Skip to main content
Submitted by Anonymous (not verified) on 3 March 2010

Bir kadının haykırışı:
Öcalan; Kürt kadını şahsında Kürt halkından Öc-alıyor.
Öcalan; yazılarında ve son avukat görüşmelerindeki notlarında hep kadınlara tecavüzden söz ediyor ve kadınların tavır almasını istiyor. Bu konuda bir kadının bize gönderdiği yazıyı Bir KADIN HAYKIRIŞI olarak yayınlınlıyoruz ve yayınlanaması isteğini yerine getiriyoruz. gerçeklerin İzinde rumuzuyla yazılan yazı olduğu gibi aşağıda veriyoruz

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar günü yaklaşıyor...

Ve yaklaştıkça bu gün, yüreğimdeki hiç dinmeyen sızı büyüdükçe büyüyor. Ruhumu ezip duran ve beni bir gölge gibi her an takip eden tüm o kötü anılar canlanıp bir bir dikiliyor karşıma. Unutmak için neredeyse insanüstü bir çaba harcamama rağmen bir türlü unutamadığım onca kabusu yeniden yaşamaya başlıyorum. İçimde saklı tuttuğum çıglıklar beni nefessiz bırakıyor. Dermansızım. Zifiri karanlıkların ortasında bir parça, sadece bir parça ışık hüzmesi arıyorum ama bulamıyorum... Dışarda amansız bir rüzgar ortalığı kasıp kavuruyorken, hep sonbahar mevsimini yaşayan yüreğimde ise fırtınalar esiyor. Gözyaşlarım yağmur gibi yureğime süzülüp duruyor, durduramıyorum.

Bir kadın olarak doğdum, büyüdüm, yaşlanıyorum ama aslını sorarsanız, hiç yaşamadım ben, birçokları gibi...

Onca ararken bir parça ışığı, içimde bir şimşek çakıyor. Yüreğim dile geliyor. Anlat diyor, anlat. Anlat ki, gerçekler karanlıkta kalmasın. Bilinsin ve hiç ama hiç unutulmasın. Bir gün hesabı sorulsun yüzlerce kadına ve sana yaşatılanların. Ve şuna yürekten inanıyorum ki, bir gün ama bir gün mutlaka sorulacak tüm bunların hesabı. Akıtılan onca kanın, dökülen onca gözyaşının, yarım kalan o güzel hayallerin, harcanan onca gencecik kadın yaşamının hesabı sorulacak. Mutlaka ama mutlaka sorulacak. Bu nedenledir ki ilk kez yazmaya başlıyorum bu konuda. Bundan sonra da bazen yazmaya çalışacağım...

Oysa mücadele saflarına akın akın gelen onca genç kadın, ne hayallerle, ne umutlarla, ne büyük bir inançla ve çoskuyla çıkmışlardı yola. Bir masal alemine yol alır gibiydiler. Kaf dağına ulaşmak ve ardındaki gizemlere erişmek istiyorlardi. Anka kuşuyla yol alırmışcasına uçar gibi çıkıyorlardı Kurdistan dağlarının yüceliklerine. Ölümse hiç bir şeydi onlar için. Çünkü korkusuzdular, hesapsızdılar. Masal alemindeki “develer tellal iken, pireler berber iken...“ misali, bu yolda karşılaştıkları develeri, öküzleri, domuzları, yılanları başta peri ya da melek sandılar.

Öc-alan'ı ise Alattin'in sihirli lambasındaki her dileği yerine getiren iyi kalpli cin sandılar. Kadınların en yakın dostu bildiler. Tanrı katına yerleştirdiler. Işığa-ateşe uçusan ama yanıp küle dönüşen kelebekler gibi pervane oldular etrafında. Uğruna kendini yakacak kadar değerli sandılar. Ulaşılmaz, erişilmez, tüm iyi erdemleri, tüm güzellikleri kendisinde toplamış biri bildiler. Ona adeta taptılar. Ya da kimileri onun tek ve koşulsuz-şartsız güc olduğunu gördü ve bu güce sığındı, ona dayanarak güç ve iktidar olmaya çalıştı...

Oysa bilmiyorlardi ki, o masal alemindeki gibi kötü bir erkek-cadıydı, sinsi, karanlık yüzlü bir büyücüydü, insan eti yiyen bir devdi, ateşler saçıp insanları yok eden kötü bir ejderhaydı, öcüydü, ecinniydi, kabustu, öc-alandı...

Oysa o, utanmasa kendisini tanrı ilan edecekti ama buna cesaret edemediğinden kendisine sadece peygamber demekle yetiniyordu. Bazen Isa, bazen Muhammed, bazen Musa, bazen de Maniydi. Karanlıklara gömülmüş lanetli bir halka ateşi getiren Prometheustu o. Zerdüşttü. Kahraman Hectordu, Aliydi, Hasandi, Huseyindi. Bu liste öyle uzayıp gider. Ona göre Lenin, Marks gibileri beş para etmezdi. Onca bilinmeyenin sırrını keşfeden bilim insanlari neydi ki onun karşısında? O, aklıyla, gücüyle bu dünyanın sınırlarını çoktan aşmıştı. Bu çağın değil gelecek çağların insanıydı aslında. Yanlış çağda doğmuştu o. Bu yüzden anlaşılmazdı, erişilmezdi. Güneşti, aydı, gökyüzüydü, gökkuşağıydı, okyanustu, altındı, gümüştü, mücevherdi. Güzel olan, iyi olan tek şeydi o. Değeri hiçbir şeyle ölçülemezdi. Herkes yanlış ama o mutlak doğruydu. Şehitlerin toplamıydı. Halkının ve insanlığın gururuydu, tek umuduydu, tek şansıydı...

Keşke, keşke ama keşke öyle olsaydı. Yürekten isterdim... Keşke mazlum Kürt halkı böylesi değerli bir öncüye, öndere sahip olsaydı. Keşke yiğit Kürt kadınları hesapsız-kitapsız bir erkek yoldaşa kavuşmuş olsalardı. Keşke uğruna ölünecek kadar değerli, onurlu olsaydı. Keşke uğruna ölümlere gidenlere, yaşamını gözünü bile kırpmadan feda edenlere, kendisini yakıp küle dönüştürenlere, patlatıp yüzlerce parçaya bölenlere layık olabilseydi...

Oysa o onursuz, riyakar, yalancı, tecavüzcü, tacizci, kalleş, egoist, duygusuz, acımasız, zalim, hasta ruhlu... Kelimeler yetmiyor onu tanımlamaya, anlatmaya. Belki de onu tanımlamaya yetecek bir kelime, yeterli olabilecek bir anlatım yok daha... Ne kadar yazılıp-çizilse de yetmiyor-yetmeyecek gibi...

Neyse asıl kadına olan yaklaşımını biraz da olsa anlatmak istiyorum bu yazımda:

Yaşanmamışlıkların haddi-hesabının olmadığı bir yaşamdan geliyordu. Bu yüzden gözü doymak nadir bilmiyordu hiçbir konuda. Hiçbir şeyle yetinmesini bilmiyor, her şeyin çok daha fazlasını istiyordu... Kendisine hak görüyordu...

En güzel, hatta saray gibi evlerde yaşıyordu. Top oynayabilmek ve spor yapabilmek için bu evlerin bahçelerinin olması şarttı. Her gün çokça hile yaptığı ve faulu kendisinin doğal hakkı gördüğü voleybol ya da futbol maçları esnasında etrafındakı kızlara küfür edip aşağılamaktan zevk alırdı. Kadınlarla yüzebilmesi için evlerin mutlaka havuzu olmalıydı. Yine kadınlarla birlikte girebilmek için jakuzili banyoları tercih ederdi. Her gün birkaç kez bir yada birkaç kadına birden masaj yaptırmak en büyük zevkiydi. Vücudu en güzel kremlerle ovulmalı ve ustalıkla masaj yapılmalıydı. Masaj yapmasını bilmeyenin vay haline. Her türlü hakaret ve küfürdü karşılığı. En pahalı parfümleri kullanmalı, en kaliteli ve güzel giysileri, ayakkabıları giymeliydi. En kaliteli kalemlerle yazmalıydı. En değerli taşlardan yapılma tespihleri çekmeliydi. Bu tespihler ağir olmalıydı. Ağir olsundu ki, bir kadının başına bu tespihle vurduğunda ağrıtsın da gününü görsündü biraz. Dolapları bu eşyalarla dolup-taşıyordu. Bir arkadaşa küçük bir eşyasını vermeyi en büyük lütuf olarak görürdü ki bunu çok seyrek yapardı. Hatta bazen bir arkadaşa bir kazak vermişse, daha sonra o kazağı o arkadaşın üstünde görse “Nerden aldın onu, niye giydin, çabuk çıkar“ deyişine çok rastlamışımdır. “Iğneyle kuyu kazarak bu günlere geldik“ dese de, aslında gözünün yağını bile vermezdi kimseye. Bir iğneyi bile çok görürdü. Yatağı geniş, konforlu, yastık ve yorganı kuş tüyünden olmalıydı. Her gün düzenli olarak duş almalıydı. Hatta her spor yaptıktan sonra da duş almalıydı. Spor yapmanın yanısıra, çok yediği için hiç erimeyen ve hep nedense kaşıyıp durduğu göbeğini eritmek için bir de koşu bandı almıştı kendine ama göbeği yine de erimedi, taa ki Imralı'ya gidene kadar.

Oysa onun yoldaşım dedikleri dağlarda taşları yastık, gökyüzünü yorgan bilip uyuyorlardı. Günlerce, aylarca yıkanamıyor, bitlerle, her türlü hastalıkla cebelleşiyorlardı. Elbiseleri-ayakkabıları yırtık-pırtıktı.... Saatlerce, günlerce yürümekten dizlerinde derman kalmıyordu. Oysa onun içi hiç ama hiç sızlamıyordu....

Bu güzel evlerde haremler kurmustu kendine... En güzel, en zeki kızlar(sarışınıyla, esmeriyle, uzun boylusuyla, minyon tiplisiyle, okumuşuyla, okumamışıyla, 13-14 yaşındakinden 20-30 yaşındakilere kadar ama güzel olmak şartıyla) hep etrafında olmalı ve ona her açıdan hizmet etmeliydiler. Ona göre tüm Kurt kadınları dilsizdi o, dillerini açıyordu. Kördüler, Türk filmlerindeki gibi aniden gözlerini O açtırıyordu. Akılsızdılar, cahildiler, aptaldılar, salaktılar O akıl veriyordu. Çirkindiler, güzelleştiriyordu. Köleydiler, özgürleştiriyordu. Zavallıydılar, güçlendiriyordu. Küfür, hakaret ediyordu ki sağlamlaşsınlar. Tokatlayıp-yumrukluyordu ki, çelikleşsinler. Ayaklarını-çoraplarını, iç çamasırlarını yıkatıyordu ki, küçük burjuva gururlari kırılsın. Taciz-tecavuz ediyordu ki, karılığın getirdiği kölelikten sıyrılsınlar ve özgürleşsinler.

Hep şu masalları anlatıp dururdu. Tekrar tekrar, bıktırana kadar. Tüm erkekler kötüydü, tek iyi erkek oydu. Tüm erkekler kadınları kullanmak için sözde severlerdi ama gerçekten seven bir oydu. Kendisini sevmeyen halkını, ülkesini, cinsini sevmiyor demekti. Aşık olunacak, sevilecek tek kişi kendisiydi. Evli olanlar eşlerini bırakmalı, nişanlı olanlar nişanlılarından ayrılmalı, sevgilisiyle gelenler hemen onları terk etmeliydiler. Ferman buydu. Kadınlar onundu, bir tek onun. Yanına aldığı her kadın kendisini ona sınırsızca sunmalıydı. Hele yanına aldığı kadınlar bir başka erkeğe yan gözle bile bakacak olsalar vay hallerine. Ölümlerden ölüm beğensinlerdi artık. Nice kadın sadece seviyor diye yoğunlaşma, kendini çözme adına hapislere atılmadı mı, hakaretlere uğratılmadı mı, onlarca kişinin karşısına çıkarılıp onuru-gururu ayaklar altına alınıp adeta manevi olarak recm edilmedi mi? Kimsenin yüzüne bakamaz duruma getirilmedi mi? İntaharvari eylemlere sürüklenmedi mi? Kaçmaya zorlanmadı mı? Yani onca kadın manevi olarak, ruhen onun tarafından katledilmedi mi? Tecavüz kültürü diyor şimdi –ki Kürt kadın hareketi de onun perspektifleri ışığında tecavüz kültürüyle mücadele kampanyasi baslatıyor 8 Mart tarihinde- ama o bunca kadına ruhen, fiziken tecavüz etmedi mi? Tecavüz kültürüyle mücadeleyse eğer kampanya, bilinmeli ki gelmiş geçmiş en büyük tecavüzcü, tacizci, sapık, piskopat odur. Önce onunla mücadele edilmelidir.

Adıyaman'da Medine adlı bir kızın ailesi tarafından diri diri toprağa gömülmesinden bahsediyor son 'ayetlerinde'. Bundan bahsettikçe adeta çıldıracak gibi oluyor, çığlıklar atmak istiyorum. Sokaklara çıkıp bağıra-çağıra onun gerçeğini haykırmak istiyorum. Oysa o yüzlerce masum Kürt kadınını önce ruhen katledip sonra taş altı etmedi mi, ettirmedi mi? Kimisini işkencelerden geçirtti –ki bilinen en meşhur işkencecileri de Rıza Altun ve Filo diye tanınan şahıstır-, kimisini kurşuna dizdirdi, kimisini boğdurttu, kimisini asit kuyularına attırdı. Yüzlerce kadın, bilinmeyen mekanlarda toprak altında 'mechul kadınlar' olarak yatıyor ve hesaplarının sorulmasını bekliyorlar. Onların tek suçu ya bu yanlışlarş reddetmek, bu haksızlıklara karşı çıkmak, ya da sadece sevmekti... Bunlar suç sayılırsa eğer...

Bunlardan birisi Dilan'dı. Gerçek adını ne yazık ki bilmiyorum. Siverekliydi. Zazaydı. Kıvırcık saçlı, ela gözlü, bebek yüzlü, minyon tipli, hiperaktif, yaşam dolu birisiydi. Çok güzel bir sesi vardı. Bize hep türküler söylerdi. Yanılmıyorsam 1989 katılımlıydı. Bir ara Istanbul'da Ilhan Çiftçi ve CaferYıldırım onlarla beraber faaliyet yürütmüştü. Amed de gerillacılık yapmıştı. Sadece onu eleştirdiği, karşı çıktığı için sorguya alındı, işkencelerden geçirildi, ajan, bozguncu ilan edildi ve sonra katledildi.

1993 yılında, Lübnan'da. Hiç unutmuyorum, bir grup kadın arkadaşla birlikteydik ve 21 Mart günüydü, Newroz, yani halkımızın diriliş bayramı. O gün şunu söyledi bana hitaben ve bir mesaj olarak; “Evet! Dilan'dan geriye bir dişleri kalmıştır şimdi.“ Beynimden vurulmuşa döndüm. Düşecek gibi oldum. Dilan belirdi karşımda, o güzel gülümseyişiyle. Demek ki sadece dişleri kalmışsa geriye kimbilir nasıl katledilmişti. Acaba asit kuyusuna mı atılmıştı? Bilemiyorum ama yıllar geçse de hiç aklımdan çıkmadı Dilan. Ben O'nu hiç unutmadım. O yüreğime gömülü ve bir gün hesabı sorulacak.

Bazı isimler daha verecek olursam eğer, Ararat (Guneybatı Kurdistanlı) karşı karşıya kaldığı çirkin yaklaşımlar nedeniyle çıldırdı, dağa gönderildi ve yürümüyor, bilinçli yapıyor, ajandır denilerek kurşuna dizildi, onun talimatıyla. Rojin Mardin (Suryani, bir kolu yoktu), birisini seviyor diye (Ebubekir denen o ırz düşmanını, ki ona hiç dokunulmadı) katledildi. Birçoğu ise kaçtı. Onun yanında kalan kadınlardan mücadele saflarında çok azı kaldı. Bazıları bu acı gerçeği içlerine gömüp sessizce ölüme gittiler dağlarda (isim vermek istemiyorum), bazılarıysa artık buna dayanamayıp ayrıldılar örgütten(isim vermek istemiyorum).

Yine ne yazık ki binlerce kadın, dağlarda en zor koşullarda onun adına, ona inanarak, ona güvenerek direniyor ama onun ne büyük bir riyakar ve kalleş olduğunu bilmeden...

Dağdaki sözde yoldasları bir parça ekmek bile bulamazken, açlıktan takatsız-dermansız kalırken o en güzel yemekleri yemeliydi her zaman. Bir kuş sütü eksik olurdu sofrasından. Yemek yapmasını bilmeyen kadınlara “Bir devrimci kadın her şeyin en güzelini yapmasını öğrenmelidir. Yemeğin de en güzelini yapmalıdır“ gibi uyduruk bir teoriyle en güzel yemekleri yaptırır ve doymak nedir bilmezdi. Öylesine oburdu ve öyle bir yemek yiyişi vardı ki, midem bulanır ve iştahım kapanırdı her seferinde...

Oysa yoldaşım dedikleri dağlarda bir parça ekmek bulamıyor, açlıktan bir deri-bir kemik kalıyor, bir parça ekmek bulduklarında da paylaşıyorlardı. Çay varsa şeker yoktu. Şeker varsa çay yoktu. Et varsa ekmek yoktu. Ekmek varsa yemek yoktu. Yağda kızarmıs salça onlar için en bulunmaz yemekken, bilmiyorlardi ki O, hindileri, tavukları, kebapları, salataları, çorbaları, tatlıları, pastaları, meyveleri, çerezleri sırasıyla götürüyor. Hatta çok yemekten mide ağrısı çekiyor. Yapabilse Romalılar gibi kendisini kusturup yine yemeğe devam edecek. Kardesi Osman da bu açıdan ona çekmiş sanırım, ailecekler böyle herhalde...

Evet! Bunca yaptıklari özellikle de sözde şu anda öncü olan, konsey olanlarca bilinmiyor mu? Tabii ki çok iyi biliniyor ama onlar da iradesizleştirildikleri, onca sindirildikleri ve adete O'nun deyimiyle karılaştırıldıkları için seslerini o varken çıkarmadılar ve şimdi de çıkaramıyorlar. Onun yarattığı bu kalleşliğe, riyaya dayalı sistemi devam ettiriyorlar. Gerçekleri bilseler de ona yağ çekmeye devam ediyorlar. En çok da bu yüzden affedemiyorum onları ve çok ama çok öfkeliyim. Çünkü O'nun bu yaptıklarının ortaklarıdırlar. Bildiği halde bilmemezlikten gelmek, balçığı güneş gibi göstermeye çalışmak en büyük kişiliksizliktir bence. Böylesine kişiliksizleşenlerden de her şey ama her şey beklenir ki onlar da nice kadını, kendilerine benzeyen erkekleşmiş kadınlarla birlikte taş altı ettiler. Bunun da hesabı sorulacaktır mutlaka bir gün...

Bir de Öc-alan'in Kesire'ye bunca tepkisi-kini neden diye düşünüp-dururdum hep. Anladım ki bu konuda zaafı var. Bence Kesire karşısında hep bir aşağılık duygusunu yaşadı. Kesire bence özünde bir kadın olarak hiçbir zaman ona teslim olmadı. Kesire'ye güç getiremedi, boyun eğdiremedi ve Kesire'den intikam almak icin kadınlara böyle yaklaştı, onları böyle kullandı. Şunu demek istiyor; ben hangi sınıftan, aileden, çevreden gelirse gelsin her kıza sahip olabilirim. Kesire'den intikamını böyle alıyor. Ama bir de şunu bir türlü anlayamadım ki, Kesire niye bu konularda hiç ama hiç konuşmuyor. Tarihe, halka, hele kadınlara karşı sorumluluğu var. Nasıl bu kadar duyarsız ve vicdansız olabiliyor? Bunca acı yasamış bircok kadın hep Kesire Hanım'in bir gün konuşmasını, savunma yapmasını çok istedi, bekledi. Çünkü onlar anlatınca, ya da anlatmak istediklerinde fazla kimse inanmayabiliyor ama O anlatsa inanılır. Çünkü onun özel bir yeri vardı. Umarım bir gün bu sorumluluğunu hatırlar, toprak altında yatan onca masum kadın, ruhen tüketilip bir başka biçimiyle öldürülen ya da çıldırtılan onca kadının çığlığını duyar ve konuşur... Keşke ama keşke konuşsa... Bunu yürekten istiyor ve bekliyorum.

Bir de hep der ya “Kürdistan'ı, ülkemizi, yurdumuzu karılaştırmak istiyorlar, ona tecavüz ediyorlar.“ Aslında O, onca kadına tecavüz ederek, onları taciz ederek, bunca işkence çektirerek tüm Kürt kadınlarından ve onların şahsında Kürt halkından öc alıyor. Öc-alan, kadınlar şahsında Kürt halkından öc-alıyor.

Bitirirken, şuna inanıyorum ki, er ya da geç tüm bu gerçekler herkesçe görülecek, bilinecek ve hesabı sorulacak. Onca yiğit kadının hesabı sorulacak elbet bir gün.

Ben yaşayamadım ama umarım mutluluk her zaman siz tüm bu yazıyı okuyanların yanıbaşında olsun... Önünüz aydınlık olsun.

Tüm kadınların 8 Mart gününü şimdiden kutluyorum...

Selam ve saygılarımla.

Rumuz:Gerçeklerin İzinde

Anonymous (not verified)

Wed, 03/03/2010 - 14:47

İtici bir yazım tarzı. Edebiyat adına gereğinden fazla mecaz, alegori ve imge kullanılmış. Gerçek bilgi ya da anlatılmak istenen ise bu edebiyat denen lirik ağlamanın altında kalıyor. Kullanılan dil ağlamanın, sızlamanın dillidir. Anlatım fi zamanlara ait bir masala dönüşüyor. Annelerimiz bile o atalarından ezberlediği masalları daha iyi anlatıyordu. Halbuki bunları yazan o arkadaş yaşadığı, gördüğü o deneyimler ve duygularla ne kaliteli yapıtlar çıkarır. Halbuki bunun için bir edebiyatçı ya da sanatçı olmak gerekmiyor. Sadece biraz gevşeyip, öz güven sahibi olarak başkasının etkisine, taklidine, kompleksine girmeyerek içten geldiği gibi yazmaktır. Yazıda dikkatimi çeken iyi bir nokta ise Öcalan ile Kesirenin ilişkisine dair söyledikleridir; "Bir de Öc-alan'in Kesire'ye bunca tepkisi-kini neden diye düşünüp-dururdum hep. Anladım ki bu konuda zaafı var. Bence Kesire karşısında hep bir aşağılık duygusunu yaşadı. Kesire bence özünde bir kadın olarak hiçbir zaman ona teslim olmadı. Kesire'ye güç getiremedi, boyun eğdiremedi ve Kesire'den intikam almak icin kadınlara böyle yaklaştı, onları böyle kullandı..." Ve yazar arkadaşımız ardından Kesireye bir sitemde bulunyor; "Ama bir de şunu bir türlü anlayamadım ki, Kesire niye bu konularda hiç ama hiç konuşmuyor. Tarihe, halka, hele kadınlara karşı sorumluluğu var. Nasıl bu kadar duyarsız ve vicdansız olabiliyor?" Kesire haklı bence. Güçlü ve özgür ruhlu bir kadın olduğuna dair bende aynı izlenimi taşıyorum. Ve bu kadın sorumluluk adına konuşmak istese bile kimi muhatab alarak konuşacak. Kürd kitlesini mi, Türk kitlesini mi yoksa PKK içinde gözleri illizyon ile kör olan militanlar mı. Bu saydıklarım hepsi tabu içinde yaşıyor, kadının tüm anlatımları Salman Rüştünün durumuna düşmekten alıkoymaz.

Gerçekten de hem içerik hem de edebi yönüyle çok kuvvetli bir kalem! Candan kutlarım. Ben böyle bir yazı okuduğumda içim ferahlar, rahatlar yalnız olmadığımı anlarım. iyiki varsınız diyorum, iyi ki varsınız, değerli Kürdistan'ın çocukları .. Bu hesap sorma konusunda da kendimden pek emin değilim, çünkü ben daha 14 yaşımdayken okulumuzun duvarına Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyın İnan'ın resmi kocaman cizilmiş ve altına da "Yoldaşlar söz! Öcünüzü alacağız!" diye yazılıyordu. O günden bu güne tam 30 yıl geçti ama ölen öldü. Öc alanlar ise ortalıkta erridi, kayboldu gitti.

merhaba ek olarak sikaye edilen bu konularin artik hukuki bir platforma tasinabilecegi bir zaman icin hazirlik yapmak gerek. bunlar benim basima gelmis olsaydi, yemez icmez blgelemek icin ayni seyleri yasayan insanlardan belgeler toplamak en azindan sikandinavyda "saklig" denilen turde bir dokumunu toplamaya ugrasirdim. kesire konusunda bir itirazim var apo turunde bir yaratik kesire ile tanistiginda da tuyniyetini belli etmis olmali. bu tur bir tiyniyet ile evlenmis bir kisinin senin veya o yaziyi yazanin sandigi turde ahlaki endiseleri olabilecegini sanmiyorum. kadin power icin bir seyler yapabilecek biri olabilir ahlak icin? asla susmasi bence bu tabaiatindan not: bu bir tahmindir her tahmin gibi yanilgi payi yuksektir not2: bir ustteki not aslinda tumuyle gereksizdir ama bu ortamlarda malesef bir sure bu tur sarih notlara mecburuz galiba not3: not 2 yi yazinca pejorative filan olmus mu oluyorum? simdi de savunma mekanizmasina mi kactim, allhim ne yapsam psokoanizlen kacmak mumkun degil! o halde kacmiyayim bari! HeK

Gul zulmun kan rengine benzer. Ama kan ve zulum hep gulle asilmak istenirse iste orda bir takim sakinmalar vardir. Kan ve zulumun bir baska adi olan Apo gercekligi her ne hikmetse hep bir gul yaklasimla taclandirilir. Gul yaklasimdan kasit gulun dikenleridir. Yani Apo sendurumnda en az Apo kadar sorumlu olan gulun dikenleri yani muhalifleri nedendir ellerini tasin altina koymaktan yana hep bir handikap icindeler. Dusunki Apo esittir deccal gibi bir seyle karsi karsiyayken ve bu deccallik konusuda herturlu isimlendirmeyi yapmaktan kacinmayan dikenler yani muhalifler gercek adim atmadiginiz icin en az Apo kadar suclusunuz. Hicte mutevazi olmanin bir anlami olmadigi gibi yalandanda olsa "muhalif" olmaninda bir anlami yoktur. Butun Kurd siteleri bir taranirsa binlerce söylem ve belge niteligi tasiyan bu kadar sey varken hesap sorma eylemi icine girmemek evet gulle diken iliskisini aciga vuruyor. Yukardaki yazi bir utanc surecini aciklarken,bir yasanmamisligi anlatip heseptan bahs ederken,hesap konusunda adim atilmiyorsa orda bir durmak geregir diye dusunuyorum. Nasname ve Kurdistan Aktuel sitelerine bakildiginda bunun gibi binlerce örnek söz konusuyken yani belge varken bu muhaliflerin adim atmamasi onlari en az Apo kadar suclu kiliyor. Apo sendurumu icine dusesenler,bu sendurumun asilmasi icin gercek anlamda caba icerisine girmezken sanki kendi suc ortakliklarinida gizliyor. Kendini yargilamayanlar baskalarini yargilma sansina sahiplermidir.??? Ne dunya sanildigi kadar kucuktur nede adelet sanildigi kadar uzaktir. Sorun gul ve diken iliskisinin asilamiyor olmasidir. Gul yerinde her gun yeniden acarken dikenlerinde arinmis bir gul turevi yaratmak uzeredir. Sorun acikligiyla ortaya konmak zorundadir. Apo bir cok konuda yargi ve adelet sistemini her alanda kullanarak sonuclar almaya calisirken ayni seyleri "Muhaliflerin" yapmamasi dusundurucu degilmidir. Alin size iste bir eksen Kurd kiranin hayatin her alaninda Kurd vuran yaklasimi denetim kurarken Kurd ekseninin olusumunda olmazsa olmaz olarak Kurd kirana karsi vuran Kurd ekseninin olusumuda bir olmaz olarak zorunludur. Haydi simdide adim atma zamanidir. yakinma ve sizlanma dönemi artik kapanmayacakmi????. Yer yuzunde her hangi bir kimse bu kadar acik veri ve belgeyle suclanipta adelet önune cikarilmiyorsa orda dusunmek vazla anlami degildir. Degildir cunku gul diken iliskisi burda bir örtu görevi görurken sahi kimler cuclu????? Sevgi ve Saygilar

Gerçekleri görmeden ezbere ve hamaset laflar etmeyelim. Öcalan diktasında yaşamış ve şimdi dışarıda olan insanları suçlamayı bırakalım artık. Hangi belgelerden bahsediyorsunuz?. Tek belge var oda gözlerimiz ve aklımızdır. Şimdi bunlarla hangi uluslararası kurumun kapısını çalacaksınız!?. Kendi halkımız deseniz onların durumu da ortada. Benim kendi ailem bile daha bana yarım gözle bakıyor, artık başkalarının düşüncelerini hayal etmek bile istemiyorum. Bir kere bu halk olaylara akıl gözüyle değil inanç gözüyle bakıyor. PKK dışındaki her şey kafir, zındık ve ecnebidir. Artık bunu kabul edin. Öte yandan "ayrılanlar" dedikleriniz bir kere hepsinin ayrılma nedeni farklıdır. O noktada bile bir mutabık yok. Bazıları hala Öcalanı sever ama Duran yada Cemal'ı sevmediği için ayrılmıştır. Bazıları varolan PKK'nin, Öcalanın resmini hala olduğu gibi kabul ediyor ama Demokratik Cumhuriyet'ten rahatsız. Bazıları bireysel zevki, zaafı, korkusu, güdüsünden...dolayı bırakmıştır. Hem 30 milyonluk bir halk daha bügüne kadar PKK'ye alternatif bir yapılanma çıkaramıyor. Bir kaç yüz tane 'ayrılanlar' dediğimiz insan ne yapabilirki!!. İsteselerde artık yapamıyorlar hem geçmiş sabıkasından dolayı hem de kişisel hayal kırıklığına uğramış duygu ve düşünce yıprama payı buna izin veremez. Tekrar bu belge meselesine dair bişey söyleyeciğim. Geçenlerde bir belgesel izledim Bosna savaşında tecavüze uğrayan binlerce kadının sözcülüğünü yapan bir sivil toplum örgütü ile yapılan bir çalışmaydı. Kurumun tüm çalışanları bizzat tecavüze uğrayan Bosnalı kadınlardan oluşuyor. Ayrıca ellerinde kastettiğiniz belgelerde var; DNA test sonuşları, tecavüz raporları... filan. Ama en trajik tarafı ise onları mağdur yapan militer erkeklerin çoğu hala Sırbıstanda resmi görevlerde yer alıyor olmasidir. Ve o kadınlar yıllardır Avrupada çalmadıkları hiç bir kapı kalmamış. Hem de belgeleriyle. Sonuç SIFIR. Bence ezbere konuşmayalım.

Merhaba, tabii sen söylediklerinle yerden göge kadar haklısın ama eğer PKK içerisin de örneğin Apo'nun işlediği bütün bu cinayetleri ve edepsizlikleri bilen varsa (yazılanlara bakılırsa var görünüyor) örneğin bunlar bir araya gelip Almanya veya herhangi bir başka Avrupa ülkesinde suç duyurusunda bulunamazlar mı? Eğer bu insanlar belgelerle avukata giderlerse o zaman avukat bunların ismini can güvenliğinden dolayı gizli tutabilir. Söylemekle, forum ve sitelerde yazmakla olmuyor ya da bu işin teorik yanı ama eylemde gerekiyor bence. Bir normal Apocu yukarıdaki yazıyı okursa ne der? Yalan, iftire, uydurma der geçer gider. Zaten olan da budur. Ve yazılarda diğer yazılar gibi 100-200 kişi tarafından okunur ve arşive kayar. Hepsi aslında bu. Not: Ben böylesi güzel yazılar okuduğumda kendimin gerçekten ne kadar kötü yazdığımı da görüyorum. Bu açıdan bu yazıyı çok beğendim ama bu yazıda maalesef bir insanın sadece düşüncelerini yansıtıyor. Bende istesem oturur ona benzer yüzlerce yazı yazabilirim. Bu yazının içeriğine inanmak için elbette BELGE lazım. Selam ederim

Ezber monologlar ve ezber bozma,ezber monologlar yillardir guce tapma ve gucten urke ekseninde kendi dairesini cizerek kengi ezber monolugunu bir tek erisilmez dogru olarak algiladigindandirki sureccin dikeni olmkatan kurtulamiyor. Sorun cok acik ve nettir kendi yaratigimiz tabulari kendimiz yikmakla mukkellefiz. Kendi tabularina karsi duramayanlar sorgulama yetisini kullanamayanlardir. Sorun ne hamasetli kelimeler nede dunden bugundek bizlere dayattiginiz yöntemsizlikle asilmiyor,asilamiyor. Pkk nin ne tur bir ayet oldugu veya nasil algilandigi benden cok bu ayeti yaratanlarin sorunudur. Dogal olarakta bu ayetin yaratilmsinda taraf olanlar öncelikle bu ayetlerin bes para etmedigini belgeleriyle yargiya tasimalidirlar. Halkin ne dedigi veya ne dusundugu tezinin arkasina gizlenmek aslinda suc ortakliginin korkusuyla ilintilidir. Bakin ben iki site ismi verdim ve iki site söz konusu gul diken iliskisinde oldukca sorumlu pozisyonlara dun sahiptiler. yeterki gereken cesaret gösterilip sorumluluklar ustlenilsin bakin gerisi nasil gelir ozaman hep beraber göruruz. Yani sorun Bosna belgeselinden ziyade Suc ortakligi penceresinden bakilip bir özelestiri sureci yaratilarak,yargi sureci olursa sonuc alinir. Sorun bu kadar acik ve basittir. Ezber monologlugu yapma yerine birde ezber bozmayi deneyin ha ne dersin????. sEVGI VE sAYGILAR

Yazıların hepsini okudum.Eğer asit kuyularından söz edilmeseydi:hiç bir yorum hakkını kendimde bulamazdım.Asit kuyuları Suryede mi vardı,Lübnandamı ,dağda mı vardı?benzeri yazıları çok okuduk.Bu yazı yıllarca dağda kalmış bir kadronun yazısına benzemiyor ve anlaşılan kendisi yaşamamış.Benzeri olayları yaşıyanların pıskolojık yapısı farklıdır.Benzeri olaylar yaşanmamıştır demiyorum.Yukardaki yazı dil anlatım ve asit kuyuları ile septik izler bırakıyor. Kürt kadını araç edilmemeli.İster Apo,ister ,başka biri.Aponun selamları ve özgürleştirme hikayelerinin ilkelliği ayrı,Kürt insanını araç olarak kulamak daha çok kötü derim.

[b]Hangi belgelerden bahsediyorsunuz?. Tek belge var oda gözlerimiz ve aklımızdır.[/b] Yuzlerce Nazi savas suclusunun tutuklanip ceza almasina yahudi cocuklarin yazdigi gunlukler sebep olmus. Belge baska nasil olusur ki yazmayip, resmini yapmayip, filme aktarmayip kitabini siirini yazmayip nasil belge olusturulur ki? Saygilar

Sofi Arkadaş Merhaba, Nazileri örnek vermen gerçekten çok güzel olmuş Eğer bir şey İDDİA ediliyorsa o şeyi İSPATLAMAK yani BELGELEMEK lazım. En iyi BELGEDE olaya ŞAHİTLIK yapanlardır. Şahitler ne kadar çok olursa o kadar iyi olur. Eğer bire bir olursa o zaman İDDİA karşı İDDİA olur bu da iyi değil ama ben hukukçu değilim bu nedenle hukukçulara danışmak ve Apo yargılanırsa o zaman insan belki hesap sormadan bahsedebilir ... Selamlar

Neymiş mesele "Yüzlerce Nazi savaş suçlusunun tutuklanip ceza almasına yahudi çocuklarin yazdıgı günlukler sebep olmuş"...mış-muş!!? Yapmayın allah aşkına, bu kadar da genellemeci olunmaz ya da polyonacılık mı desem. Avrupa mahkemeleri istedikten sonra değil yahudi çocukların günlüklerini havadaki oksijenden, nemden, buluttan bile belge ve delil çıkarır. Alın size belge vereyim şimdi avrupada binlerce dağdan gelmiş ve siyasal iltica yapmış insanların açıklama ve ifadeleri var. Hepsi de devlet uzmanların araştırmalarından, süzgeçinden geçmiş ve kabul edilmiş ihbar ve ihlal belgeleridir. Avrupa istedikten sonra bunların çoğunu kendi mahkemelerinde işlerdi. Hatta Öcalan İtalya ve Varna sınırlarına kadar da geldi. Uzatmaya gerek yok anlaşılmıştır bence. Haa unutmadan bu arada söylediğin güçlü bir yazınsal, sanatsal, edebi gibi çalışmalarla dünya kamuoyuna yapılabilinir konusuna katılıyorum. Ama görgü tanıkları ve mahdur taraf olarak bunu yapacak ruh kalmadı. Ne diyordu George Orwell (1984 Romani) "İçindeki her şey ölmüş olacak. Sevgi, arkadaşlık kurabilme yeteneklerin, yaşama sevincin yitmiş olacak, gülmeyeceksin, merak duymayacaksın, cesaret gösteremeyeceksin, onur duymayacaksın. Bomboş olacaksın. Seni boşaltıp yerine kendimizi koyacağız."

Cocuksu bir tavir sizinkisi Ben sadece gercek bir seyi paylastim Ne hayal dunyamdan fal baktim nede sizin bu tavriniza sebeb olacak bir sey soyledim. Genelleme olmamasi acisindan size gercek bir ornek vereyim bu aralarinda en meshur olani Anne Frank's dairy is recognized both for its historical value as a document of the Holocaust, as well as for the high quality of writing displayed by such a youthful author. Diyor ki Anna Frank'in hatira defteri genc bir yazarin iyi bir yazima ornek olmasiyla birlikte hem tarihi bir belge hemde Soykirim belgesi olarak taninmistir. Saygilarimla ---------------------------------------------- "What can be asserted without proof can be dismissed without proof."C. Hitchens ------------------------------------------------

kurdlerin belge tasnif arsiv aliskanliklari icinde bulunduklari durumdan dolayi ya yok ya cok zayif (bazi ayrik kislerin insanustu cabasina kalmis). harpagos da bu duruma bakip karamsar olmus. sanirim su gunlerde bosna da olan bitenler ile ilgili 60-70 kisinin resmen adlari aciklandi. Bosnada bu isin pesine dusen ekibin avukati bugun Tv de konusyordu (ne raslanti degi mi-harpagos da bu konuyu bugun acti ve biz bunu tartisyoruz). adam ellerinde binlere varan suclu dosyalari oldugundan bahsetti ancak bunlar icinde en alltaki emiri yerine getiren kisleri ile orta kademe kadrolari simdilik bir yana koyup ust kadrolara yoneldiklerini acikladi. hic bir sey olmadi demek ne kadar dogru. ne yazik ki UN gibi kurumlarla ve amman stabilte bozulmasin kulturu ile uluslararasi yasalar bicimlenmis ancak hukukculukla uzaktan yakindan ilgim olmamasina ragmen bu kadar hukuksuluktan cigerim yanip tutustugu icin vaktiyle uluslarrasi hukuk uzerine dunyanin en unlu akedemisyeni sayilan bir zatin (adini unuttum gittim) kitabini usenmedimoturup okudum. arada buralara da (rizgari donemiydi galiba) bazi seyleri aktardim. adam 21 yuzyilda uluslarrasi hukukun kacinilmaz bicimde artik reel politik-stabilte-soverinity cemberinden cikip ahlaki ogeleri-insan haklari ve evrensel kontrol eksenine girecegine dair emaraleri siraliyordu. uluslar arasi hukuku bu yola sokan bosna li kadinlarin 15 yil gecmesine ragmen gorunurde ciddi gelisme olmamasina ragmen (oysa arka planda oluyor) inatci belgeli "sakli" cabalari yatiyor. kurdler de bu yollara girmek durumunda. baska bir raslanti da bugun gene bosnayi izledigim Tv programinda eritre nin apo yu bir cok acidan andiran despot lideri ile ilgili yayin vardi. onunda suyunu isitiyorllar bu da uzun yavas ve zahmetli bir caba sonucu desifre edilmis bir despotun hikayesidir. uzun yavas zahmetli ne yazik ki boyle. bugun baslanmayinca yarinda cok gec oluyor bir kisinin anlatiminin belge niteligi olmazsada benzeri hikayeleri olan bitene taniklik etmis bes kisi anlatirsa bu artik belge niteligine donusyor. bu acidan abdoist felaketin taniklari uzumun copu armudun sapi demeden tanikliklarini harpagosun isabetli bicimde elestirdigi gibi salya sumuk banal bir edebiyatla degil (ayrica edebiyatini yapan yapar o ayri) tane tane , biraz kuru bir dille ama mumkun mertebe deger yargilarini isin icine sokmadan, olan biteni anlatan tanikliklarini bir araya getirmeleri beklenir.

Önecelikle Merhaba. Söz konusu yazida muhaliflikten kasit Pkk surecinden gelenlerle ilgilidir. Yani PKK nin kendi surecinden gelen "muhalifler" dir sorunun muhatabi. Kendime gelince ne söz konusu herketin surecinden gelen biriyim nede taraftari. Yazinin konusuda o surecten gelenlerin hak hukuk karsitlik gibi konularda gul diken ikilisi gibi davrandiklarini anlatmaktir. Sevgi ve selamlar.

sevgili hasan sorun pkk den ayrilanlarin sorunu degil onlari asali yillar oldu sorunun surasinda, burasinda hepimiz variz 25 milyon der geceriz bak olup bittenlere burnunun ucunu görmeyecek kadar körleri oynuyoruz su veya bu kisi su parti, örgüt, cevre sucludur demekle is bitmiyor varsa bir suc masallah diz boyu hepimizin bunda payi var bunu kabullenirsek belki ortak bir cikista buluruz ama sunu yapmamak gerek suclular sadece pkk den ayrilanlardir yanlisina düsmemek gerekir bu haksizlik olur dedigim bu

Sorunu suclalar olarak algilamana uzuldum. Sorun suclu sucsuz meselesi degildir. Öncelikli olarak sorun ve sorunun sorumluluklari vardir. Sorumlukluklari olan bir sorunun birinci dereceden sorumlularida olmasi bir okadar dogaldir. Bu sorumlulugu hatirlatmanin yadirganmasi ise asil anlasilmaz olandir. Burda benim yaklasim mantigim söz konusu surece birinci dereceden sorumlu olarak katilanlarin bugun uzerine dusen sorumluluklari yerine getirmiyor olmalarina karsi bir serzenistir. Yani anlasilmaz bir sey olmadigi gibi hakli bir yaklasimdir. Sevgi ve Selamlar

Anonymous (not verified)

Fri, 03/05/2010 - 09:17

Benim ilgimi cekti... Apo aleyhine yazilan elestiri dolu her yaziya herkes mutlaka terim yerindeyse "baliklama" atliyor. Bendeyse bu tarz yazilarin en kucuk bir etkisi dahi olmuyor. Hatta tam tersine 'son derece itici' bir etki birakiyor. Hadi diyelim sizin tepkileriniz gibi benim ki de asiri, ama kardesim hic mi suphe duymuyorsunuz boyle yazilardan? Mesela su okudugunuz yazi? Guya kadin haklari icin yazilmaya calisilmis ama gelin gorun ki tum amac sadece tek adami(Ocalani) suclamak.. Anlatilan ne? Yok efendim masaj yaptiriyormus, havuzlu evde yasiyormus, haremi varmis .... Bunlari Apo yakalanmadan once Turk devleti bangir bangir soyluyordu zaten. O zaman inanmadiginiz bu laflara simdi niye inaniyorsunuz? Eger Apo ifade edildigi gibi tam bir sapik ise, ve o sapik Kurd toplumunun yillarca liderligini yaptiysa, biraz da o sapikligi kendinizde aramaya baslasaniz iyi edersiniz derim ben. Her atilan oltaya balik gibi atlamanin anlami yok. Hanife

Hanife hanımefendi burda yazan insanların Apo üzerine yazılan,söylenleri düşman tarafından karalama kitleleri defermasiyonu,bizlerinde sıfır muhalifiligimizden ötürü mızmız anti-apo cu nitelendirmesi olarak andırmısınız,yanlıs yorumlamadıysam yazdıklarınızdan bunu anladım.Şayet arkadaşlar; Apo konuşundan başka Dunya ve Kürdistan üzerine farklı görüş ve projeleri niye yazmıyorsunuz deseniz size katılmamak elde değil der,bir-kaç arkadaş dışında ki çogunluğunumuzun çapı-kapatisesi(kendi adıma)konusunda ki hasiyesitenize katılırım ama düsmanlarımızın dilendirdikleri ahlaksız Apo yazılanları bugun söylenen taze fısıltılara(amaçlarına) yurtsever Kurdlerin düsman sunumlarının refarans şiflerini çözecek birikimlerinin oldugunuda siz aklınızın bir kösesine yer ediniz. Bu konuda sayın Harpagosun yazılarını dikkatlice okumanızı dilerim. Bir kadın olarak acaba yılardan beri dilendirilen bu olaya magdur olmuş bir insanımızla tanışma gayretiniz olmus mu sizin Hanife Hanımefendi...birde arastırmacı yonunuzu bu konuda yogunlastırırsanız...Hürmetler

Sn. Sexo, Magdur edildigini iddia eden, hele hele seksuel olarak taciz edildigini iddia eden bir kadin sayfalar dolusu 'bu ne lahana tursusu bu ne perhiz' denecek turden kelalaka laflar edip sonra da 'neyse asil konumuza donelim' demez. Bunu ancak belirli amac icin yazan sonra da o amaca hizmet edecek baska konulardan bahsederek giris yapan biri yapar ancak. Yani bu yaziyi kim yazdiysa, cok acik ortada ki tacizden ziyade Apo'nun itibarinin yerle bir olmasi onun icin onemli. Ustelik ilginc bir ekleme daha yapmis. Apo'nun haremindeki kadinlarin icine 13-14 yasindaki cocuklari da eklemis. Yani bir toplum dusunun ki bir yandan bir erkekle goruldu diye kizlarini 'namus adina' oldurecek diger yandan ise liderinin 13-14 yasindaki cocuklari cinsel istismarina sesini cikartmayacak, hatta birak ses cikartmamayi butun bu yaptiklarina ragmen yillarca adama tapinma derecesinde sadakat gosterecek. Bunun adina en hafifinde sapiklik denir, ve emin olun o sapikli Apo'dan cok etrafindakileri hakeder. O yuzden bu konuda Apo'ya yuklenecek olan oncelikle durust olsun, yazisinin giris kisminda once kendi sapikligini anlatsin, sonra Apo'ya gecsin. Daha inandirici olur. Bunu yapmayan bu tarz yazilarin bende zerre kadar etkisi olmuyor. Tam tersine 'akbabalar dolusmus' hissini yaratiyor. Hanife

Keske gözlerim kör.kulaklarim sagir,dilim lam ve iki elim bileklerimden kopsaydida siz hakli olsaydiniz. Bizde yazdiklarimizla art niyetli ve birer sarlatan olarak kalsaydik. Bir suerec ve yasanilanlar varken ve bu yasanilanlarin sahidleri konusurken suphe duymamak bilemiyorum ne demek olur. Adini siz koyun. Dunyada her olay veya her yapilan seyin gedirdigi ve göturdugu seylerden hareketle degerledirildigini sanirim en az bizler kadar biliyorsunuzdur. Bu anlamda tartisilan seyin getiri ve göturuleri kimleri vurup kimleri guclendirdigi tespitini yapmak bukadar zormu sizce? Burda kimse birilerine haksizlik olsun diye veya birer sizofreni hastasi olarak bulunmuyor. Mevcut bilgiler ve belgelerden oldugu kadar söz konusu hareketin mevzilenmesinin Kurdlerden yana olmadigi bu kadar asikarken suphe duymayanlardan suphe duymak sanirim bir hak olsa gerek. Dikkat ederseniz zincirde bu tartismalairn artik son bulmasi ve yargiya tasinip akla karanin her kes icin aciga cikarilmasi adina insanlar göreve davet ediliyor. Yani soruna sadece kapali bir pencereden bakmak yerine birde pencereyi acip bakmaya ve gelen kokulari birazcik olsun his etmeye ne dersiniz. Sevgi ve selamlar

Add new comment

Plain text

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.