Direkt zum Inhalt

Seçime Giderken

Türkiye oldukça gergin bir atmosfer altında seçime giriyor.“Tehlike algılamaları” değişmeden “bölücülük” ve “irtica” olarak sıralarını koruyor. Her seçimde olduğu gibi asker yine gündemi belirliyor. Baskı ve şiddeti politıka edinmiş bulunuyor. Gerilim alabildiğine tırmandırılıyor. Topluma korku salıyor. Siyasi çevreleri ölümle tehdit ediyor. Başbakan olan zat bile can güvenliğim yok diye kendini evine hapsediyor. Meclis Başkanın ve Dışişleri Bakanın korumaları üç misline çıkarılıyor. Topluma ve siyasi kesime “balans ayarı” veriliyor. Bir taraftan DTP binaları basılıyor. İl Başkanları birer birer tutuklanıp zindana atılıyor. Diğer taraftan kontra bozuntusu gündemleştiriliyor. Danışıklı bir kirli savaş sürdürülüyor. Devlet ve PKK Kürd milletine karşı elele savaşıyor. Bu birliktenlik kendini Diyarbakır’daki Newroz kutlamalarında da gösterdi. Türk devleti Diyarbakır’da Apocular dışındaki Kürdlere Newroz kutlamalarını yasakladı. Bunun nedeni olmalı. Nedeni kontra bozuntusu ve örgütünün duruşu olmalı. Devlet ve PKK elele vererek Newroz kutlamalarını kontra bozuntusuna sahiplenme mitingine çevirdi. Newroz ateşi Türk askeri elbisesi giydirilen bir çocuğa yaktırılması PKK’nin nerelerde durduğunun resmi olmalı. Bu, bir resim. Bu resim ihanetin resmi. DTP bu resmin içinde. İhanetin sivil-legal kanadı. İçinde yurtseverlerin olması bu gerçeği ortadan kaldırmıyor. Ki bu yurtseverlerde sonuçta hizmet ettikleri İmralı üzerinde Türk egemenlik sistemi olmaktadır.Dahası var. Türk egemenlik sistemin Kürd-Kürdistan’ı inkar ve imha et politıkası olduğu gibi yürürlüktedir. Bu koşullar altında Kürdler seçime girmeye çalışıyor. Fakat Kürdleri temsil edecek bir parti ortada yok. Varolanların niteliği açık. Kimi Kürd çevreleride bunu görmek istemeden “Kürtleri parlamentoda temsilsiz bırakmanın doğuracağı sonuçlar” gibi gereksiz bir tartışma ortamı yaratmak istiyorlar. Bu tartışılmadan evel Kürdler, Türk parlementosunda ne misyon oynayacaklar meselesinin açığa çıkma ihtiyacı vardır. Bu konu da kimsenin bir plan programı yok. Kürdler, Türk parlementosuna girsin diyen kesimler, Kürdlere vadettikleri nedir? Bu tartışılmadan ve bir sonuça varılmadan Kürd milli progranı ortaya konulmadan “haydi Kürdler meclise” demek ne kadar doğru?Tüm bunlardan önce Kürd milli politıkası olmalı. Sahip olunan politıkanın başarıya ulaşması içinde düşman politıkalarını doğru kavramak gerekir. Onların kendi politıkalarına yükledikleri hedefleri iyice bilince çıkarmak gerekir. Bu değilde bunun yerine subjektif niyetinizi ikame eder, düşmanın iyi tarafları arayışına girer, iyi taraf olmasada gönlünüzde yaratır ve bunun üzerine politıka üretirseniz bunun bilinçli-bilinçsiz yanı önemini yitirirken siz sonuçta düşmana hizmet etmiş olursunuz. Bugün Kürd legal partilerin yaptığı bir yerde budur. *** Süreci iyi okumak gerekir. Kürdistan’ın genelinde süreç Kürdlerin lehine, sömürgecilerimizin alehine işlemektedir. Birinci Körfez savaşıyla bu süreç başlamıştır. 2003 yılında Irak’ın ABD tarafından işgali ve Saddam diktatörlüğünün yıkılması sonrası gelişmeler Kürd milletine devletleşme yolunu açmıştır. İlan edilmiş bağımsız bir Kürd devleti olmasada fiiliyata bir Kürd devleti vardır. Kürd Federe Devleti, Kürdler için bir çekim merkezi haline gelmiştir. Diğer Kürdistan parçalarını olumlu etkilemektedir. Bu süreçte yaşanan başdöndürücü gelişmeler Bağımsız Birleşik Kürdistan hedefini Kürdlerin önüne koymuştur. Bu koşullarda sömürgeci “devletin sınırlarını tartışmayız” diyen Kürd çevreleri, sömürgeci güçlerin değirmenine su taşımakla meşkuldurlar. Oysa süreç Kürd millet haklarının derli toplu dayatmasını şart koşmaktadır.Bu bağlamda Türkiye’de 2007 yılında yapılması öngörülen Genel seçimlere ilişkin Kürdlerin yaklaşımı ne olmalıdır meselesi önem kazanmaktadır. Amaç Türk parlementosuna vekil göndermek olmamalıdır. Bu koşullarda Türk parlementosu çatısı altında Kürdler adına politıka “yapacağız”la kendini programlayanlar büyük bir gaflet içindedirler. Kürdler, bu yolu tercih edemezler. Bugün Kürdistan’ın Kuzeyindeki siyasi çevrelerde ağırlıklı eğilim bu olmakla beraber bu eğilime karşı olan örgütsüzde olsa diri seslerin olduğu inkara gelmez. Alışılmışın dışında bu eğilim sahipleri bu koşullarda Türk parlementosu çatısı altında politıka yapmayı ihanet saymaktadır.Seçimlere kuşkusuz Kürd milli programı etrafında katılınmaya çalışılmalıdır. Ama Türk parlementosuna vekil göndermek için değil. Diyarbakır merkez seçilerek alternatif iktidar organları oluşturmaya yönelik olmalıdır. Özelikle belediyeler ele geçirilerek Kürdistan’da iktidar olmanın alt zemini hazırlanmalıdır. Seçilmiş vekiler Diyarbakır’da merkezileşip Kürd iktidarlaşmasını yaratmalıdır. Sömürgeciler ve onların Kürdistan’daki “Kürtçü” yapılanmaları buna ne kadar yol verir ayrı bir tartışma konusudur. Bugün bunu gerçekleştirmenin koşulları hem var, hem yok. Var, Kürd milli potansiyeli bu temsili ortaya koyacak düzeydedir. Yok, bugün sahada olan partiler bunu yapmaktan çok uzak bir yerdedirler. DTP, KADEP ve HAK-PAR içinde geniş bir yurtsever çevre barındırmalarına rağmen merkezi politıkaları Kürdistani değil, Türkiyecidirler. Kürd milletini tarihte yok etmek için uğraşan şer cephesi hem derin, hem geniş, hem güçlü. Bu şer cephenin bir çok ayağı mevcut. Bir ayağı Türk, Arap ve Farslar ile Kürdistan’a verilen statükoda çıkarını gören dünyanın irili ufaklı devletleri ise, bunun bir ayağıda iç ihanettir. Şer cephesinin tüm insanlık dışı yaklaşım, yönelim ve uygulamalarına rağmen Kürd milleti yok edilemedi. Kürd milleti bedeli ağır bir mücadele ile kendini bugüne taşıdı. Dahası 21.Yüzyılda devletleşmek için atağa kaktı. Şu an Kürd milletini tarihte yok edemeyen şer cephesi tüm imkanlarını bu sefer bunu engelemeye seferber etmiştir. Ama şer cephesi Kürd milletinin devletleşme yürüyüşünü engeleyemeyeceğini çok iyi bilmektedir. Bunu bilmelerine karşın en aşağı bu süreci uzatmak için canhıraş çalıştıkları bilinmektedir.Bunlar anlaşılır olsada kendine “Kürd” yaptası takan kesimlerin Kürd milletinin devletleşmesi önüne bariyer olmasını anlamak akıl karı işi değildir. Dünyada hiç bir milletin politıkacıları, “Biz ülkemizi işgal eden sömürgecilerimizin devlet sınırlarını tartişmiyoruz” dememiştir. “Biz devletleşmek istemiyoruz” dememiştir. Bu tür yaklaşım Kürd siyasal cenahta prim görmektedir. Her millete hak olan devlet kurma hakkını Kürd milletine layik görmemeleri onların nerede gezindiklerinin resmidir. Sömürge kişiliği sonucu oluşan bir resimdir. Çirkin bir resimdir. Köleliği içselleştirmişler. Efendisiz yaşamamayı yaşam biçimi seçmişler. Düşman onları kovmaya çalışsada onlar, kendini düşmanın kapısına bağlamayı yaşam tarzı edinmişlerdir. Bu ekolün başını çeken kontra bozuntusudur. 09 Mart 2007 tarihli avukat görüşme notlarında bu yaklaşımı bir kez daha dilendirilmiştir."Bizi tasfiye etmek istiyorlar. Eğer bizi tasfiye ederlerse, bazı Kürt partileri hazırdır. Devreye bunlar girecekler. Daha fazla taleple Türkiye'nin önüne gelirler. Bunları Türkiye'de elbette gören bazı kesimler var. Mehmet Ağar biraz görüyor. Önerdiği Benelüks modeli bence de uygundur, ben de kabul ediyorum. Herkesin sorumlu davranması ve çözüm geliştirmesi gerekir. Bizim demokratik çözüm planımızda üniter devletle sorunumuz yoktur. Misak-ı Milli sınırlarını tartışmıyoruz.” Şimdi bu yaklaşımın ihanet olmadığını hangi aklıevel iddia edebilir? Bu yaklaşım Kürd-Kürdistan’a ihanet yaklaşımıdır. Bunu görmemek eğer artniyet taşımıyorsa ortada bir geri zekalık var demektir. Veya kişisel ve çevresel çıkar gereği ihaneti bilerek kabullenmek vardır. PKK, bu rolü oynamaktadır. DTP çevresi, bu rolün sivil-legal ayağını oluşturmaktadır. Ben kişileri tartışmıyorum. Ben genel olarak Kürd milletine “Kürdlük” adına kakalanmak istenen siyasetin kime hizmet ettiğine dikkat çekmek istiyorum. “Yok falan kişiyi tanıyorum, yurtseverliğinden şüphe etmiyorum” gibi yanılsamalı bir yaklaşım kimseyi kurtarmaz. Kefili olunan kişinin niyeti ne olursa olsun sonuç olarak hizmet ettiği adres İmralıdir. İmralının da hizmet ettiği sömürgeci Türk devleti olmadığını hangi aklıevel inkar edebilir? Ogünden sonra kefili olan unsurların “iyi niyeti”nin bir önemi olur mu?Dikkat edilsin. Kürdler adına siyaset yaptığını iddia eden DTP’nin üslendiği misyon nedir? Program, açıklama ve uygulamalarına bakılırsa devletin icazet alanında debelenip durduklarını görmek çok mu zor? Kürdistan partisi olarak değil “Türkiye partisi” olarak kendilerini tanımlamaktadırlar. Her yetkilinin verdiği mesajda misak-ı milli sınırlarına duydukları saygıyı ifade etmektedirler. Türkiye’nin bölünmesine karşı olduklarını dile getirmektedirler. Bu sadece İmralıya göbekten bağlı DTP ile sınırlı değildir. KADEP ve HAK-PAR içinde geçerlidir. Bu misyon sahibi partilerin Kürdleri temsil eden partiler olarak adlandırmak akıl karı işi değil.HAK-PAR Genel Başkanı Sertaç Bucak’ın şu sözlerine ne demeli? “Türkiye'de 'AB Türkiye'yi bölüyor' diyorlar. Hayır AB, Türkiye'nin birliğinin çimentosudur. Bunu çok iyi görmek lazım. AB üyesi olmazsa, Türkiye'nin bölünmesi çok daha kolaydır. Çünkü Türkiye'de değişim olmayacak demektir bu. Bir AB üyesinin bölünmesi ise çok zordur. Ayrıca AB üyesi bir Türkiye'de bugünkü Kürt politikası da olmaz.“Türkiye’nin bölünmesi konusundaki bu hassasiyet niye? TC devletinin kapısında kendini bağlama niye? Şimdi daha iyi anlaşılıyor. Sözkonusu partilerin seçim ittifakı niye yapmaya çalıştıkları ve Türkiye’nin AB üyeliğini niye destekledikleri kendiliğinden açığa çıkıyor. Dahası günlük politıkanın bu güçlere ne dedirttikleri ve yaptırdıkları ayrıca mide bulandırıcı.Bu üç malum çevrenin birbirleri hakkında söyledikleri öyle yabana attılacak gibi değildir. Biri diğerine göre başından beri devlet tarafından kendilerine karşı oluşturdukları güçler oluyor. Bu dediklerinin saklı yanıda yok. Oluorta söyledikleri ezberleri. Şimdi ne oldu da bunlar birbirleriyle canciğer oldular. Sebebi var. Türkiyeci oluşları, bağımsız devlet olmayı Kürd milleti için gereksiz ve imkansız gördükleri, efendisiz yaşamayı beceremeyecekleri, köle ruhlu sömürge kişilikli olmaları.Bu mentalite sahibi DTP, HAK-PAR ve KADEP önlerine TBMM’ne girmeyi hedef koymuşlardır. Bunun Kürd milli hareketi açısında kabul edilecek bir tarafı yoktur. Türk patlementosu sömürgeci Türk devletinin temel organlarından biridir. Türk milletini temsil eden ırkçı, şoven ve sömürgeci bir kurumdur. Kürd-Kürdistan yokluğu üzerine inşa edilmiştir. Bu parlemento bünyesinde görev icra edebilmek için sözkonusu yemini etmesi gerekir. Bu yemini eden bir Kürd kendini inkar etmiş olur. Kendini inkar eden bir Kürdün Kürd-Kürdistan yurtseveri sıfatına layık olamaz. Sorun, Türk parlementosunda bir kaç Kürdçe laf emek değil, yeminin içeriğidir. Mevcut Partilerin bu konudaki yaklaşımları yurtsever zeminde değildir. Onların derdi parlementer olmaktır. O meshur ırkçı yemini etmek onlar için dert değildir. Sorunda ettikleri yoktur. Fakat Kürd yurtseverleri bunu sorun yapmalıdırlar. Bu sömürge kişiliğin deşifre edilmesi yurtsever olmanın olmasa olmaz görevidir. Bugünden sonra hiç kimseye Kürd milletini kendi kişisel ve çevresel çıkarları adına kullanma fırsatı verilmemelidir. Bu konuda yoğun bir kampanyanın sürmesinde yarar vardır. Yurtseverlik ile sömürgecinin kapısında kendini bağlayan kapıkullar arasındaki çizgi kesinlikle açığa çıkmalıdır. Sömürgecinin kapısında kendini bağlamanın ismi yurtseverlik olamaz. Bunun bir başka adı vardır. Onuda varın siz koyun. Kendileride şunu dile getirmektedir. “Kürtler Türkiye Parlamentosunda kendi kimlikleriyle temsil edilmemektedirler.” Peki o halde derdiniz nedir? Kürd kimliği ile temsil edilmenin koşullarının olmadığı Türk parlementosuna girme çabanızın anlamı nedir? Bu koşullarda Kürdlerin Türk parlementosunda yer alması çok mu önemli? Bence Kürdler, bunu önemsememeli. Dahası bunu kurtkapanı olarak algılamalı. Bunun tersi bir yaklaşım mevcut durumu kabullenmek demektir. Bunun siyasal literatördeki ismini varın siz koyun.Kimi çevreler, bu kurtkapan siyasetine katılmaya “kutsal ve onurlu görev” yüklemektedir. Kürdleri bilerek sömürgeci devletin kapısına bağlamaya kutsalık ve onur yüklemek demek Kürd-Kürdistan yurtseverlerini onursuzlukla suçlamak anlamına gelmektedir. Bu iki yaklaşım arasındaki sınır keskin ve nettir. Ya Kürd millet egemenlik hakkında direnilecek, ya da bu hak Türk devletine devredilecek. Kürd-Kürdistan yurtseverleri Kürd millet egemenliğin pazarlık konusu edilemeyeceği, kimsenin buna hakkı olmadığını, dahası buna gücü yetmeyeceği söylüyorlar. Öbürleri Türk parlementosuna bir kaç adam sokalımda gerisi pek önemli değil havasındadırlar. Ayrıca bu onursuzluğa “kutsalık ve onurlu görev” atfetmektedirler. Bunun ateşli savunucuları DTP, HAK-PAR ve KADEP çevreleridir.Kuşkusuz Kürdler, kendi milli kimlikleriyle blok olarak seçime katılmalılar. Seçimde büyük bir başarıda elde etmeye çalışmalıdırlar. Çok sayıda milletvekilide kazanmalıdırlar. Bu çokta iyi olur. Ama iş bununla bitmiyor. Birde bunun sonrası var. Peki sonra? Bu Kürd- Kürdistan milletvekileri Türk parlementosunda sözkonusu yemini edecekler mi, etmeyecekler mi? Bu konu da bu malum çevrelerin Kürd milletine söyleyecekleri bir açıklamaları var mıdır? DTP ve KADEP çevrelerin tutumu biliniyor. Onların seçilmeleri halinde parlementoda o meşhur ırkçı yemini herkesten yüksek sesle okuyacakları biliniyor. Peki HAK-PAR çevreleride bu yolu tutacak mı, yoksa Türk parlemento kürsüsünde bu ırkçı yemini protesto edip sine-i millete mi dönecekler? Bu konu da Kürd milleti bir açıklama beklemektedir. Sorunların çözüm dili sus-pus olmak, es geçmek, sesizliği tercih edip işi oldu bittiye getirmek değildir. Bu iş savsaklanılacak bir mesele değildir. Bir kez daha soruyorum. HAK-PAR çevresi seçimi kazanması halinde Türk parlementosunda o ırkçı yemini edecekler mi? Kürd milleti bu konudaki tutumunuzu bilmek istiyor.Kürdler seçime girmemeli midirler diye soru sorulmakta. Kuşkusuz Kürdler her alanda ve düzeyde seçimlere girmelidir. Ama bir şartla. Kendi milli kimlikleriyle. Esas hedefleride devlete alternatif yerel iktidar organları oluşturmak olmalıdır. Parlemento dışı muhalif Kürd iktidar gücünü oluşturmayı hedeflemelidir.Kuzey Kürdlerinin şu an en temel sorunlarından biri, temsil organından yoksun oluşudur. Bu ha demekle olacak bir mesele olmasada bunun gerçekleşmesi olmayacak bir meselede değildir. Fakat bunun başarılabilinmesi için ortada bir örgütlülüğün olması şart. Kuzeyde olmayanda budur. Var olduğu addedilenlerinde Kürdleri temsil etmekten çok uzak bir yerde oluşları gerçeğimizdir. Bu malum partilerin Kürdistan kimliğini inkar ederek kendilerine “Türkiye partisiyiz” demeleri bunun somut ifadesidir. Bundan daha saçma ve aptalca bir şey olamaz. Millet, ülke ve iktidar esasına göre kendini konumlandırmayan Kürd-Kürdistan kimliklerini öne çıkarmayan ve kendilerini bununla ifade etmeyen yapılanmalar Kürdleri temsil edemez.***Günübirlik politıkalarla Kürd milletinin sorunları çözülemez. Kürd millet hakları kırpıla kırpıla sonuca gidilemez. Milletimiz her zamankinden daha fazla bağımsızlığa yakınlaşmıştır. Dünya konjektörüde eskisi gibi Kürd milleti alehine değildir. Güney siyasal önderliğin Kürd milletinin her çağdaş millet gibi kendi milli devletini kurmanın meşru ve yasal olduğu dediği bir ortamda Kürd milletine geri istemler şırınga edilmesi doğru değidir. Hele varlığı Kürdlerin yokluğu üzerine kurulu Türk parlementosunu Kürd milleti nezdinde cazibe merkezi kılmanın ve Kürdler nezdinde meşruiyet kazandırmanın haklı hiç bir gerekçesi olamaz. Deyim yerindeyse eşek bile eşekliğiyle düştüğü yerde bir kez daha gitmek istemez. Sömürgeci sistemin kendi patlementosunda adı geçen zevatın boyununda tutup zindana atıp 10 yılı aşkın zindanda tutuğu ne zaman bilinçe çıkarılacak? Değişen ne oldu ki, aynı yol yeniden deneniliyor. Bilinir, bazı şeyler alenen söylenerek yol alınmıyor. Türkiyeci kesim buna göre politıka üretiyor. Gerçek niyetlerini “adına” çıktığı halka doğru söylemiyorlar. Yalanı siyasetleştiriyorlar. Bu malum çevreler, bu yöntemi çokça kullandıkları bilinir. “Barış”, “ortak yaşam”, “kardeşlik” gibi söylemlerinin arkasına sığınarak Kürdleri, Türk sömürgeci devletin kapısına bağlamaya çalışıyorlar.Türk egemenlik sistemin Kürd milleti karşısındaki konumu inkar ve imhaya dayalıdır. Karekteristik özeliği ırkçı-faşist, militerdir. Bunun yasal çerçevesi çizilmiştir. Mevcut yasalar kendi deyimleriyle sonradan “yoktan varedilen” Türk denilen yamalı bohça benzeri ucube toplumu korumaya almıştır. Bu toplum, başta Kürd milleti olmak üzere milli azınlıkların yok sayılması üzerine varedilmiştir. Varlığı Kürd milleti ve diğer milli azınlıkları yok sayma ve yoketme üzerine inşa edilmiştir. Cumhurriyetin kuruluşundan bugüne değişmeden gelmiştir. Değişeceğide yoktur. Bu sistem içinde Kürd milleti adına Türk parlementosunda politıka yapmayı hayal etmek kendini kandırmanın ötesinde Kürd milletini beyhude bir macareya sürüklemektir. Türk parlementosuna girmenin mantığı nedir? Kürd milletine ait bir yönetim oluşturmak mı? Seçime katılan partilerin amacı iktidar olmaksa, adına çıktığı halk adına siyaset güdecekse hedef bu olmalıdır? Dahası normal koşullarda seçime girmenin anlamı budur. Fakat Kürdler, normal olmayan koşullarda seçime katılıyorlar. Mevcut yasal çerçeve Kürdlerin kendi milli kimlikleri ile Türk parlementosu çatısı altında politıka icra etme olanağı vermiyor. O halde ne yapılmalı? Bizim durumumuza benzer deneyler var. İrlanda ve Bask’taki deneyler bizim konumumuza uygun. Dahası onları inkar edende yok.Seçime katılınsın. Mevcut koşullarda kimse buna karşı çıkmıyor. Fakat seçime katılırken Kürdlerin nasıl bir politıka izlemeleri konusunda kafaları net olmalıdır. Mevcut olan seçim yasalarına göre mevcut olan partilerin seçim barajını aşması mümkün değildir. Diyelim bağımsız adaylarla bu mesele haledildi. Peki bağımsız adayları tespit etmenin kıstası ve tayin mercii kim olacak? Eğer İmralı olacaksa seçileceklerin Türk egemenlik sistemiyle birlikte Kürdleri sisteme enterne etmeyeceklerini kim iddia edebilir? Bu adayların Kürd-Kürdistan yurtseverliği adına desteklenilmesi ne kadar doğru olabilir? Diyelim bu da aşıldı. Hiç kimsenin Kürd-Kürdistan yurtseverliğinde şüpheye düşmediği, deneyimli, birikimli ve tutarlı adaylar üstünde anlaşıldı. Seçime katılıp çok sayıda vekil seçilmesi sağlandı. Peki sorun bittiyor mu? Bu vekiller Türk parlementosunda milletvekili sıfatını kazanmaları için sözkonusu ırkçı yemini içecekler mi, içmeyecekler mi? Eğer içerlerse kendi varlık nedenlerini inkar etmiş olmazlar mı? Kuşkusuz ederler. Peki bunun alternatifi yok mu? Var!Türk Anayasası dahil tüm yasalarına göre Kürdler ”yoktur.” Bu parlemento çatısı altında da böyledir. Peki seçilmiş bir Kürd kendi milli kimliğiyle nasıl bu parlemento çatısı altında kalacak? Türk yasaları buna imkan tanımıyor. O halde ya kendini inkar edip Türk egemenlik sistemin bir parçası haline gelecektir, ya da Kürd duruşu gösterip Diyarbakır’a yerleşip alternatif bir iktidar odağı olma çabasını verip Kürd milletinin temsilciliğini yapacaktır. Devlet buna ne kadar müsaade eder meselesi sonraki meseledir. O zaman duruma göre politıka belirlenir. Başka bir yol yok. Birincisi ihanet, ikincisi Kürd-Kürdistan yurtseverliğidir.Seçilenler Diyarbakır’da merkezileşip alternatif iktidar odağı olabilirler. Bunun dışında yasal çerçeve içinde izlenecek her yol Türk egemenlik sistemin Kürd milletine dayatığı statükoya meşrutiyet kazandırmaya hizmet edecektir.Türk parlementosu Kürdler için kurtkapanıdır. Bu parlementoda politıka icra eden Kürd bireyi Kürd milletini Türk egemenlik sistemine entegre etme aracı görevini görür. Bu görevi icra eden sayısız Kürd vardır. Bunlara üstüne üstlük bir de “Kürdler adına politıka yapıyorum” diyenlerinde katılması Kürd siyasal mücadelesinin kırılma noktasıdır.Kürdler, mevcut yasal çerçevede Türk parlementosunda yer almamalıdırlar. Bunun için mücadele vermemelidirler. Bunun tersini yapanlar Kürdler lehine olumlu bir işe imza atmayacakları gibi Türk egemenlik sistemin Kürd milletini inkar politıkalarına meşrutiyet kazandırırlar. Bunu yapan Kürd yurtsever olamaz.Diyarbakır’ı merkez seçen seçilmiş Kürd milletvekileri Türk egemenlik sistemi karşısında kuşkusuz kısa sürede meşrutiyet kazanamaz. Fakat Kürd-Kürdistan sorununu uluslararası arenada meşruluk kazandırır. Buda az şey değildir. Kuşkusuz bu seçilmişler, Türk egemenlik sistemin baskı ve saldırılarına uğrayacaklardır. Katledilme, zindana atılma dahil sömürgeci sistemin sayısız uygulamalarına maruz kalacaklardır. Hatta ilegal konuma düşeceklerdir. Fakat bu seçilmişler, her halikarda hem Kürdistan halkı, hem de uluslararası alanda Kürdlerin meşru temsilcisi olarak kabul görülecekler. Ayrıca uluslararası arenada Kürd diplomasini yürütecek bir adres olacaklardır. Burada şuna dikkat etmek gerekecek. Milletvekili seçimlerinde gösterilecek adayların niteliği, birikim, deney ve tutarlılıklarına dikkat etmek önem kazanmaktadır. Kürdlerin bu özelikleri taşıyan sayısız insanı vardır. Mesele benim olsun ne olursa olsun yaklaşımıyla değil, hepimizin olsun ama Kürd-Kürdistan davasında taviz vermeyecek olanlar olsun.Bu koşullar altında Kürdlerin seçime katılmaları kazandırır. Tersi tutum kaybetirir. Kürdlere kaybetiren politıkalar desteklenmemelidir.26 Mart 2007

Neuen Kommentar schreiben

Der Inhalt dieses Feldes wird nicht öffentlich zugänglich angezeigt.
CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.