Banyo salonuna girer girmez o çocukla karşılaştım.Eksik süt dişi ile şafak sökmesini andıran o gülüşü ilk iskarpin ayakkabi giyişinden geliyordu.O çocuktu ay çiçeği gibi döner dururdu güneşin etrafında.Çamura girip çıkmayı,lâle toplamayı,ilkbaharı kucağında taşıyan nehirlerde taş atmayı severdi.Çev kanilerde oynamayı,ribis,kereng,çaxşur toplamayı severdi.Bir gün Kürtçe yasak dediler.Dilsiz kaldı,o çocuk.Kayıp oldu soldu o çocuk.Doğa,insan,Allaha seslenemiyordu o çocuk.Yaşıyamaz olmuştu,Türkçeyi bulamıyordu Kürtçenin yerine koysun yaşamına devam etsin.Özel bir kursuda yoktu,feqilerinki gibi.Dünyanın ortasında yanlız ve dilsiz kalmıştı o çocuk.
Aynaya baktım, beyaz saçların içinde kaybolan o çocuk vardı.Allahım ben nasıl sömürgeleştirildim bir toprak parçası gibi.Bana ait ne varsa bana ait değildi artık.Çocukluğumda"ev kuré keré kiye" dediğim o adam sonradan atam olmuştu dünyanın en ucra köşesine kadar izlemişti beni. Benim gibi çocukluğu sömürgeleştirilen,dondurulan Kürtler aracılığı ile.Türkçe ana dilim,yazı dilim olmuştu.Başka dillerde öğrenmiştim onlarda ana dilim yazı dilim olmuştu.Fakat hiç biri bana kereng,ribis toplatamadı,hiç biri dengbej olamadı kulaklarımda.Kıl çadırlarda dumanlı süt olamadı.Hiç biri, bir avuç ax olamadı küçücük ellerimde.Aynada gülüyor beyaz saçlı çocuk.Hergün ilkbahar yüklü azgın ırmaklara gidiyor o çocuk,dağlara gidiyor o çocuk kurşun sıkıyor kurşun.