Direkt zum Inhalt
Submitted by Anonymous (nicht überprüft) on 13 July 2010

"Türklerle Kürtler birlikte yaşamak zorunda mıdır?" sorusu yeni değildir.

Yerinde bir sorudur. Yüzyılardır sorulur. Bundan bir anormalik yok.

Anormal olan soruyu soran kişinin kişiliği. Kendisinden beklenilmediği. Ama adam söyledi gitti. Ondan sonra da, olan oldu.

Sanki dünyanın sonu geldi havasına girildi. Devletin ezberi olmuş, Anayasası dahil günlük konuşmaların kilişe birinci cümlesi, “Devletin vatan ve milletiyle bölünmez bütünlüğü”nü tartışma masasına getirdi.

Anlaşıldığı kadarıyla sistem sahipleri dahil mevcut statükoda çıkarı olan tüm kesimleri rahatsız ettiği ortaya çıktı.

Herkes torbadakini ortaya döktü. Ortaya dökülenlerin özü aynı olduğu görüldü. Bu olsada kendi tezlerine haklılık kazandırmak için saldırı esas alındı.

Saldırının hedefi Kürd milleti oldu. Onun millet olmasından doğan devlet kurma hakkını savunan yaklaşım ırkçılıkla adlandırıldı.

Ertuğrul Özkök, "Türklerle Kürtler birlikte yaşamak zorunda mıdır?" sorusu öyle heybeden söylemediğini daha önce söylemiştim.

Araya fazla zaman geçmeden adam niyetini kustu.

Yalaka Hasip Kaplan şahsında kimin nasıl davranılması gerektiğinin çerçevesini net olarak çizdi.

Beyaz adam emir buyurdu.
“Bir daha ağzınıza “Kürdistan” lafını almayacaksınız. Kuzey Irak için istediğinizi söyleyin, ama Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde bir “Kürdistan” lafı edilmeyecek.
Bu ülkede kimse “Lazistan”, “Çerkeziztan” istemediğine göre, batıda, güneyde kimse Karamanoğulları kimliği aramadığına göre, ülkenin tek ve bölünmez adı Türkiye’dir, tamam mı?
Böyle davranacaksınız ki, Kırklareli’ndeki çocuğun kendini Türkiye’de yaşıyor hissederken, Şırnak’taki “Kürdistan’da yaşıyor” hissetmesin.
-Güvenlik görevlilerinin şehit edilmesi meselesine geliyorum.
Asker ne için savaşıyor? Türkiye Cumhuriyeti’nin bütünlüğünün korunması için değil mi? Madem siz de ülkenin bütünlüğünü ve birliğini bu kadar candan biçimde savunuyorsanız; şehit olan her askerin, her polisin arkasından omuz omza vereceğiz, PKK’yı lanetleyeceğiz.
Öyle “Silahlar karşılıklı sussun” gibi demagojiler yok, dağdan gelen teröre amasız mamasız karşı çıkacağız.
Buraya kadar anlaştık mı?
Öyleyse devam edelim.

-Partinizin bayrağını taşıyan belediye başkanlarınıza söyleyeceksiniz. Bundan böyle özerklik ilan etmek falan gibi zırvalara girmeyecekler. Terörist cenazelerinde ay- yıldızlı bayrak dışındaki flamalarla, bayraklarla gösteri yapmayacaklar. “Ayrı futbol federasyonu kurarız” gibi saçmalıklar olmayacak.
Birlikte yaşamak istemiyor muyuz? Buyurun yaşayalım.
- Hemen gelecek hafta, alışveriş merkezinde, otobüs durağında insanları cayır cayır yakan dağdaki “Kimyasal Ali’lere” karşı çıkacağız.
Tamam mı arkadaşım?
Madem birlikte yaşamayı bu kadar azimle savunuyoruz, yarından itibaren Cumhuriyet mitinglerini bile solda sıfır bırakan “Birlik ve beraberlik mitingleri” düzenleyeceğiz. Ben Kürtlerle omuz omza yürümeye hazırım.
Ama size karar vermeden yine de “Dağdakilerin”, “Adadakilerin” görüşünü alın.
Sizde çok demokrasi olduğu için ağır bir papara yiyebilirsiniz.
- Anadilde eğitim diyorsunuz. Birlikte yaşayacaksak, hangi dilde anlaşacağız? Flamancada mı?“

Bu soru ve soruların cevabı var. Fazla detaya girmeden beyaz adamın bu dediklerinin hiç birisini dile getirmeyeceğiz. Aramızda Hasip Kaplan gibi dile getirenler çıksada dünyanın sonu değil. Ayrıkotu der bir kenara bırakırız.

Kürdistan, Kürd devleti demeye devam ederiz.

Ondan sonrada hangi dilde anlaşacağız sorusuda anlamsız olur.

Herkes kendi dilini kullanır. Türkler, Türkçeyi, Kürdler, Kürdçeyi konuşur. Böyleliklede Flamanca ile anlaşmak zorunda da kalmayız.

Peki nasıl mı anlaşacağız?

Faklı iki millet bireyleri nasıl anlaşıyorlarsa öyle.

Neuen Kommentar schreiben

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.