Skip to main content
Submitted by Anonymous (not verified) on 17 July 2010

''Ordu içinde PKK'lılar var'' iddiası
"Türk Silahlı Kuvvetleri içinde PKK'lılar mı var?" Bu iddia Türkiye'nin gündemine bomba gibi düştü.

Bugün gazetesinin haberine göre, TSK'da görevli bir subay, üst rütbeli bir başka subaya PKK'lılar için, "Adamlarımız" dedi ve heronların düşürülmesini istedi.

Bu çarpıcı iddia 15 Temmuz'da, Bugün gazetesinin manşetinde yer aldı.

İddialara göre bu görüşme, 10 Ekim 2007'de yapıldı. Heronların düşürülmesini isteyen subaya, karşı taraftaki subayın verdiği cevap, "Bir çaresine bakacağız" oldu.

Konuşmayı, Milli İstihbarat Teşkilatı tespit etti. Gereğinin yapılması için konuyu Kara Kuvvetleri Komutanlığı'na iletti.

Dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı ise İlker Başbuğ'ydu ve olayla ilgili soruşturma emri verdi.

İsimleri tespit edilen iki subay, Fırat Ç. ve Selami Selçuk Ç. hakkında soruşturma açıldı. Ancak habere göre, soruşturmayı yürütmekle görevli hakim Albay Ahmet Zeki Üçok, soruşturmayı kararttı.

Dosyada, Üçok'un sadece Fırat Ç.'yi şüpheli olarak dinlediği ve bir gün nezarette tuttuktan sonra serbest bıraktığı iddia edildi.

Ayrıca Üçok'un, Selami Selçuk Ç.'yi şüpheli sıfatıyla değil tanık sıfatıyla dinleyip hakkında işlem yapmadığı öne sürüldü.

Yetki tartışmalarının ardından o dosya şimdi Genelkurmay Askeri Savcılığı'nda.

"Herkes hesabını verecek"

Taraf gazetesine konuşan Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül, iddiaları yalanlamadı; "Herkes hesabını verecek" dedi. Yine Taraf gazetesinin haberine göre, Başbakanlık iddialar için "Vahim" ifadesini kullandı.

Konuyla ilgili Genelkurmay Başkanlığı'ndan bir açıklama yapılmadı. Meclis Başkanı Mehmet Ali Şahin ise, "İdidalar ciddi" dedi.

Şahin, Genelkurmay Başkanlığının, mutlaka bu iddiayla ilgili kendi içinde inceleme, değerlendirme, soruşturma yapacağını belirtti.

TBMM Başkanı Şahin, "Birkaç gün önce gazetede ordu içinde PKK'lılar olduğuna ilişkin haber vardı. Muhalefet, Genelkurmayın, habere ilişkin açıklama yapmamasını, sessizliğini eleştirdi. Genelkurmay Başkanlığının sessiz kalmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?" sorusunu, "Bu çok ciddi bir iddiadır. Mutlaka bu iddiayla ilgili Genelkurmay Başkanlığımız, kendi içinde bir inceleme, değerlendirme, soruşturma yapacaktır. Bu inceleme ve soruşturma sonucu ortaya çıkınca açıklama yapması herhalde daha uygundur diye düşünmüş olacaklar" dedi.

Üsteğmen Fırat Ç’nin, “Kendi adamlarım (PKK’lılar) çok zayiat veriyor, ya koordinatları değiştirin ya da Heronları düşürün” dediği konuşmayı MİT, 10 Ekim 2007’de kaydetti. Görüşmeden tam 11 gün sonra ise 21 Ekim 2007 gecesi PKK tarafından Dağlıca‘ya baskın düzenlenmişti. Bu tesadüf, “O PKK’lılar Dağlıca’ya mı gidiyordu” sorusunu da gündeme getirdi.   Skandal skandal üstüne 13 askerin şehit olduğu Dağlıca baskını, öncesi ve sonrasında birçok ihmalin yaşandığı ortaya çıkmıştı. Dağlıca taburunun emniyetini sağlayan bölükteki asker sayısı baskından önce 250’den 80’e düşürülmüştü. Bu bölükteki askerlerin bir kısmı taburun emniyetini sağlamak için Keri Tepesi’ni tutuyordu. Baskının yapıldığı ve taburu korumakla görevli tepedeki nöbetçi erlerin sayısı ise 100’den 26’ya indirildi. Yeterli sayıda asker olmaması nedeniyle hâkim tepeler boş bırakıldı. Her mevzide üç asker bulunması gerektiği halde, bu sayı bire düşürüldü. Bu mevziler PKK’lıların geliş yolu üzerindeydi ve korunmasız oldukları için PKK’lılar bu bölgeleri herhangi bir direnişle karşılaşmadan ele geçirdi, daha sonra da baskın düzenlendi.   Askerlerin silahları alınmıştı Baskından altı saat önce, PKK’lılar bölgede yine görülmüştü. Ancak bu bilgiye rağmen Tabur Komutanı Yarbay Onur Dirik’in düğünde olduğu ortaya çıktı. Baskın sonrası ifadeleri alınan tüm erler bölgeye el bombasız gönderildiklerini açıkladı. http://taraf.com.tr/haber/pkk-lilar-daglica-ya-mi-gidiyordu.htm

Türkiye’nin gerçek yüzünü görmek için medyanın hangi konularda sessiz kaldığına bakmak gerekir. “Hastalık” medyanın bu “sessiz” bölgelerinde saklı çünkü. Bugün gazetesi son zamanların en büyük haberlerinden birini yakaladı. Bir üsteğmenin bir PKK birliğini korumak için komutanını arayarak, “o birliği gözetleyen Heron’un düşürülmesini” istediğini ortaya çıkardı. Bir iki gazetedeki küçük haber dışında medya bu skandalı tam bir sessizlikle karşıladı. Televizyonlar tek kelime söz etmedi bundan. Kendilerine “merkez medya” diyenler tümüyle sustu. Hükümet, sanki olay başka bir ülkede geçiyormuş gibi başını öte yana çevirdi. Olayın doğrudan muhatabı olan Genelkurmay tek satırlık bir açıklama yapmadı. Ve, bu sessizliğe Kürt medyası da katıldı. Ordu ile PKK “düşman”, merkez medya ile Kürt medyası da “düşman” ama sessizlikleri ortak. Bir de bana tehdit mektupları yazan Türk ve Kürt milliyetçilerin öfkesi ortak. Ortada ancak “fantastik” filmlerde görülebilecek türden bir tuhaflık var ama kimse bunun ortaya çıkmasını istemiyor. Niye herkes sessiz? Niye “düşman” görünen herkes bu meselenin altındaki gerçeğin ortaya çıkmamasında hemfikir? Ortadaki bu büyük sessizliğe rağmen dün Ankara temsilcimiz Lale Kemal’in ulaştığı Savunma Bakanı Vecdi Gönül, biraz utangaçça da olsa olayın doğruluğunu kabul etti. Soruşturmanın yeniden başlatıldığını açıkladı. Hesap sorulacağını söyledi. Bu kadar ciddi bir olayda soruşturma neden üç yıldır savsaklanmış? Bir subayın, “düşman” birliklerin korunması için “kendi uçağının” düşürülmesini istemesi çok normal ve sıradan bir durum mu? Niye ordu bu bilgiye ulaştığında telaşa kapılmamış? Niye Genelkurmay Başkanı, Ergenekon sanıklarını, Balyoz darbesini, “ıslak imzayı” korumak için gösterdiği arzunun binde birini bu olayın aydınlanması için göstermemiş? Niye hükümet bir açıklama yapmamış, bunun hesabını Genelkurmay’a sormamış? Bunun ortaklaşa bir sessizlikle geçiştirilmeye çalışılmasında çok kuşkulu bir durum var. Ve bu kuşkuyu besleyen sorular ortada duruyor. Üsteğmenin korumaya çalıştığı PKK birliği gerçek bir PKK birliği miydi? Yoksa PKK kılığına girmiş “ordu birliklerini” mi korumaya çalışıyordu? Heron o “PKK” birliğini nerede yakalamıştı? Neden o birliğin “korunması”, bir uçağın düşürülmesini talep edecek kadar önemliydi? Neydi o PKK birliğinin ya da PKK’lı kılığına girmiş askerlerin görevi? Üsteğmen “Heron’un düşürülmesini” nasıl o kadar rahat isteyebiliyordu? O üsteğmen kime bağlıydı? Nasıl kendini bu kadar güvende hissediyordu? Neden o üsteğmene dokunulmadı, soruşturulmadı, yargılanmadı? Kimler tarafından ve niye korundu? Üsteğmenin “korumaya” çalıştığı o PKK birliği “büyük bir göreve” sahip olmalı, başka türlü onları korumak için bir uçağın düşürülmesi istenemezdi. O “görevin” ne olduğunun anlaşılması birçok sırrı ortaya çıkaracak sanırım. O birliğin bulunduğu bölgeyi bilmiyoruz ama Bugün gazetesi, üsteğmenin “Heron’u düşürün” dediği günlerde meydana gelen olaylara bakmış. O konuşmadan on bir gün sonra Dağlıca baskını gerçekleşmiş. Bu saptama, bizi daha korkunç bir soruya götürüyor. Üsteğmenin korunmasını istediği PKK birliğinin ya da PKK kılığındaki birliğin Dağlıca baskınıyla bir ilgisi var mıydı? Bunlar, Türk medyasıyla Kürt medyasının “ortak sessizliğine” kurban edilen sorular. Neden bu ülkede kimse gerçekleri merak etmiyor? Her konuda birbirine düşman olan insanlar, gazeteler, televizyonlar, partiler, “gerçeğe düşman” olmak konusunda nasıl böyle muhteşem bir ittifak kurabiliyorlar? Bir şeyler saklıyorlar bizden. Eğer kararlı davranırsak, “gerçeği yalnızca gerçeği” istersek, gerçeğe kızanlara dikkatle bakarsak, bizden neleri sakladıklarını, niye sakladıklarını, bizi neyin zavallı figüranı haline getirmeye çalıştıklarını öğrenebiliriz. Şimdi hep birlikte, Başbakan’a, hükümete, Genelkurmay’a, siyasi partilere, “sessizlik kardeşliği” kuran Türk ve Kürt medyasına sormalıyız. O üsteğmenin koruduğu birlikte kimler vardı? Nereye gidiyorlardı? Görevleri neydi? Ve, niye hepiniz susuyorsunuz? [email protected]

Add new comment

Plain text

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.