DTP, Öcalan’ın direktifleri doğrultusunda “Demokratik Özerklik” projesi diye bir proje hazırlamaya başladı. Bu proje, bir dönem sonra DTP’nin genel kongresinde onaylandı. Ama bu proje, DTP genel kongresi tarafından onaylanmasına rağmen, güncelleşen bir proje olmadı.
DTP’nin kapatılmasından sonra yeni kurulan BDP de aynı projeyi benimsedi. Bu proje, son günlerde, Diyarbakır Büyük Şehir Belediyesi Başkanı Osman Baydemir’in Dersim’de bir panelde yaptığı açıklamalarla dikkat çeken ve güncelleşen bir proje oldu. Osman Baydemir’in açıklamalarından sonra, Kürtler ve Türkler arasında bu projeye ilişkin çok yönlü tartışmalar yapıldı. Bu projenin güncelleşmesinin nedeni, bu projeye Osman Baydemir’in Kürdistan’ı ülke olarak, Kürt Bayrağını, Kürdistan Meclisi’ni eklemesi oldu. Bu açıklamalar, Kürtleri heyecanlandırdı. Benim için de olumlu bir vakıa olarak ele alındı.
Ne yazık ki, zaten yetersiz olan, Kürt ulusunu ve Kürdistan’ı bölen proje olma karakterini taşıyan olgu, daha anlamsız hale getirildi. PKK’nın yasal organizasyonu olan Demokratik Toplum Kongresi’nde, Osman Baydemir’in eklemeleri, gelen tepkiler üzerine budandı, eski haline döndürüldü. Osman Baydemir’in Kürt Bayrağı’ndan kastedilenin, ne yazık ki PKK bayrağı olduğu ortaya çıktı.
Bu bağlamlarda, ileri sürülen projenin derinliğine tartışılması daha anlamlı bir hal aldı. Ben de bu projenin tartışılması gerektiğini daha önce yazdım. Osman Baydemir’in yaptığı açıklamadan sonra yazdığım bir yazıda şöyle diyordum:
“Türk Sömürgeci egemenlik sistemi, Kürtlerin kendi kendilerini yönetmesi hakkına karşıtlığını mutlak bir şekilde ortaya koymaya devam etmektedir.
Türk sömürgeci egemenlik sisteminin bu tutumunu anlamak olanaklı. Anlaşılır olmayan, Öcalan'ın İmralı'ya gelmesinden sonra: Öcalan, PKK ve onun yönlendiriciliği ve güdümünde olan partilerin bu tutumu benimsemeleridir.
Öcalan ve PKK, Kürtlerin ne herhangi bir Kürdistan parçasında ve ne de tüm Kürdistan"da Kürt ulusunun bağımsız devlet, federal devlet, otonomi ve özerklik hakkına sahip olmadığını ileri sürdü. “Demokratik Cumhuriyet” tezini benimsedi. Bu tutumunu ortodoksça ve en katı bir şekilde savundu. Öcalan, PKK ve uzantılarının bu görüşleri savunması, PKK'yi yapılandıran ve Öcalan'ı yönlendiren derin devletin yönlendirmesi sonucuydu. Bu nedenle, Irak'taki federal yapılanmaya, Kürdistan Federe Devletine karşı şiddetli mücadele yürütüldü. Kürdistan Federe Devleti'nin kuruluşunu, İsrail ve ABD"nin, Batılı diğer güçlerin eseri olarak nitelendirildi. Son dönemlerde, Kürt halkından yükselen bağımsızlık, federal devlet isteklerini engellemek için, “demokratik özerklik” şeklinde yeni bir programla ince ayar yapıldı. Son günlerde de, Anayasa Değişikliği konusundaki referandum sürecinin güncelleşmesi, sivil iktidar ve devlet iktidarı arasındaki çatışmanın keskinleşmesi ile birlikte, Öcalan ve PKK'nın Türkiye'deki bu iç iktidar mücadelesinde derin devlet güçlerinin yanında yer almasıyla birlikte, demokratik özerkliğin açılımı, BDP Belediye Başkanları"nın “Demokratik Özerkliği” ilan etmesi, akabinden BDP Milletvekilleri Hamit Geylani, Osman Özçelik'in, Kürtlerin de bağımsız ve federal devleti savunabileceğini, özerklik ve otonomiyi yüksek sesle dilendirmeleri, konuyu önemli bir noktaya taşımıştır. Milletvekillerinin bu açıklamalarına Diyarbakır Büyük Şehir Belediyesi Başkanı Osman Baydemir"in, “Kürdistan Özerk Bölgesi”, “Kürdistan Parlamentosu”, “Kürt Bayrağının Kürdistan Parlamentosunda asılması”, Türk Bayrağı ile Kürt Bayrağının ortak parlamentoda asılmasından bahsetmesi, somut olarak durumu daha önemli bir düzeye çıkardı…”
*****
Gelişmeler çok açık bir biçimde açığa çıkarıyor ki, Kürt ulusunun egemenlik hakkının ve iktidar olmasının engellenmesi için, “Demokratik Özerklik Projesi” bir opsiyon olarak ileri sürülmektedir. Öcalan ve şürekası, “demokratik cumhuriyet tezi”, bu tezden sonra siyaset bilimi ve Kürtlerin gerçeklikleriyle ilgisi olmayan tezlerinin, kendi kitle tabanın elde tutamayacağını, bu tezlerle Kürtlerin gerçek taleplerini karşılamayacağını, yapılan eleştirilere karşı tutunamayacağını açıkça gördüler.
Gerçeğin diğer yanı da, AK Parti’nin açılım sürecinde ileri sürdüğü görüşler ve bu görüşlerin yarattığı psikolojik ortam; Anayasa değişikliğinin referandumu konusunda, Türk sivil ve asker iktidar güçleriyle referandumu engelleme stratejisinin başarısızlığa uğramasından sonra, “hayır” oylarını fazlalaşması için geliştirilen provakatif, demokratikleşmeye, sivillere yönelik eylemlerinin başarısızlığa uğraması sonucunda, yeni bir projeye ihtiyaç duyuldu.
Bu iki nedenin sentezi sonucu, “Demokratik Özerklik” denilen proje güncelleştirildi. Bu nedenle bu proje, güdümlü bir proje, Kürt ulusunun çıkarları gözetilerek hazırlanmış bir proje değildir.
*****
Ama teknik anlamda da projeyi tartışarak kodlarını çözmek gerekir.
Siyasi modeller: Dünyada insanların mutluğunun gerçekleşmesi, refah ve huzurun gelişmesi, uluslar ve etnik gruplar, diğer toplumsal gruplar arasında eşitliğin sağlanması, üretimin artması, demokratikleşmenin çoğulcu bir hayat tarzı olarak yerli yerine oturması, toplumun üretken ve inisiyatifli olması, merkezi işlerin yerel yönetimlere, özerk, otonom, federe yönetimlere devredilmesi için, birleşik karakterli üç model siyasal ve sosyal sistem gerçeği ile karşılaşırız. Bu modellerden biri, federal sistemler; ikinci model, konfederal sistemler; üçüncü sistem, eyalet sistemleridir. Birinci ve ikinci modeller, farklı ulus ve ülke gerçeklerine dayanır. Eyalet sistemi daha çok homojen toplumlarda, merkezi olmayan yönetim biçimidir.
PKK/BDP’nin projesine göre, 25 ya da daha fazla özerk bölge olacak. Bu kategorileştirmeye göre de Kürdistan, birkaç özerk bölgeye ayrılmış olacak. Bu özerk bölgeler, merkezi eyalet hükümetine bağlı olacak, kendi aralarında bir yeniden yapılanma sistemine de sahip olamayacaklar. Örneğin, Diyarbakır ve çevresi bir özerk bölge olarak tanımlandığı zaman, Diyarbakır Özerk Bölgesinin Kürdistan’daki diğer özerk bölgelerle herhangi bir ilişkisi olmayacak. Bu her özerk bölgenin bir parlamentosu olacak. Dolayısıyla Kürdistan bu projeye göre birkaç parlamentoya sahip olacak.
PKK/BDP’nin bu projesi, eyalet sistemine tekabül eden bir yönetim biçimi, siyasal sosyal bir sistemdir.
Bu sistem, Kürt ulusu ve Kürdistan’ı parçalayan bir sistemdir. Bu parçalanmışlık, bugünkü Kürt ulus ve Kürdistan parçalanmışlığından daha dramatik olacaktır. Bugünkü parçalanmışlık, dörtlü bir parçalanmışlık, PKK/BDP’nin öngördüğü parçalanmışlık daha fazla parçalı bir hal olacaktır.
ABD ve müttefiklerinin 2003 yılında Irak’ta Baas rejimine son vermelerinden sonra, Irak’ın yeniden yapılanması aşamasında gündeme gelen sistem tartışmaları, sorunumuza ışık tutar niteliktedir. Celal Talabani, ABD yetkilileriyle Irak’ın Eyalet sistemi tarzında ve modelinde yapılanması konusunda bir antlaşma imzalamıştı. Mesut Barzani, tüm Güney Kürdistanlı liderler ve partiler - Kürdistan Yurtsever Birliği de dahil - buna şiddetle karşı çıktılar. Eyalet sisteminin Kürt ulusunu ve Kürdistan’ı daha dramatik bir şekilde böleceğini, Kürdistan’ın her kentini bağımsız ve özerk hale getirerek merkezi eyalet hükümetine bağlayacağını ileri sürerek karşı çıktılar. Sonuçta da Irak, federal bir siyasal/sosyal sistem olarak yapılandı. Anayasa’da da federal devlet yapısı kurallara bağlandı. Devlet kurumları ona göre şekillendirildi. Kürdistan Federe Devleti’nin yetkileri, merkezi hükümetle ilişkileri bu sisteme göre somut hale getirildi.
*****
PKK/BDP’nin bu projesi, M. Kemal ve arkadaşlarının iktidarı ele geçirmelerinden sonra, zorunlu olarak Kürtler için öngördükleri bir projeydi. Ama zaman içinde bu projeye sahip çıkılmadı. Kürtlerle ilgili inkar, imha, asimilasyon süreci başlatıldı.
PKK/BDP, “demokratik özerklik” projesini hazırladığında üzerinden hareket ettiği kavramlar doğru olmayan, Kürtlerle ilişkisi olmayan kavramlardır. PKK/BDP, “Türkiye ulusu” denilen bir kavrama dayanarak, Kürt ulusu ve Kürdistan ülke gerçeğini dışlayarak “demokratik özerklik” projesini geliştirmeye çalışıyor. Bu durumda Kürdistan gerçeğine dayalı en azından federal yapılanmayı projelendirmesi yerine, Kürt ulusunun ve Kürdistan’ın parçalanmasını dramatik bir şekilde sağlayan bir projeye imza atıyor.
PKK/BDP’nin “demokratik özerklik projesi”, Kürt ulusunun iktidar olmasını ve egemenlik hakkını geçmişten farklı sınırlı bir şekilde ele almasına rağmen, Kürt ulusunun kendi kaderini kendisinin tayin etmesi yerine, bir elitin Kürtler adına karar vermesini öngörüyor. PKK kendi iradesini Kürt halkının iradesinin yerine geçiriyor. Bu nedenle de, aklına esen projeyi piyasa sürüyor, piyasaya sürdüğü projeyi yeni bir konjonktürde değiştirip bir başkasını opsiyon haline getiriyor. Bu bağlamda da, önümüzdeki günlerde PKK/BDP’nin hangi projeyi sunacağını merakla beklemek gerekir.
PKK/BDP, M. Kemal ve arkadaşlarının iktidarı ele geçirmelerinden sonra hazırladıkları, 1921 Anayasa’sını ve Meclis’ini referans olarak kabul ediyorlar. Bu da Kürt ulusunun kendi kaderini tayin etmesi, Kürdistan’da kendi kendisini yönetmesi bakımından sakat ve anlamsız bir referanstır. 1921 Anayasa’sı Osmanlı İmparatorluğu sonrasında, Osmanlı gerçeklerini hemen dışlayamayarak hazırlanan bir anaysa olmasından dolayı, daha çoğulcu görülmekle birlikte; Kürtlerle, Türklerin ve diğer etnik grupların bir toplu sözleşmesi niteliğinde olan bir anayasa değildir. Devlet-ulus’un anayasasıdır. Bu anayasa da, halkın iradesi ile belirlenmiş ve halkın iradesi ile kabul edilmiş bir anayasa değildir.
Abdullah Öcalan’ın M. Kemal aşkı biliniyor. Allah onun için bu aşkı hayırlı uğurlu yapsın. Ama Kürtlerin bu aşkı benimsemeleri, kendi katillerine aşık olmaları anlamına gelir. Bu da normal bir vakıa olmaz, marazi ve patalojik bir vakıa olur.
*****
BDP’nin Anayasa değişikliği referandumunda “boykot” tavrının zayıf olduğu ve Kürtler tarafından genel olarak benimsenmediği de bilinmekte. BDP’nin, bu pozisyon zayıflığını gidermek için de bu “demokratik özerklik” projesini öne çıkardığı ve güncelleştirdiği de gözden uzak tutulmaması gereken bir olgu olarak görülmekte. Bunun da, en yüce değerleri bir elitin politik çıkarları uğruna istediği gibi kullanma basiretsizliğini göstermesi bakımından da anlamlıdır.
([email protected])
Amed, 16. 08. 2010