15 Aralık 2005 Tarihli Seçime Evet, Ama...
15 Aralık 2005 Tarihli Seçime Evet, Ama...Sömürgeci Ülkelerin “Toprak Birliği”ni Savunmak Kürd Siyasal Önderliğin İşi Değildır! 15 Aralık 2005 tarihinde yapılacak seçim Irak ve Kürdistan’a son siyasi şeklini vermede önemli bir kilometre taşıdır. Bu nedenle taraflar seçimde başarılı çıkmak için tüm güçleriyle son kozlarını ortaya koymuş bulunuyorlar.2006 yılı Kürdlerin kaderini belirlemede önemli bir yıl olacaktır. Kürdler ile Irak Şii ve Suni Arapları arasında çekişme ve çatışma yılı olacaktır. Çekişme ve çatışma sadece bunlar arasında geçmeyecek, aynı yamanda Kürdler ile bölge devletleri arasından da geçecektır. Başta Türk devleti olmak üzere İran ve Arap devlet yetkilileri, Irak ve Kürdistan’da yapılacak 15 Aralık 2005 genel seçimleri büyük bir titizlilikle gözledikleri ve değerlendirmeye aldıkları görülüyor. Ortaya nasıl bir denklem çıkacağını irdeliyorlar. 15 Aralık 2005 seçimlerinin Irak ve Kürdistan’ın siyasal şekilenmesinin önemli aşamalarından biri olduklarına inaniyorlar. Türk devlet yetkilileri gelişmeleri doğru okuyorlar ve buna göre yeni bir açılım yapıyorlar. Yeni değerlendirmelerinden hareketle Türk devleti, "Artık sınır konşumuzun Irak olmakla birlikte, Irak'taki Kürt federasyonu olduğu gerçeğine alışmamız gerekecek’ noktasına geliyor. Ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök, "Aşiret lideri görüyorduk, şimdi cumhurbaşkanı. Irak'ı tanıyorsak, değişen koşullara göre hareket edeceğiz" sözleriyle son noktayı koyuyor.Fakat şu korkularınıda daima dile getirmekten kendilerini alıkoyamiyorlar. Güney Kürdistan’ın diğer Kürdlerin çekim merkezine dönüştüğü gerçeğini görüyorlar. Bunu görmeyen Kürd önderliğidır. Onlar, devekuşu misali gelişmelerden uzak bir mantıkla ‘Irak siyasi bütünlüğü’ politıkasında direniyorlar. Bu politıkanın Kürdlere kaybetireceği kesin.Seçimlere evet, ama Iraklılığa hayır. Güneylilere bağımsızlık ilan edin demek kolay, ama bunun koşullarının olup olmadığına bakmak gerek. Bazı aşamalar yaşanmak zorundadır. Bu keyfe bağlı bir mesele değildir. İç ve dış koşullar bunu koşullandırması lazım. Güneyin sıkıntısı burdan gelmektedır. Onların yanlış politıkasında kaynaklı olan zorluklar var, bir de dış dengelerin dayattığı zorluklar var. Onlardan kaynaklanan zorluklar konusunda eleştiriye evet, ama dış dengelerden kaynaklı zorluklardan dolayı onları eleştirmek doğru değildır. Bu iki boyutu birbirinden ayırmak gerekir. Güney Kürd önderliğin Irak´ın “birlik ve beraberligi” politıkasına karşı çıkmak gerekir. Tüm zorlamalara karşın Irak ve Güney Kürdistan önderliği bir türlü bir denge kuramiyor. Şu gayet açıkça görülüyor. Tüm gelişmeler şu gerceğe işaret ediyor. Irak´ın “toprak bütünlüğü”nü korumanın zemini yok. Kürdlerin, Sunilerin ve Şiilerin aynı federal yapı içinde tutmak öyle kolay bir iş değildır. Fakat şu an bu konu da ABD’nin dayatması var. Kürdler, bunu aşamıyor.Fakat şu gerçeğide görmek gerekir. Irak parçalanmaya dogru yol aliyor. Bu durum Kürd milleti açısından kötü bir gelişme değildır. Dahasi Kürd siyasal önderliği Irak´ın “birlik ve beraberligi” için çaba sarfetmesine gerek yoktur.Irak´ın “birlik ve beraberligi”ni kendilerine dert eden Güney Kürd önderliği, üstüne üstlük bir de biz Kuzeylilere Türk hükümetini destekleyin demektedirler. Sömürgeci ülkelerin “toprak birliği”ni savunmak Kürd siyasal önderliğin işi değildır. Sömürgeci ülke “toprak bütünlüğü”nü savunmak demek Kürd-Kürdistan´ın bölünmüşlük ve paylaşılmasını kabullenmek demektır. Bu tutumun Kürd millet çıkarlarına olmadığını söylemek yanliş değildır. Kimi Kürd çevreleri, her ağzini açtıklarında ilgili-ilgisiz sömürgeci ülke devlet sınırları için “saygılıyız” demeleri Kürd-Kürdistan´a ihanet etmek anlamına geldiğini söylemeye gerek var mıdır?Ülkesine, milletine, halkına ihanet edenlerle ne ulusal birlik kurulur, ne de Kürd milletinin millet olmasından doğan haklarının mücadelesi verilir. Türkiyecilik, Irakcılık, Irancılık ve Suriyecilik yapmak ihanettir. Kürd-Kürdistan miliyetçiliği, yurtseverliği Kürd-Kürdistan bağımsızlığı ve birliğini hedefler.Kürd-Kürdistan miliyetçiliği, yurtseverliği Türkiyecilık, Irakçılık, Irancilik ve Suriyeciliği reddeder. Dahasi buna karşı mücadele etmeyi varoluş nedeni sayar.Mesud Barzani, politık bir yaklşımla Kürd-Kürdistan sorununu net olarak ortaya koymuştur.„Bence Türkiye'de Kürt adında bir ulus yaşadığının kabul edilmesi gerekiyor. Kürtlerin varlığını kabul etmemesi, şimdi olmasa da gelecekte mutlaka bir sorun yaratır. Biz Kürt halkını Türkler gibi, Farslar gibi, Araplar gibi bir millet olarak görüyoruz. Onlardan daha az değil. Tabii bu gerçek inkâr edilirse Türkler'le, Araplarla, Parslarla birbirimize çok uzak kalırız.““Görüşümüz Kürtlerin çok zulüm görmüş bir millet olduğudur. Zorla dağıtılmışlar. Hiçbir zaman Kürtlere "Siz Araplarla mı yaşamak istersiniz, Türklerle mi, Farisilerle mi?" diye soran olmadı. Osmanlı Dönemi'nde ve Birinci Dünya Savaşı sırasında İngilizler bölgeyi düzenlerken Kürtlere bu durumu zorla dayattılar. Tarihsel olarak Kürtler hep mağdur bırakılmıştır. Oysa her milletin olduğu gibi bu milletin de bir devlet kurması doğal hakkıdır. Ancak aranan hak başka bir şey, içinde yaşadığımız gerçek başka bir şey. Kürtlerin yaşadığı her parçanın kendi özellikleri korunarak ve demokratik bir anlayışla çözüme gidilmelidir. Biz kan dökmekle, savaşla herhangi bir çözüme inanmıyoruz. İnanıyorum ki, 10-15 sene sonra Türkler, Araplar, Farslar ve Kürtler birbirlerini daha iyi anlayabilecekler. Bu milletin bağımsız bir devletinin olması doğal hakkıdır; ama onun gerektiği zamanda. Şimdi bizim politikamız, stratejimiz Kürtlerin içinde yaşadığı herhangi bir parçanın o bölgeye has özellikleriyle bir çözüme gitmesi.“Anlayanlar için Mesud Barzani’nin ne demek istediği gayet açıktır. Politık bir dildır, ama anlaşılmaz degildır. Söylenenlerden bağımsızlık vardır. Birleşik Kürdistan vardır. Dahası Kürd milletinin haklarının tanımlanması vardır. Bu hakların kazanılması zaman meselesi olduğuna işaret etmektedır. Kürd-Kürdistan’ın bağımsızlığı ve birliği bu politıkada geçer. Mesele buna hayatiyet kazandırmak için bunun mücadelesini vermektir. Gelişmelerde bu yöndedır. Türkiyecilik, Irakcılık, Irancılık ve Suriyecilik zaman kaybıdır.Bize göre hayali-sahte cenet arayışlardan vazgeçmek gerekır. Sömürgeci ülkelerde hayali demokrasi beklentisine girmemek gerekir. Kürd millet çıkarlarının politıkasını egemen kılmak gerekir. Bu da parçalı ülke ve milletin bağımsizlığa kavuşturulması ve birleştirilmesi politıkasında ısrar ve birleşmeyı gerektirir. Kürd millet dinamiklerini bir araya getirecek zemin budur. Bu zemin dışında bir bütün olarak Kürd millet dinamiklerini bir araya getirmenin zemini yoktur. Zaman zaman bazı politik güçlerin bir araya gelerek büyük sansansiyon yaratmalari sadece günü kurtarmaya yönelik parti ve örgüt kaygilarına hizmet etmekten başka bir işlevi olmamıştır ve olmaz.Kürd milletini bağımsızlık ve birlik srtatejisine endekslemek gerekir. Tüm politik kesimleri bu ideal uğruna bir çatı altında birliğini sağlamak gerekir. Ulusal birlikte bu temelde oluşur. Ulusal birlik kurulmadanda devletleşme sağlanamaz.Yüzyıl önce Ahmedé Xané’nın şu dedikleri herkesin kulağına küpe yapması gerekiyor. „Bütün devletler ittifaktan doğar.Devletsizlik ise ittifaksizliktan„ Güney Kürd önderliği bunun tersini yapmak için bugüne kadar çok ayak diretti. İki başlılığı siyaset edindi. Goran Koçgiri arkadaşın seçim konusundaki tavrını onaylamasamda, iki hükümetin birleştirilmemesi hususundaki değerlendirmeleri yerindedir. Fakat seçim konusundaki tutumu hiçte realiteye uymamaktadır. Dış faktörü yok sayan bir yaklaşım sergilenmektedır. ABD’nin belirleyici konumu görmemezlikten gelinmektedır.Dahası var! İç ulusal birlik sağlanmaya çalışılırken mevcut politık güçler arasında iç iktidar mücadelesi olmayacak anlamına gelmez. Bu güçler arasında mücadele olacak ve sürecektir. Fakat unutulmaması gereken esas mesele diş düşmana karşı daima birlikte hareket edilmesi mecburiyetidir. Kürdler, bu halkayı yakaladığı an başarmamalari için hiç bir neden yoktur. KUKM´nde yer alan siyasal örgütlenmeler, kendi grupsal çıkarlarını bir başka gruba karşı elbette savunacaklardır. Bunun mücadelesini vereceklerdir. Ama buna karşın dış düşmana karşı milli mutabakat meselesinde milletin çıkarlarını esas almak zorundadırlar. Dış düşmana karşı birlik ve ittifakın ete ve kemiğe bürünmesi bir yerde buna bağlıdır. Bu, başarılmadığı oranda doğacak boşluk ve kaos ortamında en çok yararlanacak olan düşman olacaktır. Bu nedenle bütün Kürdistanlı siyasal yapıların dış düşmana ve ihanete karşı ortak düşünüp ortak hareket etmesi Kürd millet çıkarınadır. Mesele Kürd millet stratejisine hayatiyet kazandırmaktır. Bunun kimin eliyle gerçeklesmesi pekte önemli değildır.Bağımsızlık, ulus ve ülke birligi stratejisi gereği ulusal birlik ve birlikte dış düşmana karşı mücadele konusunda bir konsept oluşturulmadan Kürd millet rüyasını gerçekleştirmek mümkün değildır.Şunu görmek gerekir. Kürdistan halkı vatansever ve milliyetçidır. Bu potansiyel kendi zemininde örgütlenilirse başarılmayacak bir şey yoktur. Yeter ki, Kürdistan halkı temel hedefleri etrafında örgütlensin ve dış düşmana karşı iradıleştirilsin, ulaşamayacagı hiç bir hedef olmaz. Fakat Kürd siyasal önderliği, bu projeyi hayata geçirmek için bugüne kadar daima şartlar ileri sürerek kaçınmıştır. Bu durum onlari sömürgeci ülke zeminine çeken politıkalar üretmesine yol açmıştır. Bu da Kürd milletine kaybettirmiştır. Kürd dünyası tek sesli olmaktan çok uzaktır. Bundan doğal bir şey de olamaz. Modern tüm sınıf ve tabakaları bünyesinde barındıran Kürd toplumu doğaldır ki, çok sesli bir politik zeminide olacaktır. Mevcut olan sınıf ve tabakaların herbirinin sınıf çıkarlarına uygun olarak ideolojik-politik stratejik çizgileri de olacaktır, ki vardır da. Tüm bu çizgileri, tekleştirmek mümkün değildır, dahasi eşyanın doğasınada aykırıdır. Fakat Kürd millet ideali etrafında birlikte dış düşmana karşı harekete geçirmek mümkündür. Yapılması gerekende bu olmalıdır.Iç iktidar mücadelesinde Kürd milletinin tek sesli olma istem ve beklentisi ne doğrudur, ne de mümkündür. Çünkü farklı sınıf ve tabakalar mevcuttur. Bunlar, kendini siyasal olarak örgütlemiş ve siyaset sahnesinde yerini almışlardır. Kiminin güçlü, kiminin zayif olması bu gerçeğı yok saymıyor.Mesele bu değildır. Önemli olan dış düşman karşısında kimin ne istediği ve yapmaya çalıştığıdır. İrdelenmesi gereken esas husus budur. Bu, bize kimin kime yakin olduğu ve kimin kiminle dış düşmana karşı nereye kadar birlikte yürüyeceği ipuçlarınıda verir.Son dönemlerde Federe Kürdistan Bölgesi Başkanı Mesud Barzani´nın Kürd-Kürdistan´i tutumu bır yana bırakılırsa Güney Kürdistan önderliği Kürdistan´ın diğer parçalarına karşı olumsuz bir yaklaşım içinde oldukları görülür. Özelikle Celal Talabani ve Fazıl Miran´ın son dönemlerde Türk basını ile yaptığı söyleyişilerde dile getirilenler Kürd-Kürdistan yurtseverliği ve milliyetçiliğı ile bağdaşmamaktadır. Örneğın Celal Talabanı ve Fazıl Miran´ın şu dediklerine bir bakalım.”Fırsatları kaçırmamaları lazım. Türkiye'nin bir Başbakanı ilk kez bir açıklama yaptı. Her iki kelimesi de çok önemliydi: Birincisi "Kürt", demek ki Türkiye'de Kürtler var. ikincisi de "Mesele", demek ki bir mesele var. Ve bu açıklamayı bir seçim konuşması sırasında değil, bir Başbakan olarak yaptı. Ne yazık ki Türkiye'de iyi bir Kürt siyasetçi yok. Bu fırsatı iyi değerlendiremediler. Ben onların yerinde olsaydım, Erdoğan'a şükranlarımı sunup, kendisine yardım etme sözü verirdim. Çünkü Türkiye'deki Kürtlerin sadece hakları değil, görevleri de var. Kürtlerin görevi kendi hükümetine yardımcı olmak, içinde yaşadığı ülkenin sorunlarını çözmekte olumlu bir etken olmaktır”.“Bu sınırlar Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra oluşmuş ve biz de şimdi bunları yıkamayız. Gerçeği görmeliyiz; bütün ülkelerin Kürtleri kendi ülkelerinin özelliklerini taşıyor. Siyasi hatta kültürel açıdan bile birbirimizden farklıyız. Düşünün, Silopi'yle Zaho arasında bir Habur çayı var. O çayın Silopi tarafında pamuk yetişiyor, Zaho'da ise domates. Ekonomiler bile ayrı. Her ülkedeki Kürtlerin yönetimine o ülkenin karar vermesi lazım. Meselâ biz hiçbir zaman iranlı Kürtlerin iç meselelerine karışmayız. Biz sadece İran devletiyle Kürtleri arasında arabulucu olabiliriz, o kadar. Ama Iran devletine karşı bir mücadeleye girmelerine destek olmayız.” .”(Fazil Mirani *Vatan, Devrim Sevimay, 03.10.2005)”Ilk defa bir ‘Kürt Sorunu’ndan bahsedildi. Diyarbakır’da birçok miting yapıldı, kültürel toplantılar düzenlendi. Kürtler partiler kurabiliyor, parlamentoya girebiliyorlar. Şu anda kabinede yaklaşık 9 tane Kürt bakan var. Kürt milletvekili sayısını ise hiç bilmiyorum bile. Bu demokratik sürece katılmalarına, ne istiyorlarsa söylemelerine izin verin işte. Böyle bir süreçte tekrar savaşmaya gitmek, Kürt ulusunun ulusal çıkarlarına karşı savaşmak gibi.”“Irak'taki Şiilerin arkasında Iran var. Sünnilerin Arap ülkeleri var. Bizim ise Türkiye'miz var ve olmalıdır.” (Celal Talabanı)Bu söylenenlere alıcı olalım mı? Alıcı olsak geçmişimize, varlık nedenimize ihanet etmiş olmaz mıyız? Sayın Güneyli büyüklerimiz bunu niye bizden isterler?Şimdi bu oldu mu sayın büyüklerimiz? Siz kime ne anlatmak istiyordunuz? Mesajınız kimedır? Her kimse pek fark etmiyor. Ister biz Kuzeylıler olalım, ister “dostlarınız” Türkler olsun, her halükarda da verdiğiniz mesaj Kürd millet çıkarına olmadığı kesin. Dahası gerçekleride ifade etmiyor. Yalan-dolana dayalı dezinformasyon yüklü.Saddam´ın yanında da Tahsin Yasin Ramazan, Berzenci ve binlerce Kürd yok muydu? Zikretiğiniz bakanların Berzenci ve Tahsin Yasin ve Ramazan´dan ne farkı vardır? Sizler, bu farkı göremeyecek kadar politıka bilmezi misiniz? Öyle olmadiğınızı hepimiz biliyoruz. O halde bizi Türk ceberut devlet ve hükümetinin kucağına itecek kadar Türk devlet ve hükümetinden ne gibi çıkarlar bekliyorsunuz? Hangi “Türkiyemiz”den bahsediyorsunuz? Biz Kuzeylilere ne gibi zararlar verdiğinizin farkında misiniz? Bu anlayışın Kürd-Kürdistan yurtseverliği ve miliyetçiliğiyle uyuşmadığını söylemek abartı ve yanlış olur mu? Güneyli büyüklerimizin bu söylemleri kurbana celadını sev demek olmuyor mu? Lozan Kölelik Anlaşmasına boyun eğin demek olmuyor mu? Dahası var. Kürdistan sorununu ulus ve ülke birliği, toprak ve bağımsızlık sorunu olarak görmemek, dahası sömürgeci devletlerin bir iç sorunu olarak kabul etmek ve ayrıca bunu kamuoyuna deklere etmek kime hizmet eder?Bu yaklaşım, Kürd-Kürdistan´ın tek bir millet ve ülke gerçeğini yok saymaktadır. Lozan Kölelik Antlaşmasını Kürd milletine kabul ettirmeye çalışmaktadır. Emperyalist ve bölge sömürgeci devletleri tarafından Kürdistan´ın orta yerinde zora dayalı çizdığı sınırlara secde etmemiz istenmektedir. Bu yaklaşımın Kürd milletinin çıkarına olduğunu savunmak kabullenilecek bir şey değildır.Kürd-Kürdistan sorunu bostan´da domates, pamuk yetişmesine indirgenerek parçalardaki farklılığı keşfeden bir mantık Kürd-Kürdistan´ın bağımsızlığı ve birligini reddeder. Bu ne demektir? Lozan´a tapinmak demektir. Sömürgeci devletlere şirin görünmenin çabasını vermektır. Birileri bu söylenenleri politıka yapıyora yorumlayabilir. Bu şuna benzer. Birgün DEP milletvekillerinden birine “O ırkçı yemini TBMM’inde okumak zorunda miydiniz” dediğimde bana verdiği cevap aynen şu olmuştu : “Politıka yapmak için o yemini okumak zorundaydık”.DEP milletvekilerin nasil bir politıka yaptiklari ortaya çıktı. Yapılanın Kürd politıkası olmadığı anlaşıldı. Anlaşilan Güney Kürd önderliğide diğer Kürdistan parçalarin sırtında politıka yapiyorlar. Sömürgeci devletlerden yarar sağlama hesaplari var. Bu, yeni bir şey de değildır. Güney Kürd önderliğin dünden bugüne yaptıkları bir şeydır.Türk hükümetini biz Kuzeyli Kürdlerin hükümeti ilan etmekte ve önümüze bu hükümeti destekleme görevi koymaktadırlar. Irkcı, şoven sömürgecı Türk hükümetini desteklemeyen biz Kuzeyli Kürd politıkacıları “iyi siyasetci” olmamakla suçlamaktadırlar.Sayin büyüklerimiz kime ne anlatmak istiyorlar? Onlar, ne anlatığını gayet iyi biliyorlar. Bilmek ve anlamak istemeyen -pardon çok iyi anliyorlar- birileri varsa, Kuzeyli malum Kürd çevreleridır. Onlar da bunun gereğini çok iyi yapıyorlar. Türk ırkçı, şoven, sömürgeci devletin Başbakan’ına canla başla seninleyiz diyorlar.Biz bağımsızlıkçı güçler, hiçbir zaman şunu demedik ve demeyeceğiz. ‘Irak hükümetleri sizinde hükümetinizdir ve iyi siyasetci olmak istiyorsaniz hükümetinizi destekleyin’ demedik ve demeyizde. Biz biliyoruz ki, gelmiş geçmiş Irak hükümetleri Arap nasyonalisti ve Kürd milletini tarihte yok etmek için savaş sürdürenlerdi. Peki Güneyli büyüklerimizin ‘dost’ bildiği Türk hükümetlerini Irak hükümetlerinden faklı kılan nedır? Bunu bize izah edebilirler mi? Dahasi var. Irak devleti ve hükümetleri hiçbir zaman Kürdleri inkar etmemiştır. Dahasi 1974 tarihinde otonomi gibi bir çözümü bile kabullenmişti. Buna ragmen Güney Kürd önderliği daha ileri mevziler için elinde silah mücadele etmişlerdır. Bu, Halebçe ve enfallere mal olmuştu. Bu süreçten geçen Güney Kürdleri, nasil olurda varlığımızı bile kabullenmeyen, dahası bize imhayı dayatan “Türk hükümeti, sizinde hükümetinizdir. Türk hükümetine karsi silah kullanmak ihanettir” deme cesaretini görterebilir? Etmez dememek gerekir. Güney Kürd önderliğin dünden bugüne biz Kuzeylilere bu kabadaylığı yaptıkları ortadadır.Malum çevreler dışında Kuzey Kürdleri, mücadele tarihleri boyunca Güney Kürdlerinin Irak sömürgeciliğine karşı mücadelesini desteklemişlerdır. Bugünkü kazanımlarınıda kendi kazanımları olarak görmekte ve desteklemektedırler. Ama Güneyliler Kuzeylilerin yaptığını yapmamışlardır. Anlaşıldığı kadariyla bugünde bunun gereğini yapmayacaklarıdır. Kendi beyanatlari ortadadır. Celal Talabani ve Fazil Miran´in son açıklamalari bunun somut kanıtlarıdır.Ben şunu anlamakta zorluk çekiyorum. Mesud Barzanı, KDP Başkanı, Fazıl Miran Sekreteri. Nasıl olurda birbirini boşa çıkarak söylemlerde bulunuyorlar? Mutlaka bir sebebi olsa gerek. Ama bu sebebin hayra alamet olmadığını bilmek gerek. Neyse easa konumuza gelelim. Kürd-Kürdistan kavramları bağlamında Celal Talabani ve Fazıl Miran’ın sözkonusu yaklaşımlarının hiçte Kürd millet iaradesini ortaya çıkarıcı olmadıgı ortadadır. Esas aldıkları Kürd-Kürdistan´ın bağımsızlık ve birliği değil, sömürgeci ülke içi bir sorun olarak meseleye bakmalarıdır. Bu siyasal yaklaşımın Kürd-Kürdistan´a hizmet etmediği ortadadır. Bir kere bunun açığa kavuşturulması gerekir. Bunlar anlaşılmadan ulusal birlik hangi temel çıkarlar etrafinda örüleceğide anlaşılamaz.Kürd ulusal birliğinin zemini bağımsızlık, ulus ve ülke birliği zeminidir. Kürd ulusal potansiyeli ancak bu ideal hedef etrafinda ortaya çıkarılabilinir. Bunun dışındaki tüm çözüm biçimleri Kürd millet potansiyelini düşman lehine tasviyesine yol açar.Kürd yurtsever hareketi, bu vesileyle niçin ulusal birlik, kiminle ulusal birlik ve bunlarin önemini yeniden bir değerlendirme zorunda olduğuna inaniyorum.Gündemimizi işğal eden ve çokça vurgu yapılan ulusal birlik sorununun aşılması millet olarak bizi zafere adım adım yakınlaştıracağından kimsenin şüphesi olamaz. Bu konu da herkes hem fikir. Fakat ortada varolan yanlış bir düşünce kendini daima dayatır. Nedir bu düşünce? KUKM´nin başarısızlığa uğramasının esas nedeninin ulusal birliğin sağlanamaması gösterilır. Bana göre bu boyut tek başına meselenin merkezine alınırsa pekte doğru bir tespit değildır. KUKM´nın başarısızlığının esas nedeni ulusal birliğin gerçekleşmemesinin yanısıra 1639 yılılndan bu yana Kürdistan´a dayatılan statükoda dünya süper güçlerin yerel egemen devletlerle ortaklaşa Kürd milletine karşı aynı cephede yer alışıdır. Kuşkusuz bu durum, KUKM´nın başarısında ulusal birligin önemini yadsımaz.Defalarca yazdık. Kürd ulusal birliğın zemini doğru belirlenmeden ulusal birliğin oluşamayacağını defalarca dile getirdik. Eğer Kürdlerın ulusal birlik sorunu varsa ilk önce bunun zeminının belırlenmesı gerekir düşüncesindeyim.KUKM´nın zaferi için olmasa olmaz koşullardan biri nasıl ulusal birlikse; ikinciside uluslararasi güç dengelerin lehimizde olması gerektiği koşulludur. Bu iki koşul birlikte var olmadıkça zaferin imkansızlığı tarihimizde yeterince kanıtlanmıştır.Kürd milleti, hiçbir zaman düşmana boyun eğmedi. Direnmeyi yaşam seçti. Özgürlüğü, egemenliği diş düşman tarafindan elinden alinsada düşmana inat azmini hiçbir zaman kaybetmedi. Yeniden yeniden ayağa kalkan bir millet potresini çizdi. Çünkü hapsedildikleri devlet sınırları içinde onursuz bir yaşama mahkum edildiğini biliyorlar ve buna karşi direniyorlar.Kürd milletinin ölümüne diş düşmana karşı mücadele ettiğini düşmanda kabul etmektedır. Kürd milleti, bu konu da yapması gerekeni hem de ağır bedel ödemesine karşın yerine getirmiştır. Ama başariya ulaşamamıştır. Bunun nedeni iç ulusal birliği saglayamamanın yanısıra tüm dünyaya karşı verilen bir savaşın doğaldir ki, başarısızlığa uğrayacağıdır.Dikkat edinız! ABD´nin BOP ile Kürd-Kürdistan önem kazandı. Kürd siyasal önderliği, ABD´nin desteğini almasiyla çok şey değışti. Eger ABD´nin Irak´a müdahalesi olmasaydi ve Kürd siyasal önderliğin önünü açmasaydi, son dönemlerde baş döndürücü gelişmelerde olmayacakti. Ki Güney Kürd önderliği kendi içinde iç ulusal birliği sağlamasi bile bu gelişmeyi yaratamayacaktı. Bunu görmek gerekir.Bugün bile ABD desteğini çekerse ne olacağını görmek gerekir. ABD, şu an Kürdlere Irak bütünlüğünü dayatmaktadır. Buna uyulması halinde Kürdlere her türlü yardım ve kolaylığı taahüt etmiş bulunmaktadır. Bu çercevenin aşılması halinde desteğini çekeceğini söylemektedır. Mesele bu kadar açık. Varsa gücün ortaya çıkar konuşursun. Yoksa eğer Mesud Barzani’nin dediği gibi zamanı beklersin. Var mı bunun başka alternatifi? Yok!Hepimiz şunu çok iyi biliyoruz. 1990´larda KDP ve YNK arasında birlik vardı. Birlikte Zele ve Kasmereş´te bulunuyordu ve en zayif dönemleride o dönemdi. Ne zaman ki, ABD Irak´a müdahale etti, düşman cephesinde dağilma baş gösterdi, işte o zaman Kürd siyasal önderliğin rolü gerek ulusal, gerek uluslararasi arenada kabul görülmesine yol açti. Burada şunu vurgulamakta yarar var. Her zaman iç dinamik belirleyici olmuyor. Çogu zaman diş dinamik gelişmeye esas olarak yön veren etken olabilmektedir. Güney Kürdistan´daki gelişmelerde de bu böyle oldu. Bu kötü bir şey de değildir. Siz Kürdistan´i egemenliğinde bulunduran ülkelerin ezen ulus sol´unun dezimformasyon bombardimanına bakmayin. Onlarin yaptığı veya yapmaya çalıştığı Kürdistan gibi bir coğrafyanın ellerinin altında kayıp gitmesi ve bunu kendi ulusal çıkarları açısında bir felaket olarak algılamalarından kaynaklanmaktadır. Tıpkı efendileri sömürgeci güçler gibi. Bu karşi-devrimci yaklaşimları bize “sosyalizm”, “enternasyonalizm”, “anti-emperyalizm” gibi argümanlarla kabul etmeye çalışmalarıda ikiyüzlülüklerinin sonucu olsa gerek.Sömürgeci ve onun olmuş ezen ulus sol´unun bize dayattiğı tuzaklara düşmeden sürecın Kürd milletine sunduğu firsatları çok iyi değerlendirmeye bakmak, Kürd milletini finala oynamaya taşımak Kürd siyasal önderliğin temel görevidır. Dahası bunun olanakları bugün her zamankinden daha fazla vardır.Ister kendi iç dinamiklerimız sayasinde, ister ABD´nin sayesinde olsun kurulmuş bir Federe devlet yapılanması var. Mesele bunu korumak, burayı temel alıp diğer parçalardaki mücadeleyi yükseltip Kürd millet dinamizmini bir bütün olarak ortaya çikarmaktir. Son dönemlerde özelikle Kürdistan Başkani Mesud Barzani´nin ulusal ve uluslararasi topluma verdiği mesajlarda bu yönlü olduğu görülmektedir. Bu iyiye işarettir. Bunu ete kemiğe büründürmek dört parçadakı siyasal örgütlere ve özeliklede Güney Kürd önderliğine büyük görevler yüklemektedir.Bu dönem Güney Kürd önderliğin yapmasi gereken en önemli görev, diger parçalardaki örgütlerle ulusal bağlamda ilişkileri geliştirme ve birliğini sağlamaktir. Buna hem tecrübeleri, hem de güç yetebilirler. Mesud Barzani´nin söylemleri dışında bu konuda olumlu bir yaklaşım ve cabanın olduğunu söylemek gerçekci değildır.Kürd siyasal önderliği bir türlü parçacılığı aşamıyor. Koşulları fetişleştirek mücadeleyi sömürgeci ülke sınırları içinde hapsetmeyi politıka edinmiş bulunuyor. Bu da Kürd milletine kaybettiriyor. Kürdler bir millettir. Millet olmasindan doğan doğal haklari vardır. Yüzyıllardır bu hakları diş güçler tarafindan gasbedilmiştır. Kürd millet mücadelesi gasbedilmiş haklarına kavuşma mücadelesidir. Bu mücadeleye farklı sınıf ve katmanlar yer almakta ve her biri kendi çikarlarına uygun olarak stratejisini ortaya koymuş bulunmaktadır.Kürd-Kürdistan siyasal coğrafyasına baktığımızda karşımıza cok farklı stratejiler çıkmaktadır. Bu da işimizi zorlaştıran etmenlerin başında gelmektedır. Çünkü bu çok stratejik eflasyon atmosferi ulusal birliği uluşturmanın en büyük engeli olarak karşımıza çıkmaktadır. Biz Kürdlerde bazı şeyler tersten işliyor. Mesela 29 Kasım 2005 tarihinde Fransa Parlementosu bünyesinde yapılan Konferansı alın değerlendirin. Hiçte ulusal birlik ruhuna uygun olmadığını göreceksiniz. Bu iş Musa Kaval’ın işi olmamalıydı. Musa Kavalı küçümsediğimden degil. Ulusal birlik gibi hayati bir surunun kişilerin çabasını aşan ve siyası yapıların birlikte yapacağı bir sorun olmasındandır. Ve siyasi yapıların bu konudaki samimiyetidir. Bu olay bazında bile mesele irdelendiğinde hiçte ortada bir samimiyetin olmadığıdır. Kuzeyli kaç parti, örgüt, kurum ve aydının bu Konferansa katıldığına bakıldığında bu daha da netliğe kavuşur.Bilindiği gibi 29 Kasım 2005 tarihinde bazı Kürd parti, kurum, aydın ve bazı yabancı şahsiyetlerin katılımıyla Fransız Parlementosu´nda „Demokratîzekirina deverê û çareserî ji bo kêşa kurd“ adı altında bir konferans düzenlendi. Kürdlerin bu tür etkinliklerle yanyana gelmesi ve özelikle sorunu ilgili yabanci şahsiyetler nezdinde uluslararasilaştırmasi çok önemli. Ama bir şartla.Eğer bu tür toplantılarda Kürdlerin millet olmasından doğan hakları ifade ediliyor ve çözümü dayatıliyorsa önemlidir. Yok bu değil de bagımsızlıkçı çevreler dışlanarak yangından mal kaçırırcasına Kürd-Kürdistan sorununu sömürgeci ülkelerin bir „iç sorunu“ derekesine indirgeniliyorsa bu tür toplantıların KUKM açısından kazanımdan çok zarar verdiği bilinmelidir. Denilebilir ki, „ilgili adreslere çağrı yapılmıştır. Ama gelmediler“. Bu doğru bir tutum değildır. „Ben yapıyorum sen gelmek zorundasin“ tavrı birlik tavrı olamaz. Hayati bir sorun olan ulusal birlik gibi bir konuda böylesi bir tavır samimi degildir. Bu iş ya birlikte yapılacak, ya da yok ben tek başıma yapacağım denilerek bu konu da olduğu gibi boşa çıkarılacak. Peki bundan ne gibi kazanım var? Kim ne kazandı? Birileri bunu izah edebilir mi? Paris Konferansına tüm parti, örgüt, kurum ve şahsiyetler çağrılı olduğu gibi, kişi olarak bende çağrılıydım. Fakat çağrılı büyük bir kesim gibi bende gitmedim. Dahası gitme gereği duymadım. Gitme gereğini duymamamın nedeni bu işin bir bütün olarak siyasal yapıların ortaklaşa yapmamaları, bundan doğan zaafiyeten çoğu konuşmacıların sömürgeci devlet sınırlarına „saygılıyz“ diyen şahsiyetlerden oluşması ve bağımsızlıkçı güçlere konuşmacı olarak yer verilmemesiydi. Eğer hava ve su kadar ihtiyaç duyduğumuz ulusal birlik sağlanmak isteniliyorsa bu mantığın aşılması gerekiyor. Bugüne kadar sözkonusu malum Kürd çevrelerinin icraatlarına bakıldığında bunun kolay aşılamayacağını görüyoruz. Bu birazda bağımsızlıkçı güçlerin örgütlülük ve çabasına bağlıdır.Kuzey bağlamında herşey gelip burda döğümlenmektedır. Kuzeyin bağımsızlıkçı güçleri varoluş nedenlerine uygun örgütlenmek ve kendilerini pratikleştirmek zorundadırlar.Güneyin kazandığı mevzi biz Kuzeyliler için moral değer taşısada Kuzeyın kurtuluşu Kuzeylilerin örgütlülüğü ve mücadelesiyle olacaktır. “Saat ilerliyor ve zaman bizden yana değil”. Kime ait olduğunu bilmiyorum, ama bu cümle tam da biz Kuzeyli bağımsızlıkçı güçler için söylenmıştır. Varoluş nedenlerine uygun davranıp davranmayacaklarını hep birlikte bekleyip göreceğız.05 Aralık 2005