Direkt zum Inhalt

Ortadoğu Haritası Yeniden Düzenlenmelidir!

Dünden bugüne Ortadoğu’da başgösteren tüm olumsuzluklara kaynaklık eden San Remo ve Lozan’la  coğrafyamıza dayatılan statükodan kaynağını bulmaktadır. Bu statüko bozulmadan ve halkların çıkarına uygun olarak yeniden düzenlenmeden coğrafyamıza ne barış, ne huzur, ne özgürlük gelir. Bu uğurda kıran kırana bir mücadele var. Mücadele statükoyu korumak isteyenlerle bozmak isteyenler arasındadır. Bu mücadelenin sonuçlarında olumlu ve olumsuz olarak en çok etkilenecek olanların başında kürdler gelmektedir.   Ortadoğu’da ne kadar “ülke” ve devlet varsa Kürd milleti nezdinde meşru değildir. Bunlar 1.Dünya savaşı sonrası Kürd millet egemenliği gaspı temelinde Avrupalı devletler tarafından kendi çıkarlarına uygun olarak cetvele çizilerek suni olarak oluşturuldular.  Irak’ı örnek alırsak 1921 yılına kadar ne Irak diye bir ülke, ne Irak diye bir millet hiçbir zaman varolmamıştır. Irak’ın isim babası İngilteredir. 1.Dünya savaşından sonra eskiden Osmanlı egemenliğindeki Musul, Bağdat ve Basra eyaletlerinin siyasi birliğini oluşturarak kurduğu devlete Irak demiştir. Bu devlet, Kürd ulusal egemenliği gaspı temelinde kurulmuştur. Bu nedenle Irak devleti, Kürd milleti nezdinde meşru değildi ve Kürdler bu devlete karşı daima savaş içinde oldular.Şu an Irak olarak tanımlanan coğrafya 1553 yılında Osmanlı Padişahı Kanuni Sultan Süleyman tarafından fethedilmiştir. I.Dünya Savaşı’na kadar  Osmanlı Devleti’nin egemenliğinde kalmıştır. 1918 yılında Osmanlı hakimiyeti sona ermiş ve hakimiyet İngiltere’ye geçmiştir. 1920 yılında yapılan San-Remo Konferansı’nda İngiliz manda yönetimine verilmiştir.Güney Kürd önderliği, bağımsız bir Kürd devleti kurmak için Ingiliz ve Araplara karşı silahlı mücadele başlattı. Güney Kürdistan´da silahlı mücadele zaman zaman kesintiye uğrasada daima baş vurulan bir mücadele biçimi oldu.Kürdler, eşit olmayan şartlarda silahli mücadele sürdürdüler. Dünya süper gücü Ingiliz emperyalizmi ve işbirlikçileri olan Araplara karşı savaştılar. İngilizlerin Irak´tan çekilmeleriyle Irak kralığına karşı mücadelelerini sürdürdüler. Çok zaman Irak sömürgecilerine diz çöktürdüler. Ama uluslararası koşullar sömürgecilerin lehinde olması sebebiyle sonuçta Kürdler kaybeden taraf oldular.Kürdler, kendi rızaları dışında parçalanan ve paylaşılarak egemenliklerine el konulmasını hiç bir zaman kabullenmediler. Elde silah daima savaştılar. Büyük bedeller ödediler. Sonuç olarak ABD’nin 1 ve 2. Irak işgaliyle de fakto bir devlet statülerine ulaştılar. Bunun bir sonraki adımı bağımsız ulusal devletlerini ilan etmeleridir. Tüm gelişmeler buna işaret etmektedir.15 Aralık 2005 seçimlerinin ortaya koyduğu en önemli sonuç budur. Bu sonuç Irak’ın artık önüne geçilemeyecek bölünmüşlüğünün tesisidir. Üç bölgenin –Güney Kürdistan, Irak Sünni ve Şii Arap Bölgesi- tüm özelikleriyle kendi farklılıklarını ortaya koyduklarıdır. Bu üç bölgenin kolay kolay siyasal birliğinin sağlanamayacağı ve her bölgenin kendi başına yoluna devam edecekleri sonuçu ortaya çıkmıştır. Öngörülen birleşik Irak fikri tarihe karışıyor.Iraklılar parçalama derken ABD, şu an birleşik Irak’ı dayatıyor. Oysa sandığa gidenler Iraklı kimlikleriyle değil, Kürd, Sünni ve Şii kimlikleriyle kendini ifade ettiler. Bu da bölünmenin kendisidir. Dışardan yapılacak zorlamalarla Irak’ın birliğini korumak iç dinamiklerle boşa çıkarılacağı kesindir ve son seçimler bunun örneğidir.ABD’nin Irak büyükelçisi Zilmay Halilzad seçim sonuçlarını değerlendirirken: “Halkın kendi etnik veya mezhepsel kimlikleri doğrultusunda oy kullandığı gözüküyor. Fakat Irak’ın başarılı bir geleceği olabilmesi için, etnisiteler-arası ve mezhepler-arası işbirliği gerekiyor.”  Irak’ta bağnaz Şii kesimler kazandı. Bu da ABD’nin işini zorlaştıran bir olgu. Daha düne kadar ABD’ye karşı silahlı direnişin önderi aşırı dinci-milliyetçi Mukteda El-Sadr’ı iktidar ortağı olarak karşılarında görmeleri hiçte hazmedecekleri bir şey olmasa gerek.Irak”ta liberal olarak kabul edälen Alawi ve Çelebi büyük bir hezimete uğradı. Oylar etnik ve mezhepler şeklinde bölünmesinin yanısıra Arap cephesinde kökten dinci kesimler damgasını vurdu. Irak toplumu tam bir karanlığa doğru yol almaya başladı. Laik bir toplum olan Kürdlerin tercihlerini şeriat düzeninden yana koyan Irak toplumu ile birlikte yaşam koşullarının yok olduğunu son seçimler bir kez daha açığa çıkardı. Bilindiği gibi Ekim 1992'de, Irak Ulusal Kongresi (INC)'nin Selahattin’de yaptığı toplantıda, "Irak'ın Gelecekteki Yönetim Şekli Federasyondur" kararı aldı. Bu karar; Kürdler ve Şiilerin istemi üzerine alındı. Fakat herkes bunu farklı yorumladı. Liberaller, ABD ve Almanya benzeri bir sistem şeklinde yorumlarken, Şiiler, en az 7-8 eyaleten oluşan bir sistem olarak tanımladı. Türkmenler ve Suriye yanlısı Arap Milliyetçisi gruplar, üniter bir Irak ve Saddam dönemi idarı yapıyı savundular.Tüm bu grupların aksine Kürd siyasal önderliği, 3 bölgeli bir Federal Irak projesini savundular ve şu anki idari yapının oluşumundan esas siyasal aktörleri oldular. Fakat şu an ortaya çıkan duruma bakıldığında bu idari sisteminde Kürdler dışında hazmedenin olmadığıdır.Kürdler dışında kalan grupların totaliter rejimler peşinde oldukları tüm verileriyle ortaya çıkmış bulunmaktadır. Mevcut idari yapının sürdürülmesinde başkaları bir yana Kürdlerin çıkarına değildir.  Bunun aşılması bir zorunluluk haline gelmiştir. Bunun aşılması demek Irak olarak tabir edilen coğrafyanın etnik ve mezhepsel şeklinde bölünmesine gidilmesidir. Kürdlerin mücadelesi bunu sağlamaya yönelik olmalıdır. Bu herkesin çıkarınadır. Halkların özgürlaşmasi buna bağlıdır. Bu aynı zamanda Türkiye, İran, Suriye içinde geçerlidir. Ve süreç bu yönde gelişmektedir.Bu gelişmeler karşısında Kürdlerin ezeli düşmanları çılgına dönmekte ve kurtuluşu birbirine sarılmakta bulmaktadır. Bu da onların son çırpınışları olmaktadır. Anlaşılan o ki, hep beraber intihara sürüklenmektedirler. Halid Meşal, İbrahim Caferi ve Mukteda El-Sadr’ın Türkiye resmi ziyareti bunu biraz daha yakınlaştırmıştır.Anti- Kürd cephesi aktörleri, son hamlelerini yapıyorlar. Kucaklaşıyorlar, birbirlerini uyarıyorlar, mesaj alıp veriyorlar. Milletimizin katilleri olan bu güçler, dünya demokrasi güçleri nezdinde giderek terörist bir kimlik kazanıyorlar. Bu bağlamda Kürdistan sorunu uluslararası arenada bir o kadar haklı olarak çözümünü dayatma olanağını bulmaktadır.Kürdistan sorunu yüzyılların sorunudur. Sorun çok boyutlu ve ağır. Çözümü kısa süreye sığacak bir sorun olmayıp onyılları alacağı kesin. Ortaya çıkan verilere göre öngördüğümüz Bağımsız Birleşik Kürdistan stratejisi ABD’nin öngördüğü GOP ile bugün çakışmş hale gelmiştir. ABD’nin GOP ile amaçladığı ne olursa olsun başarısı Kürd millet stratejisinin zaferinide sağlayacaktır.Ortadoğu, enerji kaynakları dahil bir çok açıdan Batı ve Doğulu süper güçleri için stratejik bir öneme sahiptir. Bölge üstünde hakimiyet mücadelesi sıcak savaş dahil her boyuta sürmektedir. ABD, kendi planını GOP olarak tanımlamış ve bunu pratikleştirmiştir.Eylül 2002 tarihinde yayınlanan “ABD Milli Güvenlik Strateji Belgesi”nde kendi çıkarlarına  karşı yönelen ve kendisi için potansiyel tehdit oluştuğuna kanaat getirdiği herhangi bir ülkeye saldırma hakkının olduğunu beyan etmiştir.Bundan sonra yapılacak iş “tehdit algılaması”na kalmıştır. Bunu tespit etmek ABD için zor olmamıştır. “Şer ekseni” olarak tanımladığı devletleri altalta yazarak Afganistan ve Irak işgali ile süreci başlatmıştır. Sırada başkalarıda var. Bunların başında İran ve Suriye gelmektedirler.ABD’nin Irak işgali Kürdistan’ın Güney parçasına özgürlük getirdi. İran ve Suriye’ye olasılı bir saldırı bu devletlerin egemenliğindeki Kürdistan parçalarınada özgürlük getirecektir. GOP’ne göre Türkiye’yede sıra gelecektir. ABD’nin GOP, Fas’tan Pakistan’a kadar geniş bir alanı kapsamaktadır. Bu alanda  siyasalaşan islam motifli ABD karşıtı çok güçlü bir potansiyel vardır. ABD, bunu çıkarları açısında tehlike olarak algılamakta ve bu potansiyelin tasviyesini zorunlu görmektedir. Bunların başında da şu an İran gelmektedir.Amerika Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice, bundan birkaç ay önce Londra’ya yaptığı resmi bir ziyarete İran’a karşı ABD politikasını şöyle özetlemiştir. “Başkan Bush, askeri tercihi gözardı etmiyor. Ve samimi olarak söylemek gerekirse, Amerikan Başkanından, herhangi bir tercihi gözardı etmesini kimse bekleyemez.” Irak işgali ile ortaya çıkan bir gerçek, ABD’nin kendi stratejisini pratikleştirirken Ortadoğu’da en çok güveneceği siyasal aktörün Kürdler olduğudur.ABD, dünyadaki en büyük elçilik binasını Kürdistan’da inşa etmektedir. Bunun bir anlamı olmalıdır. Kürdistan’a verilen önemin diplomatik alanda karşılığının olmasının yanısıra burada Avrasya’yı kontrol edecek ve yönetecektir.Bunun ne anlama geldiğini ezeli Kürd düşmanı Türk, Fars ve Arap tiranları doğru okumaktadır. Bu politıkada Büyük Kürdistan’nın doğuşunu görmektedirler. Korkuları bundan kaynaklanmaktadır. Bu nedenle birbirleriyle kucaklaşmaktadırlar. ABD, İsrail ve Kürdlere karşı ne kadar anti- Kürd varsa birleşmektedir. Halid Meşal, İbrahim Caferi ve Muktada El-Sadr’ın TC devletinin resmi konukları olması tasadüfi değildir. Yüzyıllardır Kürd egemenliği gaspı temelinde Ortadoğu’ya bir statüko dayatılmıştır. Dayatılan statüko bugüne kadar dünya süper güçlerin çıkarlarına cevap veriyordu. Bu durum bölge sömürgeci devletlerin işinede geliyordu. Dünya egemen güçlerinden aldıkları her türlü destekle mevcut statükonun devamını sağlayabiliyorlardı. Sovyet bolukunun dağılması ve soğuk savaş döneminin kapanmasıyla iki kutuplu dünya tek kutuplu dünyaya evrildi. Bu durum dünya çapında yeni ittifak ve yeni arayışları başlattı. Eski düşmanlar dost, eski dostlar düşman oldu. Büyük güçler buna uyum sağlarken bölgesel güçler kendini birdenbire orta yerde korumasız buldu. Hatta eski patronlarının hışmına uğramaktan kurtulamayanlar oldu. Kimileride sıranın kendine ne zaman geleceği talaşında.Bu telaş onları olur olmaz sonu olmayan çıkışlar yapmasına yol açmaktadır. Olmadık söylem ve uygulamalara başvurmalarına yol açmaktadır. Bunun tipik örneğini İran Molları, Suriye Tiranları, Irak Arap kele kesicileri ve Türk faşistleri sunmaktadır. Bu güçler, birbirlerini sevmesede kaderleri aynılaşmıştır. Bu nedenle bu düşman güçler, bugün kucaklaşmakta ve ortak hareket etmektedirler. Daha düne kadar birbirlerini düşman gören bu güçler, birdenbire birbirlerini “dost ve müttefik” ilan ettiler. Buna yol açan neden Kürd millet düşmanları oluşlarıdır. Bu ortaklık bugüne kadar onları yaşatsada, bugün onların toptan yok olmasının nedeni olmaktadır. Son çırpınışlarıda kendilerini kurtarmayacaktır.Artık yolun sonuna gelinmiştir. Bunun ötesi coğrafyamızdaki suni “ülke” ve devletlerin tasviyesi ve millet esasına göre ülke ve devletler şeklinde yeniden çeki düzen verilmesidir.03 Mart 2006

Neuen Kommentar schreiben

Der Inhalt dieses Feldes wird nicht öffentlich zugänglich angezeigt.
CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.