Skip to main content
Submitted by Rojhat Badikî on 28 January 2008

HPG resmi sitesinde Aram Masis adlı yazar tarafindan, Kürt siyasetçisi ve TEVKURD genel sekreteri sayin İbrahim Güçlü’ nun TAK’ çilara öldürülmesi için hedef gösterilmesi, PKK’ deki siyasi ve ahlaki çürümenin dışa vurumudur. PKK makaleyi tezkip edici yada tasvip etmedikleri şeklinde bir görüntü çizse bile, Aram Masis’ in yazdığı makale ve Sayin İbrahim Güçlü’ yü hedef gösterme siyaseti, PKK’ nin resmi siyasetidır.

PKK bugüne Kadar gerek parti içi, iç infazlar ve gerekse Kurdistani parti örgüt ve aydın-yurtsever kişilere karşi uyguladığı geleneksel siyaset gözönüne alındığında İbrahim Güçlü’ nun hedef seçilmesi süpriz sayılmamalıdır. PKK açık yada gizli bunu hep yapmıştır, Kürt halkına, dışındaki güçlere, muhaliflerine gencecik körpe beyinleri Kemalizm Ajanlığı suçlaması ile uygulamaya alınarak binkevir edilmiştır.

Önce ölüm kararı alınır sonra buna zemin hazırlanır, teorik iddianname ’’ Derin Devlet’’ bağlantısı vurgusu yapılırak ’’Suç’’ Kemalizm suçlaması ile Kurdistan tarihinin en büyük cinayet şebekesine börünerek, Kürt halkının en yiğit, fedekar gençleri ya öldürülmüs yada Türk ordusuna kobay yapılmıştır.

Öcalanin asli yerine, eğitildiği yuvasına döndüğünden günümüze değin insanlarımız Kemalist ajan suçlamasından ziyade, Kemalizmi anlamamak suçlaması ile suçlanıp öldürülmeye başlanılmıştır. Sayın İbrahim Güçlü’ de Kemalizmi anlamadığı, Kemalizme biat etmediğinden, hakkında ölüm kararı alınıp ölüm fermani TAK’ çilara havale edilmiştır.

Aram Masis’ in HPG resmi sitesinde Kürtçe yazdığı makalede bir sürü Klassik suçlamalardan sonra makalesini ’’ Pir gotin ne pêwîst e ku bê gotin. Ciwanên welatparêz baş dizanin û dinasin, çawa ev seyên ku xwe gur dihesibînin û dizûrin bêdeng bikin.’’ şeklinde noktalayarak kendinden emin bir şekilde Ölüm fetvasını vermiştır.

Sayın İbrahim Güçlü’ nın kişiliği ve siyasi, Politik yaşamına ,ilişkin değerlendirme yada onu savunucu makaleler yazmaya gerek yok zaten yaşam ve mücadelesi ile gözönündedir.

Sömürgeci güçlerin bütün imkanlarını Kurdistan halkının ulusal bağımsızlık mücadelesine karşi harekete geçirdiği bir süreçte, kendine Kürdüm diyen hiç bir şahsın, başka bir Kürt hakkında ölüm kararını veremez....... Düşmanın kim olduğu, kim yada kimlerin ülkemizi işgal ettiği kimin sömürgeci-işgalcı güçlere hizmet ettiği tartışılmayacak Kadar açık ve net bir şekilde ortadadır.

Bir Kürt olarak,insanlık suçu işlememiş her kim olursa olsun ölümle tehdit edilmesi halinde, tehdit edilenlerleyim onların saflarındayım, hele, hakkında ölüm kararı çikarilan kişi, bir Kürt yurtseveri ise herşeyimle onunla birlikteyim. PKK’ nin Kemalizm suçlaması ile yok ettiği Kürt gençlerinin kanı kurumudan, lideri önderi Öcalan Kemelizmin kapısında bekçi köpeği olmaktan gurur duymakta olduğu bir dönemde, Kürt yurtseverlerinin ölümle tehdit edilmesi anlamlıdır.

Kontraların tehditleri karşisında sayın İbrahim Güçlü ile birlikte olmak, onu savunmak her Kurd' ın görevidir, PKK' nin Kürt evlatlarına karşi uyguladığı şiddeti durdurmak, siyasi cinayetlerin önüne set çekmek İbrahim Güçlü ile birlikte olmak onu savunmak onunla dayanışmadan geçer.

Anonymous (not verified)

Tue, 01/29/2008 - 20:36

PKK, dest û serê xwe dirêjî Tirkan dike, hemû daxwaz û hevîyên Kurdan peşkeşî Tirkan dike.... Lê li hemberî Kurdên welatparêz qala şer û kuştinê dike...!!!!! Heke Kurd û Kurdayetî ev be, Kurdên hemî ber bi Partîyên kolonîyalist Kurdkuj biçin... Di vê dawîyê de gellek ji KUrdan ev siyaseta PKK rixne kirin û çûn deng dan AKP yan jî wekî Yaşar Kaya bangkirin ku KUrd dengên xwe bidin AKP.... Ev rastiya me ye.... Duşminkarîya PKK-ê a beramberî rewşenbîrên Kurd, zemînê vê yekê xweş dike... Ez wekî Kurdekî welatparêz Êrîşên PKK-ê li der birêz Guçlu şermezardikim... Yusuf Serhedî

Siyasi tehditler ancak düsmanin isine yaramaktadir Kürt arenasinda siyasi cinayet tehditleri yapmak, Kürtlerin özgürlük mücadelesine karsi cinayetten de daha zararlidir. Degil Ibrahim Güclü'yü, hangi Kürdü olursa olsun, siyasi karsitliklardan dolayi tehdit etmek akli basinda, istikrarli ve dogru güzergahi olan siyasi bir Kürt hareketinin isi degildir. Bu is olsa olsa ne yaptigi ve ne yapacagi belli olmayan sapma bir yapi ve olusumun isidir ancak. Ya da TC tarafindan yönlendirilen bir hareketin isledigi bir halttir. Bugün dörtbasi mamur, akli selimi olan bir Kürt hareketinin baslica isi, ortaligi karistirildigindan daha fazla karistirmadan, bilakis yatistirarak, yeniden yapilanarak, Kürt halkinin özgürlük mücadelesini macera ve sapmalardan koruyarak zafer yolu aramaktir. Bunu yapmayan bir hareket Kürt hareketi olamaz. Olsa olsa düsman güdümünde olan karanlik bir yapidir. Ibrahim Güclü gecmiste hangi siyasi hataya girmisse girsin, bugün ülke zemininde ortaya koydugu anlamli demokratik ve siyasi cabalariyla, eskiden yaptigi siyasi hatalarin bir nevi özelestirisini vermektedir ve Kürtlerin özgürlük ve demokrasi mücadelesinin bugünkü asamasinda en ön siralarda yer almaktadir. Bu yeter ve artar bile. Keske onun önderlik ettigi siyasi akimin kadrolari ondan utanip onun yarisi kadar yapsalardi bugün. Ama Ibrahim tekbasina arenalarda gladiyatörler gibi vurusurken, onun kadrolari Avdupanin hangi kösesinde yedikleri haltlar cok iyi bilinmektedir. Keske birzamanlarin o sözümona diger koca Kürt hareketlerinin liderleri Ibrahim Güclünün yarisi kadar olslardi. Ama onlar liderligini yaptiklari kendi koca örgütlerini feshedip, kendilerini gazetecilik derecesine indirgeyip, cocuksu oyunlar oynayan gülünc gazetecilik derecesine düstükleri diyebilecegimiz bu rojnamecilik oyunlari oynama yerine Ibrahim Güclü gibi anlamli bir hizmet verseydiler halkimiza. Ya o Imrali'daki serok'larin seroku'unun isledigi utanilasi lanetli haltlara ne demeli? Ibrahim Güclü tekbasina da kalsa bile eskiden beri savundugu kendi özgürlük ve demokrasi mücadelesine bugün de sahip cikmaktadir. Ya o devekusu misali kafasini gazetecilik bilgisayarlarinin cemekanlarinin icinde saklayan o mücadele kackini liderler durup dururken, niye Ibrahime yönelmek var? Ya o Imrali'daki emlakci Abdo hergün Kürtlügü katil TC devletinin önüne atarak bes paraya indirgeyen bu sözümona liderler varken, Ibrahim Güclüye yönelmek baslibasina büyük bir suctur.

Anonymous (not verified)

Tue, 01/29/2008 - 18:54

Mafê tikesî nîne kû kesên xwedî dîtinên azad tehdît bike. Nexasim xayînên wekî Aram Masis bi navên sexte mafên weyî kû rexne bikin jî nîne. Divêt herkes vê ba$ zanibe. Ez bi rêzdar Ibrahîm Güclü re xwe wekî hevkar dibînim û dibêjim Ibrahim Güclü ne bê xwedîye. M. Seîd Cicek

Anonymous (not verified)

Mon, 01/28/2008 - 22:40

Ben İbrahim Güçlü'yüm... Sedat Günçekti HPG (Hêzên Parastina Gel) sitesinde Aram Masîs imzasıyla yayınlanan utanç yazısında Sayın İbrahim Güçlü' nün ölüm fetvasını ve üstüne atılan iftiraları ibretle okudum. Kendileri için hasım ve tehlikeli gördükleri Kürd yurtsever siyasetçilerine ve kesimlerine karşı düzmece “ihanetçi, işbirlikçi vb.“ senaryolar üretmekte hayli tecrübe ve sabıka sahibi olan PKK yöneticileri, dizdikleri yalanlarla Sayın İbrahim Güçlü' nü fotoğrafını da yayınlamak suretiyle bir kez daha, hem kendi tetikçilerine, hem de Sömürgeci Türk devletine açık hedef olarak gösterdiler. Kendisine yurtseverim, aydınım, insan hakları savunucusuyum diyen her Kürdün bu açık iftira ve yargısız infaz çağrısına karşı tepki vermesi gerekir. Haktan, hukuktan, adalet ve özgürlükten yana olan her Kürd vatanseveri, aydını çıkıp; Ben İbrahim Güçlü'yüm demelidir! Ellerinde binlerce yurtseverin kanı bulunan Katillerin, açık meydan okumalarına ve infaz çağrılarına, açık yanıt verilmelidir... Kürd vatanseverlerinin, en az katiller kadar cesareti olmalıdır... Susmak, beklemek, neme lazımcı davranmak, işlenen ve işlenecek olan suçlara onay vermek anlamına gelecektir... Vicdanımın ve ahlaki sorumluluğumun sesini dinleyerek bu köşeden ilan ediyorum: ben İbrahim Güçlü'yüm ...Katillerden korkmuyorum... Sedat Günçekti 26 Ocak 2008

Partimiz, HAK-PAR, siyasetçi ve Kürt aydını, aynı zamanda kurucu üyemiz Sayın İbrahim Güçlü'nün HPG sitesinde, Aram Masis imzalı, bir yazı ile tehdit edilmesini kabul edilmez bir tutum olarak değerlendirmektedir...Partimiz, HAK-PAR, kamuoyunu üyemiz İbrahim Güçlü'ye sahip çıkmaya ve tehditten medet uman güçleri teşhir etmeye çağırır. KAMUOYUNA HAK-PAR, ÜYEMİZ İbrahim GÜÇLÜ'YE SAHİP ÇIKMAYA VE TEHDİTTEN MEDET UMAN GÜÇLERİ TEŞHİR ETMEYE ÇAĞIRIR Partimiz, HAK-PAR, siyasetçi ve Kürt aydını, aynı zamanda kurucu üyemiz Sayın İbrahim Güçlü'nün HPG sitesinde, Aram Masis imzalı, bir yazı ile tehdit edilmesini kabul edilmez bir tutum olarak değerlendirmektedir. At izinin it izine karıştığı, ’Ergenekon' İsimli kontrgerilla çetelerinin deşifre olmuş kesimlerinin yakalandığının basına ve kamuoyuna yansıtıldığı bir aşamada, böyle bir yazı ile sayın İbrahim Güçlü'nün tehdit edilmesi olsa olsa karanlık güçlerin işleridir ve karanlık güçlerin emellerine yarayan bir davranıştır. Bunu yapanları kınıyoruz ve bu tutumlarla Kürt halkının ulusal demokratik istemlerine yönelik mücadeleye hiçbir yarar sağlamadığı bilinmelidir. Bunu yapanları bu tutumlarından vazgeçmeye çağırırken, şimdiye kadar izlenen bu tür tutum ve davranışların sadece ve sadece Kürt halkının istemlerine karşı koyanların işine yaradığını ve karanlık güçlerin emellerine hizmet ettiği bilinmelidir. Partimiz, HAK-PAR, kamuoyunu üyemiz İbrahim Güçlü'ye sahip çıkmaya ve tehditten medet uman güçleri teşhir etmeye çağırır. 27.01.2008 Av. Hasan DAĞTEKİN HAK-PAR Genel Başkan Yardımcısı

Haberi duyunca olmaz dedim, mutlaka bunda bir yanlışlık vardır diye düşündüm. Hemen alelacele HPG'nin resmi sitesine girdim ve sözkonusu yazıyı orda da okudum. Hala da, bu tutuma inanamiyorum, bu söylem ve tehditlerin düzeltileceğini, bu nedenle de Ibrahim Güçlü'den özür dileneceğini bekliyor ve diliyorum! Kimi arkadaş ve dostlarım, bu duygu ve düşüncelerimi duygusallığıma, saflığıma veya hala PKK yi tanımamış olmama bağlayabilirler. Olsun, kimi dost ve arkadaslarımda öyle düşünsün, yeter ki, bu uğurdaki temenni ve düşüncelerim yerini bulsun. Inanmak istiyorum ki, o saflarda da, yurtsever insanların tehdit edilmesini, yurtsever insanların yok edilmesini tasvip etmeyecek insanların olabileceği, düşüncemi korumak istiyorum. Ibrahim Güçlü, son kırk yılını Kürt Ulusal Hareketine adamış, ömrünü hapishanelerde ve politik mülteci olarak sürgünlerde geçirmiş, zamanı ve koşullari elverdiği zamanda, ülkesi Kürdistan'a dönmüş, nadir Kürt yurtseverlerinin başında gelen önemli bir şahsiyettir! Onu, genç yıllarımda, Diyarbakir Askeri Hapishanesinde tanıdım. O, direngen, mücadeleci ve yılmaz kişiliği ile hepimize örnek olan yiğit bir Kürt devrimcisi idi. Diyarbakir Askeri Hapishanesinde, o ve diğer arkadasları, Kürt Halkının, Ulusal Demokratik Haklarını, korkusuz ve tavizsizce savundukları için en ağir cezalara çarptırıldılar. Bu ağır ceza alanların başında gelmekte olan biride, Ibrahim Güçlüydü. O, bir Kürt devrimcisi ve yurtseveriydi. 'Kürdistan'lı olmamasına rağmen (biliniyor, Ibrahim Güçlü, Ankara Kürtler'indendir, yanlış hatırlamıyorsam, Haciyan köyündendir) 1974 affindan sonra, Kürdistana yerleşen ve bunu gelenek haline getiren Kürt'tür! Mülteci olma durumu sona erdiğinde, tekrar Diyarbakir'a yerleşmiştir. Pek çok kişi Kürdistan'da oturmayı düşünmez ve Batı illerine yerleşirken, Ibrahim Güçlü, bunun tam tersini yapmaktadır. Bilmiyorum, bu kimseye birşey ifade ediyor mu? Ama benim icin çok şey ifade ediyor ve bunu takdir edilmesi gereken önemli örnek bir davranış olarak görüyorum. Tüm bunlarla anlatmak istediğim;Ibrahim Güçlü'nün bize ait bir değer olduğunu anlatmaya çalışmak ve bize ait olan bir değerin de, Kürtler adına mücadele ettiğini iddia eden bir başka örgüt tarafindan tehdit edilmesi, ortadan kaldırılmak istenmesini, kabul edilemeyecek bir tutum olduğunu anlatmaktır! Inancım ve temennim PKK'nin bu yanlış tutumundan vazgeçip, hatta Ibrahim Güçlü'den özür dileyip, karanlik güçlerin oyunlarını boşuna çikartmak konusunda, gerekli hassasiyeti göstermesi olmalıdır. 26 Ocak 2008

Sayın İbrahim Güçlü'ye yönelik terör girişimi, umuyorum ki özel olarak Kürt Ulusal Demokratik Hareketi ve genel olarak Kürt Toplumu içinde bu deyimin bir daha kullanılmasına gerek kalmayacak yeni bir dönemin başlamasına vesile olur!. İbrahim Güçlü'nün düşünce özgürlüğü ve yaşam hakkı hepimizin düşünce özgürlüğü ve yaşam hakkı olmalıdır! 28 Ocak 2008, Stockholm Vildan Tanrıkulu

Di malpere HPG (Hêzên parastina gel)de bi navê Aram Masîs bona kuştina Welatparêz, ronekbîr, nîvîskar û sîyasetmedarê Kurd Îbrahîm Guçlu de ciwanên welatparêz hatine handan, di vî weşana HPG de dibêjê ku "Îbrahîm Guçlu ajanê JÎTEMÊ ye û ew der û dorê xwe birêxistin, bi çek dike, xorta dixapîne, wana bo perwerdekirina çeke dişîyêne Başurê Kurdistanê“ û di dawîya tekste xwe de HPG dibêje "pir gotin ne pêwiste ku bê gotin ciwanén welatparêz baş dizanin û dinasin çawa ev seyên xwe gur dihasibînin û di zurun wê bêdeng bikin" eveya pir eşkereye ku HPG wextê dibeje xortên Kurd li Başurê Kurdistanê bona perwerdekirina çekên têna şandin wê demê Başurê Kurdistane jî gomanbar tê ditin ji bal HPG ê ve. Milletê Kurd baş dizanê ku HPG û PKK ne ji bo doza mafê gelê Kurd tevdigare ewana bo berjawandîyên dewletê çi pêwîste wê dike. Dîsa milletê Kurd baş dizanê ku Îbrahîm Guçlu ne ajan e,ew welatparêzekî pir hêja û tekoşar û çalakvan e. Lewre em dibên “em hemî ÎBRAHÎM GUÇLU ne û em hemi KURD İN“ ev iddiayên ajantîyê ku li welatparêz Îbrahîm tê tohmet kirin şanê PKK yiyane her kî ku ne weke wana bi fikirê bona xwe asteng dîbînin û wana bo kuştinê hedef nîşandidin lê êdî gelê Kurd nema van hawane qabul dike. Ez dixwazim bala raya giştî bikêşînim ser van peyvên BÜLENT ORAKOĞLU yén serokê kevin yê îstîxbarata mudurîyete ewlekarîya gîştî a Tirkiya yê dibêje ku “ev rêxistinên îlegal ji bo demekê wek “Ergenekona nû“ hat avakirin û hevîldan hat dayîn ku gladyoya Tirk bihêta netewîkirin ez bawer nakim ku bi tevayî hatîye netewkirin ji xwe gava em bala xwe didin ser dibînin ku pêvajoya derketina PKKê jî rasta wan salên OPERASYON ên netewîkirnê dibe PKK ERGENEKON û çeteyên dîtir jî weke heman nawendêve dihêne birêvekirin. Em dibînin ku bi gor dem û encame wé jî çalakî yén PKK û çalakîyén van çeteyén di konaxe xwepeşanîndanên komarî (mîtîngen cumhurîyet) de bî ser hev dikevin“ (Rizgari.com 26.01.2008 ). Ji van peyvén Bulent ORAKOĞLU jî tê fehmkirin ku PKK û ERGENEKON a dewlete kûr di gel hevûdu kar dikin. Vêca tê zanîn ku Îbrahîm Guçlu haşa ne ajana, ew welatparêz sîyasetmedarekî Kurd ê bi rumete. Îbrahîm bi serê xwe mîsyonek e, helwesteke rêxistineke u ew ji Kurda re buye mal. Heger PKK, HPG bi vî mabeste xwe vî rûreşîyê bikê,wê gelên Kurd ticcar vî çalakîyê jibîr neke û wê rojekê vî hesabî ji PKKê bipirse....... Îbrahîm GUÇLU KURD E û Kurd jî hemî Îbrahîm GUÇLU ne Amed 26 01 2008

Tevkurd (not verified)

Mon, 01/28/2008 - 22:51

TEVKURD Kamuoyunun bildiği gibi, PKK/HPG sitesinde, tanınmayan bir kişi olan Aram Masis imzasıyla yazılan yazıda TEVKURD Meclisi ve Yürütme Kurulu üyesi olan İbrahim GÜÇLÜ, ölüm ve özel bir literatürle “susturma“ şeklinde tehdit edildi. TEVKURD, PKK/HPG'nin tehditine karşi tutumunu belirlemek ve görüşlerini açıklamak için basın toplantısı yapacaktır. YER : Diyarbakır Adliyesi Önü TARİH : 1 Şubat 2008 – 11.30 /Cuma TEVKURD Yürütme Kurulu İlişki için telefon: 0412-228 14 55 / 0535-828 33 04 --------------------------------------------------------------------------------

Komela HEVKAR li Almanya/ Em HEVKAR him di nav grûbên Kurdan de û him jî di çareserkirina nakukên di nav grûban de li hember hev, bi her hawayî li di jî bikaranîna şîddetê ne. Di têkoşîna îdeolojîk û polîtîk de divê her grûb bi grûb û bi kes û komên derveyî xwe re guftugo, tahammul û tloransê esas bigrin û wê bixin rojava xwe ya siyasetê. Em wek Komela HEVKAR- li Almanya "Tehdîtên li hember welatparezên kurd û li hember bîrêz Ibrahîm Guclu bi tundî şermezardikin " Em HEVKAR him di nav grûbên Kurdan de û him jî di çareserkirina nakukên di nav grûban de li hember hev, bi her hawayî li di jî bikaranîna şîddetê ne. Di têkoşîna îdeolojîk û polîtîk de divê her grûb bi grûb û bi kes û komên derveyî xwe re guftugo, tahammul û tloransê esas bigrin û wê bixin rojava xwe ya siyasetê. Berî çendeyekê me nivîsek li ser siyasetmedarê kurd naskirî Îbrahîm Guclu, di malpera Hêzên Parastina Gel (HPG) de xwend. Ev Nivîsa ku em bahs dikin, ya bi îmzaya Aram Masîs e ku siyasetmedarê kurd, Îbrahîm Guçlu (yê ku ev nîv qirn e di rêzên pêşî ên têkoşîna gelê kurd de tê naskirin) beyî ku tu delîl û belgeyan bide bi ajantiya dewleta kûr îtham dike û wî ji hin “ciwanên welatparêz“ re dike hedef da ew wî “bêdeng bikin“. Ev nivîs rê vedike ku dijminê kurdan, JITEM, dewleta kûr wê bikarbîne, bi navê we sivîlan, siyasiyan bikuje, teroreka kor di nav kurdan de berpa bike Tu carî nayê qebûlkirin û diviya ji bal HPG jî nehata qebûlkirin ku naskirî yan ne naskirî, aktîf yan neaktîf, rast yan şaş çi dibe bila bibe kesekî sivîl ji bo “bêdengkirinê“ wek hedef bê nîşandan. Em carek din du barê dikin divê her grûb bi kes û komên derveyî xwe re guftugo, tahammul û tloransê esas bigrin û zimanê tehdîtan li hemberî hev pêk nêynin. Komela HEVKAR li Almanya Serokê gîştî – M. Ali Yildirim

TEVKURD ji bo tehdîta PKK/HPG-ê li hemberî Îbrahîm GUÇLU dê civîna çapemenî bida TEVKURD Reya giştî dizane ku di 22-ê Çileyê Paşîn a 2008-an de di malpera HPG-ê de bi navê kesekî nenas Aram Masîs nivîsarek hat nivîsandin. Di nivîsarê de Endamê Meclîs û Komîteya Rêvebir a TEVKURDê Îbrahîm GUÇLU bi “kuştinê“, bi peyveke taybetî “bê dengkirinê“ hat tehdît kirin. TEVKURDê li hemberî tehdîta PKK/HPG-ê dê civîna çapemenî pêk bîne. CÎH : Pêşiya Dadgeha Diyarbekirê DEM : 1-ê Sibata 2008-an – Saat 11.30 / Roja Înê Komîteya Rêvebir a TEVKURD

Sayin GÜCLÜ ye yapilan tehdit Güclü'nün sahsinda Bütün Kürtlere yapilmistir.Kemalizmin emrindeki Cete ve ardillarinin bu tehditini önemsiyor ve tedbirin gecikmeden alinmasi dilegimdir.Bunu salt tehdittir diyerek gecistirmemek gerekir.Bu acik ortadan kaldirma emridir,merkezi ise esgüdüm konseptidir. Bu tehditler ardi sira Kürt toplumunu sindirmek ve yildirmak icin tekrarlanacaktir.Bu cirpinislar kendi kendini yemenin cirpinislaridir.Takke coktan düstü Kel'i görmeyen Kürd kalmamistir.Bütün bu beyhude cirpinislar sonuc getirmeyecek Kürt halki nezdinde birer birer mahkum olacaktir. Selam ve saygilarimla

نەناسراو (not verified)

Wed, 01/30/2008 - 20:42

Weqfa Çand û Lêkolînî ya Kurdî Kurdish Culture and Research Foundatio Kürtler tarafından tanınan ve bilinen siyasetçi ve Kürt aydını Sayın İbrahim Güçlü'ye yönelik, HPG sitesinde Aram Masis imzalı, bir yazı ile tehdit edilmesi, kabul edilir bir tutum olamaz. Bu tutum ve davranışlar, Kürtlerin özgürlük ve demokrasi mücadelesine zarar verdiği gibi, karanlık ortamdan beslenmeye çalışan Ergenekon ve Ergenekon benzeri oluşumların ekmeğine yağ sürer. Bu tür benzeri tehditler karşısında, Kürtlerin ve Kürt kurumlarının doyarlı olması, özgürlük ve demokrasi mücadelesi için bir zorunluluktur. Bu zorunluluk bilinci ile sayın İbrahim Güçlü'nün yanında olduğumuzu belirtir, bu tür davranış içinde bulunan kişi ve kuruluşları da özgürlük ve demokrasi adına kınıyoruz. Kürt-kav Yönetim Kurulu Ji bo raya giştî Siyasetvan û rewşenbirê Kurd Îbrahîm Guçlu di malpera HPG de, bi navê Aram Masîs tê salixdan ku Îbrahîm Guçlu merivê dewleta kûr e Aram Masîs bang ciwanên Kurd dike û Îbrahîm Guçlu bi kuştinê tehdît dike. Ev ramaneke ku were qenûl kirin nîne. Ev rewşên ha yê bê heş tu feydê nade xebata Kurda. Lê ango karê Ergenekona hêsan dike. Dibê gerezk ku Kurd û rêxistiê Kurda li himber va tehdîta bê heş bê deng nemînin û li cem Îbrahîm Guçlu biskinin. Bi va ramana em dibêjin: Emê li cem Îbrahîm Guçlu ne. Û em va tehdîta bê heş jî, bi navê azdîyê û demokrasîyê şermezar dikin. Revebirîya Kurd-kaw ê Tarlabaşı Bulvarı Çorbacı Sk. No: 13 Taksim / İSTANBUL / TÜRKİYE Tel/Faks: 0.212.253 90 18 [email protected] / [email protected]

Ibrahim Güçlü (not verified)

Wed, 01/30/2008 - 20:54

Türkçe dilinde yanlış söylemiyorsam, “zindan“, “hapishane“, “cezaevi“ kavramları aynı anlamda kullanılıyor. Ama bu kavramlar arasında bir farkın olduğunu çocukluğumdan beri hep düşünürüm. Türkiye'de tutukluların ve özellikle de siyasi tutukluların, bilumum muhaliflerin ve Kürt yurtseverlerin tutuklu bulunduğu yerlerle ilgili “zindan“ kavramının daha uygun olduğu, daha açımlayıcı olduğu gibi bir duyguya sahibim. Bu duygu, tarif edilemezliğin, sınır konulamazlığın da bir yansımasıdır diye düşünüyorum.. Çocukluğumu aştığım yeni gençlik yıllarında, 1959 yılında Harbiye'de tutuklu olan Kürt yurtseverlerinin kaldığı yerlerle ilgili dinlediğim hatıralar ve Harbiye'de görülen büyük sıkıntılar, bir Kürt yurtseveri'nin orada ölmesi beni hep “zindan“ kavramına kilitledi. 12 Eylül sonrasında Amed hapishanesi ile ilgili anlatılan, ya da anlatılmayan, tarif edilen ve edilmeyen konumları göz önüne aldığım zaman, Kürt yurtseverlerinin kaldığı dehşet yeri, cehennemi “zindan“ ile tanımlamak her şeye rağmen bir şeyi anlatır olduğunu düşünüyorum. Belki de “zindan“ kavram olarak hukukun hiçbir şekilde geçerli olmadığı, kanunların tanrı adına dehşetli insanların ağzında çıkan sözler olduğu döneme ait olması bağlamında da bu kavramı benim için daha anlamlı kılıyor. “Zindan“ kavramı Türkiye'nin çağdaş ve demokratik olmamasını, hukukun, hak ve özgürlüklerin geçerli olmadığı bi devlet yapısını, keyfiliği, izah etmesinin karşılığına denk düşmesi anlamında; çocukluğumda dinlediğim masallardaki zalim kralların ve hutların kendi muhaliflerini doldurduğu, işkence ve zulüm yerlerini çağrıştırdıği için de, daha anlamlı buluyorum. 12 Eylül Askeri Darbesi'nin oluştuğu koşulları ve nedenleri göz önüne alındığı zaman, bu dönemin zindanlarının, 1952'deki Komünist tutuklamalarından, 1959, 1963, 1967, 1970-71 Kürtçü tutuklamalarından farklı olacağını görülüyordu. Uygulamalar kısa sürede de farklılığın olduğunu ortaya koydu. Amed askeri zindanının yıllardır anlatılmasına rağmen, daha çok küçük bölümünün anlatılmış olması ve tümünün anlatılmamış olması; aynı hücre, aynı alanda kalanların aynı olayları yaşamasına rağmen, çok farklı boyutlarıyla bunu yaşaması ve anlatması bunu gösteriyor. Amed Zindanı'nın Vietnam'daki, Almanya'daki faşist ölüm kamplarıyla karşılaştırılmasına rağmen, onlarla birlikte bir tanıma oturmaması de bunun en somut delillerinden biridir. 12 Eylül Askeri darbesi, Türkiye'deki sol, sosyalist ve Kürtçü muhalefeti tümden yok etmenin ötesinde, 1960 yıllarında yeniden planan Kürt soykırımını gerçekleştirmek üzere uygulamaya konulduğundan, zindanlarda da ona uygun davranılacağı da ortaydı. Yani perşembenin gelişi çarşambadan belliydi. Ben, 12 Mart 1971 Askeri dönemini tutuklulukla geçirdim. Hem de hapishanede ve mahkemede önde olanlardan biri olarak tutukluluk dönemini geçirenlerden biriydim. İşkenceler gördüm, hücre cezalarına çarptırıldım. 12 Eylül 1980 döneminde firardım. Bu dönemde, Amed zindanlarından olup-bitenlerle ilgili aldığım haberleri, 12 Mart 1971 döneminin zindanıyla karşılaştırdığımda dehşete kapılıyordum. İki dönemin zindanlarındaki uygulamaların farklılığı, doğurduğu sonuçlar ve ortaya çıkardığı ölüm olaylarıyla tartışmasız ortaya çıkıyordu. Amed zindanlarında, ölenlerin, katledilenlerin, sakat kalanların sayısı bilinmemekte. Bunlarla ilgili daha sağlıklı bir tabloya sahip değiliz. Amed zindanlarında Ocak 1984 tarihi Kürtlerin hiç unutmayacağı aylardan biridir. Bu ayda Yılmaz DEMİR (19 Ocak 1984), Necmettin BÜYÜKKAYA (24 Ocak 1984), Remzi AYTÜRK (25 Ocak 1984) katledildiler. Yılmaz DEMİR, Türkiye Kürdistan Sosyalist Partisinden; Necmettin BÜYÜKKAYA, Kürdistan İşçi Partisi'nden (DDKD'den); Remzi Aytürk, Rizgarî ve Ala Rizgarî Davsaından yargılanıyordu. Remzi AYTÜRK... 1974 yılından sonra Kuzey Kürdistan'da Ulusal Demokratik Hareketi için yeni dönemin İkinci Baharı başlamıştı. Kuzey Kürdistan'da çoğulcu bir parti ve siyasi grup hareketi olarak çalışmalar hızlanmış, yayınevleri kurulmaya, dergiler yayınlanmaya, Kürtlükle ilgili yeni düşünceler üretilmeye,, yeni bir ideolojik inşa dönemi ve dernekler kurulmaya başlamıştı. Dernekler ilk önceleri, DDKD olarak kitlesel bir Kürt gençlik örgütü olarak oluşmasına rağmen, sosyalizm merkezli ideolojik saflaşmanın başlamasından sonra, ideolojik temellerde demokratik kitle ve gençlik örgütleri de ayrışmıştı. Bu gelişmelere bağlı olarak, Kürdistan'ın bütün şehrlerinde Kürt örgütlemesi ve kitlesel eylemliliğ hızlanmaya başlamıştı. Değişik toplum kesimlerinden kadrolar Kürdistan'daki örgütlenmeye katılmaya ve akmaya başlamışlardı. Kürdistan Hareketine yoğun katılım gösteren toplumsal kesimlerden biri, özellikle de gençlik kesimiydi. Van da, Kürdistan Hareketi açısından olduğu gibi, tarihi yapısı, toplumsal bileşimi itibariyle dikkat çeken şehirlerden biriydi. Ben Van'ı hep Kürdistan'ın merkezi gibi düşündüm. Kürdistan'ın diğer parçalarıyla ilişkilerimin yoğunlaşmasından sonra da, Van'ın Kürdistan'ın diğer parçalarındak tanınmış ve başkent kabul edilen Mahebad, Qamışlı, Hewlêr/Kerkûk şehirleriyle aynı mesafede oldukları gibi bir tespite ulaştım. Kuzey Kürdistan'ın İkinci Bahar döneminde o güzel ve Van Gölü kenarında kurulan, yazın serin ve kışın ılıman bir mevsime sahip olan, kent olarak özgün özellikleri olan Van'da da Kürdistan örgütlenmesi hızla gelişti ve Kürdistan ulusal demokratik hareketi kitleselleşmeye başladı. Harekete yığınla gençlerin katılımı gerçekleşti. Bu dönemde de Kürdistan'daki ulusal demokatik harekete katılan gençler, dönemin en seçkin, başarılı, atılgan, cesur, medeni cesareti olan, aynı zamanda gösteriş yapısallığına sahip olan gençlerdi. O dönemde Kurdistan'daki ulusal demokratik örgütlenemeye katılmak, hareketin şu veya bu alanında önünde görünmek, bir ayrıcalık anlamına da geliyordu. Ben, 1974 yılından sonra Kuzey Kürdistan'daki örgütlenme ve hareketin kitleselleşme sürecinin içinde olan, onu yakından izleyen biri olarak, sadece benimde tabi olduğum ve yöneticilğini yaptığım Rizgarî-Ala Rizgarî Hareketinde değil, bütün diğer Kürt örgütlerine katılımı, hareketin kitleselleşmesini yakından izledim, gözlemledim, katılımcı aktörleri yakından tanıma fırsatı buldum. Remzi AYTÜRK, Van'da yurtsever Kürt hareketinin en gösterişli, en çok dikkat çeken elemanlarından biriydi. Onu ilk tanıdım zaman, örgütsel yeri konusunda kararsız, bütün Kürt örgütlenmelerinin, Özgürlük Yolu ve Şivanciların da üzerinde durdukları bir gençti. Göze batan, atılgan, cesur, pratik yetenekleri olan bir genç olması bakımından da kazanılması, her örgüt için artı kabul edilecek bir sorundu. Ama sonuçta, Rizgarî içinde daha yakın ve can-ciğer Adnan ARAS gibi arkadaşlarının olmasından dolayı tercihini Rizgarîden yana yaptı ve böylece hiç oltaya takılması tahmin edilmeyen o cıvıl-cıvıl, kendine güvenen, gösterişli genç, oltaya takılmştı. Rizgarî ile birlikte çalışmaya başladıktan sonra, Vanda önde gelen, diğer Kürt örgütlerinin yöneticileri ve taraftarlarıyla yakın temas içinde olan biri oldu. Van Anti-Sömürgeci Demokratik Kültür Derneği'nin (ASDK-DER) kurucusu ve yöneticis oldu. Ama bu aşamada da, önde görünen ve bütün siyasi çevrelerin kazanmak istediği insanlardan biri olmasından dolayı, gel-gitleri olan bir siyasi hayat süreci oldu. Remzi AYTÜRK, aynı zamanda gençlik yıllarında, diğer gençlerden farklı olarak iyi bir iş edinmiş, para kazanmaya başlamıştı. Gençlik yaşlarındaki bu olanak, ister istemez özel yaşamında belli dengesizliklere, muhafazakâr bir toplumun gençliğinden farklı davranışlar göstermesine yol açıyordu. Bu da zaman zaman örgütsel yapı içinde sorunlara yol açıyordu. Remzi, samimi, yüreği açık, sorunları çözmeye yatkın bir kişilik yapısına sahip olduğundan, onunla sorunları çözmek kolay oluyordu. Remzi, kendi örgütsel çevresi, diğer örgütlerin unsurları tarafından sevilen, sempatik bir unsurdu. Kavgacı da sayılırdı. Militan bir yapıya ve çalışmalarda önde olan unsurlardan biriydi. O, sevgi yüklü bir insan olmasından dolayi Mürsel Delen arkadaşımız öldürüldüğü zaman büyük bir bunalım içine girdi. Ona bırakılsaydı, Mürsel Delen için çevresini ve dünyayı yıkabilirdi. Mürsel Delen'i öldürenleri cezalandırmak için her şeyi yapabilirdi. O kalıcı çalışmalardan ziyade, pratik işlere daha yatkındı. Eylemlerde, korsan mitinglerde, geceleri duvar yazılarında, afiş asmalarda önde olan ASDK-DER'in üyelerinden biriydi. Çalıştığı yerde, işçi ve memurlara para taşıyan ve aktaran biriydi. Onun önerisi üzerine, o paraya elkonulması örgütsel bir sorun olarak gündeme alındı. Belirli bir zaman aralığında yapılan tartışmadan sonra, bu paraya elkonulmasına karar verildi. Bunun için gerekli planlar yapıldı. Aradan bir zaman geçtikten sonra, konuyla ilgili kararsızlk içine girdi. Bunun üzerine, örgütsel olarak bu karar ortadan kaldırıldı. Rizgarî-Ala Rizgarî yargılaması sırasında da belirttiği gibi, daha önceleri de belirli bir miktarda parayı zimmetine geçirdiği için, 12 Eylül 1980 Darbesinden kısa bir süre önce, müfettiş kontrolunun başladığı bir aşamada, elindeki paraya el koydu ve örgüte aktardı. Ama, bu gelişme ve hareket, örgütsel yapımız tarafından olumlu bir davranış olarak değerlendirilmedi, bu olaya kuşkuyla bakıldı ve eleştirel yaklaşıldı. Ama buna rağmen, Remzi ile ilgili olarak gerekli tedbirler alındı, ilk araştırma aşmasında olmazsa bile, daha sonra Türkiye dışına çıkarılmasına karar verildi. Ama ne yazık ki, Remzi'nin gösterdiği bir zaaf sonucu, Türkiye dışına çıkarılma işlemi gerçekleştirilmeden yakalandı ve Amed Zindanı'na gönderildi. Remzi'nin bu kararsızlığı ve yanlış tutumu, Amed Zindanında en yakın arkadaşlarının ona ihtiyatla yaklaştıklarını ve tecrit edildiğini öğrendik. Ama biz arkadaşlarımızın bu tutumunun doğru olmayacağını kendilerine ilettik. Remzi'nin, hapishanede bir Kürt yurtseverine ve devrimciye yaraşır bir tutum içinde olduğu tartışmasız ve herkesin de kabul ettiği bir durumdur. Zaten mahkemede yaptığı savunma, onun kalitesini, davaya bağlılığını, içtenliğini ortaya koyuyor. Duruşmada ne söylediğini Hasan Çakır'a bırakalım: “Koğuş yaşamında genellikle yalnız kalmayı tercih ederdi. Zaman-zaman arkadaşlar olarak onunla konuşmak için sırayla ilişki kurardık. Dikkat çekici bir yanı da kendini siyasi bir değil de, adli bir mahkûm gibi hissediyordu. Sanki bu davranışlarının arka plânında bir suçluluk duygusu vardı. Yani kimselerle paylaşamadığı bir sorununun olduğunu yansıtıyordu. Bir duruşmada, zimmetine geçirdiği parayı kimseye vermediğini, kendi başına harcadğını, bu parayı bitirene kadar sürekli bar ve pavyonlarda çıkmadığını, devrimcilerin onurlu insanlar olduğunu, kendisinin böyle bir kişilik yapısına sahip olmadığını, sıradan bir serseri lumpen olduğunu söylemişti“. Remzi'nin, hapishanede direnen, haksılıklara tahammül etmeyen bir unsur olduğunu tüm arkadaşları biliyor. Hasan Çakır da ifade ediyor ve diyorki: “Bütün bunlara rağmen oldukça direngendi. İşkenceler karşısında tınmadı. Onun cehennem koşullarında bir yanlışına tanık olmadık.“ Zaten benim tanıdığm ve anlatmak istediğim Remzi de bu yapısal özelliklere sahip olan sempatik ve sevimli insandı. Hasan Çakır'ın açıklamalarından Remzi'nin arkadaşlarından, bizlerden ve örgütünden şikayetçi olduğunu öğreniyoruz. Remzi'nin Hasan Çakır'a söylediklerini dinleyelim: “Remzi Aytürk arkadaşları tarafından aldatıldığından yakınmaktaydı. Çalıştığı iş yerinde o günün değeriyle yüklü bir parayı zimmetine geçirmek suretiyle örgüte aktardığını, arkadaşlarının da buna karşılık onu yurtdışına çıkaracaklarına dair söz verdiklerini, fakat o zaman ki yetkili unsurların (kastedilen bölge sorumluları-İG) kendisini yüzüstü bırakıp gittiklerini anlatmıştı. Bunun üzerine bunalıma girdiğini ve kendini koruyamadığı için de yakalandığını anlatırdı.“ Remzi Aytürk'ün bu aktadıklarında objektif olmadığını, gelişmeleri eksik aktardığını belirtmekle yetineceğim. Fazlasının bu yazı kapsamında gerekli olmadığını düşünüyorm. Başka bir platformda, sorumluluğum gereği aktaracağım belgeli, Remzi'nin de kendisine haksızlık ettiğini gösteren görüşler aktarma söz konusu olur. Zaten söylenecek hiçbir şey, onun yiğitliğine, iyi insan olmasına, ülke insanı için kendini feda etme yüceliğine gölge düşürmeyecek kadar sırdan olaylardır. O, Amed Zindanındaki, başka bir deyimle cehennemindeki zulmü ve baskıları protesto etmek, siyasi tutuklular üzerindeki baskıları azaltmak için 25 Ocak 1984 tarihinde canına kıydı. O da Kürdistanlı şehitler kervanına katıldı. Onun canına kıymasını, değerli ve çalışma arkadaşım Hasan Çakır'dan dinlemek daha anlamlı olur diye düşünüyorum. Sözü ona bırakıyorum. Hasan Çakır derin ahlar ve iç çekmelerden sonra diyor ki: “25 Ocak 1984 günü eken bir saatte şimdi onun gibi rahmetli olan Mehmet İz'in (O Rizgarî siyasi hareketinin önde gelen ve ASDK-DER'in kurucusu ve yöneticilerinden biriydi. O ölümünde önce Boyner'in YDH'inde yöneticilik yaptı ve Diyarbakır-Ergani arasındaki elim bir kaza sonucu kaybettik) güçlü sesiyle-avazıyla yataktan fırladık. Sesin geldiği ve koğuşun tuvalet kısmına koştuk. Ne yazık ki karşılaştığımız manzara içimizi parçalayan Remzi Aytürk'ün ipte salanan cesediyle karşı karşıyaydık. Daha bir gün önce Neco arkadaşı kaybetmiştik. O günün seherinde de Remzi aramızdan ayrılmıştı. Sonra duvara asılı Remzi'nin kendi elyazması bildirisini gördük, koğuştaki arkadaşları olarak hep birlikte sesli okumaya başladık. Elbette arkadaşların çoğu ağlayarak okuyordu. Remzi bidirisinde diyordu ki: ’Ben Remzi Aytürk olarak bu genç bedenimi faşist sömürgeci ırkçı T.C Devleti'nin insanlık dışı işkencelerini teşhir etmek ve lanetlemek üzere feda ediyorum. Hiç kimse bunun aksini düşünmemelidir. Ocak Direnişinde de, 5 Eylül Direnişde de kazandığımız gibi, bundan da başaran taraf biz tutuklular olmasına destek olmak için ölüyorum. Kahrolsun işkence, kahrolsun sömürgeci TC Devleti, Yaşasın Direniş, insanlık onuru işkenceyi yenecek.“ İşte benim anlatmaya çalıştığım Remzi AYTÜRK, bu sözlerde ve tutumda gizli olan sevgi dolu insandır. Tahkikat aşamasında savcılık, ölüm olayını tutuklara mal etmek ve onları bu ölümden sorumlu tutmak için bir çaba içine girer. Tutuklular aktif tutumları ve itirazlarıyla buna engel olur. Bu konuda tekrardan Hasan Çakır'a kulak verelim: “Tahkikat için savcı ve katibi geldi. Savcı bizim davanın (Rizgarî-Ala Rizgarî Davasının-İG) savcısı Kadir İSPİR'di. ’Remzi'yi kim öldürdü' diye söze başlar başlamaz, ben konuşmak için ileri çıktım. Dedim ki, ’ Savcı Bey, arkadaşın bakın burada duvara yapışık el yazması, ölüm nedenini çok açık izah ediyor. Savcı beni azarlamaya başladı. Ben oradaki arkadaşlara seslenerek, bu bildiride yazılı hiçbir konu dışında ifade vermeyeceğiz dedim.“ Necmettin BÜYÜKKAYA O, “onu anlatmaya nereden başlamak lazımdır?“ diye soru sordurtan, deniz-derya, çaplı, yürekli, kavgacı, Kürtsever ve Kürdistan aşığı bir insan. Kürdistan'ın yakın tarihinin, 1960 sonrasının ortaya çıkan gelişmelerin, örgütlenmelerin, kavgaların, tartışmaların, eleştirilerin, sevilenlerin, sevilmeyenlerin her yerinde görebileceğiniz bir Kürt aydını. Herkesin tanıdığı, şahsına münhasır insanlardan biri. O Kürtçenin üç lehçesini, Zazacayı, Yukarı Kumanciyi, Aşağı Kurmanciyi (Sorancayı) iyi konuşan bir Kürt aydını. 1970 yıllarında Zazacayı ve Kurmanciyi iyi yazanlardan da biri. Kürt kültürünün önemini kavrayan, Kürt kültürünün geliştirilmesi için teşvik edici olan bir Kürtkolik. O her ulus gibi, Kürt ulusunun da bağımsızlığına inanmaktan öteye, bağımsızlığın Kürt ulusunun bir hahkkı olduğunun bilinciyle hareket eden bir dava adamıydı. Kürt uluısunun diğer dünya uluslarıyla eşit haklara sahip olması, dünya düzeni içnde yerini alması, dünya ulusları topuluğunun değerli bir üyesi, bir öznesi olması için kompleksiz hareket eden bir Kürt genci, olgun erkeği, sivil itiatsızı, silahlı bir direnişçisi, yiğit bir isyancıydı. O Kürdistan'ın dört parçaya bölünmesini emperyalist-sömürgeci bir plan, tarihi bir haksızlık, Kürtlerin yaşam damarlarının kesilmesinin bir nedeni sayıyordu. Bu bağlamda, Kürdistan'ın birliği, Kürdistan'da aynı düşünenlerin ortak örgütlenmesini, Kürdistan Cephesini savunan bir Kürdistanlı idi. Parçalı düşünmeyi, Kürt ulusuna ve Kürdistan'ın bağımsızlığına yapılacak en büyük kötülük olduğunu düşünüyordu. O, Kürdistan'ın bütün parçalarını, Kuzey Kürdistan parçası kadar ve daha fazla, o her parçadaki çoğu aydın ve yurtseverden daha iyi tanıyordu. O Diyarbakır'dan ya da Siverek'ten Mehabada, Süleymaniyeye, Kerkük'e, Qamışlıya gitmeyi, Elazığa, Erzurum'a, Bitlis'e Kuzey Kürdistan'ın diğer köylerine, kasabalarına, şehirlerine gitmek gibi anlıyor ve bunun pratiği içinde oluyordu. O Kürdistan'ın suni sınırlarını tanımayan, kendisini Siverekli, Mehabadlı, Qamışlı'lı, Kerkük'lü, Hewlêrli, Süleymaniyeli görüyordu. Necmettin BÜYÜKKAYA ile Kürdistan'ın bütün parçalarını birlikte dolaştım. Gittiğimiz her şehrinde, esnafla, aydınlarla, yurtseverlerle, örgütlerle olan ilişkileri, Kuzey Kürdistan'daki Siverek'teki, Diyarbakır'daki ilişkilerinden farklı değildi. Oraları, o yörenin insanlarından daha iyi tanıyor, o yörenin aydınlarından ve yurtseverlerinden daha iyi, daha sağlıklı, daha canlı ilişkiler kurabiliyordu. Hatta o şehirlerdeki bazı aydınların ve yurtseverlerin birbirlerini tanımalarına, tanışmalarına vesile ve vasıta olduğunu biliyorum. O, Kürdistan'ın bütün parçalarındaki Kürt liderlerini, tarihi kişilikleri yakından tanıyor, bazılarıyla barışık ve dost, bazılarıyla kavgalı ve ilişkiliydi. Ama görüşmediği, dışladığı hiç kimse yoktu. O, bütün parçalardaki Kürt liderlerinin, parti genel sekreterlerinin, ünlü Kürt yazarlarının, şairlerinin yakın dostu ve görüşmecisiydi. O, okul hayatında da parlak öğrencilerden biriydi, okul hayatının bir bölümünü çalışarak finanse etti. O, 1968 özgürlükçü, devrimci, ulusal kurtuluşçu kuşağın gençlik liderlerinden biri, TİP'in ve FKKF'nin üyesiydi. İstanbul DDKO'nun kurucu ve Kurucu dönem başkanıydı. 1970 yılında DDKO kurucu ve yöneticileri hakkında tutuklama kararı çıkan ilk grubun üyesiydi. Hakkında tutuklama kararı çıktığı zaman bile çalışmalarına devam eden, eylemlere gizlice katılan, Ankara'ya ve Kürdistan'a seyahat eden, Ankara Ulucanlarda bizi ziyarete gelen korkusuz ve hesapsız bir insandı. 12 Mart Askeri darbesi'ndan sonra hiç terddüt geçirmeden, Güney Kürdistan Otonomi Bölgesine, Dr. Şıvan ve arkadaşalrının yanına, mücadeleyi oradan sürdürmek için giden biri. T-KDP üyesi olmamakla birlikte, farklı düşüncelere sahip olan bir Kürt yurtsever grubunun yanına gitmekten, onlarla birlikte çalışmaktan tereddüt geçirmeyen, kendine güvenen, tüm Kürtlere güven inancı yaşıyan bir insandı. O, Sait Elçi, Dr. Şıvan, Çeko ve Brusk trajedisine şahit oldu. Güney-Batı Kürdistan'a da geçti. Orada kısa bir dönem tutuklu aldı. Daha sonra İsveç'e gitti ve orda mülteci oldu. 1974 Genel Af'ından sonra, hiç tereddüt geçirmeden Kürdistan'a döndü, evlilik yaptı, Diyarbakır'a yerleşti. Bu dönemde de, T-KDP ve daha sonra KİP'in Merkez Komite üyesi, partinin bir profesyoneli, en çok çalışan insanı oldu. 1977 yılında, KİP'le ilişkilerini kesti, ya da KİP'ten uzaklaştırıldı. Her dönemde olduğu gibi, o dönemde de yakın temas, işbirliği, çalışma sistemi içinde olduk. Birlikte aynı örgütte olmak için çaba gösterdik. Ama, ortak örgütsel birliği sağlayamadık. Ondan sonra, aramızda tatsız-tuzsuz gelişmeler olmasına rağmen, ona karşı sevgi ve saygımdam hiçbir şey kaybetmedim. 1982 yılı Nisan'ında yakalandığı zaman çok üzüldüm. 24 Ocak 1984'de Amed Zindanında işkenceyle kaybettikten sonra, acım derinleşti. Hala unutmadığım/unutamadığımız bir Kürt lideri, aydını, savaşçısı, profesyoneli, Kürdistanilikten taviz vermeyen bir yurtseveridir. Yılmaz DEMİR... Yılmaz DEMİR'i ne yazık ki yakından tanımadığım için onun hakkında fazlaca yazacağım bir şey yok. Ama bildiğim ve tartışmasız bir şey var ki, Yılmaz DEMİR Kürt halkının özgürlüğü ve Kürdistan'ın kurtuluşu uğruna canını feda etti. Amed zindanlarındaki dehşet ve akıl almaz işkenceyi, uygulamaları alışılmış ve hatta alışılmışı zorlayan mücadele biçimlerle engellenemediği yerde, hayatını ortaya koyarak, canını bilerek feda ederek, yapılan uygulamaların protetosundan öteye , onların engellenmesi için canını, yoldaşlarına ve dava arkadaşlarına feda edecek kadar yiğit, fedakar, cesur bir Kürt evladı. Yüz yıllar önce İç Anadoluya yerleşen bir Kürt ailesinin ve aşiretinin oğlu. O, uzun yıllardır sol ve Kürt mücadelesi içinde olan, HAK-PAR kurucusu, Meclisi ve Başkanlık Kurulu üyesi Fehmi DEMİR'in kardeşi. O şimdilerde, diğer Kürt şehidleriyle aynı sofrada yemek yiyor, sohbetler ediyor ve bizi gözetliyor. ***** Ocak 1984'te bu üç fidanı, üç kahramanı, üç dava adamını, üç aydını, üç insanseveri, üç Kürdistan aşığını kaybetmekle, yüreklerimiz dağlandı. Onlar büyük Kürdistan'da boşluk yarattı. Hareketin yeniden yapılanma sancıları taşıdığı dönemde onların yapacağı çok şey vardı. Ne yazık ki, zalimler, kandökücüler, sömürgeciler onları bizden, yüreğimizden kopararak, bizi yanlızlaştırdılar. Onlar ve diğer Kürdistan şehitleri hep kalplerimizde yaşayacaklar. Amed, 30. 01. 2008 İbrahim GÜÇLÜ [email protected] Rizgari Akt Agit

Add new comment

Plain text

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.