[center][b][size=x-large][color=#990000]PKK DÜSELLDORF DAVASI 11[/color][/size][/b]
[img]http://turkce.kurdistan-aktuel.org/images/stories/salih_aras1_thumb_thu…]
Görev var yetki yok,yetki var görev yok. Böyle bir karmaşa içerisinde başarı mümkün olamazdı. Sonuçta herkes birbirini suçlar,tek çözüm mercisi 'serok' olur. O'da kurmuş olduğu, Türk özel savaş sistemine göre sürekli kurbanlar seçer ve
bu durum sistematik bir şekilde devam eder. Karar verme aşamasında tıkanıklık yaşanıyordu. Sonrada görevler başarılmadı diye, suçlamalar ve infazlar başlardı. Bir örnek olması nedeniyle Selahattin Çelik'in durumunu açmak istiyorum.
III.Kongre kurbanlarından biri Selahattin Çelik'tir. Tutuklanır etkisiz ve yetkisiz bir hale getirilir. Bir cephe üyesi olarak, Avrupa'ya gönderilir. Ama kendisine verilen görevler, Avrupa'daki Örgüt Merkezi'nden neredeyse daha fazladır; Berxwedan gazetesinin çıkarılması, Türkiye ve Kürdistan'da daha çok şehir faaliyetlerinin örgütledirilmesi ve cezaevlerine yönelik faaliyet ve çalışmalardır. Denilebilir bu kadar görevi tek başına yürütmekle sorumludur. Ama yetkisi yok! Yani bir örgüt karmaşası her dönem devam etmiştir.
Diusburg'dan Köln'ne doğru, Almanya'nın güney bölgelerinden sorumlu arkadaşla arabayla gidiyoruz. Köln Radyosunun Türkçe haberlerini dinliyoruz. Verilen bir haber bizi şoke etti. Aydın cezaevinde çıkan bir yangında, itfaiye müdahale edi-
yor, yangın söndürülüyor. Ancak çatıda, bazı gizli ve görünmeyecek yerlerde biriktirilmiş toprak dikkat çekiyor. Cezaevi görevlileri ve Emniyet tünelden şüpheleniyorlar. Yapılan araştırmalar sonucu, tünel ortaya çıkarılıyor. Orada bulunan PKK' lilerde başka cezaevlerine naklediliyor.
Arkadaş, hemen bana döndü; 'arkadaşların tünel kazıdığından haberiniz yokmuydu' verecek cevap bulamadım. Yok dedim. Köln'ne varmıştık. Bu kaçıncı tünel hep başarısızlıkla sonuçlanıyor! Kendime soruyorum, imkanları bizden çok az olan bir
çok örgüt, tünel kazıma ve içerden adam kaçırmada başarılı olabiliyorda, biz neden olamıyoruz? Bu kaçıncı tüneldir kimse kaçmadan ortaya çıkıyor? Yanlış yönlerdirme sonucu, 12 Eylül öncesi çöp arabasıyla dışarıya çıkmayı başaran Mazlum
Doğan'da silahsız iki askerin elinde alınamamıştı!!! (*)
Selahattin Çelik beni aradı. Sistem gereği pek görüşmezdik. Aramasının nedeni; okların kendisine yöneleceğini çok iyi biliyordu. Bir nevi savunmasını yapıp, tedbir alıyordu. 'Haberleri dinledin mi'? Evet dinledim. Devam etti; 'Tünelden haberim vardı, üç ay önce Önderliğe bildirdim; para, adam, sahte kimlik ve araç-gereç gerekiyordu, bana yetki ve imkan verilmedi, Avrupa Merkezinede, istemlerim için talimat verilmemiş, beklemek zorundaydım, ben gerekeni yaptım' dedi.
Serok'u aramam gerekiyor. Ben daha aramadan bilinen bir ilişkiye not bırakarak beklememi istiyordu. Gidip bekledim telefon geldi. Artık Fuat yok, O tutuklu. Sıra S. Çelik'te,başladı; 'Tüneli birtek O biliyordu ve O ihbar etmiş'dedi. Devamla 'Zaten devletle ilişkilerinden şüpheleniyorduk bu ortaya çıktı, O bir ajan ve provakatördür' deyip. Bilinen uslupla 'etkisiz hale' getirilmesi talimatını verdi. İlk defa Seroka açık itiraz ettim. S. Çelik'le görüştüğümü ve bu durumun üç ay önce size bildirildiğini söyledi. Karar verme yetkisi yok, sizden talimat beklemiş üç aydır, her hangi bir talimat vermemişsiniz. Bu durum da ne yapabilirdiki? Çok kızgındı. Benim Apoculaşmadığımı biliyordu. Bana karşı töleranslıydı. Zamana ve tam etki alanına alacağı anı bekliyordu. Ben de bunun farkındaydım. Beni etkileye devam ederek; 'Bilmiyorsun, Yunanistan'daki bir gazeteyede (**) demeç vermiş köy baskın ve katliamlarının (87 Mardin ve çevresindeki köylerde yapılan katliamlardan bahsediyor) benden
kaynaklandığını söylemiş'. Sonuç olarak şartlar uygun değil,şimdilik bir müdahalede bulunamayız,görevinde kalıp-kalmaya cağına kendiniz karar verin. Serok, eğer direkt etki alanında değilsen ve talimatlarına karşı çıkıyorsan, O tepkisini göster mez uygun ortam hazırlamaya çalışırdı. Bu durumda öyle oldu. Benim tepkim S.Çelik için olumlu oldu. Ama kendim çok daha dikkatli olmak zorundayım. Avrupa merkezi neredeyse bitirilmiş,etkisiz hale getirilmiş, bundan dolayı fazla oyun yapma şansı yok. Söylediklerini unutarak S. Çelik'in görevinde kalmasını istedi.(hiç bir şey olmamış gibi) Beklenmedik bir istemi
oldu; her bölgeden Parti'ye en yakın on yurtsever ailenin telefonunu, birkaç gün içinde kendisine ulaştırmamı istedi. Almanya'da her bölgeden on telefon numarasını kendisine bildirdim. Bir kaç gün sonra öğrendim, Fransa, İsviçre ve
Hollanda'danda aynı şekilde telefonlar istenmiş ve bildirilmiş. Bunun bir güvensizlik olduğunu anlamıştım.
Serok bu dönem M.Ali Birant'la görüşmeye hazırlanıyordu. M. Ali Birant ilk, Köln'deki Kürdistan Komite'ye gelir ve hazırlıklar orda yapılır. Serok, Av. Hüseyin Yıldırım'ında (ben O'na hep abi derim) beraber gelmesini ister, hazırlıklar tamamlandıktan sora birlikte Şam'a hareket ederler. Bu konuya tekrar döneceğim.
Aylardır görmediğim ve hiç görmek istemediğim, Duran Kalkan'la görüşmem gerekiyor. Düseldorf'ta görüştük, Basel'e gideceğini söyledi. Ne için gidiyor merak bile etmedim. Tutuklamalardan ve Alman devletinin tavrından bahsedip, kit-
sel eylemler geliştirmekten dem vuruyordu. Serokun tüm desteklerine rağmen, Avrupa örgütü üzerinde etkisi kalma mıştı. Ama bir ismi vardı. PKK kurucularındandı. Mevcut durumuyla moral bozup yanlış yönlendirme çabalarındanda
geri durmuyordu. Ülke içinde 85 kayıplarının sorumlusu ( bir meteoroloji uzmanı gibi davranıp,artık kar yağmaz deyip, 85 Şubat sonlarında grupların güneyden kuzeye geçerek 21 Mart'a ERNK ilanını yapmasını ister, gruplar hareket eder
kar yağmaya başlar, hareket halinde olan grupların devlet güçleri tarafından izleri sürülür ve hepsi yılların deneğim ve tecrübesine sahip seçkin 70'en fazla kodro, gruplar halinde şehit olur) kendisi ve Serokudur. Tüm olumsuzluklarına
rağmen hep korundu. D. Kalkan Basel'e hareket etti, sınırda yakalanıyor ve Almanya'ya iade ediliyor.
Tutuklular çoğaldı, masraflar ve Avukatlar gerekiyordu. Buna kendi başımıza karar veremezdik. Alman yasalarına göre her tutuklu için bir avukat gerekiyor. O ısrar ediyor (bir hukuk uzmanı gibi) 'hepsine bir avukat tutun yeter' olmaz di-
yoruz. Kabul etmiyor, 'ne gereği var, her biri on avukat kadar bilgiye sahip, kendilerini ve partiyi savunsunlar' diyordu. Sonuçta Serok Alman hukukuyla başedemedi, avukatlar tutuldu.
Serok' un ısrarla beklediği BMW artık alınmıştı. Arkadaş beni aradı 'araba çok iyi herkes arabaya bakıyor,istiyorsan gel gezdireyim' demişti. Görmek bile istemiyorum dedim. Yalnızca arabaya ait tüm evrakların birer kopisini al dedim. Münih, Stuttgart ve Yunanistan'da yüzlerce taraftar bu BMW' yi görmüşttü. BMW'yi Stuttgart'tan Parti sempatizanı F. ve de o dönem Avusturya sorumlusu Murat (***) tarafından Yunanistan'a kadar kara yoluyla oradanda deniz yoluyla Lazkiye'-
ye varıyorlar. Hatta Serok bir şifrede söylemişti. 'gümrükte sorun çıkarsa.Ustad Cemil'in arabasıdır' denilecekti. Gümrükte hiç bir sorun çıkmadı. Çünkü ustad Cemil'in 17 yaşındaki oğlu iki arkadaşıyla birlikte geminin içine kadar gelip arabasının anahtarlarını, F ve Murat'tan alıyor, bir teşekkür bile etmeden, arkadaşlarıyla arabaya binip ayrılıyorlar. Her iki arkadaşta şaşkın bir şekilde gemiden inerken, Serok'un yanından gelenler onları karşılıyor. Şam'a hareket ediyorlar.
BMW Şam caddelerinde fazla uzun ömürlü olmuyor, bir kaç hafta geçmeden genç Esat'ın hız denemeleri sonucu çarpmalar oluyor, tamirhanelere düşüyor. Bu bilgiler de Serok'un yakın çevresinden yayılıyordu.
87 Sonlarında Bekaa'daki arkadaşlar kamp için bir jip istemişlerdi. 67 bin DM'ye alındı. Hamburg üzeri gemiyle Lazkiye'ye gönderildi. O zaman ustad Cemil'in adamları jip'e el koyup vermemişlerdi.
Gece dürbünü ve su botları Serokun istemi üzerine Şam'a gönderildi. Dürbün bir Muhaberat subayına hediye ediliyor ve botlarda ülkeye gönderilmiyor.
devam edecek 01.03.09
(*) Çöpler iki ayrı yere dökülüyormuş, A. Öcalan'ın bilgisi dahilinde bir yerde ısrar ediliyor ve orda bekleniyor. Çöp arabası
diğer tarafa gidiyor çöpleri boşaltan askerler Mazlum'u fark edip geri götürüyorlar. Oysa iki yerde de hazırlıklı bekle-
mek gerekiyordu. Daha sonra Akif Yılmaz (o dönemki Diyarbakır bölge sorumlusu) suçlanır. Bu ve benzer olayları birin-
ci derece tanıklarla açılması gerekiyor.
(**) S.Çelik'in Yunanistan'daki bir gazeteye bahsedilen biçimde bir demeç verip-vermediği konusunda bilgim olmadı.
Uydurma mı gerçekmi bilemiyorum.
(***) Murat; H. Hayri Güler'in yakın akrabasıdır. İki ya da üç kez kısa görüşmelerimiz oldu. Fazla tanıyamadım.
İçe kapanık ve tepkisini fazla belitrmeyen biriydi. 90'lı yılların başında ayrılıyor. Hollanda'da şaibeli bir trafik 'kazasın-
da' hayatını kaybettiğini duydum.
[b]* * * *[/b]