Merhaba Kenan,
Yazıma ilişkin yaptığın değerlendirme için teşekkürler.
Aslında "Düzeltmen" rumuzu ile Kürdlerin tarihte kurduğu bazı
devletleri, devlet olduğunu reddetme mantığı dışardan Kürdlere empoze
edilen bir görüştür.
Bu görüşün amacı tarihte Kürdlerin hiç bir devlet kurmadığı tezine
dayanmaktadır. Sömürgeciler bir yandan Kürdlerin tarihi ile ilgili gerçekleri
gizlerken yada yok ederken diğer yandan Kürdlerin ölümü anlamına gelen bu tezi Kürdlere de empoze etti. Bu konuda bir hayli başarılıda oldular. Bu tezleri savunan Kürdler belki sözkonusu Kürd yapılamaları hakkında hiç bir
bilgileri de yoktur. Örneğin Şeddadi ve Rewadi vb Kürd devletleri hakkında elimizde hala ciddi bir kitap yok.. Ama, ortada o kadar kaynak var ki insan aklı mevcut durumu almıyor.
Yaşadığımz şu 21 . yüzyılda 22 Arap devletinden yada Afrika'daki bazı devletlerden sözetsek "evet" diyecekler onlar devletler. Şu veya bu oranda bu yada bağlılık ilişkileri içindeler.
Ama Kürdlere gelince tavırları değişiyor.
Örneğin Merwani ve Şeddadi devletleri alalım:
1)İkisinin de orduları var.
2) Hükümetleri, bakanları var,
3)Mirleri var,
4)İkiside kendi paralarını basmışlar,
5) İki devlettede Cuma hutbesi Mirleri adına okutulmuştur.
6)İkisininde Bizanslarla ticari, diplomatik ve askeri ilişkileri var.(Roma ve Şeddadilerin ortaklaşa ve yazılı bir antlaşma neticesinde Ermeni Mirliğine karşı savaşı)
7) Mervanilerin Fatimi devletiyle yine diplomatik, askeri ve ticari antlaşmaları vardı.
Ama, ikiside Abbasi Halife'sine bağlıydı. Yukarıda izah temeye çalıştığım Bizanslarla ve Fatimilerle yürülen ilişkiler Abbasilere rağmendi. Abbasilere olan bağlılık biraz Hıristiyanların Vatikan'a bağlılığını andırıyor.
Mervani ve Şeddadi devletleri arasında sıkışan Ermeni Mirliği kesinlikle bizimki için devlet idi. Ama, Kürdlerin ki asla olmaz............
Selçuklarla Bizanslar arasında bir savaşta Bizans yanlısı bir Prens Selçuklara esir düşüyor. O zaman Bizans Kralı bir mektupla Mervani Kürd devletinin Mirinden aracı olmasını tıca ediyor. Mervani Miri Tuğrul Beye haber gönderiyor ve esiri istiyor. Tuğrul Bey eseri Meyafaqin Mirine teslim ediyor ve o da Bizanslara teslim ediyor. Bizans Kralı Kürd Kralına bir dizi hediye gönderiyor ve onun hatırı için İstanbul'daki Cami'yi tamir ediyor.
Hayır Kürdlerden bazıları bana inanmak istemezler sözü Asuri tarihçilerine bırakıyorum.
Rodaro arkadaşın makalesi:
Silvan, Meyafarqin.... Nereden Nereye?
Merwani Kürd Devletinin (983-1085) başkenti Meyafarqine, Bzansların Martyropolisine yanı bugün Amed'in kazası olan Silvan'ın 1000 yıl öncesine bir kısa yürüyüşe çıktım..
Meyafarqin bugünkü Silvan ile kıyaslanacak gibi değil... Silvan esir, Silvan aç, Silvan'ın doğası tahrip edilmiş ve Silvan'lılar tarihi şehirlerini ya ekmek kavgası yüzünden yada sömürgeci TC'nin baskı ve terörü yüzünden terkettiler ve hâlâ da terkediyorlar..
Meyafarqîn başkaydı... Meyafarqîn, Abasi, Fatimi ve Bizans Bermuda Şeytan(Êzidi kardeşlerim beni afetsinler) üçgeninin tam ortasında Kürd'ün özgür diyarıydı..
Meyafarqin, Merwani Kürd devletinin başkenti olduğu zaman, Merwanileri Arzan, Hasankeyf, Xelat, Malazgirt, Erciş, Nusaybin, Cizre, Urfa ve Musul'a kadar tüm bölgeleri kontrolleri altında bulunduruyorlardı.. Bazen bu bu bölgelerin biri yada diğeri onların denetiminde çıksa dahi, ama her zaman Merwanilerin magnetik alanı içindeydiler..
Sömürgeciler sadece Kürdistan'ın ekolojik coğrafyasını tahrip etmediler, onlar aynı zamanda Kürdistan'ın etnik ve dinsel çeşitliğinide yok ettiler.. Nasıl bugün Kürdistan'da bir çok bitki yok olmuşsa, bir çok etnik ve dinsel yapılamada yok oldu..
Acaba Kürdlerin devlet sahibi olduğu Meyafarqin'in Merwanilerin başkenti olduğu dönem Kürdlerin diğer dinsel ve etniksel yapılara karşı yaklaşımı neydi?
Merwani Kürd devleti döneminde yada yakın yüzyıllarda yaşıyan bir çok tarihçi Meyafarqin uygarlığındından söz etmiştir..
Meyafarqin Tarihine ilişkin şimdiye kadar elimizde sayın M.E. Bozarslan'ın Arapça'dan çevirdiği İbn al-Azrak al-Fariqi'nin çalışması var.. Ama, ne yazık ki bu kitap da tümden çevrilmiş değil....
İbn al-Azrak al-Fariqi'nin çalışması dışında Meyafarqini ve krallarını anlatan bir çok tarihçi vardır... Bir çokları aynı dönemde yaşamış ve Meyafarqine giderek gelişmeleri yakından görmüşler... Bunlardan biri Asuri asılı Nusaybin Başpiskoposu Nusaybinli Elie dir.. Cizre Kürdlerinden İbni El Esiri'de Merwani Kürd devletinden geniş geniş söz etmektedir... Suriyeli Michel, bir çok Ermeni, Bizans, Arap ve Fars tarihçisi Merwani Kürd devletinden söz etmekteler...
Ben burada iki Asuri asılı tarihçi olan Nusaybinli Elie ve Suriyeli Michel'in Merwani Kürd devletinin hakkında yazdıkları bazı şeyleri aktarmakla yetineceğim..
Nusaybinli Elie(975- 1046) yılları arasında yaşamış ve Merwani Kürd devletinin oluşumu ve gelişim sürecinin doğrudan tanıklarındından biridir.(İlginç bir yaşamı var, konumuz dışında olduğundan geçiyorum)
Nusaybinli Elie, bir çok eser vermiştir.. Kürd tarihi açısından bunlardan en önemlisi “La Chronographie d'Elie bar-Sinaya, Metropolitain de Nisibe, edition et traduction, J. Delaporte, Paris 1910)
Nusaybinli Elie, söz konusu olan eserinde Musul'da Hamdanilere karşı çatışma sonucu yaşamını yitiren Merwani Kürd devletinin kurucusu Baz'ın (990) yerine geçen yeğeni Ebu Ali al-Hasan bin Merwan'ın trajik sonundan söz ediyor..
Elie, anılarında Ali al-Hasan bin Merwan Amed'e giderken kalenin kapısında halk tarafından karşılanıyor.. Bu arada Abdel Barr adlı biri onu öldürüyor ve şehri ele geçiriyor, diye yazıyor.. O dönem Gezirta yöneticisi olan kardeşi Abu Mansur Said bin Merwan, büyük abisinin ölümünü duyar duymaz Meyafarqine geliyor ve 11 Kasım 997 tarihinde kendi hakimiyetini yeniden tesis ediyor... O günden itibaren kendisine Mumahhid ed Daula“ denildi diyor..
Elie anılarında devamla Mumahhid ed Daula Said Meyafarqin'da güven,huzur ve düzeni sağladıktan sonra orayi kendisine başkent yaptı, hala şimdiye kadar ışıldayan kale duvarlarını örerek ismini verdi..
Mumahhid ed Daula Said, 1000 yılında o dönem Bağdatın Emiri olan Buyidi Baha el- Dawli'den Abbasi Kralı Mansur(754-775) zamanından beri Bağdat hastanesini yöneten Hekim Gabriel bin Abdullah bin Bakhtisho'yu Meyafarqin'e göndermesini istiyor.. 80 yaşında olan Gabriel çocukları ile birlikte Meyafarqin'e gelip yerleşiyor.. Fakat iki yıl sonra yaşama veda ediyor.. Elie'nin söylemiyle Merwani kralı Gabriel'i büyük servetler ve payeler veriyor..
Elie, Mumahhid ed Daula Said' in (14 aralık 1010) abisi gibi tuzağa düşürülüp öldürülmesine çok üzülüyor ve hatta anılarında onu tuzağa düşürüp öldüren Sarwin adlı birine “dinsiz, imansız“ diye hakaretler yağdırıyor..
Merwan'ın en küçük ve üçüncü oğlu olan Ebu Nasır, Sarwin'a karşı savaş başlatıyor ve onu yenip öldürüyor. Ebu Nasir Merwani Kürd devletinin başına geçtikten sonra Ebu Nasır El Dawla lakabını alıyor...
Ebu Nasır El Dawla Merwani Kürd devletinin başına geçtikten sonra, kabiliyetli bir lider olduğundan dolayı kendisini o dönemin büyük güçlerinden olan Buyidlere, Fatimelere ve Bizanslara empoze ediyor... Bu 3 devlet, Ebu Nasır El Dawla'ye Merwanilerin başına geçtiğinden dolayı kutlama mesajları gönderiyorlar..
Elie, Ebu Nasır El Dawla'nin 1011 yılında vasalı olan İbni Dimne'nin denetimindeki Amedi yeniden kontrol altına aldığını ve Amed halkının Dimne'yi öldürdüğünü yazıyor..
Ebu Nasır El Dawla Bizans imparatorluğu ile karşılıklı dokunmazlık antlaşmasını imzalıyor..(sevgili Rohat Alakom, İstanbul Kürdleri adlı eserinde, Kürdler ve İstanbul ilişkisini bir hikaye dışında Molla Gorani'nın 1453 gidişine bağlıyor... Aslında Merwaniler döneminde ciddi ilişkiler var... Daha sonra Kerkük'ten Malatya'ya gelen ve oradan Moğol saldırıları esnasında Ege denizi boylarında Germiyanoğulları devletini kuran Germiyan Kürdleri ile Bizansların yüzyıllara dayanan ilişkilerinden aramak gerekir)
Elie'nin “Muzafer Emir“ dediğ i Nasir al-Dawla Ahmed Bin Merwan bir Arap Emirinin hakimiyeti altında olan Urfa'yı Urfa halkının istemi üzerine özgürleştiriyor ve Athira adlı Arap Emirini de öldürüyor..
Merwani yada bazılarının Dostiki Kürd devletine Merwan'ın oğlu Nasir yarım asır boyunca kralık(Mirlik) yaptı..
Kral Nasir Meyafarqin'deki “Meryem Kilise“sinin hemen yanındaki tepede yeni bir kale inşa etti, köprüleri yaptı, kamuya açık hamamlar inşa etti... Ayrıca var olan Meyafarqin Observatuarını yeniden tamir etti... Meyafarqin ve Amed camilerinde kitaphaneler oluşturdu..
Ephrem-Isa Youssif'ın söylemiyle : “Meyafarqin Doğunun Güneşi olmuştu.. Meyafarqin, bilim adamlarının, dünya işlerinden ellerini çeken Sofilerin, El Esir gibi tarihçilerin, Abdullah El Kazurani gibi şairlerin rahatlık içinde kendilerini ifade ettiği ve hatta daha sonra Abbasilerin Halifesi olacak olan Muktadi'nin politik iliticada bulunduğu“ huzur, güven, ilim ve irfan merkezi olmuştu..
Bağdat Halifesi Al- Kadir'in Baş Veziri olan Abu al-Kasim al Huseyin al Mağribi Bağdat'ı terkederek Nasir al-Dawla Ahmed Bin Merwan'ın Baş Veziri olmuştu.. Al Mağribi 1026'dan öldüğü 1036 yılına kadar Merwani Kürd Devletine hizmet etti.. Al Mağribi, Nusaybinli Elie'yle her zaman dostluk ilişkilerini sürdürdü, ya Meyafarqin'de yada Nusaybin'de sık sık görüşüyorlardı..
Nasıl Nizami Mülk “Siyasetname“sini Selçuklu Sultanı Melik Şah'a yazmışsa, Firdewsi “Şahnamesi“ Haznewi Emirine yazmışsa, Al Mağribi'de İdeal yönetme sanatı olan “Kitab fi'l Siyasa“ sinı Merwani Miri, Mîr Nasir'a hitaben yazmıştır..
Meyafarqin doktoru, Abu Said Mansur bin İsa, diğer adıyla “Zahid al-Ulema“ (kendisi de hırıstiyan) Meyafarqin'de görkemli bir hastane yapıyor.( hastanenin yapılış hikayesi uzun, geçiyorum) Mîr Nasir “Meyafarqin Hastanesi“ için büyük servetler harcıyor..
Büyük felsefeci, hekim, mantılçı ve her alanda yazan İbni Butlan'da Mir Nasir'a dostu olmuş, Bağdat'ı terkederek Meyafarqin Sarayına yerleşmiştir..
Aslında Suriyeli Michel'in, Bizans, Arap,Fars, Ermeni ve Kürd tarihçilerinin Merwani Kürd Devleti Hakkında söylediklerini açmak, Selçukluların dönemi ve Kürd devletinin irdelemek gerekir..
Bu kısa yazıda Kürdlerin iktidar olduğu bir ortamda diğer etnik ve dinsel yapılara nasıl yaklaşım gösterdiklerini o azınlıkların kaleminden vermek istedim...
Mervanilerin Başkenti olan Özgür Meyafarqin ile barbarların işgalı altındaki Silvanı kıyaslamak için bazı bilgiler aktardım
Selamlar ve saygılarımla
Not: Mevlana'nın Rum olması meselesi yanlış. Mevlana irani olduğu kesin. Bu konuda zaten tartışma yok. Aslında biz Kürdler açısında incelenmesi gereken "Mevlana-Kürd İlişkisi" dir. Mevlana büyük oranda Ehli Hak'lardan etkilenmiş bir din adamıdır. Mevlana ile Kürd alimleri arasındaki ilişkiler ciddi bir şekilde incelenmelidir. Mevlana'nın Baba Tahir Hamadani'den etkilendiğini söyleyen bir çok kaynak var. Eğer yarın Mevlana'nın Kürd boyutu yada Kürdlerle akrabalığı ortaya çıkarsa şaşmayın.
Kim bugüne kadar Mevlana'yi Kürd boyutuyla inceledi?
Hiç kimse..
Bundan dolayı bu işi araştırmacılara bırakalım.
"Rom", Romi", Rum" ve "Rumi" gibi kavramların kaynağı Romania değil, Roma İmparatorluğudur.
Bu konuda Prof.Dr. Muhamed Mukri'nin ciddi bir çalışması var. Bir gün imkanım olursa çevirip yayınlayacağım.
Kürdler ve Farslar Romalıların kaldığı batı kesime Romi demeye başlıyor. Yunanları da ve daha sonra Türklere de aynı terim kullanılmıştır. Yoksa bu terimin Türklerle alakası yok..
Saygılarımla
Aso
Re: Tebrikler Aso Zagrosi.