|
|
YSK’nın, çoğu BDP’nin gösterdikleri olmak üzere 12 kadar bağımsız adayın başvurusunu kabul etmemesi yoğun eleştirilere ve tepkilere neden oldu. Bu tepkiler haklıdır. Bu seçim de kendisinden öncekiler gibi, salt % 10 barajı nedeniyle de olsa, zaten yeteri kadar antidemokratikti; üstüne gelen bu yasaklar işin tuzu biberi oldu. |
Öte yandan bu seçimlerde Kürtler bakımından son derece önemli -ki bence bağımsız adayların durumundan da önemli- diğer bir olay ise HAK-PAR’ın seçimlerden çekilmesi oldu.
Olay, HAK-PAR’a gönül ve destek veren birçokları gibi benim için de sürpriz oldu. Duyduğumda inanmakta zorluk çektim. Çekilme kararından daha iki gün öncesi, aynı HAK-PAR Parti Meclisi Kürdistan’da ve ülkenin diğer pek çok ilinde seçimlere girmek üzere YSK’ya başvurmuş ve 400 dolayında adayının adını da açıklamıştı. Ayrıca bu seçimlere “federal çözüm şiarıyla” gireceğini söylemişti. Bu durumda, iki gün içinde kararını değiştirmesi için ne sebep vardı?
Yapılan açıklamada, “kamuoyundan ve yurtsever şahsiyet ve kurumlardan gelen yoğun talepler” üzerine ve “uzun erimli ulusal birlik beklentilerini” göz önüne alarak “yurtsever bağımsız adaylara” destek olmak için bu kararın alındığı ileri sürülüyor.
Bu gerekçeler ne kadar inandırıcı? Eğer BDP ile ilkeli bir seçim bloku oluşturulmuş olsa idi, böyle bir tavır anlaşılırdı. Kürtler arasında farklı programlara sahip politik partilerin, grupların olması ne kadar doğal ise, onların üzerinde anlaştıkları belli konularda güç ve eylem birliği yapmaları, sırasında cephe oluşturmaları da o kadar doğal ve gerekli.
Ama söz konusu blok oluşmadı, oluşması birkaç nedenle mümkün değildi. Birincisi PKK-BDP kesimi kendileri dışında herhangi bir Kürt partisinin varlığına tahammül etmedikleri, böylesine bir birlik veya cephe kaygıları bulunmadığı için. İkincisi de İmralı’daki Öcalan tarafından yönlendirildikleri, iradelerini tek kişiye teslim ettikleri için. Onun ise, geçmişi bir yana, yakalandığı günden beri kime ve neye hizmet ettiği, bizzat kendi sözleriyle pek açık. Öcalan ve ona yön veren derin güçler böylesi bir seçim güçbirliğine izin vermezler. Bunu bilmek için allame olmaya gerek yoktu. Bu konuda herkesin yeter deneyimi var. Öyle olunca, HAK-PAR yöneticilerinin BDP ile dolaylı veya dolaysız seçim işbirliği pazarlığına girmelerine gerek yoktu. Bunun zaman kaybetmekten, oyalanmaktan öte bir anlamı yoktu. Nitekim sonuç da böyle oldu.
Kaldı ki, böyle bir işbirliği mümkün olsa ve parlamentoya bir-iki de HAK-PAR’lı girmiş olsa fazla bir şey değişmezdi. HAK-PAR’ın veya başka bir Kürt partisinin başarısı, önüne doğru politikalar koymaya ve kararlı, usta bir çalışmayla kitleleri kazanmaya bağlıdır.
Ya şimdi seçimlerden “yurtsever bağımsız adaylar lehine çekilmek” nasıl bir anlayıştır? Bu kişiler ve benzerleri, kaç dönemdir grup kuracak kadar sayıda o parlamentodalar; ama Öcalan’ı muhatap göstermekten ve ara sıra ellerine taş almaktan öte yaptıkları ne, talepleri ne?
AK Partiyi ve öteki düzen partilerini, “Tek vatan (Türkiye) tek devlet (üniter Türk devleti), tek millet (Türk milleti), tek resmi dil (Türkçe), tek bayrak (Türk bayrağı) dedikleri, yani Kürt halkını eşit bir partner olarak görüp kabul etmedikleri, sonuçta Kürt sorununun eşitlikçi bir çözümüne yanaşmadıkları için haklı olarak eleştiriyoruz. Peki Öcalan yakalanıp hizmete girdiği günden bu yana PKK ve BDP’nin talepleri ne, bundan farklı mı?
Böyle bir durumda, HAK-PAR’ın oyları da eklenip söz konusu “yurtsever bağımsız” adayların bir-iki tanesi daha parlamentoya girse ne değişecek?
HAK-PAR gibi bir partinin işlevi ne? O, 9 yıl önce neden kuruldu? Öcalan’ın yakalanmasından sonra politik palanda da teslim oluşunun ve PKK’nın da onu izlemesinin ardından, Türk devletinin Kürt ulusal hareketini tasfiye etme planlarını boşa çıkarmak, kitlelere Kürt halkının haklı ve temel taleplerini sunacak, onları bu talepler çevresinde örgütleyip harekete geçirecek bir seçenek sunmak için değil mi?
HAK-PAR bugüne kadar işlevini ne kadar başarıyla yaptı, kitleleri ne ölçüde örgütleyebildi, sesini ne ölçüde onlara ulaştırdı, ayrı bir konu. Ama o eğer Kürt politikasında iddia sahibiyse, seçimlerin eşiğinde yapması gereken şu anda yaptığı değildi. Ben varım demeli ve kararlılıkla seçim dönemini değerlendirmeliydi.
Birileri her zaman, “Siz seçimlere katılmayın, fazla oy alamazsınız, BDP’nin oylarını bölmeyin,” der elbet. Bunlar şu anda olup bitenleri, Türk devletinin oyun ve planlarını kavramayan, kavrasalar bile bu oyunları boşa çıkarmak için gereken sorumluluğu ve çabayı göstermeyen kişilerdir. Böylelerinin aklıyla siyaset yapılmaz. Kendisine ve politikasına güven duyan bir parti bu tür safça önerilere kulak asmaz.
Ülkemizin kuzey parçasında Kürt ulusal hareketinin dün olduğu gibi bugün de en önemli görevi PKK-BDP kesiminin içine düştüğü çıkmaza karşı sağlıklı bir seçenek yaratmaktır. HAK-PAR yönetimi bu önemli aşamada örgütünü seçimler için mobilize etmeyip, adeta mücadeleyi bırakıp bağımsız adayların peşine takılmakla çok önemli bir yanlış yaptı ve yara aldı. Yıllar önce HAK-PAR’ın oluşması için birhayli çaba gösteren, katkı sunan ve bugüne kadar destek veren biri olarak onun içine düştüğü bu durum beni derinden üzdü. HAK-PAR her şeye rağmen bir umuttu. İçine düştüğü bu durum ise bir partinin sorunu olmaktan ötedir; bir halkın kaderi, geleceği söz konusudur.
HAK-PAR’ın aldığı bu yarayı onarması kolay olmayacak. Bu iş en başta kendilerine düşüyor. Öncelikle hatalarını görüp ciddi bir özeleştiri yapmaları gerek. Bunu yapabilseler yine de onları alkışlayacağız. Ama böyle bir tutum bu toplumda siyasiler, hatta devrimci görünenler arasında bile ne yazık ki hâlâ bir gelenek değil.
Denge agiri