Hamza'nın şahadetinin üzerinden henüz üç gün geçmişti. Yönetimde ülkeye gönderilmesi gereken bir talimat üzerine çalışıyordum.
Talimatı yazmayı yeni bitirmiştim ki; Öcalan büyük bir hışımla kapıdan girdi. Arkasında Şener, Şiyar ve Mustafa Tanrıkulu vardı. Üçünün de suratları asıktı. Önemli bir şey olmuştu.
Ben daha bir şey demeden Öcalan ’'adamlar burnunuzun dibine kadar girmiş sizi imha etmek istiyor siz hala uyuyorsunuz''diyerek başladı konuşmaya.''Onca işin içinde birde sizin güvenliğimizle mi uğraşacağım? Beden olmasa kargalar gözümüzü oyacak. Bu kadar vurdumduymazlık ile nasıl yaşamışsınız?.''vs.vs.
Öcalan konuştukça konuşuyordu. Ben olayı hala kavramamıştım. Bir şeylerin ters gittiğini fark etmiştim ama ne? Uzun bir konuşmadan sonra Öcalan nihayet açıkladı.''Kaza diyorsunuz ama olay kaza değil bilinçli bir yönelim. Bunu bir türlü size kavratamadık. Gören arkadaşlar var. Olay yerinde bir keşif yapın'' diyerek yönetimi terk etti.
Şener ve Şiyar'la baş başa kalmıştık. Ben hala olayı kavramamıştım. Ne olmuştu? Şener'in anlatımı ile olay netleşti.
Öcalan akademide olay üzerine çözümleme yaparken kaza kişiliği diyerek alttan alta olayın bir kaza olmayabileceğini, bilinçli bir yönelime benzediğini ima etmeye çalışıyor. Yapıyı bir nevi yönlendiriyor. Yapıyı yeterince hazırladığına kanaat getirince bazı Suriye' lilere söz vererek ’Sizne diyorsunuz?'' diye düşüncelerini alıyor. Söz verdiği insanlar Öcalan'ın bir aferini için her şeyi yapabilecek karakterdedirler. Bunlardan biri ’'Serok'e mın, mı dit'' diye başlıyor. Olayın bir kaza olmadığını, olay esnasında Metin'in yanında olduğunu, Metin'in bilinçli bir tarzda nişan alarak ateş ettiğini gördüğünü söylüyor. Bu tamda Öcalan'ın istediği bir söylemdir.
Öcalan fırsatı değerlendirir. Metin (Şahin Baliç )hemen tutuklanır. O esnada Metin'in ikide kardeşi vardır akademide. Güvenlik nedeni ile onlarda tutuklanır. Ve Metin üzerine saatler süren çözümlemeler başlar. Artık Metin'in adı Şemo, Cemal ve Hogır ile anılmaya başlanmıştır. Dörtlü çete teorisi de bu dönemde gündeme getirildi.
Metin'e karşı zaten gerilla adayları doludur. Uygulamalarından dolayı gerilla adaylarının önemli bir bölümü Metin'e tepkilidir. Bu açıda tutuklanmasına tepki gösterilmediği gibi, akademideki uygulamaları hakkında bire bin katarak eleştiriler geliştirirler. Öcalan arayıp da bulamadığı bir fırsatı yakalamıştır artık.
Yeni durum üzerine bir keşif gurubu oluşturduk. Keşif gurubunda, yönetimden beş arkadaş, gerilla adaylarından beş arkadaş ve Öcalan'ın şoförü Hamit de vardı.
Olayı gördüğünü söyleyen kişiyi de yanımıza alarak olay yerine gittik. Ancak olayı gördüğünü iddia eden arkadaşın bulunduğu yerden Metini görme olanağı yoktu. Çünkü Metin tatbikat alanını görüp, gurubu yönlendirecek tarzda bir kayalıklı tepede bulunan iki kayanın arasına mevzilenmişti. Arkadaş ise Metin'in mevzilendiği kayalığın alt tarafında başka bir kayanın arkasına yerleşmişti. Metinle aralarında beş metre yüksekliğinde başka bir kaya yükselmekteydi. Bulunduğu yerden Metin gözükmüyordu. Kısacası bırak Metin'in nişan alarak ateş etmesi, Metin'i görme olanağı yoktu. Bunu arkadaşa sorduğumuzda ’'ben görmedim yorumumu söyledim'' dedi.
Bu insan, söylediklerinin ne tür bir gelişmeye yol açacağının belki de bilincinde değildi. Öcalan'ın gözüne girmek için yalan söylemişti. Ve şimdi sorduğumuz sorulara, suçüstü yakalanmış bir insan psikolojisi ile kafası önünde cevap veriyordu. Yapacak bir şey yoktu. Akademiye geri döndük.
Keşif raporunu yazarak Öcalan'a verdim. Sonuçtan hoşnut değildi. Ancak yapıda Metin' e karşı olan tepkiyi kullanacağını his ettim.
Zaten Metin'i tutuklatmıştı. Ve o bu işi sonunu kadar götürmeyi kafasına koymuştu.
Metin konusunda bizlerden gerekli desteği alamayan Öcalan, bu sefer taktik değiştirdi. Kendisi olaya direkt el koymuştu. Olayı bizzat kendisi soruşturacaktı.
Bu arada ben Lübnan da yaşayan bir halk olan dürzülerle olan bir görüşmeye gitmiş, akşam geç saatlerde akademiye dönmüştüm. Öcalan akademi misafirhanesine çağırdığı bir gurup arkadaşla toplantı halindeydi. Benide çağırdığından dolayı toplantıının sonlarına doğru katıldım. Toplantı, Metin'in durumuna ilişkindi. Bunun için direkt Öcalan'a bağlı 18 kişilik bir soruşturma komisyonu oluşturulmuştu. Metin'in soruşturması Öcalan'ın bilgisi dâhilinde direkt bu komisyonun eliyle sürdürülecekti.
Ben ilen Şener komisyonun dışında tutulmuştuk. Öcalan ’'Siz bu olaya karışmayacaksınız. Soruşturmayı bu arkadaşlar sürdürecek '' diyerek toplantıyı sonuçlandırdı. Tedbirini almıştı. Akabinde Şener'den Metinin akademi pratiğini değerlendiren bir yazı kaleme almasını istedi. Ne yazık ki bu değerlendirme sonradan Şahin' in iddianamesine dönüştürüldü.
Bu arada peşime birde 8 kişilik bir koruma ekibi takmıştı. Arkamda sekiz gölge. Böylece işin ciddiyeti ve riskin büyüklüğü konusunda yapıya bir mesaj vermeye çalışıyordu.
İkinci gün soruşturma komisyonu ile gerçekleştirdiği toplantıda Öcalan kararını vermişti. Metinin dosyası Öcalan'ın kafasında kapanmıştı. Soruşturma komisyonuna son talimatını da vermişti. Buna göre bir hafta içinde Metin' in soruşturması yapılacak, yargılanacak, idam cezası verilecek ve infaz edilecekti. Aslında soruşturma, ifade, mahkeme, hepsi formaliteydi. Zaten idam cezası Öcalan tarafında infaz emri ile birlikte verilmişti. Gerisi formaliteydi. Ve bu olayın sorumluluğunu üstleniyordu.
Yapabileceğimiz fazla bir şey yoktu. Bunun çaresizliğini yaşıyorduk.
Evet, Metin akademide boğazına kadar suça bulaşmıştı. Ancak bunları kendi başına yapmadığını biliyorduk. Akademide, değil onlarca insanın Öcalan'dan habersiz yakalanarak soruşturulması veya katledilmesi kiminin öksürdüğünden dahi Öcalan'ın haberi vardı.
Katliamlar, tutuklanmalar, estirilen vahşet, bilinçli bir politikanın ortaya çıkardığı uygulamalardı. Öcalan oluşturduğu korku imparatorluğunu ancak bu şekilde ayakta tutabilirdi. Böylece bir yanda yeni yapı sindirilirken, eskilere de gözdağı veriliyordu. Metin bu uygulamalarda Öcalan'ın eli ayağı olmuştu. Uygulamaları ile beklide on idamı hak ediyordu. Ancak yaşanan son olay bir kaza idi ve bundan dolayı olsa olsa dikkatsizlikten dolayı ölüme neden olmaktan dolayı cezalandırılabilirdi. Ki bununda cezası idam olamazdı.
Gerçek mühimmatla yapılan askeri tatbikatlarda her zaman bu tür kazalar olabilir. Hatta yüzde üç yüzde iki gibi olasılıklar her zaman ihtimal dâhilindedir. Bu oran tatbikatların başarısını belirler.
Metin silahın namlusunu havaya kaldırsa bu kaza yaşanmayacaktı. Ancak silaha eğemem olmasının kendisinde yarattığı aşırı güven ve birazda havalı olması yine bizim o alanda olduğumuzdan haberinin olmaması olayın yaşanmasının temel nedenleriydi. Tüm bunları Öcalan'a anlatmamıza rağmen Öcalan'ı ikna edemedik. O yakaladığı fırsatı kaybetmek istemiyordu. Akademi pratiğinden aklanmak için bir günah keçisine ihtiyaç vardı ve o bunu bulmuştu.
Öcalan'ın akademiden ayrılması ile Metin'in soruşturması da başlandı. Bu bizler açısında akademide geçirdiğimiz en zorlu günlerdi. Bir dayatmayla karşı karşıyaydık ve biz bir şey yapamıyorduk. Çünkü Metin' i savunmak bir katili savunmakla özdeşleştirilmişti yapının gözünde.
Açıktan bunun Öcalan'ın kendisini kurtarma operasyonu olduğunu da söyleyemiyorduk.
Soruşturma bizden bağımsız gelişmesine rağmen soruşturma komisyonunun sorumlusu (Şiyar)arkadaş ile konuşarak Metin ile bir kez görüştüm. Kendisine durumu olduğu gibi aktardım. Soruşturmanın aslında formalite olduğunu, kendisi hakkında idam kararının verildiğini bir hafta içerisinde ifadesinin alınarak mahkeme edilip infaz edileceğini anlattım. Ve kişi olarak ne yazık ki yapacak bir şeyimin olmadığını kendisine açıkça belirttim.
Metin sözlerime ne kadar inandı bilmiyorum. Sadece ’'sen mevcut uygulamaların Öcalan'dan bağımsız yapıldığına inanıyor musun'' dedi. İnanmadığımı biliyordu.
’'Ben attığım her adımı Öcalan'ın bilgisi temelinde ve onun onayını alarak yaptım'' dedi. ’'Ondan bağımsız yaptığım tek uygulama yoktur. Son olayda bir kazadır'' dedi.
Metin' e inanıyordum. Ama benim inanmam sonucu değiştirmiyordu. Yaz dedim. Tüm çabalarıma rağmen bunları yazmasını Metin'e kabul ettiremedim.
Metinle konuşmamız uzun sürdü. Çok şey anlattı. ’'Bunları bilmeni istiyorum'' dedi. Kullanıldığını fark etmişti. Ancak bunların yazılmasına gelince buna yanaşmadı. Yazmış olsa idi bu kendisi için belki bir umut olabilirdi. Veya en azında tarihe bir belge olarak kalacaktı. Ne düşündü bilmiyorum. Ama son ana kadarda Öcalan tarafından af edileceğine dair bir umut beslediğini biliyorum. Bunu konuşmasının sonunda açıkça ifade etti. Belki de yazmaya yanaşmamasının temel nedeni buydu. Öcalan'ın kararını kendisine açıkça ifade etmeme rağmen inanmak istemedi ya da umudunu yitirmek istemedi.
Metinin soruşturması hızlı sürdü. Komisyonda bazı insanların ters yaklaşımları olduysa da komisyon sorumlusu arkadaşın müdahalesi ile engellendi.
İfadesi birkaç sayfayı geçmiyordu.'' Feodal komplocu kişiliğin pratiğe yansıması'' olarak özetlemişti pratiğini. ’'Partiyi ve önderliği kavramadığını kendisini konuşturduğunu partiden bir şans daha istediğini'' belirtiyordu.
Mahkemesi çok uzun sürmedi. Akademi uygulamaları esas alınarak hazırlanan iddianameden sonra kendisine söz hakkı verildi. Daha birkaç cümle söylememişti ki Sakine (Gönül Tepe)oturduğu yerden fırlayarak:
’'Ne konuşturuyorsunuz bu alçağı? Daha ne yapmasını bekliyorsunuz'' demesiyle salonda olan her kesten idam çığlıkları yükseldi.
Çok az insan bu çığlıklara katılmamıştı. Metin uygulamaları ile geriye bir tek dost bırakmamıştı. Onun uygulamalarından geçen kurbanları şimdi ona karşı olan kinlerini kusuyordu. Kısacası Metin, ektiğini biçiyordu.
Fukara Metin! Yapının tepkisi karşısında savunmasını bile yapmadı. Bir kaç cümle ile kaderine rıza göstermişti. Kafası önünde yapıda yükselen çığlıkları dinliyordu. Yolun sonuna geldiğinin farkındaydı.
Mahkeme edildiği günün sabahı tüm yapının karşısında infazı yapıldı.
Ölüme cesurca yürüdü.
İdam mangasının karşısına geçmeden
’'Ajan değilim. Ben bir savaş suçlusuyum. Ve bu şekli ile tarihe geçmek istiyorum'' dedi.
Metin Şırnak'lı idi. Köken olarak KAWA hareketinden geliyordu. 80 sonrası ülke'ye yönelimde saflara katılan ilk insanlardandı. Sadece kendisi değil aile olarak katılmışlardı. Zorlu süreçlerden geçmişti. Onlarca kez ölümlerden dönmüştü. Direngen ve gözünü budaktan sakınmayan bir kişiliğe sahipti. Doğru bir yönlendirme altında savaşın gelişmesinde önemli roller oynayabilirdi. Ne yazık ki hırsı onu Öcalan ile bütünleştirdi. Öcalan'ın her dediğini kuran ayeti olarak algıladı. Sorgulama ihtiyacı his etmeden uyguladı. Farkına vardığında ise iş işten geçmişti. O artık bir arkadaş katili idi. Feodal komplocu olarak adlandırılan pratiğin mimarlarındandı. Eli onlarca yoldaşının kanına bulaşmıştı.
Şener ile bu olay üzerine çok tartıştık. Şener, Metin'in akademi pratiğine en fazla karşı çıkan insanlardan biri idi. Ancak bu tarz tutuklanmasına da karşıydı. O bir mantığı, bir çizgiyi eleştiriyordu. O çizgiyi de en üst düzeyde Öcalan'ın temsil ettiğini biliyordu.
Öcalan'ın çizgisi suç ve suçlu üretiyordu. Bugün sıkça yazılıp çizilen ve kontra pratikleri ile eleştirilen kadroların hepsi özünde Öcalan'ın kontenjanında yükselen ve onu esas alıp uygulayanlardır. Ancak zamanı geldiğinde günah keçisi olarak Öcalan'ın dayattığı pratiklerin hesabını vermişlerdi. Metin de bunlardan biri idi.
Devam edecek.
[email protected]
feyzoya saldiran herkes haklimidir?