Skip to main content
Submitted by Anonymous (not verified) on 22 October 2011

Özel savas Medyasi 1990 lardan itibaren Kürdistanda sistematik bir sekilde kirli savasin piropagantasini yapiyor..Medya patronlarinin servetlerine bakmak yeterlidir....ve ha keza buralarda yazan satin alinmis ,beyinleri cüzdanlarina tikilmis , sözde aydin ,entelektüel, gecinen ünvanli ünvansiz bir sürü kiravatli general ve cömezleri...Hep bir kaynaktan ve agizdan Kürd ulusal davasini bertaraf etme bu olmasa geriletmenin yarisindadirlar..yalanlar o kadarki havada ususmakta....son yilarda varliklarini PKK ye borclu olan iki kelimeyi bir araya geriremeyen düsünemeyen, sadece ezberleyen ve o ezberi okuyan bir sürü sözde sitrateji merkezi olusturmuslar.Bunlar düsünemedikleri icin neyin Türkler icin iyi neyin kötü oldugunu bilmezler ... cünkü baskasinin beyni ile oksijen almaktadirlar.....bir kesimide akildan yoksun..sadece hamaset..bu kesim vurun,öldürün,yokedin, kürd nasil olurda Türklere yanbakar...vatan birdir ,bayrak tektir girgir ve samatasi icerisinde muzikal bir tiyatroyu andirmaktadirlar....ama birileride bu tiyatrodan kendisine siyaset cikarmakta..

Bunnlar bu kadar bagirdiklarina göre PKK dogru yoldadir ve dogru bir sitrateji belirlemis tabi bundan sapmasa....bizim istedigimiz..elbete savas degil savas yikimdir..ama ve lakin baska secenek birakilmamissa dünyada cok olan örnekleri gibi bas vurulacak yolardan biridir..

Ama enteresan olan PKKya siyaset yolunu tikayan islamofasit Tayip ve Hiselli Harikalar Kumpanyasi sürekli PKK yi savasa zorlayarak bu siyaseten ...ergenekoncular gibi palazlanmak istemektedir.. ama eline gecirdigi sözde medya araciligiyla isi ters yüz ederek iste bak bütün reformlara ve yapilacak yeni anayasaya ragmen PKK sidete basvurmaktadir..oysa bütün var gücleri ile PKK yi ve BDP yi ve DTKyi yok etmeye calismaktadirlar..Türkiyede Ergenekonun mevzilerine eline geciren bu fasist klik Kürdistanda Kürd tokadini yemisti... iste temel güc savasi buradir Kürdistani ele gecirme savasi ..burayi eleine gecirirce imparatorlugunu ilan edecek..

Sözde bir iki eski istihparatcida yaslari geregi akli dengesizlik icerisinde güya kürdleri korkutmaya calismaktadir....iste Amerika cekilecek bölge ülkeleri vuracak bilmem ne kücücük akli iste...Esas türkiyenin sorunu bu..saglikli insanlarin Tayibin etrafinda olamamasi..... ner ne ise bu zat veya zatlar dedigimiz gibi sunu unutmuslar kürdler bu savasa baslarken Amerikami vardi bölgede....ayni devletler yokmuydu bölgede....ha sunu dersenin buna karsilik Ee yeni konjüktür bambaska bende derimki Bülgede Kürdlerin düsmanlari vardir Lakin Türklerin yayilmaci politikalarindanda rahatsiz olan bir sürü devlet vardir...siyaset iliskilerle yapildigina göre Türklerin yaptigini Kürdler niye yapmasin.

Buna karsilik KÜRDLER kürdistandaki yerel halklarla demokrasi savasiminin ortak zemin üzerinde yapilmasinin yol ve yöntemlerini daha hizli piratiklestirmelidir..sivil cumalara daha önem vermelidir.,Kürdistandaki dini ve kanaat önderleriyle dialoglar gelistirmelidir sivil STKlar la var olan iliskiler dahada gelistirilmeli ve bu fasist yayilmaci zihniyete karsi ortak akil üretilmelidir..

Cünkü bunlarin hedefi öncelik olarak kendi "degimleriyle" batakligi kurutmaktir....cünkü BTP ve DTK- KCK- yönelik asiri saldirganlik bunu amaclamaktadir...bunu yaparkende SAVAS MEDYASIYLA su cevabi veriyor bak PKK yi parcaladik bitirdik korkusu salinarak pisikolojik kirilmalar yasatmak. Kürdler sunu kesinlikle bilsinler ufukta RTE nin gündeminde Kürdun kolektif haklari konusunda en ufak bir siyaseti yoktur...bunun icin RTE etrafinad kümelenen Kürdler eger sizinkisi cüzdan meselesi degilse o zaman siz daha bir kötü durumdasiniz...düsmanindan siyaset yardimi beklemek isine ne denir..bunuda okurlara birakiyorun..

saygilarimla

devam edecek.......

oylesine_biri (not verified)

Sat, 10/22/2011 - 13:18

MİT-PKK Görüşmesi Ve Savaş 21 Oct, 2011 10:11:00 Nasname - : Yazı boyutu Bu Günü Anlamak İçin Dünü Bilmek Lazım! PKK devlet eliyle kuruldu ve Kürd ulusun başına musallat edildi. Abdullah Öcalan MİT’in eli ile PKK’yi nasıl kurduğunu, politik ve maddi destek aldığını şöyle izah ediyor; "...İşte biz kendimizi MİT’e böyle besletirdik. Güvenliğimizi sağlatırdık, paraları ile grubumuzu finanse ettirdik, evlerinde en önemli toplantılarımızı yaptırdık ve o entellektuel gücünü de biraz kulandık. (Abdullah Öcalan Devrimin dili ve Eylemi s. 97-98) MİT-PKK Görüşmesi Ve Savaş Yıllardır MİT ile PKK’nin ilişkisinin olduğunu ve hatta devlet eli ile kurulduğunu yazıyorum. Son dönemler MİT ile PKK’nin görüştüğüne dair birçok makale yazdım. Zaten bunu Abdullah Öcalan’da Av. görüşme notlarında sık sık ifade ediyor. Bu durumu gizleyen yalnız devlet tarafı oluyordu. Açıkçası son MİT ile PKK görüşmesinin ses kayıtları kamuoyuna yansıyınca, Türk kamuoyunda büyük bir tepki bekliyordum. Nede olsa Türk kamuoyuna "bölücü", "cani", "bebek katili", "hain" olarak lanse edilen bir örgütle görüşülüyor. Ancak Türk kamuoyunda öyle ciddi bir tepki gelmedi, hatta bir nevi görüşme normal karşılandı ve destekleyende oldu. Doğaldır görüşmelerde Türklerin haklarını kısıtlayan herhangi bir talep yoktur. Belli ki şiddetten bıkan Türk kamuoyu askere giden gencecik çocukların şaibeli ölümlerini artık istemiyor. Karakol baskınlarında ölen askerlerin kimin işbirliği ile öldükleri artık gün gibi ortaya çıkıyorlar. Doğal olarak bu kanın bir an önce durmasını istiyorlar. Sızdırılan görüşmelerde Kürdlerin lehine, Kürd ulusal hakların taleplerini içeren hiç bir öneri yoktur. Görüşmelerde yalnız Abdullah Öcalan’ın şahsi çıkarları, % 7 secim barajı, ne olduğu belli olmayan “Demokratik Özerklik” ve dağdakilerin inme durumu yer alıyor. Anlaşılan bu ses kayıtların sızdırılması devletin kendi eliyle bir nevi Türk kamuoyunu test etme girişimi olarak görülmüştür. Bundan cesaret alan Recep Tayyip Erdoğan MİT ile PKK görüşmelerin sürdürülebileceğini açıkça ifade etti. Görüşmelere Türk kamuoyunun tepkisi böyledir. Ancak Kürd kamuoyun tepkisi nedir? Nede olsa görüşmelere sözüm ona "Kürdler adına" bir taraf, diğer tarafta sömürgeci Türk devleti adına katılıyor. Türklerin tepkisinin böyle olması yukarda ifade ettiğim nedenlerden dolayı anlaşılır. Görüşmelere sözüm ona Kürdler "adına" katılanların taleplerine Kürdlerin tepkisi nedir?  Bir kaç cılız sesin dışında önemli bir tepki yoktur. Görülüyor ki, sözüm ona Kürdler adına 30 yıldır savaşan ve resmi rakamlara göre 50 bin insanın canını alan, 4 milyon insanı zorla göçtüren, Kürdistan’ı tamamen harabeye çeviren bu savaşın sözcüleri, sömürgeci Türk devletine gizli kapılar ardında Kürd ulusunu peş paraya pazarlamak istiyorlar. Bu duruma karşı çıkacak ciddi bir Kürdistani muhalefetin eksikliği görülüyor. Başından beri bu danışıklı savaşın taşeron örgütü eliyle geliştirilmesinin nihai hedefi; sonuçta muhalefetsiz, örgütsüz, savaştan yorgun düşmüş Kürd ulusunu teslim almaktır. Ne olursa-olsun, şeffaf ve demokratik olmayan ve Kürd ulusun taraf olmadığı gizli kapılar arkasında imzalanacak hiç bir protokol Kürd ulusunu bağlamayacaktır. Bu protokoller ancak sahiplerini bağlayacaktır. Savaş rantçıların Türk içişleri bakanı Beşir Atalay’ın aleni Sayın Kemal Burkay’ı Türkiye’ye davet etmesine gösterdikleri tepki, kopardıkları kıyameti MİT ile PKK görüşmesine göstermediler. Bundan dolayı Sayın Kemal Burkay’ın ne hainliği ne de AKP işbirlikçiliği kaldı. Hiçbir zaman hak etmediği ithamlarla suçlandı. Hâlbuki Sayın Kemal Burkay bundan 40 sene önce ne söylemişse, aynısını bu gün Türk medyasında söylüyor/yazıyor. Gizli kapılar arkasında kimse ile birlikte dolap çevirmiyor ve kimseyi kandırmıyor. Hiç bir zaman %7 seçim barajı için Kürdlerin kanını döküyorum demedi. Ne olduğu belli olmayan "Demokratik Özerklik" safsatasını savunmadı. Başından beri eşit temellerde iki ulusun federatif bir devlet yapısını savundu/savunuyor. Benzer tepkiler büyük Kürd ozanı Sayın Şivan Perwer ülkeye dönecek ve TRT Şeş’e çıkacak diye yapıldı. Başka Kürd aydınları da benzer saldırılara maruz kaldı/kalıyor. Ancak söz konusu PKK ve Abdullah Öcalan olunca köle ruhluları sus pus oluyor veya yalakacılık ediyor. MİT’in PKK ile ilişkisi yeni değildir. PKK devlet eliyle kuruldu ve Kürd ulusun başına musallat edildi. Abdullah Öcalan MİT’in eli ile PKK’yi nasıl kurduğunu, politik ve maddi destek aldığını şöyle izah ediyor;  "...İşte biz kendimizi MİT’e böyle besletirdik. Güvenliğimizi sağlatırdık, paraları ile grubumuzu finanse ettirdik, evlerinde en önemli toplantılarımızı yaptırdık ve o entellektuel gücünü de biraz kulandık. (Abdullah Öcalan Devrimin dili ve Eylemi s. 97-98) Başından beri MİT’in desteği ile kurulan bu örgütün MİT ile görüşmesi doğaldır. Abdullah Öcalan Türkiye’ye getirilirken daha Uçak’ta "devletime hizmete hazırım" demişti. Bu hizmetini de ikircimsiz bir şekilde yerine getirdi. Devlet ne dediyse karşılıksız harfiyen yerine getirdi. Devlet, Gerillaları sınır dışına çıkar dedi ve çıkardı. Kendi örgütün ismini ve politikasını değiştir dedi ve yaptı. Bunları zaten Abdullah Öcalan da hiç bir zaman gizlemedi, olduğu gibi kamuoyuna açıkladı.  AKP iktidarı ile savaş halinde olan statükocu/derin devlet kendi denetimindeki Abdullah Öcalan eliyle PKK’yi 2004 de tekrar savaş alanına sürdü. PKK de bu danışıklı savaşa karşı çıkanları örgüt içerisinde tasfiye veya infaz etti. Bu savaşı 2004 Genelkurmayı ve statükocu devlet istediği için başladı. Bu savaşın başlaması için Abdullah Öcalan’ın Avukatları Genelkurmayın helikopterleri ile Güney Kürdistan’daki PKK kamplarına götürüldü. Böylece Savaş kararı alındı ve Kürd ulusuna ve gençlerine ölüm dayatıldı. Bunları görmemezlikten gelmek, bu süreci atlayıp yalnız son olup bitenlere takılırsak süreci anlayamayız. Bu gün sık sık dile getirilen "Kandil’e bayrak dikelim" güney Kürdistan’a girelim konseptini Abdullah Öcalan kendi sorgucularına öneriyor: "Talabani ve Barzani maşadır. Şimdi benim durumumdan sonra Amerika’nın en büyük yatırımı bunlara olacak ve Türkiye için tehdit bana göre daha da büyüyecektir. Bunların oyunlarını boşa çıkarmak için ben hizmete hazırım, örgütü sizin uygun göreceğiniz şekilde bunların üstüne yöneltebilirim". (Atilla Uğur, Abdullah Öcalan’ı nasıl sorguladım)  Bilmiyorum bu kadar açık Kürd düşmanı söylemlere eklenecek bir şey var mı?  Kendi devletine ne kadar sadık ve devlete hizmette kararlı olduğunu net ifade eden başka sözler var mıdır?   Hatta bu açıklamaları Türk TV. lerin karşısında canlı söyledi. Abdullah Öcalan uyguladığı bütün kararları devletin talimatı ile almıştır. Yani tek başına Abdullah Öcalan karar vermemiştir. Hatta kendisi ile görüşenlere “devlet neyi uygun görürse" yapacağını söylüyor. Kendi başına karar almıyor. Diğer bir ifadesinde de Abdullah Öcalan şöyle diyor; "Devletimin emrindeyim, size hizmet benim için onurdur. Verdiğim bilgiler değerli bulunursa mutluluk duyarım. İmkân verilirse devlete hizmette kararlıyım" (Hasan Attila Uğur, A.Öcalan’ı Nasıl sorguladım). Dikkat edilirse Devlete demiyor. Devletime hizmette karalıyım diyor. Yani devleti sahiplenme ve daha önce devlete verdiği bir hizmettin devamlılığını ifade ediyor. Elbette hizmetinde kararlı olduğu devlet AKP iktidarı değildir. Kemalist/statükocu devletin kendisidir.  Yani alınan savaş ve ateşkes kararları dâhil bütün kararlar statükocu/derin devlet kararıdır. Abdullah Öcalan’ın tek başına aldığı kararlar değildir. Bu savaş kararını kim almışsa, ancak o yapı bu savaşı sonlandırabilir. Onun için şimdiki MİT ile PKK sözcüleri ve Abdullah Öcalan’ın bu savaşı bitirmezler.  1993 yılında Abdullah Öcalan’ın verdiği bir mülakatta Turgut Özal’ın ölümünü kast ederek; "Bu savaşı bitireni bitirirler" demişti. Elbette Abdullah Öcalan ve PKK yöneticilerin bu savaşı bitirme rolleri olabilir. Ancak Abdullah Öcalan ve diğer PKK yöneticileri ile derin devlet  AKP iktidarına karşı aynı siyasal cephede bulunuyorlar.  Onun için Abdullah Öcalan sık sık devlet çözümden yana, ancak AKP iktidarı istemiyor demesi bundandır. Böylece bu savaşın direk AKP iktidarına karşı olduğunu söylemiş oluyor. Bu durumu açık net ifade eden düşünce birçok Av. görüşme notlarında vardır. Şöyle ki; "Düşünüyorum da eski Ergenekon mu daha tehlikeli yoksa AKP’nin yeni Ergenekon’u mu daha tehlikelidir. 93’teki Çiller-Güreş ittifakı mı daha tehlikeli yoksa bugünkü Erdoğan-Asker ittifakımı daha tehlikeli? .... Bugünkünün daha tehlikeli olduğunu söyleyebilirim. (Abdullah Öcalan Av.not, 14.07.2010) Bu politika ile Abdullah Öcalan’ın bu politikası sömürgeci Türk devletin iç iktidar mücadelesindeki tarafını açık net bir şekilde ortaya koyuyor. Aslında bu kıyaslama ile Abdullah Öcalan Çiller-Güreş döneminde Kürdistan’da yapılan katliamları, Köy boşaltmaları, binlerce faili meçhul (aslında Faili devlet) cinayetlerini aklıyor. Abdullah Öcalan’ın bu politik tavrı bu günkü BDP, PKK ve diğer bağlı örgütlerin politikasının kendisidir. Bu politik tavır sömürgeci Türk devletin iç iktidar mücadelesindeki taraf olma durumunda kaynaklanıyor. Zaten başından beri Abdullah Öcalan Kemalist cumhuriyetin bekası için görevlendirilmiştir. Kemalist olduğunu ve "günümüzün Mustafa Kemal’i" olduğunu, kendi açıklamalarında açık bir şekilde ifade ediyor. Böyle olunca AKP iktidarını temsilen MİT ile Abdullah Öcalan’ın görüşmesi ve MİT ile PKK’nin görüşmesi bir anlam ifade etmez. Elbette bu süreç ebedi olamaz. Diyalektik olarak karşılıklı savaş halinde olan güçlerden birinin yenilgisi kesindir. Birinin diğerine biat etmesi ile de bu süreç sonuçlanmaz. Varsayalım ki, Balyoz Davası’nda yargılanan eski1.Ordu komutanı Og.Çetin Doğan AKP tarafında Genelkurmay başkanı yapıldı. Bu durum onun AKP’ye karşı politik tavrında değişiklik yapar mı?  Farz edelim, Abdullah Öcalan ev hapsine alındı veya herhangi bir Bakan yapıldı. Bu durum Abdullah Öcalan’ı kendi politik tavrında vaz geçirir mi?  Onun için AKP iktidarını temsilen MİT ile Abdullah Öcalan ve PKK görüşmeleri bir sonuç getirmeyecektir. Hatta görüşmeleri provoke etmek için savaşı daha da tırmandıracaktır. Savaşı ancak savaşa karar verenler durdurabilir. Savaşanlar, savaşın emekçileri savaşı durduramazlar. Çünkü savaşa karar ve emir verenler onlar değildirler. 2000 Yılında savaşı durdurma kararını ve gerillaların Güney Kürdistan’a çekilmelerinin emrini o dönemin derin devleti ve Genelkurmay verdi. Yine 2004 Yılında savaşın tekrar başlamasına derin devlet ve Genelkurmay karar verdi. Savaşın tekrar başlaması için Abdullah Öcalan’ın Avukatları Genelkurmayın Helikopteri ile Güney Kürdistan’daki PKK kamplarına götürüldü. Bu ikinci savaş 5 yıl aradan sonra 2004 yılında derin devlet tarafında başlatıldı. Bu savaşı kim başlatmışsa ancak onlar durdurabilir veya   tasfiye edildikten sonra biter. Onun için Abdullah Öcalan’ın Ev hapsine alınması veya serbest kalması fazla bir şey değiştirmez. Bu savaşın Kürdlerin milli davası ile hiç bir alakası yoktur. Bu savaş sömürgeci Türk devletinin iç iktidar savaşının bir parçasıdır. Son tahlilde sömürgeci devletin iç iktidar savaşında taraflardan biri tasfiye olmak zorunda. Demokrasinin evrensel ilkelerine ayak uyduran, Kürd ulusun kendi kaderini kendisini tayin hakkını tanıyan taraf bu savaşta başarılı olacaktır. Eskiyi, Kemalist rejimi savunan taraf son tahlilde bu savaşı kaybedecektir. Bu savaşın kodlarının deşifre olması için AKP iktidarı Abdullah Öcalan ve PKK ile yaptığı görüşmeleri şeffaf yapması gerekir. Karşılıklı kim neyi talep ediyor, kamuoyu tarafında bilinmesi en meşru olanıdır. Çünkü karanlık bağlantıları olan illegal bir örgütle yapılan görüşmelerin gizliliği, karşı tarafı bataklığa sürükler. Sürdürülecek görüşmelere paralel olarak AKP iktidarın Kürd sorununda daha açık, net ve cesur davranması gerekiyor. Kürd ulusun demokratik haklarına saygılı, başta ana dilde eğitim hakkı olmak üzere birçok kararın alınması zorunludur. Başta Anayasa değişikliği olmak üzere, demokrasinin evrensel ilkelerinin uygulanmasında kararlı olması gerekir. Açıkçası Kürd ulusu eşit haklara sahip olması gerekir. Sonuç olarak Statükocu/derin devlet, AKP iktidarını yumuşak karnı olan Kürd sorunu ile vurmak istiyor.  Bu savaşın bitmesi için AKP iktidarı çözüm bekleyen Kürd sorununda daha cesur ve çözümleyici davranmak zorunda. Bu savaşın bitmesi Kürd ve Türk halkların çıkarına olacaktır. 20 Ekim 2011 Rucan Keleş [email protected]

(( Uzman_Aktar… (not verified)

Sat, 10/22/2011 - 14:34

İç infazlar listesi Perşembe, 20 Ocak 2011 20:12 | Son Güncelleme: Perşembe, 20 Ocak 2011 20:32 | Administrator tarafından yazıldı. | | | Abdullah Öcalan sık sık bir adalet komisyonunun kurulması ve bunun faili meçhul cinayetleri araştırmasını ister. Faili meçhul cinayetler, tek tarafta işlenmemiştir. Ve her iki tarafta da bu cinayetlerin işlnediğine dair çok sayıda tanık, kanıt ve belge vardır. Öcalan İmralıda tutuklu iken yaptığı bir açıklamada:  “Bizde iç infaz: “15 Bin kişidir” diyordu. Türkiye Cumhuriyeti 1990 lardan sonra PKK taraftarlarına karşı, harekete geçti, ordu içinde kurulan jitem adlı örgüt binlerce Kürdü kaçararak gizli biçimde infaz etti. Cesetlerin bulunmaması için ya gizli yerlere gömdü, ya ordunun karolifer kazanlarında yaktı, ya da asit bidonlarında imha etti.   Kaybolanların sayısı 17 bin olarak talafüz ediliyor. Bu cinayetler Türk basınında “faili meçhul cinayetler” olarak biliniyor . Cinayetlerin failleri meçhul olduğu gibi mezarları da meçhuldür. Karşı tarafta, PKK Tarafında Abdullah Öcalan örgüt içinde darbe yaparak tek başına iktidarı ele geçirdi, önce en yakınlarını tek tek katl etti, Suriye İran İrak ve Türkiye İstihbaratlarıyla kontağını sürdürdü.   Ve örgütü içinde binlerce Kürt gencini infaz ederek yok etti, Botan da, Lolanda, Qandil’de, Zele’ de Avrupan’ın çeşitli ülkelerinde binlerce Kürt millitan ihanete uğrayarak imha edildi. Bunların hemen hemen  hiç birisinin mezarları yoktur, bir kısmı çukurlara gömülmüştür, bir kısmının cesetleri parçalanarak kanallara atılmıştır. Bir kısmı asit Küvetlerine konulup imha edilmiştir. Her iki  taraftaki cinayet tarlalarında bir araştırma yapılsa çok öemli bulgularla karşılanacağı kesin, belkide ulusal haklarını isteyen Kürt halkına karşı dört sömürgeci gücün parmak izleri, ayak izleri bütün boyutlarıyla açığa çıkar ve bazı “Kürtlerin” piyon olarak kullanıldığı gerçeği ile birlikte…. Adelet komisyonu  bir gün olan bitenleri açığa çıkarırmı bilinmez! Biz daha önce Nasname adlı sitede yayınlanan ve PKK de ki iç infazları işleyen bir araştırmayı sayfalarımıza alıyoruz: (****)Ali Doğan Yıldırım kaldığı evde kafasından aldığı bir kurşun darbesi ile  öldü. O dönemde Kürdistan devrimcileri adını taşıyan gurubun ilk “şehidi” dir. Grup Ali Doğan yıldırım için cenaze töreni yaptı ve onu Dersimdeki köyünde gömdü. Grubun açıklamasına göre Ali Doğan bir kaza kurşunuyla yaşamını yitirmişt. Daha sonra TEKOŞİN olarak bilinen örgütün iddiasına göre Ali Doğan Yıldırım cinayeti bir iç infazdı ve bu olayda kullanılan silah daha sonra Kemal Pir’in  üzerinde yakalanmıştı. PKK’de İnfaz Edilen Kurucular, Merkez komitesi Üyeleri ve Üst Düzey Yöneticiler: (***İlk infaz): Celal Aydın. Tunceli öğretmen okulu mezunu bir öğretmen olan Celal Aydın,örgür içinde faal, entelektüel bir insandı. 1978 Yılında daha sonra itirafçı olan Şahin Dönmez, Ali Gündüz, Erol Değirmenci tarafından Karakoçan’a bağlı bir köyün arazisinde mezarı kendisine kazdırılarak öldürüldü ve gömüldü. Olay PKK Elazığ grubu yargılmaları sırasında bütün detayları ile açığa çıktı. Örgüt’ göre Celal aydın ayrılmış tekoşin adlı örgüte örgütün sırlarını vermişti. 1) Mehmet Turan: 27 Kasım 1978’de Diyarbakır’ın Lice ilçesine bağlı Fis köyünde PKK’in Kuruluş Kongresi’ne katılan kadrolardan ve ilk oluşum safhasında örgütün önde gelen eylem adamlarından biridir. 1979 yılında Abdullah Öcalan’ın emriyle ve ajan olduğu gerekçesiyle Mardin’de öldürüldü.( Baki Karer’in buna bir yanıtı olmalıdır. Zira, Mehmet Turan’ı örgüte katılmasını sağladığı ve öldürüldüğü zaman da, Baki’nin Mardin’de olduğu iddialar arasındadır. M. Can Yüce “Doğu’da Yükselen Güneş”) 2) Murat Bayraklı: PKK 1982 yılında gerçekleştirdiği 2.Kongresinden sonra örgüt içinde “temizlik” kareketi başlattı. Bir çok PKK’li militan sırtını Suriye devletine de dayamış olan Öcalan’ın emriyle örgüte ihanet ve karşı-devrime hizmet gerekçeleriyle ortadan kaldırıldı. Suriye kontrolünde olan Lübnan’daki eğitim kampında olduğu gibi Avrupa’da da bir çok PKK’li için ölüm emri verildi. Murat Bayraklı 5 Haziran 1984 günü Batı Berlin’de bir çöp konteynırında yakılarak öldürüldü. Onun da “suçu” örgüte ihanetti (!) 3) Süphi Karakuş “Şoreş” :(1) Öcalan’ın emriyle Mahsum Korkmaz tarafından infaz edilir. (Abdullah Öcalan, “Gerçeğin Dili”, s.65-66) 4) Zülfi Gök: 7 Ağustos 1984 yılında Almanya’nın Rüsselsheim şehrinde bir trafik şeridinde arabasının içerisinde beklerken kurşunlanarak öldürüldü. PKK bu cinayete sahip çıkarak; PKK’ye muhalif gruplarla (Enver Ata) işbirliği yaptığı için Abdullah Öcalan’ın emriyle görevlendirilen PKK’nin Avrupa’daki İnfaz Timleri’nce infaz edildi  diye açıklama yaptı. 5) Enver Ata: 20 Haziran 1984’de İsveç’in Uppsala şehrinde infaz edildi.( Enver Ata cinayetinden Av.Hüseyin Yıldırım ve Apo’nun ”KARAKUTUSU” Kesire Öcalan’ın sorumlulukları vardır ve ikisi de hala İsveç’te yaşamaktadırlar. Ne hikmetse yüzlerce Kürd kadrosunu imha etmekte sakınca görmeyen cellatlar, Apo tarafından da Mit Ajanı olduğu iddia edilen Kesire ”anaya” kimse dokunamıyor? 6) İzzettin Evcil: 1977-79 yılları arasında Örgütün Batman sorumluluğu yapmıştı. 1982-84 yılları arasında ise, PKK’nin Botan bölge sorumlusu olarak görev yaptı. 1984 sonlarında PKK içerisinde muhalif çizgi oluşturmak, önderliğe başkaldırmak, silahlı propoganda yönetmenliğine ve örgüt talimatlarına uymamak  suçundan Öcalan’ın emriyle o da diğerleri gibi infaz edildi. 7) Çetin Güngör: PKK merkez Komitesi Üyesi ve Öcalan’a muhalefet yaptığı için 2 Kasım 1985 günü İsveç’in Başkenti Stockholm’da yüzlerce Kürdün gözleri önünde infaz edildi ve katili olay yerinde yakalandı. Katil Öcalan’ın verdiği görevi yerine getirmiş olmaktan mutluydu. Şimdi ne haldedir acaba? Çetin Güngör; 18 Mart 1984 tarihli açıklamasında, ”artık PKK’li değilim”  PKK’nin uygulamış olduğu silahlı mücadelenin ve Kürd gruplarına karşı izlemiş olduğu davranışların yanlış ve çıkmaz yol olduğunu söylüyordu. 8) Abdullah Kumral: 1979 yılından 1980 yılının ortalarına kadar, PKK’nin Gaziantep İl Sekreteri olan, 1980 sonrasında ise, Şanlıurfa Bölge Sekreterliğine getirilen, PKK Merkez Komitesi Üyesi olan Kumral, Apo’nun izlemiş olduğu politikalara karşı çıktığından dolayı, önce göz hapsine alınmış, haps edildiği evden kaçmayı başarmış ama daha sonra Suriye istihbaratı tarafından yakalanarak tekrar PKK’ye teslim (!) edilmiştir. Öcalan’ın hamiliğini üslenen Suriye istihbaratı tarafından yakalanarak, PKK’ye teslim edildikten sonra, yol arkadaşı Abdullah Öcalan’ın emriyle cellatları tarafından kulaklarına tüfek harbisi sokulmak suretiyle Bekaa’da öldürüldü. 9) Resul Altınok: 1980’lerin başında PKK Merkez Komitesi Üyesi olan Altınok; Öcalan’a karşı muhalefet yaptığı gerekçesiyle infaz kararı alındı. PKK’nin önden gelen isimlerinden Öcalan’ın iki infaz eri Ali Haydar Kaytan ve Haydar Altun, Resul Altınok’u PKK kampında önce kendisine bir çukur kazdırıp daha sonra kafasına kurşun sıkarak infaz ettiler. (daha geniş bilgi için: Hasan Yıldız, ”Muhatapsız Savaş Muhattabsız Barış” s.146-150) 10) Mehmet Karasungur: PKK Merkez Komitesi Üyesi Güney Kürdistan’da bulunduğu bir sırada, yani 2 Mayıs 1983 gecesi Kandil Dağı yakınlarında KYB-IKP arasında çıkan çatışmada (Karasungur ve arkadaşları o alanda, IKP ile YNK arasında arabulucu olarak bulunuyordu) ödürülmüştür. Karasungur ve yanında bulunan İbrahim Bilgin ve diğer arkadaşlarının öldürülmesi bugün bile başta PKK olmak üzere hala tartışılmaktadır. Öcalan’ın yazdığı “PKK de tasfiyecilik ve tasfiyenin tasfiyesi” adlı kitapta Karasungur için şöyle demektedir. Biz karasunguru’ kendi temsilcimiz olarak oaraya gönderdik, KDP uşaktı onlar gittiler uşağın uşağı oldular. Burada bir Suriye li yetkili bana dedi ki: ‘PKK demek Mehmet Karasungur demektir, Oda KDP nin güdümündedir senin hiçbir numaran kalmadı’   11) Lamia Baksi ve 67 militan 1987’de infaz edildiler.(Daha geniş bilgi için: Hakkı Öznur ”Derin Sol” 2.cilt s.1610) 12) Dilaver Yıldırm: Apocuların ilk oluşum dönemlerinden beri PKK’ye dönüşen çizginin içerisinde yer almıştır. 1977 yılı başlarında Kemal Pir’in Sinop Ulubey Hapishanesinden kaçırılışında yer alarak, ilk eylemini gerçekleştirmişti. Örgütün en güvendiği isimlerden biri olan Yıldırım Ankara’da örgüte silah ve malzeme almak için gerekli olan parayı bulabilmek amacıyla Güven Hastahanesi soygununa katılmış ve bu soygun olayından sonra yakalanarak 12 Eylül dönemini cezaevinde geçirmişti. Suriye’de rehin olan Öcalan ne hikmetse, 1987 yılının sonlarına doğru Dilaver’i ziyaret etmek için Bulgaristan’a gider ve görşür. Öcalan’ın talimatıyla Bekaa kampına getirtilen Yıldırm, bir sürü uygulamadan sonra  bir gece nöbetinde intihar (!) ettiği söylenir. ( daha geniş bilgi için: Hüseyin Yıldırm ve Kesire Öcalan’ın 29 sayfalık broşür ”Dilaver Yıldırım Olayı” Milliyet, 31 Mart 1993- Selim Çürükkaya ”Aponun Ayetleri” s.40-41- Mümtaz Kotan ” Yenilginin İzdüşümleri” s.120-121) 13) Av.Mahmut Bilgili: 12 Eylül 1980 sonrası Av. Şerafettin Kaya’nın öncülük ettiği ”Avukatlık Bürosu” Bilgin’in yazıhanesinde işe başlamıştır. Bu avukatlık bürosu başta PKK olmak üzere bir çok Kürd örgütünün davalarına bakıyordu. Mahmut Bilgin’de PKK davasına girenlerden biriydi. Bu davalardan dolayı PKK taraftarı olmaktan tutuklanarak beş yıl Diyarbakır zindanında yattı. Tahliye olduktan sonra Avrupa’ya çıkan Mahmut Bilgili, Avrupa’daki PKK temsilciliğinin almış olduğu infaz kararıyla 1987 yılının Mart ayının başında Hollanda’da yemek masasında boğdurulup, cesedi satırla parçalanıp kanalizasyona atıldı. Cesedi 26 Mart’ta Twente kanalında bulundu. O da örgüte göre ”ihanet etmişti” Yani, devletin Diyarbakır Zindanı’nda yapamadığını PKK’ye havale etmişti. Yurtseverliğinin bedelini Bilgili de diğer soydaşları gibi ödedi. 14) Mehmet Tunç: bir dönem Avrupa’daki PKK yapılanmasında yer alan Mehmet Tunç lideri Öcalan tarafından çağrıldığı Lübnan’daki Mahsum Korkmaz Akademisi’nde gerilla eğitimi yapar. Burada eğtim yaparken Paris’te tanıştığı yine kendisi gibi PKK’li olan Ali Toprak’ın kız kardeşi olan Hevi (Şafak)’a aşık olmuştur. Sevgilisi Şafak, sevgilisi Mehmet Tunç’u ziyaret etmek üzere Lübnan’daki örgüt kampına gelir. İkisinin arasındaki bu duygusal ilişki lideri Öcalan’ın ve örgüt mensuplarının tepkisini çeker. Mahmut Tunç bu duygusal ilişkiden dolayı Öcalan’ın yasalarını çiğnemiştir. İnfazına karar verilir ve sevgiliside dahil orada bulunanların gözü önünde kurşuna dizilir. Bu vahşet videoya da çekilmiş ve her tarafa yollanmıştır. Bu vahşeti belgeleyen video kaseti, Almanya’nın Düseldorf mahkemesinin dosyalarında bulunmaktadır. 15) Mustafa Ömürcan ve dört arkadaşının infazı: Mustafa Ömürcan  PKK’nin 1980 öncesi kadrolarındandır. ”örgüt talimatlarına karşı gelmek ve önderliğe baş kaldırmak” suçlarından dört arkadaşı ile birlikte, Halil Kaya tarafından infaz edildiler. ”Kör Cemal” kod adlı Halil Kaya da Öcalan sisteminin bir gereği olarak, bir yıl sonra Öcalan’ın emriyle infaz edildi. (arkada canlı tanık bırakmak Öcalan’ın şanından değildir.) 16) Şahin Baliç: 1980’lerin başında  henüz liseden yeni olmuşken, PKK’ye katılan Metin kod adlı Şahin Biliç Mardin bölgesinde bir çok eyleme katılmış, eylemlerdeki kararlılığı Öcalan’ın dikkatını çekmişti. 1986 yılında bizat Öcalan’ın talimatıyla PKK-MK üyeliğine, daha sonra da ARGK (Askeri Konsey) üyeliğine getirildi.1988 yılında girdiği bir çatışmada yaralanan Baliç, Apo’nun özel çabalarıyla Suriye’ye getirtildi. Bir dönem tedavi gördükten sonra Aponun Şam’daki evine yerleşti ve lideriyle çok içli dışlı olan militanlardan biri oldu. Apo’nun yakın adamlarından biri olan, Öcalan’ın ayak işlerine bakan hemşerisi Hasan Bindal’ın 25 Ocak 1990 tarihinde bir kaza kurşunu sonucu ölmesiyle, bu ölüm olayından dolayı Öcalan tarafından hakkında idam fermanı hazırlanıyor ve Apo’nun talimatıyla PKK’nin (Öcalan’ın demek daha doğru olur) infaz timi, kaza kurşunuyla ölen Hasan Bindal’ın ölümünden Akademi Komutanı olarak Bekaa’da görev yapan Şahin Baliç’i sorumlu tutuyor ve infaz ediyor. 17) Şahin Dönmez: PKK’nin kurucularından ve ilk Merkez Komitesi Üyelerinden Şahin Dönmez, 1979 yılında yakalanır, çözülür ve bildiği tüm arkadaşlarını ele verir. 3 Nisan 1990 yılında İstanbul’da infaz edilir. Şahin Dönmez’in yakalanmadan önce Apo’nun ”gözbebekleri”nden biriydi.! 18) Mustafa Çimen: Mahsum korkmaz’ın başını çektiği ”14 Temmuz Silahlı Propoganda Takımı”nın bir üyesi ve Mahsum Korkmaz’ın hem siyasi hem de askeri yardımcısıydı. 15 Ağustos 1984 yılında yapılan Eruh baskınında yer aldı. Mustafa Çimen, Eruh ilçe merkezine asılan ”Kahrolsun Faşist Türk Sömürgeciliği! Yaşasın HRK!”, ”Halk Düşmanı canilerden hesap Sorulacaktır! Yaşasın HRK!” yazılı pankartları hazırlayan ve asan militanlardan biridir. Mustafa Çimen 1985’de yakalanınca itirafçı olur. Urfa Hilvan doğumlu PKK içerisindeyken (2) ”Tevfik” kod adıyla tanınan Mustafa Çimen, 1990 ların başında cezaevinden çıktıktan sonra PKK infaz timleri tarafından öldürüldü. 19) Osman Tim: 1992 yılının Aralık ayında PKK’nin cezaevi temsilsisiyken ”polisle işbirliği” yaptığı gerekçesiyle Bayrampaşa Cezaevi’nde boğularak öldürüldü. Osman Tim’in boğularak öldürülmesine gösterilen gerekçe, ”hiçbir tokat bile yemeden arkadaşlarını ihbar ettiği” gösteriliyordu. (Yalçın Küçük’ün Apo ile yaptığı ve adına, ”Kürd Bahçesinde Sözleşi” s.270) Burada bir dipnot düşmek gerekiyor: Osman Tim ve onlarca PKK kadrosu ”bir tokat bile yemeden çözüldüler(!)” gerekçesiyle öldürüldüler. Peki, Şefleri Apo’da bir tokat yemediği halde örgütünü devlete teslim etmekle kalmadı, Kürd halkına sempati ile bakan ve Türkiye ile sorunları olduğu için PKK’ye yardımda bulunmuş tüm devletleri de tek tek açıkladı. PKK’de Apo benzeri itiraf yapan hiç olmadı. Ne olacak şimdi? Neden Apo kahraman, diğerleri ”hain-ajan-provokatör” diye öldürülsün? 20) Mehmet Çimen: Avrupa örgütünün koordinatör yardımcısı olarak görev yaptı. On yıl cezaevi yattı. 1992 yılının ortalarında Avrupa’ya geldi. Öcalan’ın kadın sorunuyla ilgili koyduğu yasaları çığnedi. Sorgulandı ve 1993’te ”Asit küvetine atılarak ” yok edildi.( geniş bilgi için: Selim Çürükkaya ”Aponun Ayetleri”s.194-197) 21) Yıldırım Merkit: 27 Kasım 1978 yılında yapılan Fis toplantısında PKK’nin Dersim ve Erzincan bölge sorumlusu olarak atandı. Daha sonra tutuklandılar Diyarbakır cezaevinde itirafçı oldular. Yıldırım Merkit 1994 yılında Romanya’da öldürüldü. Keza, babası da PKK tarafından öldürülmüş, kendisi gibi PKK’li olan ve ”devrim nikahıyla” Ali Haydar Kaytan ile evlendirilen bacısı Cemile Merkit (Seher) de canını zor kurtararak, yaşama Baki Karer ile devam etmektedir. 22) Mehmet Şener: 1 Kasım 1991 yılında Suriye’nin Kamışlı ilçesinde Suriye istihbaratının da katkısıyla infaz edildi.( ”Kamışlı istihbarat sorumlusu Akid ömer ile Ebu Adnan yanlarında iki PKK’li olduğu halde, Mehmet cahit Şener’in kaldığı eve giderek öldürdüler.” Jitem’ci Ersever, Derin Sol, 2.cilt, s.1260) 1 Kasım 1991 günü Şener’in yanında bulunan Fatma Temel (Dilan) adlı bayan da kurşunlara hedef olmuş ve olay yerinde yaşamını yitirmiştir. Kuşkusuz cinayetler Şener’le sınırlı kalmadı. Şener’in sağ kolu olarak bilinen Mustafa Pusa (Şiyar) ise 7 Kasım 1991’de İstanbul Küçük Ayasofya’da infaz edilirken, eşi Ayşe Pusa da Bekaa vadisindeki Mahsum Korkmaz Akademisi’nde öldürüldü. 23) Sîpan Rojhilat: 5 Ekim günü öğlen saatlerinde, Güney Kürdistan’da Maxmur kampı yakınlarında, Kongre Gel mensuplarınca kaçırılan PWD üyesi Sipan Rojhilat’ın (Şapur Badoşiva) 7 Ekim günü infaz edildi. 24) Kemal Şahin: 7 Şubat 2005 tarihinde PKK timlerince infaz edildi ve katilleri Güney Kürdistan Bölge Yönetimi gövenlik güçleri tarafından yakalandı. 25) Hikmet Fidan: Öcalan’ın Kenya’dan getirilirken dediği “Türkiye’nin hizmetindeyim” sözü örgüt tarihindeki ilk ciddi kırılmaydı. İkinci kırılmayı İmralı’dan gelen “Ateşkese son verin” talimatıyla yaşayan PKK üçüncü ve en büyük kırılmayı muhalif kanadın temsilcilerinden Hikmet Fidan’ın öldürülmesiyle yaşadı. Diyarbakır’ın Bağlar semtinin dar sokaklarında 6 Temmuz 2005 sabahı, susturucu takılı tabancadan ensesine sıkılan tek kurşunla öldürüldü eski Halkın Demokrasi Partisi (HADEP) Genel Başkan Yardımcısı Hikmet Fidan. Cinayet, ertesi gün gazete sayfalarında kendine küçük bir yer bulabildi. Her ne kadar haber bu şekilde yer alsa da etkisi sonradan büyük oldu. 26) Kanî Yılmaz: Güney Kürdistan’da araçlarına yerleştirilmiş bir bombanın patlaması sonucunda, PWD- K Koordinasyon Kurulu üyesi Faysal Dumlayıcı ( Kani Yılmaz ) ve aynı örgüt üyelerinden Serdar Kaya ( Sabri Tori ) 12 Temmuz 2005 günü PKK timlerince infaz edildiler. Baki Karer, ”PKK ve Gerçekler” diye yayınladığı broşürde: PKK tarafından öldürülen kişileri, Enver Ata, Çetin Güngör, Mustafa Tangüner, Zülfi Gök, Abdullah Kumral, Yaşar Organ, Ethem Akçam, Abdullah Aziz, Halil İbrahim, Çetin Akkurt, Besi, Selahattin, Cemil, Ayten Yıldırım, Saime Aşkın, Bircan Yıldız, Serdar(takma isim) Hasan Hüseyin, Haci Sunta,  Resul Altınok diye yazar. Baki Karer, PKK-KUK çatışmalarında  Mardin bölgesinde görevliydi ve Şemsettin Aktaş-bugünkü (Ahmet Aktaş, bir ayağını verip kellesini kurtaran mürit) ile birlikte bir sürü insanın ölümüne neden oldukları gibi, kendi arkadaşları ve Aktaş’lar ile mahalli problemi olan Abdullah Kıran’ı evinden alınıp infaz edilmesinden de sorumludurlar.   Kaynaklar: 1) Derin Sol 2.cilt, Hakkı Öznur 2) Aponun Ayetleri, Selim Çürükkaya 3) PKK ve Gerçekler, Baki Karer 4) Kürt Bahçesinde Söyleşi, Yalçın Küçük 5) Muhatabsız Savaş Muhatabsız Barış, Hasan Yıldız 6) Doğudan Doğan Güneş, M.Can Yüce 7) Gerçeğin Dili, Abdullah Öcalan 8) PKK de tasfiyecilik ve Tasfiyenin tasfiyesi.

Add new comment

Plain text

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.