Direkt zum Inhalt
Submitted by Anonymous (nicht überprüft) on 2 September 2010

Referandum tartışmaları değişecek maddelerin anlamını aşarak Türkiye’de değişim isteyenlerle karşı olanların iktidar kavgası şeklinde devam etmektedir. Bir tarafta 87 yıllık ulus devlet ideolojisinin devam etmesini isteyen CHP, MHP, TSK, Yargı kurumları ve Kemalist ideolojiden beslenmiş toplum kesimi ile, diğer tarafta devlete yeni bir düzen verme isteğindeki İslami kesimler, demokrat aydınlar, liberaller, AB taraftarları arasında büyük bir mücadeleye dönüşmüştür.

Değişimci ve statükocular arasında devam eden bu kavga her bakımdan Kürtleri de içine çekmiştir. Kürdistan’da binlerce katliam yapan JİTEM ve ERGENEKON, bu referandumda değişimin karşısında taraf olarak bir kısım Kürtlerin de iradesine pençelerini geçirmiş olması süreci daha bir anlamlı kılmaktadır. Değişim bu anlamda da önemlidir. Ergenekon zayıfladıkça bu pençe ister istemez zayıflayacak ve Ergenekon’un vesayetindeki Kürt siyasetçileri serbest kalacaklardır. Nihayet iktidarın son hamleleri ve yönetim üzerindeki askeri ve statükonun vesayeti zayıflayınca Kürt cephesinde de tutum değişimleri gözlenmiştir. Kemalistlerin ve ulusal solcuların avukatlığını yaptığı Ergenekon davası, Türkiye’de değişimin işaretleridir. Ulus devletin temsilcisi, anti demokratik uygulamaların faili ve Kürt bölgesinde binlerce insanın katili olan devlet projesi olan Ergenekon’un yargılanması küçümsenecek olaylar değildir. Özellikle Kürt bölgesinde yapılmış katliamların faillerinin ortaya çıkarılması yönünde atılmış böylesi adımların geliştirilmesi ve beklentilerimize yakınlaşması için desteğimize ihtiyaç olduğunu görmek zorundayız. Yani bir anlamda 12 Eylülde yapılacak referandum; JİTEM’den, ERGENEKON’dan, işledikleri insanlık dışı cinayetlerinin, hesabının sorulmasının oylanmasıdır.Bu cinayetlerin Yargıdaki koruyucularının güçten düşürülmesinin yolunu açmaktır.

Türkiye’de, arzularımızı tam karşılamasa bile önemli değişimler olmaktadır. Türkiye her geçen gün değişmektedir. Türkiye dışında yaşayanlar bunu göremeyebilir.Bir çok eksik ve yanlışları olmasına rağmen AK Parti bu değişimlere önderlik etmektedir. AK Parti T.C.Devletinin iktidar partisidir. Devrimci bir parti gibi algılamamız doğru olmaz. O her şeyden önce Türkiye devletinin çıkarları üzerinden politika yapmak durumundadır. Devletin yapılanması kendisinin de politik geleceğini tehdit ettiği için devleti kendine uygun çerçeveye sokmak ihtiyacını duymaktadır.Karşısındaki statükocu güçlerin engelleyici direnci karşısında Türkiye’yi bir adım bile olsa demokratikleşmeye taşıyorsa bizlerin değişimden yana tavır koymamız gerekir.Şimdi söz konusu olan anayasanın yargı ve Anayasa Mahkemesi ile ilgili maddelerde yapılacak düzenlemelerde siyasi otoritenin her ileri atacağı adımlar karşısında engel ve tehdit oluşturan yapısının değişiyor olması önemlidir. Bu değişim hem AK Partinin “ben istiyorum ama beni de kapatmakla tehdit ediyorlar” gerekçesini ortadan kaldırdığı için hem de siyasi otorite üzerindeki askeri ve yargısal vesayeti hafiflettiği için bundan sonra atılacak iyileştirici adımların büyümesi için önemlidir.

Yeni ve sivil bir anayasa istiyoruz.Her kesimden Kürdün bu talebi yerinde bir taleptir.Kürtlerin, Türklerle eşit haklara sahip olduğunu ifade eden veya daha geniş anlamda tek bir etnisiteye vurgu yapmayan çoğulcu,Türkiye’de yaşayan tüm kesimleri memnun edecek yeni bir anayasanın yapılmasıdır.Böyle bir anayasanın hazırlanıp topluma kabul ettirilmesi için şartların olgunlaşması gerekmektedir.Türkiye’deki siyasi güçlerin tablosuna baktığımız zaman, atılacak en küçük demokratik bir adıma dahi azgınca saldıracak statükocuların ve halk üzerindeki devletçi ideolojinin etkisinin hala çok güçlü olduğunu görebiliriz. Siyasetimizi ve beklentilerimizi bu gerçeklik üzerinden yapmak zorundayız. Bu gerçeği görmezsek siyasi davranışlarımız hedefe hizmet etmez.Kime ne zaman muhalefet edeceğimizi ve kiminle ne zaman ittifak kuracağımızı bilemeyiz. Zarar verici oluruz.

Türkiye değişim sancıları çekerken,Türkiye’nin 87 yıldır uygulamalarının en büyük mağduru olan Kürtlerin bu değişim çabaları karşısında vurdumduymaz tavrı takınması ve hatta statükocuların direnmesini güçlendiren politikalar benimsemesini hiçbir ideolojiye ve inanışa sığınarak tarif etmek mümkün değildir. Bir zamandır Türkiye’de değişimlere karşı büyük oyunların tezgahlandığını görmekteyiz. Kürt siyasi çevrelerinin statükocu Kemalist devlet kurumları ile işbirliği yaparak siyasi otoriteye karşı savaşması Kürtlerin çıkarına değildir. BDP’nin, Kürdistan’da tek siyasi rakibi kalmış AK Partinin zayıflatılıp bölgeden silinmesi ile Bölgeye artık istediği yönetim biçimini uygulayabileceği anlayışı çok basit ve yanlış bir hesaptır. Devletin bu siyasi parti dışında yasaları ile, askeri birlikleri ile, emniyeti ile, istihbaratı ile, mahkemeleri ile diğer tüm kurumları bölgede faal çalışmalarını sürdürmektedir. Hep tekrarladım,yine tekrarlama ihtiyacını duyuyorum: Eğer Kürt siyasi güçlerinin Kürdistan’daki tüm devlet güçlerini önüne katıp bölgelerinden çıkarmaya yönelik bir projeleri ve güçleri varsa hem BDP’nin hem de diğer bazı Kürt siyasetçisi ve yazarlarının tutumunu anlamak mümkündür. Yok eğer gerek PKK, gerekse BDP’nin 1999 dan bu yana ilk olarak çitayı yükselterek “demokratik cumhuriyet”ten “demokratik özerklik”e gelmelerinde samimi iseler o zaman Türkiye siyaseti içinde muhataplar bulmaları lazımdır. Normal bir akıl bu muhatabın, Türkiye tarihi boyunca Kürtlere karşı inkarcı ve imhacı davranmış olan Ergenekoncular ve Kemalistler olmayacağını bilir. AK Partinin kullandığı dil, Kürtleri yok sayan yüz yıllık devletçi inkarcı ideolojinin Türk halkı üzerindeki etkisinin silikleşmesini sağlayan bir avantajdır. Siyaset bu avantajdan yararlanabilme sanatıdır Kürt meselesinin bütün boyutları ile bugün tartışılıyor olması önemli bir gelişmedir..Kürtlerin de dünyadaki diğer tüm halklar gibi kendisini yönetme hakkı vardır. Bu yolu uzaklaştıran ve yakınlaştıran faktör izlenen doğru siyasetin kendisidir. Savaşının eğittiği askeri Kürt bir komutanın demokratik süreci yönlendirmeyi üstlenmesi sorunludur. ”Devletle anlaşarak çatışmasızlığı başlattık” benzeri süreci zora sokan açıklamalar kasıtlı değilse büyük bir yetersizliktir. Silahlı güçlerin sivil siyasetçiler üzerindeki vesayeti kalkmalı ve sivil Kürt siyasetçileri öne çıkmalıdırlar.

Kürt siyasetinin temsilcilerinin Kürt sorununun çözümünün bundan sonra izleyeceği seyri konusunda netleşmesi lazım. Çözüm süreci toplumun bugün geldiği politik seviye itibarıyla Türkiye’nin demokratikleşmesi ile mi olgunlaşır,yoksa çelişkilerin şiddetlenmesi ile mi çözülür ? Eğer 26 yıllık silahlı mücadelenin işlevini tamamladığı kabul ediliyorsa demokratik yöntemlerin devreye sokulması kaçınılmazdır. Demokrasi ise bir ara yol bulma yöntemidir. Sorunun taraftarlarının anlaşabileceği ortak bir çerçeveyi işaret eder. Tarafların hiç birinin tam isteğinin tarifi değildir. İnsanların birbirlerini anlamaya çalışacağı, çelişkileri şiddetlendiren değil, tartışarak,anlaşarak çözmeyi öngörür.Eğer Kürt sorununun demokrasi içinde çözümünden yanaysak çelişkilerin şiddetlenmesini tercih etmemiz doğru olmaz. Yok eğer demokrasi, bazılarının ifade ettiği gibi elde etmek üzere olduğumuz bağımsızlığımızı elimizden alacak bir tehlike gibi algılanıyorsa her türlü demokratik girişime karşı olmak anlaşılır. PKK bu konuda çelişki içindedir. Siyasi talepleri demokrasi mücadelesi içinde cevap bulacak boyutunda iken silahlı çatışmaya devam etmesi,devletin içindeki değişim kavgasında ister istemez savaşla güçlenen TSK’nin ve statükocuların işine yarar. Bu da süreci olumsuz etkilemektedir.

Referandumda EVET demek Kürt sorununun demokratik çerçevede tartışılmasının önünü açar.

İktidarın YAŞ kararlarında ilk olarak sivil otoritenin ağırlığını hissettirmesi yeni bir sürecin başlangıcının en önemli işaretidir.Onlarca generalin hukuk dışı davranışlarının hesabının soruluyor olması bir ilktir. Kürdistan’da işlenmiş devlet cinayetlerinin bir kısmının dahi açığa çıkarılmasının şansının gözükmesi ve devletin Kürdistan politikasının anlaşılması yönünden anlamlıdır. Sadece bunlar için bile statüko ile hesaplaşmayı göze alan bir çıkışın desteklenmesi gerekir. Bu çıkışın bir ifadesi de referandumdur. Bu bakımdan referanduma EVET demek önem taşımaktadır.

Cumhuriyetin kuruluşundan beri devletin yaşamasının teminatı olarak gösterilen TSK’nin Kürdistan’da işlediği cinayetlerin üzerindeki perde aralanıyorken,bunu seslendirmeye çalışan iktidarın bu adımında geri düşmemesi için referanduma EVET demek lazımdır.

Kürtlerin önemli bir kısmı tarafından artık anlamsız kabul edilen savaşın devam etmesini sağlayan devlet kurumlarının güçten düşürülmesi ve Kürt temsilcilerin iktidar temsilcileri ile görüşmeler yapmasının önündeki engelleri yıkmak için EVET demek lazımdır.

Bir sonraki değişim adımlarında,demokrasi hamlelerine karşı direnç kitlesinin direncini kırmak ve yeni adımların yolunu açmak için EVET demek lazımdır.

Ergenekon gibi yapıların tekrar azgın kurtlar gibi Kürtlerin içine dalıp katliamlar yapmasını engellemek için EVET demek lazımdır.

Yeni ve sivil bir anayasanın hazırlanmasının önündeki dirençlerin zayıflatılması için bu referandumda EVET çıkması önemlidir.

Saygılarımla
İbrahim Küreken

Neuen Kommentar schreiben

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.