Havin, zagroslarda tanıdığım en inançlı insanlardandı.
Kendisi Kurdistanın Suriye tarafında dünyaya gelmiş ve benimde bulunduğum zagros dağlarının vadisine gelmişti.
İnançlıydı, çünkü kız her sabah gelir bana rüyalarını anlatırdı ve arkasından ağlardı.
Beni çok severdi ama ben o kadar sevmezdim, onun beni sevdiği kadar.
O kafasındaki tanrı, aşk, güç, felsefe, isyan, ülke... gibi fenomenleri bir politik insanda totemleştirmiş, inanca dönüştürmüştü. Benimde en büyük düşmanım inanç olduğundan ona saygı ve anlam veriyordum, ama yinede mesafeli duruyordum.
Çünkü insanlar ve özellikle kadınlar inançlar konusunda çok hassastır ve inanç onların oksijeni olur çoğu zaman.
Halbuki inanç insanoğlunun ilkçağlardan beraberinde getirdiği ve hala üzerinden atamadığı bir mantık türüydü.
Havin rüyalarında PKK önderi Apo'yu görüyordu ve durumuna çok üzülüyor; kendisinin önderi için bir şeyler yapamaması onun çok zoruna gidiyordu ve sonuçta ağlamakta teselli buluyordu.
Havin o zamanki düşünce yapıma göre bana sıkıcı geliyordu, hayır bende inançlıydım ama onun gibi değil!, ben daha çok işin ideolojik,politik, felsefi idrakine kayıyordum.
Hatta bu mantalitemden ötürü örgütten ceza bile aldım, nedeni ise tüm gerillalar 15 şubat Apo'nun yakalanış yıldönümü vesilesiyle birer mektup yazacaklardı. Elime kalemi aldım ama kalem elimde dondu kaldı, çünkü birey olarak tanımadığım bir insana nasıl mektup yazabilirdim. Apo benim siyasal önderimdi gerekirse kendim ve konjektürel hakkında yüz sayfada yazardım, ama mektup asla!.
Havin ile çok iyi arkadaş oldum, bana önderi hakkında yazdığı şiirleri, yazıları, rüyalarını paylaşıyor bende kırmamak için empati ile karşılık veriyordum.
Havin ile olan ilişkimi rahat bıraktım ama öteki bayanlarla her zaman ihtiyatlı yaklaşırdım, çünkü zagroslarda başbelası ve ölüm kapısı olan aşık olma ihtimalı herzaman bizimle beraber dolaşırdı.
Havin'de bu korkum yoktu, çünkü o gerçekten ruhundaki tüm devinimleri yaşıyordu, yüreği doluydu, inancı ve önderine olan bağlılığından ötürü.
Sonra....
Havin ile ilişkimiz ve diyaloglarımız aniden kesildi, şom ağzımdan dolayı.
Hani Havin Arapça biliyor ya!, bende arapça bir şaka yapayım dedim.
Benimde bildiğim tek arapça kelime bilinç altımda kalan İbrahim Tatlıses'in bir zamanlar ki ünlü şarkısı "ya habibi" aklıma geldi ve onları söyledim. Havinin yüzü kıpkırmızı oldu Kuzey Kürdistanında ki bayanlarda bişey anlamadı ama Irak ve Suriyeli Kürd bayanların hepsi gülmekten kırıldı.
Şok oldum!. Ben ne yapmıştım?.
Hemen Arapça bilen erkelerin yanına gittim ve meseleyi anladım.
Ya habib "ey sevgili" demekmiş türkçesi.
Aslında bir hata olduğu ortada, Havinde bunu biliyordu, benim için her şey eskisi gibi devam ederdi, ama havin için asla!.
O da bu yaşanan şeyin basitliğinin farkında ama kendisinin de kontrol edemediği, kafasındaki inançtan gelen bir mekanizma bunu engelliyordu.
Çünkü ruhundaki inanç formatı ilk defa bir virus saldırısına uğramıştı, o espiri ile kullandığım cümlelerle.
Havin, o espri ile gelen virüstan kendi inancından, algılayışından başka hayatlarında, algılamalarında olduğu ruhsal bir boyutu gözlemledi o gün!.
Sonra bir daha hiç birbirimizle konuşmadık, konuşmak isteme arzularımıza rağmen.
O'na hak veriyordum.
Zagrosları inanç olmadan bir yokuşunu bile tırmanamazdık.