yıllarından beri Derin Devlet’in, Kürt Hareketi içindeki denetim ve imha ayağıdır. Askeri vesayet rejimi odaklarınca Öcalan yeni sürece hazırlanmaktadır.
Gelecek yazıda bunun şifreleri kimin tarafından koyulduğu, konusunda yoğunlaşacağız.
21 Kasim 2010