Direkt zum Inhalt

Kendimi Kandırmak İstemiyorum!

Doğruluğuna inandıklarımı yazıyorum. Doğrularım başkalarının doğruları olmayabilir. Bu gayet doğal. Ne diyorum? Türk egemenlik sistemi esnemez, eğilmez, bükülmez, değişmez, ama kırılabilir diyorum. Değişebilir diyenler aldanıyor diyorum. Bu mantık sahipleri kendilerini kandırabilir, ama Kürd milletini beklentiye sevketmeleriyle kendisine en büyük kötülüğü yapıyor diyorum. Yanlış mı düşünüyorum? Hiç sanmıyorum.Kürd milletinin ezeli düşmanı, ne idüğü belirsiz köksüz devşirilmiş Türk denilen toplumla ortak yaşam olmaz diyorum.  Diyen Kürdü anlamakta zorluk çekiyorum.Millet olmamızdan doğan haklarımız gereği bağimsızlık diyorum. Başkalarının bunu Kürd milletine çok görmelerini hoş karşılamiyorum. Hele Kürd-Kürdistan beynini ve kalbini bölen sınırlara saygılıyız diyenleri düşmanın olmuş kayıp Kürd sayıyorum.Silah zoruyla gaspedilmiş Kürd millet egemenliği ancak silah zoruyla geri alınır diyorum. Bunun başka yolu yok mu diye sorulursa bugünkü koşullarda yok diyorum. Bu listeyi uzatabilirsiniz. Dahası daha evel teferuatıyla yazıldı çizildi. Bunları söylediğim ve yazdığımda birileri, o zaman yap diyorlar. Valla bu iş benimle bitseydi çoktan yapardım. Türk’e ait ne varsa silip süpürümdüm. Yakar yıkar küllerini fırata akıtırdım. Fakat sorun salt benimle bitmiyor. Salt Kuzeyi baz alsak bile 25 milyonluk bir milletin sorunudur.Evet ne diyordum? Malum çevrelerin tüm bekletilerine rağmen Türk egemenlik sistemin Kürd milletine karşı dünden bugüne sürdürdüğü inkar ve imha polıtıkasında zere kadar bir gerileme olmadı. Sistemin uygulamaları bir yana toplum olarak Türkler, Kürdlere karşı topyekün seferberlik halindedir. Son dönemlerde Kürdlere karşı linç olayları rutin hale geldi. Gün geçmiyor ki, bir Kürd linç edilmesin. Denilen şudur. “Ya sev ya terk et!” Kürdlerin buna cevabı açık ve net oldu. Diyarbakır’da başlayan ve Kürdistan’ın geneline yayılan serhıldanlarla Kürdistan halkı tavrını açık ve net olarak ortaya koydu. Kim ne derse desin son olayların ortaya çıkardığı gerçek şu ki Kürdler, millet olmanın doğan haklarını bir kez daha ifade etmiştir. Bağımsızlıkçı düşünce bir kez daha doğrulanmış ve “Türkiyeleşme” diyen her renkteki eğilimler kaybetmiştir. Paranoyak Türk egemenlik sistemin korkusuda budur. Sistem ve toplum olarak Türklerin Kürd milletine karşı uygulamaya koyduğu linç olaylarından tutun tarihinin en kapsamlı askeri hareketin anlamıda budur.Bu anlaşilmayacak bir şey midir? Kuşkusuz değildir. Ama ne çare ki, bunu anlamamazlıktan gelen Kürd politıkacısı ve aydının sayısı hiçte az değildir. Dahası pembe hayal yaymakta özerlerinde yoktur. Sorunun çözümünü düşmanın değişiminde aramayı politıka etmekle Kürd milletine en büyük kötülüğü yaptıklarının farkındalar mı bilinmez ama işin gerçeğide budur.Herkesin dilinde bir çözümdür almış gidiyor. Hoş ma çözülsünde, ama kim ve nasıl sorusu orta yerde kalmaktadır. Etrafımıza bakmakta yarar var.Türk egemenlik sistemin çözüm biçimi inkar ve imha olduğunu kim inkar edebilir. Dahası bu sistemin değişeceğini hangi aklıevel iddia edebilir? Yok mu böylesi aklıeveller? Var!Bilinen malum Kürd çevreleri, Kürd milletini ne demekse “Türkiye’nin AB üyeliği, değişim ve demokratikleşme süreci”ne endekslemişler. Ama Türkiye bir türlü ne değişiyor, ne demokratlaşıyor ve ne de AB üyeliği gündeme geliyor. Böyle bir gelişmenin olmayacağı Türk egemenlik sistemini tanıyanlar için bir sır değildir. Ama bu malum çevre bunu bir türlü görmek istemiyor. İşin kolayını bulmuşlar. Türkiye AB üyesi olacakmışta, bazı statükocu güçler bunu engeliyormuşta(!) Aman Allahım ne günlere kaldık. Peki bu statükocu güçler kimdir diye sorulursa geriye kim kalır? Bu hiç düşünüldü mü? Eğer bu konu da samimi davranılırsa kimsenin kalmadığı görülür. Yani anlaşılan ortada oynanan oyun gelin güvey meselesi. Peki çokça umut bağlanılan AB’nin Türk egemenlik sisteminden farklı bir politıkası mı var? Olan gerçeği ifade etmek çok mu zor? Avrupalı devletlerin Kürd politıkası Kürdleri yok sayan bir mecrada yürüdüğü bilinmiyor mu? Şu gerçek biliniyor. Kürdler yok sayılarak politika belirlenmiştir. Bu konu da bölge sömürgeci devletlerle aynı politıkanın sahibi olmuşlardır. Kürd milletinin bunca çektiği acıların esas nedeni Batılı ve Doğulu emperyalist güçlerin Kürdleri yok sayan politıkaları neden olmuştur. 1. Dünya savası sonrasında Mayıs 1916’da imzalan Sykes-Picot anlaşmasında, Nisan 1920’deki San Remo Konferansı’nda egemen anlayış Kürd millet haklarını yok saymanın ötesinde millet olarak görülmek istenmemiştir. Bu anlayış kendini daha sonra Lozan’da Kürd milletini diğer bölge milletleri içinde yok sayılmaya yol açmıştır.Kürd milleti buna direndi. Her ayaklanma kanla bastırıldı. Kürd milleti, tüm dünya ile çıkar çatışması içine sürüklendi. Bu nedenle egemenlik hakları uğruna verdiği savaş aynı zaman da tüm dünyaya karşı verilen savaşta oluyordu. Kuşkusuz bu Kürd milletinin tercihi değildi. Dünya süper güçlerin belirlediği bir durumdu. Kürdlerin payınada bunu kabullenmekten başka bir şey kalmadı.Bu böyledir diye Kürdler egemenlik haklarından vaz mı geçsin? Milli bir politıkaları olmasın mı? Düşmanın “hassasiyeti” gözetilerek milli bir politıkanın tespiti ne kadar akılacadır? Peki o zaman Kürd milletinin hassasiyeti ne olacak? Bunu söylediğimizde düşmandan öte malum Kürd çevrelerinin itirazı ile karşılaşıyoruz. İtirazlarıda değişmeyen gerekçedir. “Dünya konjuktörü buna müsaade etmez.” Peki dünya konjuktörü savunduklarınıza yol veriyor mu? Vermediklerini kendileride bilirler. Ama olsun. Onlar, Kürd milletinin hassasiyetlerini gözetmeyi değil, düşmanın işitmek istediği ezberi tekrarlarlar. Peki bunca aşağılanmanın anlamı var mıdır? Düşman buna kiymet biçiyor mu? Biçmediğini hepimiz biliriz. O halde kendimizi niye sıkıntıya sokarız? Niye millet olmamızdan doğan haklarımızı ifade etmekten kaçınırız? Millet olarak bir plan ve projemiz olmayacak mı? Eğer olacaksa nedir? Bence millet olarak, milli bir polıtıkamızın olması şart olmasının ötesinde açık ve anlaşılır olmalıdır. Sömürgeci toplumun dünden bugüne amacı egemenlik hakkımızın gaspı temelinde zora dayalı “Türkiye bütünlüğünü koruma mücadelesine” karşı bir yol haritası çıkarmak olmalıdır.Ben derim ki. Hedefimiz Kürd milletini düşmanın denetiminden kurtarmaktır, bagimsizlastirmaktir, özgürleştirmektir. Bu olmayacak bir şey midir? Kuskusuz değil. Kürdler, bu hedef için örgütlendiği ve mücadele ettiği oranda ulaşılmayacak bir hedef değildir. Ben karamsar değilim. Kürd milleti kazanacaktır. 21. yüzyil Kürd milletinin olacaktır. Kürd rüzgari bu yönde esmektedir. Yeter ki, Kürd siyasetcileri bu gelişimi doğru okuyabilsinler. Küçük değil, büyük oynasınlar. Millet olmadan doğan haklarının savunucusu ve kavgasını veren olsunlar. Kazanmamaları için hiç bir neden yoktur.16 Mayıs 2006  

Neuen Kommentar schreiben

Der Inhalt dieses Feldes wird nicht öffentlich zugänglich angezeigt.
CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.