Direkt zum Inhalt
Submitted by Anonymous (nicht überprüft) on 11 July 2010

Haziran ayının son günlerinde, 1925 Kürdistan Ulusal Direnme Hareketi’nin liderleri Şeyh Sait ve arkadaşlarının anılması bağlamında iki platformda bir gelişme oldu.

Dicle Fırat Diyalog Grubu etkinliği…
Dicle-Fırat Diyalog Grubu, 26 Haziran 2010’da “Şeyh Sait Konferansı”nı tertipledi. Bu konferansa, Mele Süleyman, Şeyh Sait’in torunu ve İslam eğilimli Abdulillah Fırat, Cıbranlı Halit Bey’in torunu yazar-araştırmacı Tahsin Sever katıldılar.

Bu konferans önemli ve tehlikeli bazı sonuçları ortaya çıkardı. Bunların neler olduğunu ileri satırlarda dile getirmeye ve analiz etmeye çalışacağım.

28 Haziran 2010 tarihinde Ulu Cami’nin önünde, 1925 Hareketi’nin liderlerinden bir kısmının idam edildikleri alanda, bir anma toplantısı yapıldı. Bu toplantıda, Muhittin Batmanlı, Tahsin Sever ve ben konuşma yaptım. Muhittin Batmanlı Türkçe, Tahsin Kürtçe-Türkçe, ben de Kürtçe konuştum. Anma toplantısını kalabalık bir basın grubu izledi ve bit televizyon kanalı canlı yayın yaptı.

Bu anma toplantısında: 1925 Hareketinin niteliği, sebepleri, amaçları ve hareketin önderlerinin kişilikleri hakkında da önemli bilgiler verildi. İstiklal Mahkemelerinin, hukuk dışı, keyfi, olağanüstü, Kürt düşmanlığı içeren yargılaması üzerine görüşler dile getirildi. Kürt liderlerinin mezarlarının yerinin tespit edilmesi ve gösterilmesi konusunda talepte bulunuldu.

BDP’nin desteklediği Şeyh Sait Efendi’nin torunlarının etkinliği ve Öcalan’ın görüşlerinin dolaylı teşhiri…
Dicle Fırat Diyalog Grubunun bu etkinlikleri yanında, Şeyh Sait’in 4 torunu da, Şeyh Sait Efendiyi ve arkadaşlarını anma için bir panel düzenlediler. Bu panel, Demokratik Toplum Kongresi, BDP, Nûbihar Çevresi, Çıra Derneği tarafında desteklendi. Bu anma toplantısı, bir anlamda bir tepki anma toplantısı niteliğindeydi. Şeyh Sait Efendi’nin yakınlarının çelişkisini ve ikili yapısını da ortaya koyuyordu.

BDP, PKK’nın ve özellikle Öcalan’ın 1925 Hareketi ve önderleri hakkındaki olumsuz düşüncelerinden dolayı, doğrudan anma toplantısını yapmayı uygun görmediğinden, kendi üyeleri olan kişilerle anma toplantısını tertiplemesi ve utangaç bir tutumla anma toplantısını desteklemesi, Amed Televizyonundaki, 1925 Hareketi ve liderlerine ilişkin yapılan canlı programda dile getirdiğim gibi, PKK’nın ve Öcalan’ın düşüncelerinin muhasebesinin bir başlangıcı, bugüne kadar 1925 Hareketi ve liderleri hakkında Kürtlük adına hareket ettiklerini iddia edenlerin haksız ve yanlış değerlendirmelerinin ortadan kaldırılması için bir başlangıç olur.

Bilindiği gibi PKK ve lideri Öcalan, 1925 Hareketi’ni Kemalist Devrime karşı gerici ve şeriatçı bir hareket olarak değerlendirmekte, Kemalistlerin 1925 Kürt ulusal direnme hareketi hakkındaki görüş ve düşüncelerini paylaşmaktadır. Onların ifadesiyle, “Şeyh Sait Ayaklanması olmasaydı, Kemalist Devrim Türkiye’yi modernce kalkındıracak ve demokratik bir hale getirecekti.”

Bu iki anma toplantısında da, ortak nokta: 1925 Kürdistan Ulusal Direnme Hareketi’nin öne çıkarılmaması, bu paradigma çerçevesinde Şeyh Sait Efendi ve hareketin diğer liderlerine anmanın yapılmamasıydı. Her iki toplantıda da Şeyh Sait Efendi öne çıkarıldı. Bu yaklaşımda Dicle Fırat Diyalog Grubunun tavrında, bir bilgisizlik ve eksiklik; BDP’nin desteklediği anma toplantısında bilinçli bir kastın da olduğu üstünden atlanamaz bir konudur.

Bu etkinlikler, Şeyh Sait Ailesi içinde birçok gerçekleri açığa çıkardı. Bu gerçeklerin üzerinde de durulması önümüzdeki dönemde uygun olmayan işlerin yapılmamasının güvencesi olur diye düşünüyorum.

Bu yılın etkinlikleri, 1925 Hareketi ve liderleri hakkında yapılan ilk etkinlik değildi..
Bu etkinlikler, geçmişte de olduğu gibi, Türk ulusal görsel ve yazılı basınının büyük ilgisini çekti. Ama geçmişteki ilgi ile son etkinliklerdeki ilginin niteliği farklı. 2005 ve 2008 yılı etkinlikleri, ezber bozan, şoven ve ırkçı tutumla karşılanan etkinliklerdi. Son etkinlikler, Kürtlerle ilgili psikolojik yumuşama ve tartışmalardan dolayı, nötr ve yer-yer destekleyici tutumların ortaya çıkmasıydı.

Basının, 1925 Hareketi ve liderliğini anmaya ilişkin olarak, son etkinlikleri ilk etkinlik olarak göstermesi bir unutkanlığa, bilgisizliğe, hafıza zayıflığına dayanmaktadır. Basının bildiği ve önemlice de yer verdiği gibi, 2005 yılında, Diyarbakır Kürt Derneği (KURD-KOM), 1925 Hareketi için konferans gerçekleştirdi. Konferansa, Dr. M. Emin Sever, Şeyh Kasım Fırat, Şerefhan Cizîrî konuşmacı, ben de konferans yöneticisi olarak katıldım. Ayrıca, Ulu Cami Önünde hareketin liderlerini anmak için kitlesel bir basın toplantısı yapıldı.

2008 yılında TEV-KURD, Ehmedê Xanî Derneği, CIWAN-KURD, Weşana Ray ve bazı Kürt aydın ve siyasetçileri, Panel, Anma Toplantısı, Mevlüd organize ettiler. Bu etkinlikler vali ve mahkeme tarafından yasaklanmasına rağmen, sivil itaatsizlik çerçevesinde yasaklar gözetilmeyerek gerçekleştirildi.

Tahsin Sever’in eleştirisi…
Bu etkinliklerden sonra, iki yazı yazmaya karar verdim. Bu yazılardan biri, 1925- Hareketi’nin nasıl güncelleştiği ve legalleştiği ile ilgiliydi. Bu yazımı, (www.netewe.com)’a yazdım. Başka birçok Kürt sitesinde de yayınlandı. İkinci yazım, yapılan etkinliklere ve özellikle de Şeyh Sait Efendinin ailesine ve Şeyh Sait Konferansına ilişkin eleştirilerimi dile getirmek için yazacağım yazı, bu yazı idi.

Bu yazım yayınlanmadan, Tahsin Sever bir yazı yazdı. Beni eleştirdi. Bu eleştirisinden dolayı haksız olduğunu söylemiyorum. Çünkü bu yazımdan önce kaleme alınan bir yazıydı, benim başka bir yazı yazacağımı da bilemezdi.

1925 Kürt Ulusal Direnme Hareketi ve Şeyh Sait Efendi’nin ailesinin yaklaşımı…
1925 Kürdistan Direnme Hareketi, Kürdistan’ın kuzeyindeki en büyük, kitlesel karakterli direnme hareketidir. Hareketin başlaması, planlı ve liderliğin iradesi sonucu olmazsa bile, tarihi bir geçmişe, ciddi bir örgütlenmeye, Azadi Örgütünün hazırlıklarına dayalı olarak geliştirilen önemli bir direnme hareketiydi. Bağımsızlığı ve Kürdistan’ın birliğini öngören, Kürdistan’da değişik toplumsal kesimlerin ve örgütlenmelerin ittifakına dayalı olarak hazırlanan bir hareketti.

1925 Hareketi, Türk Devleti’nin resmi ideolojisinin ileri sürdüğü ve gösterdiği gibi, belli kişilerin, Şeyh Sait Efendi ve arkadaşlarının belli çıkar paradigması etrafında ve İslami şeriatın gerçekleşmesi için geliştirilen ve organize edilen bir hareket değildir. Kürt milletinin gasp edilmiş haklarının elde edilmesi, sömürgeleştirilen Kürdistan’ın bağımsızlaştırılması, Kürdistan’da Kürtlerin kendi kendilerini yönetmek için Sömürgeci Türk Devleti’ni doğrudan hedef seçen, sivil Türk halkıyla sorunu olmayan bir hak talepleri hareketidir.

Azadi Örgütü lideri Cıbranlı Halit Bey’in erken yakalanması, hareketin hazırlıksız patlak vermesi, doğal olarak Şeyh Sait Efendi’nin liderlik kişiliğini öne çıkardı. Bu durum, olumlu sonuçlar doğurduğu gibi olumsuz sonuçlar da doğurdu. Olumlu sonuç: Şeyh Sait Efendi gibi dini, manevi, nüfuzlu, Nakşibendi tarikatı liderinin, milli büyük bir kişiliğin hareketin lideri olarak öne çıkması, harekete olağanüstü halk desteği ve güvenini kısa sürede yaratmasına yol açmıştır. Bu nedenle, hareketin gelişmeye başladığı noktadan kısa bir süre hareket on binlerce milise sahip oldu, Kürdistan’ın önemli şehirlerinin ve kasabalarının yönetimini ele geçirdi. Olumsuz sonuç: Şeyh Sait Efendi’nin dindar yapısının ve kişiliğinin dünya kamuoyu önünde istismar edilerek, Kürt Ulusal Direnme Hareketinin şeriatçı bire hareket olarak gösterilmesidir.

1925 Hareketi’ne katılan Şeyh Sait Efendi’nin dışındakiler de, önemli, geleneksel yapıya sahip ailelerin çocukları, iyi yöneticilerdi. Önemli şeyhler, beyler, ağalar, aydınlardı. Bu bağlamda da, 1925 Hareketi kitlesel olduğu kadar, geleneksel toplumsal özellikleri taşıyan önemli Kürt ailelerin öncülüğündeki milli bir hareketti.

1925 Hareketi’nin bastırılmasından sonra, Kürt milli hareketlerine öncülük eden toplumsal kesimlerin, geleneksel millici ailelerin sindirilmesi, devlete entegre edilmesi, devletin önemli stratejik hedeflerinden biri oldu. Bu nedenle, 1925’ten sonra Şeyh Sait Efendi’nin ailesinde önemli ve güçlü simalar olmalarına rağmen, Şeyh Abdulselam’ın idamın sonra Güney Kürdistan’da Barzani ailesinde olduğu gibi, hareketi sürdürenler olmadı.

1938’lerde Dersim Direnişinden sonra, Kürt milli direnme hareketlerine öncülük eden kesimlerin ve ailelerin etkisiz hale getirildiği görülür.

Türkiye’de 1946’da çok partili sisteme geçiş yapıldıktan sonra, Kürt milli hareketlerine öncülük eden ailelerin sisteme entegre edilmeleri, bunların Kürt siyasi hayatından uzaklaştırılıp Türk siyasetine monte edilmeleri için yoğun bir çaba ve çalışma yürütüldü. 1950 yılında Demokrat Parti tarafından başlatılan bu süreç, diğer muhafazakâr Türk siyasi partileriyle devam ettirildi. Bu gelişmeden en çok etkilenen aile Şeyh Sait Efendi’nin ailesi oldu. Şeyh Sait Efendi’nin ailesinin yeğenleri ve torunları, Demokrat Parti, Refah Partisi, ANAP, Doğru Yol Partisi’nden milletvekili oldular.

Bu sürecin güçlenmesi ile birlikte ve bunun yanında devletin şiddetli ve despotik yasaklarından dolayı, Şeyh Sait Efendi’nin ailesi, 1925 Hareketi’ni bir tarafa bırakalım, Şeyh Sait Efendiye bile bir dönem sahip çıkamadılar. Son dönemlerde de Şeyh Sait Efendi’ye sahip çıkarken yanlışlar yapıyorlar. Bu yanlışlar, “Şeyh Sait Konferans’ında” Abdulillah Fırat’ın ve CNN-TÜRK’te Diyadin’in görüşleriyle daha net ve somut bir hal aldı.

Bu yanlışlar neler kısaca ona bakalım:
1- Kürt milletinin bağımsızlık ve özgürlük hareketi olan, Şeyh Sait Efendi’nin manevi ve fiili liderlik yaptığı 1925 Hareketi’ne bütünlüklü sahip çıkılmıyor. Şeyh Sait Efendi, 1925 Kürt ulusal direnme hareketinden soyutlanarak sahip çıkılıyor. Böyle olduğu zaman da, 1925 Hareketi’nin, Şeyh Sait Efendi ve arkadaşlarının bir hareketi olarak algılanmasına yol açıyor. Bu yaklaşımla da, Türk Devleti resmi ideolojisinin, 1925 Kürt ulusal direnme Hareketini şeriatçı bir grubun isyanı olarak değerlendirmesine çanak tutulmuş oluyor.

Şeyh Sait Efendi’nin ailesi bu görüşleri dile getirirken, devlete mi, dinci çevreleri mi mesaj veriliyor, o da karmaşık bir hal alıyor.

2- 1925 Kürt Milli Hareketinin, milli özelliklerine sahip çıkılmıyor. Şeyh Sait Efendi’nin dini özellikleri öne çıkarılıyor. Bununla da, 1925 Ulusal Direnme Hareketi’nin bağımsızlık amacı örtbas ediliyor.

Şeyh Sait Efendi’nin dindar bir kişiliğe sahip olduğu tartışmasız. Ama 1925 Hareketi şeriatçı bir hareket değil, milli, milliyetçi, Kürt bağımsızlığını savunan bir hareketti.

Şeyh Abdulillah Fırat’ın Konferans’ta Şeyh Sait Eefendi’nin Ailesine ve öncellerine ilişkin açıklamaları da, Kürt Ulusal Direnme Haraketi’nin milli yapısına büyük gölge düşürdü. Konuşmasında, 1925 Hareketine değinmemeye özen gösterdi. Hiç bir alakası olmadığı ve gerçekleri yansıtmadığı halde, Şeyh Sait ailesinin Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in soyundan geldiklerini, Kürt olmadıklarını, Urmiye bölgesinden göç edip buralara geldiklerini, uzunca anlattı.

Ayrıca, Abdulillah Fırat, Şeyh Sait Konferansı’nda Dersimli Kürt Alevilerle ilgili de çok tehlikeli görüşler dile getirdi. Abdulillah Fırat’ın Dersim Alevi Kürtlerin üzerine ifade ettiği görüşler, tehlikeli, ayrımcı, Türk Devleti’nin işine gelir görüşlerdi. Onun görüşleri, Kürtleri birbirinden uzaklaştıran, ayrıştıran, hem de mezhep ve bölge olarak ayrıştıran görüşlerdi.

Bu görüşler, değişik nedenlere dayalı olarak Dersim ile Kürdistan’ın diğer bölgeleri arasında yaratılan ayrımı, derinleştiren tehlikeli görüşlerdi.

Abdulillah Fırat’a göre, Dersim Alevi Kürtleri, 1925 Ulusal Direnme Hareketini baltalamak ve gözden düşürmek için, Kürt kimliği kisvesi altında talan yapmışlardır.

Bu görüşler kökten yanlış görüşler ve gerçeği de yansıtmıyorlar. 1925 Hareketi döneminde yapılan talanlara ve soygunlara ilişkin olarak Tahsin Sever’in aktardıklarına bakalım:

“Bu söylemi doğrulayacak hiçbir bilgi ve belge yoktur. 1925 Hareketi Azadi Örgütü adlı kitap çalışmamda Harput’taki yağma olayına değinmiştim. Harput’a giren Kürt kuvvetlerinin başında bulunan Şeyh Şerif’in; “Her kim bu kabil harekâta cüret ederse, idam edileceği” emrine rağmen olayların gidişatını değiştirmediğini, yağma ve talan olaylarının devlet güçleri tarafından organize edildiğini ve Kürt kuvvetlerinin aleyhine kullanıldığı açıktır. Bu hususa değinenlerden biri de Behçet Cemal’dır. Behçet Cemal, yağma-talan olayını şöyle anlatır:
“Birden her tarafa tahrip ve yağmacılık başlıyor. Sanki sihirli bir kuvvet Elazığlıların, maneviyatlarına varıncaya kadar her şeyini esir etmiş… Subay evlerine de taarruz edilmesi ve neticede yağmacılığın genişlemesi üzerine fedakar beş on Bitlislinin bu soygunculara karşı çektikleri silahların sedası muhit içinde İsrafilin borusu gibi tesir etmiş. Herkes yavaş yavaş uyanmaya ve savrulmağa başlıyor ve ancak o zaman eşkiyanın memleketten koğulmasına imkan elveriyor.”[1]

“Behçet Cemal’in bahis ettiği “sihirli kuvvet” aslında devletin kuvvetidir. Devlet, krizi iyi yönetebilmiş ve ortamı kendi lehine çevirmeyi becermiştir. Yağma ve talan olayı bu kadar açıkken, bu olayı başka tarafa çekip; “şunlar yaptı-bunlar yaptı” türünden değerlendirmeler, olayın özünü saptırmaktan başka bir işe yaramayacaktır.” (Peyama Azadi)

3- Şeyh Said ailesine mensup Şeyh Diyadin Fırat ise CNN TÜRK’te yayınlanan bir proğrama katıldı. Bu proğramı izleme olanağım olmadı. Bazı arkadaşlardan dinleme olanağını. Onun da Şeyh Abdullilah Frrat’ın görüşlerine paralel görüşler dile getirdiğini saptadım.

Bu konuda, Tahsin Sever’in tespitleriyle, birçok dinleyen ve izleyen dostun görüşleri çakışma gösteriyor. Konunun bütünlüklü bir bakışa kavuşması için, yine Tahsin Sever’den olduğu gibi aktarmayı doğru görüyorum:

“28.06.2010 tarihinde CNN TÜRK’te Cüneyt Özdemir’in sorularını yanıtlayan Şeyh Diyadin Fırat’ın açıklamaları da genel çerçeve itibariyle Şeyh Abdullilah Fırat’la aynı paralelde olduğu dikkatlerden kaçmadı. Şeyh Diyadin Fırat, gayet mahcup bir tavırla; “Osmanlıdan Cumhuriyette geçişin bir travma yarattığını, bu travmanın rejim değişikliğinden kaynaklandığını, insanların evlerinin eşyalarını değiştirirken bile bundan çok etkilendiklerini, istenmeden böyle bir hadisenin meydana geldiğini ve 1925’in böyle değerlendirilmesi gerektiğini” söyledi. Şeyh Diyadin Fırat, sorulara verdiği yanıtlarda Kürt kelimesini ağzına almadı ve Cüneyt Özdemir’in Ulu Camii’nin önünde Cibranlı Halit Bey’in son sözlerinin yazılı olduğu bez afişi işaret ederek, bu sözler ne anlama geliyor sorusuna; “Söz konusu afiş bize ait değildir” diye yanıtladı.

Şeyh Diyadin Fırat’ın neyi sahiplendiği neyi sahiplenmediği kendi problemidir; ancak herkes şunu bilmelidir; Cibranlı Halit Bey’in son sözleri vasiyetidir. “ Siz bugün beni asıyorsunuz, arkanda milyonlarca Kürt var. Torunlarımız bizlerin intikamını alacaklardır.” derken, Kürt Halkının imha ve inkar zihniyetini mutlaka mahkum edeceğini ve kendi ulusal demokratik haklarına sahip çıkacağını; dar ağacına giderken haykırmıştır. İntikamdan kastettiği budur. Tarih kendisini haklı çıkarmıştır. Milyonlarca Kürt 85 yıldır haklı ve meşru ulusal demokratik haklarının mücadelesini” sürdürmeye devam ediyor. (Peyama Azadi)

İslamcı çevrelerin 1925 Hareketi’ne yaklaşımı: Said-i Nursiyi Kürt, Şey Said’i İslamcı gösterme gayreti…

Mele Süleyman Kurşun’un Konferanstaki konuşması da başlı-başına sorunlu ve değerlendirmeyi gerektiren bir konuşmaydı.

Mele Süleyman’ın açıklamaları ve yorumları, Kürt İslamcı çevrelerinin 1925 ve diğer Kürt Ulusal Direnme Hareketleri hakkında yeterli tarihi bilgilere sahip olmadığını ortaya koyuyordu. Bu bilgisizlik sonucu, Şeyh Sait Efendi, 1925 Kürt Ulusal Direnme Hareketi’nden soyutlanarak yorumlanıyor ve ele alınıyordu.

Konferansa verilen isim de bunu açıkça ortaya koyuyordu.

Kürt İslamcı çevreler, bilmeyerek, eksik tarihi bilgiler, geleneksel ümmetçi ve kürdü olmayan refleksleri sonucu olsa gerek, 1925 Kürt Milli Direnme Hareketi’ni şeriatçı yoruma tabi tutma, Seid-i Nursi’yi daha çok Kürt gösterme, Şeyh Sait’i İslamcı gösterme gayreti içinde oluyorlar. Bu tutumu anlamak zor olduğu gibi, anlamsız bir tarihi çaba olduğu da, olaylarca ve belgelerce sabittir.

Bunun yanında, Şeyh Sait Efendi’nin dindarlığı temel alınarak, İslamcı mücahitlerin mirasçısı olarak gösterilmesi de, büyük tarihi bir haksızlık, millet gerçeği ile dini gerçeği birbirinden ayırmamaktır. Barzani ne kadar, İslam mücahitlerinin mirasçısı ise, Şey Sait Efendi de o kadar İslamcı mücahitlerin devam ettiricisi ve mirasçısıdır!

Bu nedenle Kürt İslamcı çevrelerin, hızla bu tutumdan vazgeçmeleri için, bilgilenmeleri, dindar kürdi reflekslerini geliştirmeleri gerekir.

Amed, 10. 07. 2010

İbrahim GÜÇLÜ
[email protected]

Neuen Kommentar schreiben

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.