Diyarbakırda KCK davası başladı. Şu anda duruşma salonundayız. Tutukluların tümünün getirildiği, herkesin serbestçe yerini aldığı görüldü. Duruşma hakimi konuşmaya başladı.
“Sanık Mehmet Kaya, sanık kürsüsüne gel!”
Orta boylu sanık oturduğu yerden kalktı. Sanık kürsüsüne gitti. Duruşma hakimi sanığın kimliğini yüzene karşı okudu. Sanık onaylayınca, ilk sorusunu sordu: “Savcının iddianamesini dinledin. Avukatlık mesleğini sürdürürken yasadışı terör örgütünün liderine kuryalık yapmış, İmralı cezaevinden aldığın talimatları Qandil dağında kalan bölücü örgüt sorumlularına götürmüş, bu talimatlar sonucu çatışmalar çıkmış, pek çok asker ve sivil insan yaşamını yitirmiştir. Bunun suç olduğunu bilmiyor muydun, yoksa bilerek mi bu suçu işledin?”
Sanık: “Efendim, doğrudur, ben uzun bir süreden beri İmralı cezaevinde tutuklu olan Abdullah Öcalan’ı avukat olarak ziyaret ediyor, onun verdiği talimatları örgüte iletiyordum. Bu talimatlar sonucu çatışmaların çıktığını yine bizim götürdüğümüz talimatlar sonucu çatışmaların durduğunu biliyorum. Ama bu işi yapmamıza devlet müsaade etmişti. Bakınız biz İmralı ya, görüşmeye, savcının izni ile gidiyorduk. Savcılar izin vermeden, devlet bizlere Koster temin etmeden, bizim gizli olarak o adaya gitmemiz, sizde biliyorsunuz imkânsızdır. Ada da Kosterden inince, oradaki güvenlik güçleri bizi karşılardı. Üstümüz başımız arandıktan sonra, bir odaya alınırdık. Sandalyelere oturur, önümüzdeki masaların üzerine çantalarımızı koyardık. Defter kalemleri bizzat devlet yetkilileri bize verirdi. Öcalan içeri girince, ayağa kalkar onunla tokalaşırdık. Bütün bu hareketlerimizi izleyen kar maskeli görevlilerde salonda bulunur, onlarda karşımızdaki masada oturur, Öcalan’ın sarf ettiği sözleri, bizim gibi not ederlerdi. Bunun dışında konuşmalarımızı ve görüntülerimizi kayıt eden kameralar da vardı. Biz talimatları bu şekilde devletin düzenlediği bir protokolle alırdık. İşimiz bitince, devlet yetkilileri bizi kostere kadar getirir, bindirip uğurlarlardı.
Biz oradan ayrılınca, büyük bir ihtimalle protokolün hem video kayıtları, hem de yazılı kayıtları, oradaki yetkililer aracılığıyla devletin en üst makamlarına iletilirdi. Bu üst makamların içinde, Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği, Genel Kurmay, iç ve dış işleri bakanlığı, MİT teşkilatı ve Başbakanlık da vardır. Eğer biz bir suç işlemişsek, bu kurumların ilgisi ve bilgisi dahilinde işlemişizdir. Sayın savcı bütün bunları görmek istemiyor, sadece bizim "kuryeliğimizi" görebiliyor. Soruyorum sayın Savcıya ben kurye isem, bana emri veren kimdir? Bölücü örgütün lideri ile bölücü örgütün dağ kadrosu arasında kuryecilik yapmak, savaş talimatlarını götürmek suç ise, emri bizzat veren kişi neden bu davada yoktur? Kaldı ki emri veren kişi, emirlerini devletin elinin kolunun ulaşmadığı bir bölgede değil, devletin düzenlediği resmi protokollerde vermiştir. Bu protokollerin tümünün kayıtları devletin önemli kurumlarının kasalarındadır. 10 yıldır bu protokolleri izleyen ve susan devlet yetkilileri, benimle bu kürsüde yargılanmadığı müddetçe ben suçlu değilim. Söyleyeceklerim bu kadar teşekkürler.
Sanığın söyledikleri olduğu gibi zapta geçirildi. Soy ismi Korkmaz olan başka bir sanık Kürsüye çağrıldı. Duruşma hakimi: “Sende savcılığın iddianamesini dinledin, ne diyorsun?
Sanık Korkmaz: “Efendim ben devlet memuruyum!
Duruşma hakimi: "Ne demek, devlet memuru?"
“Efendim ben MİT mensubuyum!”
"Ne işin var senin bu bölücü örgütün arasında?"
“Efendim bizleri devlet görevlendirdi!”
“Ne için devlet seni görevlendirdi, açıklar mısın?”
“Bölücü örgüt lideri Öcalan’a avukatlık yapmak, verdiği talimatları olduğu gibi örgüt yönetimine ulaştırmak için”
Duruşma hakimi: “Tamam sen geç yerine, ifaden sonradan alınacak” dedi sanık yerine geçerken Hakim sekretere: "Yaz kızım, sanığın MİT mensubu olup olmadığına dair Milli İstihbarat teşkilatına yazı yazılmasına…."
Daktilonun tuş sesleri kesilince, Hakim başka bir sanığı çağırdı. Oturduğu yerden kalkan sanık kürsüye daha ulaşmadan, Hakim,: "Savcının hazırladığı iddianameye göre sen KCK denilen bölücü örgütün merkez komite üyes sin, doğrumu?"
Sanık “Evet efendim doğrudur”
“Peki sana bazı sorular sormak istiyorum, doğru cevaplar verecek misin?”
“Evet efendim, doğru yanıtlar vereceğim”
“Pek çok bölücü örgüt varken, yani Yurt dışında Zübeyir Aydar ile Remzi kartal’ın başını çektikleri KNK, Aysel tuğluk ile Ahmet Türk’ün başında bulunduğu Demokratik Toplum Kongresi, Bunlardan Önce ERNK varken neden KCK yi kurmaya karar verdiniz.? İkinci sorum, KCK nin bu diğer örgütlerden farkı nedir? Üçüncü sorum KCK yi kim veya kimler kurdu, Kurucuları şu anda nerededirler?”
Efendim, bu örgüt çok özel bir amaçla kuruldu ve bir devlet projesidir. KCK, PKK ye bağlı olan bütün örgütleri ve yapıları kontrol eden bir çatı örgütüdür. Hatırlarsanız, General Veli Küçük ile birlikte bazı belgeler ele geçmişti. Bu belgelerden biri “panzehir” adını taşıyordu. Panzehir belgesinde “PKK nin Ve HDP nin merkez kadrolarının yerine, yetişmiş Türk subaylarını yerleştirerek PKK yi ve HDP’i kontrol altına alalım ve Öcalan’ ın tutukluluğundan yararlanalım” diyordu. İşte KCK bu stratejinin bir sonucudur.
Duruşma Hakimi: “Siz bunları nereden biliyorsunuz?”
“Efendim bende bir görevliyim, bundan dolayı biliyorum. Bu örgütün bir numaralı kurucusu Abdullah Öcalan’ dır. Örgütün proğramı ve tüzüğünü O İmrallı da hazırladı. Örgütün iki numaralı adamı Sabri Ok’ tur. Sabri Bursa cezaevinde tutuklu iken, çok gizli bir operasyon ile buradan alınarak, İmralı’ ya götürüldü. Bir müddet burada kaldı, gerekli tedrisattan geçince, tahliye edildi, dışarda tedrisat işi devam etti. Neticede Öcalan ‘Sabri benim dışarıdaki temsilcimdir’ sözünü kullanınca, KCK zaten oluşmaya başlamıştı. Ve bu yapının önemli noktalarına biz "görevliler" Öcalan MİT ve Sabri OK’ un bilgisi dahilinde yerleştik”
Duruşma hakimi: "Burasını anlayamadım, Sen KCK nin merkezinde görev yapmıyormusun?"
“Evet!”
“Orada görevli idin yani, Kim sana verdi bu görevi?”
“Efendim ben devlet görevlisiyim?”
“Nasıl anlayamadım?”
“Bende başta anlamıştım da sonra anladım efendim!"
“Sende geç yerine.!"
Duruşmaya uzun bir süre ara vemeye oy birliğ ile karar verildi.” Diyen hakim, dosyaları masada bırakarak ayağa kalktı.
Herkes şaşkın ve suskundu!
iyi de curukkaya...