Skip to main content
Submitted by Anonymous (not verified) on 19 August 2012

Dün yazmaya başladığım ve bugün taslağını bitirdiğim yazı KCK Yürütme Konseyi üyesi Bozan Tekin'in ANF'de yayınlanan röportajından hareketle PKK'nin şehirlerde başlatmak istediği halk ayaklanmalarına dair bir eleştiriydi. Ne ki Türklerin Güneybatı Kürdistan'ı direk alakadar eden "sınır noktasında ama Suriye topraklarında insani yardım" mucitliği daha acil değerlendirme gerektiğinden buna değinmek gerekiyor. Diğer yazı önümüzdeki günlerde Rojeva Kurdistan'da yayınlanır.

Bahsettiğim "sınır noktasında ama Suriye topraklarında insani yardım" bahsi şöyle temellendiriliyor:

1.Suriye'den Türkiye'ye gelen mülteci sayısı Türk Devleti'nin kabul edebileceği maksimum sınıra dayandı.

2. Bundan sonra, ülke içinde mülteci kabul edilebilmesine imkan olmadığından Suriye'de süren çatışmalardan kaçan masum halk artık Türkiye topraklarına kabul edilmeyecek.

3. Bahse konu yardım malzemelerini Suriye halkına ulaştırmanın bir kanalı Suriye Kızılayı veya Kızılhaç'tır fakat bu ikisi de süren çatışmalı halden dolayı faaliyet yürütememektedirler.

4. Özetle; öncelikle Türkiye'ye daha fazla mülteci kabul edilebilmesine teknik olarak imkan yok, sonrasında da ihtiyaç duyulan insani yardım malzemelerini normal insani yardım kanallarından Suriye'ye ulaştırılmalarına imkan yok.

5. Bu her iki sebepten, Türk Devleti bundan sonra sınırlarını Suriye'den gelen kitlesel bir mülteci göçü durumunda açmayacaktır. Sınıra tam sıfır kilometre olan tel örgülerin ardında, Suriye sınırında biriktirilecek Suriye halkına yardım malzemeleri tellerin altından uzatılarak veya tellerin üstünden atılarak ulaştırılacak.

Özetle, Türkler çok sahip çıktıkları Suriyeli kardeşlerine bundan sonra kardeşlik değil istenmeyen komşu muamelesi yapacaklar. Yani kardeşliğin kalleşlik olduğu ortaya çıkıyor. Bu bir.

İkincisi, ki ele alınacak olan budur; Türkler, sınırlarında 'masum' halk ile Suriye silahlı güçlerinin karşı karşıya gelmesini istiyorlar.

1. Bir oldu bitti durumu yaratıp kalabalık kitlenin o kaçış ve panik halinde (olması için her türlü komplo ve hile denenecek bir sıcak çatışma esnasında) Türk sınırlarını zorlaması ve 2. aynı sıcaklıkta Suriye askerinin 'sıcak çatışma esnasında sınırları ihmal edip' Türkiye sınırları dahilinde olanlara ateş açması, ve nihayet 3. Türkiye'nin hasım bir devlet tarafından sınırları dahilinde saldırıya uğraması. Bu isteniyor, hedef bu.

Yeniden başlayalım yorumlamaya.

UYDURMA GEREKÇELER

Öncelikle, masum insanların korunmasına dair hiçbir insan hukukunda maksimuma ulaşmak diye bir hal yoktur. İnsanlar çoluk çocuklarını bir silahlı çatışmadan kaçırırlarken karşılarına çıkıp 'benim barış dolu ülkemde size çadır açabileceğim alan kalmadı' diyemezsiniz. En fazla çadırım kalmadı dersiniz ki bu durumda da uluslarası toplumu o insanlara yardım ulaştırmaya davet sorumluluğunuz doğar, sınır kapatma değil.

Bir diğeri Suriye Kızılayı ve Kızılhaç'ın Suriye'de faaliyet yürütmedikleri yalanı. Uluslararası Kızılhaç Komitesi, çatışmalar başladığından beri Suriye Kızılayı ile tam işbirliği içerisinde ulaşabildiği tüm bölgelere yardım ulaştırmaktadır. Bu ikisinin faaliyet göstermediği koca bir yalandır. Ama bir doğru varsa, o da Türk Kızılayı'nın bir devlet kurumu gibi hareket edip Kızılhaç'la ve Uluslarası Kızılay – Kızılhaç Federasyonu ile hiçbir ilişkiye girmediği; Uluslararası Komite'nin Türkiye'deki faaliyetlerini de PKK korkusuyla sonlandırdığıdır.

İŞİN DOĞRUSU

Türklerin bu andığımız son politikayla ne elde etmek istedikleri belli. Sınırda bir çatışma yaratmak istiyorlar. Plan kağıt üzerinde basit: Libya'daki çapulcu ve yağmacıların da dahil olduğu her türden toplama zibididen oluşan Özgür Suriye Ordusu denilen milisleri kullanarak Suriye ordusunu sınır yakınlarına çekmek, sonrasında da uçaklarını düşürtmekle bile başaramadıkları bir oldu bitti durumunu bu sefer kara sınırlarında masum insanların kanı pahasına becermek. Çok adice, Türk'e yakışan Türk-çe bir plan.

GÜNEYBATI AMA İNSANLIK DA

PYD bu konuda ne yapar, nasıl tavır alır bilemeyiz. Muhtemelen Esad rejimiyle Memo Şahin'in de son yazısında değindiği türden gibi her türlü senaryo ortada durmaktadır. Esad rejimiyle ilişkilerine Batı tarafından şüpheyle bakılırken Esad yanlısı bir görüntü verilmesi yanlış olur. Bunlar doğru, ama Özgür Suriye Ordusu isimli lümpen ve kriminal topluluk aracılığıyla masum insanların kanını döktürmek planına karşı birşey yapmamak da olmaz.

Zaten biliniyor ama tekrarda zarar yok. Türklerin andığımız planla hedefleri Suriye tarafının saldırgan

oldurtulacağı bir savaş halinin ilanı ve akabinde uluslararası toplumun destekleyeceği ve Güneybatı Kürdistan'ı uluslararası hukuk bağlamında Türk ordusuna açacak bir hukuki / fiili durum yaratmak.

Şüphesiz ABD, bir tarafta kendi yakın (ve çıkarlarının birebir uyuştuğu) müttefiki Güney Kürdistan yönetimi diğer tarafta da diğer yakın müttefiki ve yine çıkarlarının uyuştuğu Ürdün Krallığı varken ihtiyaç duyup mecbur kalmadığı sürece Türklere Güneybatı'ya girme imkanı vermeye yanaşmayacaktır. Türklerinki şanslarını zorlamaktır, başka birşey değil. ABD'yle farklı uçlarda olduklarını Türkler de herhalde biliyorlardır.

Büyük resimde PKK seçeneklerini nasıl görüyor bilemiyoruz. Güney'le işbirliğini sekterlikten arındırmak ve Güneybatı'da peşmergenin faaliyet göstermesine müsaade etmek doğru görünüyor. İşbirliği konusunda paranoyak olmak yerine açık edilmesine gerek olmayan ama her iki tarafın da faydalanacağı anlaşmalar yolu denenebilir. Kürd örgütlerinin birbirlerinin güvenini kazanacakları testler geliştirilebilir.

M. Husedin (@MHusedin)

[email protected]

P.S. Bir önceki yazımın altına not düşen Rojeva Kurdistan okurlarına teşekkür ederim. Azad ismiyle yazan okurun yazının vurgusunu negatif algıladığını üzülerek okudum. Oysa ki yazıda 'akredite edilen yazarlar propagandisttirler' vurgusu yoktu. Örgüt mensubu olup bu pencereden yazan insanlara dair hiçbir ifade veya gizli mana düşünmedim, dolayısıyla da yazıya öyle bir mana yedirmedim. Propagandistlik içinde olduğumuz durumda tüm Kürdlerin, her birimizin gönüllü yaptığı bir görev. Vurguyu tekrarlayayım: "akreditasyon akredite olanda pozisyonu koruma güdüsünü hareketlendirir; beraberinde oto sansürü yaratır ve zaman geçtikçe de bu kanıksanır, güçlenir".

Yazıda geçmeyen satır arası bir vurgu var ise o da bir entellektüelin akredite olmayıp dışlanan düşünce insanlarına sahip çıkması sorumluluğu, ahlakına dairdir. Sahip çıkma ahlakı yok ama olsaydı akreditasyon kurumlaşamaz, her deneme aşamasında deneyene hüsranlık olarak dönerdi. Sahip çıkmama ister istemez nemalanıldığına işarettir. Her devrin adamlığından kasıt budur. Her iki vurguda da Azad'ın anladığı türden bir kişi küçültmece yoktur. Bir diğer Rojeva Kurdistan okuru Jehat Amed'e hoşgeldin diyorum. Söylemeye gerek yok, her gece mutlaka Zerdüşt'ün güneşinin aydınlığıyla son buluyor.

Add new comment

Plain text

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.