[b]Cemil Gündoğan:Newroz'unu söyle kim olduğunu söyleyeyim-1.2010[/b]
Zerdüştlük de bu dönüşüm sürecinin ideolojik harcıydı. Fakat İslâmî istilayla birlikte bu doğal gelişme kesintiye uğramıştı. Kürt egemen sınıfları etnik değerleri ayakaltına alarak İslâmî iktidarlarla bütünleşmişlerdi. Dil olarak Kürtçenin, toplum olarak Kürtlerin bağımsız gelişmesi bu şekilde kesintiye uğramıştı. Kürtlerin bugünkü “düşürülmüş“lüklerinin altında işte böyle bir tarihsel geçmiş yatmaktaydı.
Gerçeği ararken lafın kendisine bakmak yetmez, illa ki o lafın kim tarafından, ne zaman, ve nerede durularak söylendiğine bakacaksın. İyi Newrozlar. Kawa'larınız bol olsun, ve mümkünse demircigillerden olsun
Yıl 1977, yani üniversiteleri terk ederek, harıl harıl, Kürt olduğumuzu, bunun için gadre uğradığımızı, yer altı yer üstü zenginliklerimizin talan edildiğini, kendi kaderimize sahip çıkmamız gerektiğini... propaganda ettiğimiz o heyecanlı yılların ilklerinden. Aylardan bahar ve ben aynı işi yapmak üzere Kızıl Kilise'deyim; Dersim'in, ismi ilçedeki askeri komutanın karısının adına atfen değiştirilerek Nazımiye yapıldığı söylenen küçük kazasında.
Nazımiye, Kürdistan'da bolca rastlayacağınız kışlaşehirlerden biridir. Zaten halk dilindeki adı da Kısle'dir ki sözlü geleneğe göre, ilçenin ilk ve en görkemli betonarme binası olan Kışla'dan (asker kışlası) gelir. Bir yamaçta kurulmuştur. Dört bir tarafında dağlar ve tepeler yükselir. İlçeye en yakın ve dolayısıyla en heybetli görünen dağ ise Hamik'tir ki, benzerleri gibi kutsal sayılır.
[b]Hamik'te Newroz ateşi[/b]
Bir bahar akşamı kahvehanede otururken halkın büyük bir gürültüyle dışarı fırladığını ve sokak lambalarının altlarında toplaşarak Hamik dağındaki ateşe benzer şeylerin ne olduğunu tartıştıklarını gördüm. Her kafadan bir ses çıkıyordu: Kimisi Hamik'in gazaba gelip ateş püskürttüğünü söylüyordu, kimisi ateşlerin kıyamet habercisi olduğunu vazediyordu... Birazdan jandarma da sahnedeki yerini aldı. Bir isyandan şüphelenmiş olmalıydılar ki, elleri tetikte ilçenin küçük meydanında dörderli-beşerli volta atarak “Kıpraşanı yakarız!“ havası basmaya başladılar. Bu kargaşa içinde nasıl olduysa o gün öğleden sonra bana bakıp hınzırca gülen iki “Apocu“ arkadaş geldi aklıma. Durumu anlamıştım, günlerden 21 Marttı ve “Apocular“ Hamik'te lastik yakmışlardı! Çevremdeki arkadaşlara, “Çekinilecek bir şey yok, Newroz ateşidir“ dedim. “O da nedir?“ diye sorduklarında da başladım anlatmaya: “Efsaneye göre çok eski tarihlerde Dehak diye zalim bir kral varmış. Tanrı, bu kralı cezalandırmak için iki omzundan birer yılan başı peydahlamış......“
Ertesi gün, çarşıda, sözünü ettiğim iki “Apocu“ya rastladım. “Dün ne yaptınız?“ dememe kalmadan başladılar anlatmaya: “Kar çok fazlaydı, lastikleri dağın tepesine çıkaramadan yarı yolda yakmak zorunda kaldık!“ Oysa ben başka bir şey söyleyecektim. Sabah erkenden ilçe merkezine yığılan köylülerin anlattıklarına göre, Hamik'teki ateşleri gören bazı köylüler “Ziyaretler gazaba geldi!“ diyerek paniklemiş ve güneşin doğuşunu bile beklemeden kurban kesmişlerdi! Tevatür veya gerçek, ilçedeki “Kürtçü“lerin Newroz kutlaması, köylerde kan banyosuna sebep olmuştu...
Yoksulların bu vesileyle biraz et yemiş olmalarına sevinmiştim, ama kafam da karışmıştı: Madem ki Newroz, Kürtlerin yaradılış efsanesiydi, nasıl oluyordu da geleneğin asıl taşıyıcıları olması gereken köylüler bunu bilmiyorlardı?
Bu soruya o zaman ne cevap verdiğimi hatırlamıyorum, ama o günden beri Newroz mitinin reifiye edilmesine, yani gerçekmişgibileştirilmesine karşı hep soğuk durdum.
[b]Med Kralı Keyakser'in Newroz'u[/b]
Tarihin cilvesi diyelim, Newroz mitinin reifiye edilmesinde başı çekenler de “Apocular“ oldular. Newroz'un, aslında, Kürtlerin ataları olduğu söylenen Medlerin köleciliği ve zalimliğiyle ünlü Asur İmparatorluğu'nu yıkışını sembolize ettiğini ileri sürdüler. Böylece, efsanede, halk isyanının önderi olarak resmedilen demirci Kawa (Kawayê Hesinker), Med kralı Keyakser'e (Cyaxares), Dehak'ın sarayı da Ninova sarayına dönüşmüş oldu! “Apocular“ bununla da kalmadılar, Kürtlerin “düşürülmüş halk“ haline getirilmesini “teorik“ olarak izah etmeye çalışırken de aynı Med bağlantısını kullandılar. Buna göre, Kürt aşiretleri, Medler zamanında büyük bir gelişme gösterip “halklaşmışlardı“. Zaten Zerdüştlük de bu dönüşüm sürecinin ideolojik harcıydı. Fakat İslâmî istilayla birlikte bu doğal gelişme kesintiye uğramıştı. Kürt egemen sınıfları etnik değerleri ayakaltına alarak İslâmî iktidarlarla bütünleşmişlerdi. Dil olarak Kürtçenin, toplum olarak Kürtlerin bağımsız gelişmesi bu şekilde kesintiye uğramıştı. Kürtlerin bugünkü “düşürülmüş“lüklerinin altında işte böyle bir tarihsel geçmiş yatmaktaydı.
Bu görüşe karşı çıkan grup ve kişiler ise Newroz anlatısının sadece bir efsane olduğunu, dolayısıyla gerçek tarihsel olaylarla ve kişilerle bu şekilde ilişkilendirilmesinin doğru olmayacağını iddia ediyorlardı.
[b]Ninova'nın Newroz'u[/b]
Bugüne geldiğimizde, “Apocular“ın hiç olmazsa bir kısmı, Newroz öyküsünün bir mit olduğunu anlamış bulunuyor. Onlara göre Newroz, bugün “önderlik“tir, Nokta; hem de büyük N ile. Buna karşılık dün Apocuların bu görüşlerine karşı çıkanların bir kısmı, bugün yüzlerini Ninova bağlantısına çevirmiş bulunuyorlar. Kürtlere ait web sayfalarına girerseniz Ninova edebiyatına dahil yazılar bulmakta sıkıntı çekmezsiniz.
İlginç değil mi, bir ve aynı efsaneye, bir ve aynı ömür dilimi içinde, bir ve aynı kişiler tarafından bu kadar çok sayıda yorum getirilmiş olması, yorumların sahiplerinin zaman içinde yer değiştirmeleri? Gelin farazi bir şey yapalım ve Newroz'un şu son bir ömürlük macerasında uğradığı değişikliklere bakarak, bu mitin ortaya çıktığı günden bugüne kadar ne tür değişiklikler geçirmiş olabileceğini hayal etmeye çalışalım. Zordur, ama deneyelim. Efsanenin olay örgüsü, kahramanları, yan öyküleri, sembolleri, efsanede kullanılan her bir kilit sözcüğün yan anlamları, rezonansları, göndermeleri... bütün bun lar, bu uzun zaman içinde ne tür değişikliklerden geçmişlerdir acaba?
Bugün her birinden koca koca teoriler inşa edilmek istenen o küçücük ve bazen de çelişik parçacıkların, sembollerin, figürlerin, işaretlerin, kırıntıların vb. hiç olmazsa bir kısmı, yani özcü bir Kürt milliyetçisini, tutarlı bir yoruma ulaştırarak Kürt ulusunun öncesizliğinin kanıtına dönüştürmek için saçını-başını yolduğu o tahrik edici malzemenin bir kısmı, bu durmak bilmeyen değişimlerin kalıntılarından başka ne olabilir acaba?
[b]Demirci Kawa'nın Newroz'u[/b]
Delal Aydın'ın, Newroz mitinin Kürtler'deki tarihsel evrimini konu edinen master tezi, bu konuya ilginç bir giriş oluşturuyor. Öykünün kayıtlı olduğu Firdevsi'nin Şehname adlı eserinden bugüne Newroz anlatısının zamanla nasıl değişimler geçirdiğini, öyküye zamanla nelerin eklendiğini, nelerin çıkarıldığını, nelerin atlandığını, nelerin vurgulandığını okumak gayet ilginç. Türk devletinin bu öyküyle ilişkisinin gelişim seyri de öyle. Bütün bu serüveni izlemek, Newroz mitinin, düne aitmiş gibi görünse de aslında her zaman güncele ait bir öykü olduğunu gayet güzel ortaya koyuyor. Kim ne yapmak istiyorsa ve yapacağı şeyi nasıl yapmak istiyorsa ona uygun bir de yaradılış öyküsü kurguluyor. İşin özeti herhalde bu.
Bizim, yani Marksizm söylemi içinde büyümüş 1970'li kuşağın kurgusunda vurgu, saraya karşı halk isyanına ve isyanın liderinin demirci karakterineydi örneğin. Çünkü insanların omuzlarında yılan başı çıkacağına inanmasak da emekçilerin bir isyanla kurtuluşa ulaşacağına gönülden inanıyorduk. Öyküde, askerler, beynini yılanlara yedirmek üzere son çocuğunu da almaya geldiklerinde demirci ustası Kawa isyan eder ve iş önlüğünden yaptığı bayrağın arkasına toplanan halkla birlikte sarayı Dehak'ın başına yıkar. Biz işte bu Kawa'nın torunlarıydık! Biz bu Kawa'nın piyeslerini yazdık, bu Kawa'nın piyeslerini oynadık, Bulgar bir desinatörün çizdiği balyozunu havaya kaldırmış bir demirciyi resmeden figürü aşırıp bu Kawa'ya amblem yaptık (desenin sahibi “sosyal-faşist“miş, ne gam!), 21 Martlarda bu Kawa için eylem yaptık, bu Kawa için vurulduk, bu Kawa için yaralandık ve bu Kawa için hapse düştük...
Sonra devran değişti. Demeye kalmadan toplumsal aktörler de. Newroz'un anlamı da bu değişimleri takip etti. Böylece, demirci ustamız Kawa bir gecede Mazlum Doğan oluverdi. Bir ara Zekiye Alkan'da simgelendi. Şimdilerde değişik yönlere doğru savrulup gidiyor. Bir ucu “Önderlik“e, diğeri Ninova'yı yerle bir eden Keyaksar'a doğru. Böyle devam ederse, sonunda, her biri gerçeğin sadece bir veçhesini resmetmekten sorumlu çoklu Newroz'lar ve çoklu Kawalar oluşacak. Ve bu da muhtemelen Newroz mitinin post-modern versiyonunu oluşturacak.
Eğer olursa, o zaman şu sözü biraz daha kolay söyleyebileceğiz: bana Newroz efsaneni söyle, senin hangi çeşit Kürt olduğunu söyleyeyim. Buna bir de son söz ekleyelim isterseniz, olası Newroz kavgaları öncesinde kafamız karışmaya başlamadan: Gerçeği ararken lafın kendisine bakmak yetmez, illa ki o lafın kim tarafından, ne zaman, ve nerede durularak söylendiğine bakacaksın.
[b]İyi Newrozlar. Kawa'larınız bol olsun, ve mümkünse demircigillerden olsun[/b]
Cemil Gündoğan:[email protected]
Silav Bawer,