Direkt zum Inhalt
Submitted by Anonymous (nicht überprüft) on 10 February 2010

BEKAA VAHŞETİ (SON BÖLÜM) Salih Aras

"Eğitimler bilimsel değildi, Öcalan'ın kendisini ilahlaştırma esası üzerinde veriliyordu. Bir kelime olsa bile Kürdistan Tarihi'nden bahsedilmedi. Koçkiri'den Şéh Sait hareketinden, Ağrı ve Dersim'den bahsetmek zaten 'suç'tu. Kürdistan Tarihi Öcalan'la başlamıştı. Öncesi yoktu. Bu günkü durum bunu kanıtlıyor; Ne Kürtlük var, ne Kürdistan, herşey A. Öcalan için!!!"

Bekaa daha onlarca yıl konuşulacak ve yazılacak. Ben sadece sekiz ay kaldığım Bakaa'da gözlemlerimi ve düşüncelerimi paylaşmak istedim. Orada yüzlerce Kürt devrimcisi 'ajan' diye katledildi. Ölenler mi ajandı, öltürtenler mi? Ajan diye katledilenlerin büyük çoğunluğu önce, Kemalistlikle suçlanırdı. Yani ajanlığın başlangıcı Kemalistlik olurdu. 1999 Şubat'ından beri Kemalistlik açıktan savunuluyor, neden buda ajanlığın başlangıcı olarak kabul edilmiyor? Gerçi başlangıç değil, oldukça gelişmiş, hatta 'zafer' kazanmış biçimi denilse hiçde abartı olmaz.

Bekaa Kürtlere ne kazandırdı? Orası bizim toprağımız değildi. Belli bir amaç, geçici bir süre için gidilmişti.
Belli hazırlıklar yapılacaktı. Bu da güçlü bir kadrolaşmaydı. Sonra geri dönülecekti. Peki yıllarca Bekaa'da'eğitimler' verildi (on yılı aşkın süre) binlerce gencin 'eğitim'lerden geçtiği düşünülürse, Kürdistan Devrimi için kaç kadro yetiştirildi? Bir tek örnek verebilirler mi? Bu günkü mevcut PKK'de, Bekaa'da yetişmiş tek bir kadro varmıdır? Kimdir? Yok!!!

Türkiye ve Kürdistan'daki üniversitelerden (özellikle 1990'lı yılların başında) yüzlerce üniversiteli genç mücadeleye katıldı. Bunlar kimdi? Nerdeler? Tek birinin ismi bile yok! Bu kadar aydın gencin içinden bir tane kadro bile çıkmadı! Çıkamazdı çünkü yaşatılmıyorlardı! Bu kadro ve peşinede halk düşmanlığı nasıl izah edilecek?

Birde ismi 'Akademi'dir. Yani yüksek düzeyde, bilimsel anlamda uzmanlık eğitimi veriliyor! Bu nasıl bir eğitimki, devrime değil, karşı-devrimin karanlık güçlerine elaman yetiştiriyor? JİTEM vb. karanlık örgütlerin önemli oranda elamanları Bekaa'da 'eğitim' görmüşlerden oluşmaktadır. Bunların sayıları yüzleri geçmektedir. Sayıları yirmibini bulan faili 'muçhul'lerde bunların ciddi rolü oldu. Acaba 'faali muçhulleri unutabiliriz' demenin nedeni bu olmasın?

Bedran (Adem Yakın) Bekaa'da A. Öcalan'ın eğitiminden geçti, JİTEM saflarında
kürtlere karşı ölüm makinesi oldu. Bedran'ı çok yakından tanıyorum. 1987'de Hamburg'dan, merkezi eğitime gönderilmişti. Bu eğitim devresi üç ay devam etti ve eğitimi (G. Fransa'da) ben veriyordum.
Bedran o zaman yirmi yaşlarındaydı. Militanlaşmaya müsait biri değildi. Enerjik dinamik biriydi ama dengesizdi. Ulusal ve sosyal bilinçten yoksundu. Gelişme sağlayacak bir durumuda yoktu. İş olsun diye rastgele gönderilmiş. İki kez kaçmak istedi yakaladım, kendisiyle çok konuştum, özel ilgilendim.

Konuşmalarıma karşı çıkmıyordu,ağlıyordu. Neden ağlıyorsun derdim. O da derdiki; 'heval her gün eğitim olmaz ki, hiç olmazsa hafta sonları diskoteye gidelim' çok uğraştım anlattım, biz Latin Amerika toplumu değiliz, belki bizden sonraki nesiller yapar, bizim kültürümüz buna musait değil diyerek hep birşeyler vermek istedim. Eğitim devresi sonunda Adem Yakın'da hiç bir gelişmenin olmadığını net olarak fark ettim. Elli dolayında arkadaş vardı. Hepsinin durumlarına ilişkin raporlar hazırladım, yetenek ve gelişim durumlarına göre önerilerimide ekledim. Adem Yakın hakkında çok özel düşünerek rapor hazırladım. Bu raporlar hem A. Öcalan'a gidiyordu ve hemde Avrupa merkezine.

Hamburg'dan gelen diğer arkadaşlarla konuştum oradaki durumu hakkında bilgiler aldım. Hırsızlık yapıyormuş. Raporda öz olarak durumunu şöyle belirtmiştim; militanlaşmaya kesinlikle uygun biri değil kişisel zaafları oldukça fazla, silahlı mücadeleye hiç uygun değil, önerimide belirterek, Hamburg'a geri gönderilmesi ve sabit görevler verilmesini istemiştim. 1988'de ayrılmıştım. Adem Yakın'ın Bekaa'ya gönderildiğini duydum. Fazla zaman geçmemişti, Bekaa'dan ülkeye gönderiliyor ve 1990'ların başından beri JİTEM'in elinde bir ölüm makinesi oldu.
1980 öncesi düşünürsek, 1970'lerin ortasından, 1980, 12 Eylül faşist darbesinie kadar Kürdistanda yoğun bir kadrolaşma gelişti. Bunun önceside var, ama yoğunluk beş yıllık bir süreçtir. Bunun iki yılıda sıkı yönetimdir. Bu kadar kısa bir sürede Kürt örgütleri yüzlerce gelişkin kadro yetiştirdi. Sıkıyönetim ve 12 Eylül Cunta'sı ilk etapta kadroları hedef aldı. Devlet Kürt Halkı'nın çok kısa sürede devrim için aktifleşeceğini biliyordu, bu potansiyeli boşa çıkarmak için, kadrolara yöneldi. Kadroları korumayı ve yetkinleştirmeyi esas aldığını söyleyen, A. Öcalan ve yönetimi Kadroları koruyabildimi? Sadece 1982'nin ilk yarısında 25 beş dolayında kadro tasfiye edildi. Bir bölümü 1982 Haziran'ında İsrail'in Lübnan'a saldırısında, bir bölümüde Hezil çayında. Hezil çayında imha edilen grubun başında Şahin Kılavuz(Erzurum/ Karayazı) var. Şahin Kılavuz, PKK'de ilk defa Halk Savaşı ve gerilla üzerine araştırma yapıp
düşüncelerini bir bröşürde toparlayan ileri düzeyde gelişkin bir kadrodur. A. Öcalan'la çelişki içindedir.
Ş. Kılavuz Ankara'daki ilk kadrolardandır. Grubuyla ülkeye girdiklerinde, şehit olurlar. Cesetleri iki haftayı aşkın bir süre sonra Hezil çayında bulunur. A. Öcalan olayın KDP tarafından gerçekleştiğini söyledi. Bu bir iftiraydı. Sadece Güneyli ve Kuzeyli kürtleri birbirine düşürmek için yapıyordu. Olayın hangi karanlık güşler tarafından yapıldığı halende anlaşılmış değil!

PKK'nin en az kadro kaybı verdiği dönem,1982 sonları 1983 başlarıdır. Bu dönem M. Karasungur'un etkili olduğu bir dönemdir. 1983 Mayıs'ında Karasungur'un bir komplo sonucu (Komployu hazırlayan A. Öcalan'ın kendisidir) şehit olmasıyla bu dönem çabuk biter. Bu kısa dönemde kadrolar Güney Kürdistan'dan, M. Karasungur'un yönetiminden hazırlanarak ülkeye giriş yaparlar. 15 Ağustos eylemlerinin ilk hazırlıklarıburada yapıldı. Dikkat edilrse 15 Ağustos eylemlerindede fazla kadro kaybı yok. Bu dönem ülke içinde bulunan silahlı grupların sorumluları tümüyle kendi insiyatifleriyle hareket ediyorlar. Etkili ve başarılı olmalarının nedeni budur.
Buradaki iyi durumda 1984 sonları ve 1985 başlarında kurumlaşan Lolan yönetimiyle son bulur. Lolan yönetimi tam anlamıyla A.Öcalan'na bağlıdır. Artık burada da ikinci Bekaa başlar. Bu dönemden itibaren Lolan'da fiziki olarak işkenceler sonucu kadrolar imha edilir. Ülke'ye yönelik ise yanlış yönlendirmeler sonucu kadro kıyımı 1985' de zirveye çıkar.İşte 1986'da gerçekleşen PKK III. Kongre'sinde kadrolar yoktu. M. K ise isteyerek yada istemeyerek teslim olmuştu. İşte A. Öcalan'zafer kongresi' dediği III.Kongre'ye böyle ulaştı.

Bekaa'da ne silahlı eğitim vardı, nede siyasi eğitim. Askeri eğitimi, Ülke pratiğinde gelmiş arkadaşların deneyim ve tecrübeleri dikkate alınmıyordu. A. Öcalan'ın çözümlemeleri esas alınıyordu. Savaş tecrübesi hiç olmayan A. Öcalan'ın silahlı mücadele konusunda doğru karar alması zaten mümkün değil. Bu herkes için geçerli.

Eğitimler, arkadaşların gelişkinlik durumlarına göre verilmiyordu. A. Öcalan'ın değimiyle; 'burada herkes çıraktır' yani tek 'usta' kendisidir. Herkes çırak görüldüğü için verilen eğitimde çıraklara yönelikti. Yani yeni katılmış bir savaşçı adayıda, M. K üyesi hatta Parti kurucusu bir üyede aynı kategoridedir. Sözde bu da 'eşitlik' oluyordu. Bu yöntemle yapı ikiye bölünüyordu. Aydınlar ve Partililer 'Kemalist' oluyordu, yeni katılan köylü savaşçılar ise davanın sahibi oluyorlardı. Oluşturulan eğitim sisteminde, ne aydınlar köylülere yardımcı olabiliyordu, nede köylüler aydınlara. Adeta oluşturulan bu sünni yapı, birbirine düşman oldu.
Detaylarıda var, saymakla ve yazmakla bitmez. Köylüler her aydına düşman gözüyle bakıyordu. Türkçeyi doğru konuşmak bile Kemalistlik sayılıyordu. Diğer yandan ise, Bekaa'nı resmi dili hep Türkçe oldu. Türkçe bilmeyen Güneyli Kürtlerede Türkçeyi öğrenmek için kurslar verildi. Sanki zorunluymuş gibi. Oysa eğitimler sınıflandırmaya tabi tutulmalıydı. En az üç kategoride verilmeliydi. Yeni katılanlar, gelişmekte olanlar ve gelişmişler biçiminde olmalıydı. Oradaki arkadaşlar ancak bu şekilde birbirlerine yardımcı olabilirlerdi.
Herkes 'eşit'tir denildimi, kimse kimseyi kabul etmiyor. Farklı olan ve kabul edilmesi gereken tek biri var, gerisi yalan oluyordu.

Eğitimler bilimsel değildi, Öcalan'ın kendisini ilahlaştırma esası üzerinde veriliyordu. Bir kelime olsa bile Kürdistan Tarihi'nden bahsedilmedi. Koçkiri'den Şéh Sait hareketinden, Ağrı ve Dersim'den bahsetmek zaten 'suç'tu. Kürdistan Tarihi Öcalan'la başlamıştı. Öncesi yoktu. Bu günkü durum bunu kanıtlıyor; Ne Kürtlük var, ne Kürdistan, herşey A. Öcalan için!!!
Görevlendirmelerde rastgele yapılıyordu, ne fiziki durum, yaş, düşünsel gelişkinlik ve gönüllülük, hiç bir şey dikkate alınmıyordu. Bedran'ın durumunu örnek verdim. Bu kişinin ilk fırsatta kaçabileceği biliniyor ama gönderiliyor!!! Bu bilinerek yapılıyor, bir hata değil...
Raime (Adıyaman-Neziha) Köln Kürdistan Komite'de çalışıyordu. Çalışmalarında da oldukça aktif biriydi kısa boylu ve de çok zayıftı, incecik kolları bebek gibi de parmakları vardı. Şimdi bu bayan arkdaş bu haliyle gerillanın zor olduğu, Maraş ve Adıyaman alanına gönderilirmi? Gerillanın en az taşıması gereken araç ve gereçlerin ağırlığı en az 15 Kg dır. Raime bunu taşıyacak güçde değil. Sadece bu mu?

Değil!!! Daha bir kaç ay önce eşi şehit olmuş (Kazim) küçücük kızı Almanya'da o sıralar Bekaa'ya götürülüyor. (görüşüp görüşmediklerini bilmiyorum) Tüm bunlar düşünüldüğünde bayan arkadaşın gerillaya gönderilmesi ne demek oluyor? Hekes vicdanıyla düşünsün... Ve Raime çok kısa bir süre sonra şehit oldu.

Bu yöntem çok yaygın kullanıldı. Çok sadistçe bir yöntemdir. Acıyı münkün olduğu kadar paylaştırmak gerekiyor. Aynı ailelere ve bölgelere yüklenmek doğru değil, bu tüketir, desem ne fayda zaten amacın kendisi tüm değerleri tüketmekti. M. Karasungur'a Güneyde kopmlo yapıldı, hemen peşine Haydar Karasungur savaşa sürüldü, Halbuki savaşın içinde olmuş olsaydı dahi çekilmesi daha doğru olurdu. M. Hayri Durmuş 1982 Diyarbakır Zindan'ında şehit oldu, Peşine Kardeşleri Hüseyin ve Yıldız (Jiyan) savaşa sürüldüler. İkiside şehit oldu. Bu örneklerden onlarca sayabilirim. Kardeşlerin ailelerin peş peşe tüketilmesi hiçde toplumda iyi etki bırakmıyor. Toplumun psikolojisini bozuyor. Evet bunun için ısrarla yapılıyordu.
Müslüm abi (Dersim) 50 yaşlarındaydı. Yıllarca Dersim'de maliye memurlıuğu yapmış, 1980 sonrası Avrupa'ya geliyor ve bu alanda da Parti maliyesine bakıyordu. Herkesin saygı duyduğu saygı-değer bir yoldaştı, görevininde tam adamıydı. O'da Bekaa'da eğitime alındı, (1987-88) ve gerillaya gönderildi. Fazla sürmedi Müslim abimiz şehit oldu. Müslüm Abi'nin gerillada ne işi var? Bir kere 50 yaşında gerilla olunmaz!!! KDP ve YNK'ede elli yaş ve ellinin üzerinde de peşmerge var , ama bu peşmergeler yirmili yaşlarında (belki daha küçük yaşlarda) katılmışlar ve bir daha dağdan inmemişler yani onlar artık ilerlemiş yaşlarına rağmen fiziki olarak o yaşama alışmışlar. Gerillada ve askerlikde yaş ve fiziki güç çok önemlidir. Bana görte 5-10 yıl cezaevlerinde kalmış (istisnalar hariç) insanlarında gerillada işi olamaz. Devrimin çok farklı ve herkese göre, görev alanları vardır. Önemli olan iyi bir organizedir. Tabi doğru yapılmak istenirse...

Dilan, Parti taraftarı bir ev kadınıydı. 1988 yazında Dersim Raporu'nu Şam'a götürmek için kurye olarak görevlendirildi. Taraftar düzeyinde bir aktiviteside yoktu. Bir kaç gün sonra geri dönmesi gerekiyordu. A. Öcalan geri göndermiyor, Bekaa'da Akademi 'eğitimine' alıyor!!! Ve bir kaç ya sonra Dilan İsviçre'ye sorumlu olarak gönderiliyor. O zaman bile İsviçre'de binlerce PKK taraftarı kitle vardı.
Çok yönlü faaliyetlerinde yürütüldüğü bir alandı. Bir kaç aylık eğitimle, Dilan bu alandaki görevi yapacak kapasitede değildi. Yani görevlendirmelerde ölçü olmadığını belirtmek istiyorum.
Kadın olmak Bekaa'da suçtu, bunu yeterince açamadım. Bunun çok farklı nedenleri vardı.
Kürt kadını toplumsal gelişmenin dışına savrulmak istendi ve rolü engellendi. Bu durumu çok iyi açacak bayanlar var. Umarım açarlar. Kendilerinin yaşadıkları zorlukları ve nedenlerini en iyi yine kendileri açıklar...

Bekaa için sınırlı gözlemlerimi ve yaşadıklarımı yazdım. Yazmakla ve anlatmakla Bekaa bitmez.
Tarihin en büyük Özel Savaş oyunları orada hazırlandı, denendi ve Kürdistan'a taşırıldı, bu gün
yaşanan süreç tam anlamıyla Bekaa'dır. Kürt kendine yabancı oldu, kendine düşman oldu, hiç
bir düşmanın bize veremediği zararı kendimiz yapıyoruz, Bekaa bu işte!!!

Selam ve saygılarımla 07.02.10

Salih Aras Uzun suredir Bekaa vahseti basligi altinda yazilar yazmaktadir. Her miletin oldugu gibi Kurdlerde kendi tarihi ile yuzlesmelidirler. Tarih tek tarafli yazilmaz bir butun icinde ele alinir. Sayin Arasin yazilarina baktigimizda sanki kendisi PKK nin en ust duzeyinde yer alan biri gibi degilde, Orgutun icinde gozlem yapan bir yabanci yada gazeteci gibi yazmaktadir. Gerek Bakada yasananlari anlatirken gerek avrupadaki bir cok olayi anlatirken Disraidan bir gibi hareket etmektedir. Kimsede sayin Arasa sorma geregi duymamaktadir ya kardesim sen En ust duzeyde gorev alan biri olarak bu yanlis seyler yasanirken neden sesini cikarmadin. Neden bu oldurulmelere karsi cikmadin? Avrupada birinci derecede sorumlusun ama avrupada olumler yasaniyor sen sorumlulugu baskalarina atip siyriliyorsun Bu olaylarda Sayin Aras ve benzerlerinin hatasi yok? PKK birilerinden supheleniyor, (dogru veya yanlis) Ve bu suphelendigi kisiyi arasa teslim ediyor, kapali bir alanda tutmasi icin, aras ne yapiyor, alip meyhanelerde gezdiriyor. Sonuc bu kisi kaciyor bildigi bilmedigi duydugu duymadiklarini mahkemelere cikip anlatiyor! Peki Salih aras niye bu suphenilen insanlari serbes birakiyor.? Yine asyin Arasin belirlemesi ile yola cikalim “ yuzlerce jitem elemani bekada egitimden gecti diyor“ Peki yuzlerce jitem mit ajan bekada gecmisse PKK ninde birilerinden suphe etmesi, bazi insanlari sorgulamasi normal bir olay degilmi? Sayin Aras'in yazilarini devamli izlemeye calistim, isledigi konularin basinda Dersimliler gelmektedir. Bence burdaki amaci Dersimlilerin ugradiklari haksizliklari ortaya cikmak degildir. Dersimlilerden yola cikarak, Dersimlilerin dersime olan bagliliklarini kullanarak PKK karsiti bir ortam yaratmaktir. Sayin Aras siai devamli islemektedir. Siari ne kadar tanimis, ne kadar anlamistir? Siarin dusuncelerinin ne kadarina ulasa bilmis. Tabi kendi belirlemelerindede anlasildigi gibi, bir kac kere sohpet etme olanagi bulmus. Siar oyle bir kac sohpet ile anlasilacak siradan bir insan degildi. Sayin Aras sekesenlerden sonra Avrupadan sorumluluk alan biridir. Hemde en ust duzeylerde. Ama gelin gorunki sekiz senelik bir zaman zarfinda yasanan bunca olay olmasina ragmen sanki kendisinin haberi yokmus gibi davranmaktadir. Yada Apo telefon etti iki saat uc saat felen filanla konustu diyerek baskalarini sucluyarak siyriliyor. Bence tam Aksine belirttigim yillar icinde yasanan her olumsuzlukta arasin payi buyuktur. Hatta cogu olaylarin bas sorumlusudur. Sayin Kemel Burkay Anilarini yazmis Ama bir cok insanda bu anilara karsi elestirilerini ortaya koymus. Ama soz konusu PKK olunca her kes suskunlasiyor. Kimse sormuyor anilarin sahiplerine bu olaylar yasanirken siz neyin sorumlusu idiniz. Sozunuz para etmiyorduysa neden on yillarca oralarda durdunuz? Neyin firsatini beklediniz? Bir seyleri ele gecirme mi bir firsatlari yakalamami? Koseyi donme mi? neyi beklediniz? Orgutten ayrilirken beraberinde goturduklerinimi bekledi ? o degildiyse neyi?

Neuen Kommentar schreiben

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.