Direkt zum Inhalt
Submitted by Aso Zagrosi(ar… on 28 Juni 2008

82.ölüm yıldönümünde Şêx Said ve dava arkadaşlarını saygıyla anıyorum...

Bugünlerde Kürdistan halkı, Kürd halkının ulusal önderlerinden Şêx Said ve 46 arkadaşının sömürgeci Türk devleti tarafından alçakça idam edilişlerinin 82. yıldönümünde anacak..

Osmanlı devletinin yıkılmasından sonra, geçmişte Osmanlılar tarafından işgal edilen ve sömürgeleştirilen halklar kendi ulusal bağımsızlıklarını ilan ederek, kendi ulusal sorunlarını çözdüler... Ermeni gibi bazı halkların ulusal sorunu Osmanlılar tarafından " jenosid" vasıtasıyla çözüldü... Hatta Türklerde Osmanlı devletinin enkazı üzerinde kendi devletlerini kurabildiler...

Birinci dünya savaşının sona ermesinden sonra büyük bir ulusal bilinç ile donanmış Kürd ileri gelenleri, aristokratları, aydınları ve subayları da bağımsız bir Kürdistan devletini kurmak için harekete geçtiler. Ama, Kürdistan de facto 5 parçaya bölünmüş durumdaydı... İngilizlerin hakim olduğu Kürdistan'ın Güneyinde Şêx Mahmud başkanlığında Kürdistan Hükümet kurulmuş; Kürdistan'ın doğu yakasında Simko önderliğnde Fars devletine karşı ciddi bir direniş yaşanıyordu... Kürdistan'ın batısında ciddi bir hareketlilik ve ülkemizin kalbi durumunda Kuzey Kürdistan'da Koçgiri Devriminin yenilgisinden sonra gizli bir şekilde faaliyetlerini sürdüren Cibranlı Xalid Beyin önderliğindeki Azadî örgütü Türk devletiyle nihayi bir hesaplaşma içine girmek için siyasi, örgütsel, askeri, lojistik ve diplomatik hazırlıklar içine girmişti...

O dönem hareketli, diri ve farklı siyasal anlayışlara sahip olsalarda, bağımsız Kürdistan konusunda hemfikir olan Şêx Mahmud, Cibranlı Xalid Bey ve Simko arasında geniş ilişkiler ve mektuplaşmalar vardı... Batı Kürdistan'a yerleşen Kürd ileri gelenleriyle de ilişkiler vardı.. Kürdistan'ın 5.parçası olan Kafkasya bölgesi birinci dünya savaşının sonunan varıldığı zaman Kürdler büyük oranda "etnik arındırmaya" kurban gitmişti... Ermeniler "büyük Ermenistan devletini" kurmak için yoğun bir Kürd kıyımını gerçekleştirdiler.. Bu kıyımdan Rus asker ve subayları dahi rahatsız olmuşlardı.. M.Ö "Küçük Med" olan ve yüzyıllarca süren "Şeddadi ve Rewadi Kürd devletlerinin" diyarı olan bu bölgede bugün resmi olarak tek bir Kürd yok.....!!!!!

Cıbranlı Xalid Beyin önderliğindeki Azadi Partisi o dönem Kürd ileri gelenlerinin ezici çoğunluğunu saflarında toplamış, harekete geçmek için o dönemdeki Sovyetler Birliğinin onayını bekliyordu.. Cibranlı Xalid Bey ve Azadi'nin diğer önde gelenleri sürekli Rus yetkilileriyle görüşüyor ve görüş alış verişinde bulunuyorlardı.. Azadi Partisi farklı kanallar aracılığıyla Fransa ve Britanya'nında yardımını almaya çalıştı.. Ama, hiç kimse olumlu yaklaşım göstermedi. Sovyetler Birliği ise Kemalistlerle işbirliği içinde resmi olarak "kimin denetiminde olursa olsun, bağımsız Kürdistan'a, hatta otonom Kürdistan'a karşı olduğunu......... Sovyetlerin çıkarına olmadığını " strateji olarak tespit etmiş, Kürdleri oyalamaya, kemalistlere zaman kazanmaya ve Kürdleri İngilizlere karşı kışkırtmaya çabalıyor..

Hakimiyet alanları konusunda İngilizlerle sorun yaşıyan Fransa, İtalya ve Rusya'nın kemalistlerle ilişkilerini geliştirmeleri, ikili antlaşmaları imzalamalarına bağlı olarak İngilizlerde kemalistlerle ilişkilerini geliştirmeye çalıştılar...

Şêx Mahmud'un Seyid Taha, Mustafa Paşa Yamulki ve kardeşinin ikazlarına rağmen Kemalistlerle 10.maddelik antlaşmayı imzalaması, Sovyetlerle ilişki kurması var olan sürecin tümden Kürdlerin aleyhine işlemesiyle sonuçlandı..

İngilizlerin Lozan Konferansında Musul Vilayeti karşılığında Türklerle anlaşmaya varmaları neticesinde Kürdler tümden dış destekten yoksun kaldılar..

Sonuç olarak Bolşevikler ve Kemalistler anti Kürd politikaları konusunda başarıya ulaşmışlardı..

İhsan Nuri Paşa, İsmail Hakkı Şawes ve Ali Riza'nın önderliğindeki Hakkari direnişi, ardından Azadi Partisinin önderlerinden Xalid Bey ve Yusuf Ziya Beylerin gelen tutuklamaları zaten dış destekten tümden yoksun olan hareketin saflarında büyük bir handikap yarattı. Türk devleti bu tutuklamalardan sonra Şêx Said Efendi'yi ele geçirmek için yakın akrabası olan birinden dolayı "şahit" olarak mahkemeye çağrılıyor... O dönem gelişmelerden yakından haberdar olan Nuh, Şêx Saidi Kemalistlerin komplosu konusunda haberdar ediyor.. Şêx Said Efendi, ayaklanma hazırlıkları hızlandırmak için bölgede yoğun bir sefere çıkıyor. "Piran Olayı" ile birlikte ayaklanma zamansız başlıyor... Ama, Şêx Said Önderliğindeki 1925 Kürdistan Devrimi kısa bir süre içinde Malatyadan, Erzincan'a, Harput, Bingöl, Muş , Erzurum gibi Kürdistan'ın çok geniş bir alanına yayılıyor.. Kürdistan savaşçıları, "Bijî Kurd", "Bijî Kurdistan", "Bijî Kurdistana Serbixwe" (Sovyet Rusya arşivinden) sloganlarıyla Diyarbakır üzerine yürüyor, "Amed şehrini kurtararak Bağımsız Kürdistanı ilan edeceklerdi".....(Rus Arşivi)

İngiltere, Fransa, Sovyetler Birliği, İran vb.. devletlerin Kemalistlerle birlikte hareket etmeleri ve her türlü yardımı sunmaları neticesinden Şêx Said önderliğindeki 1925 Kürdistan Devrimi toplu bir kıyımla sonuçlandı, Kürdistan harabeye çevrildi, Kürdlere karşı her türlü insanlık suçu, savaş suçu işlendi ve Kürdler jenosidten geçirildi...

Bu Kürd kıyımı esnasında dünyanın belli başlı devletleri sadece Kürdlerin hareketi ve içeriğini çarpıtmakla yetinmediler, Kemalistlere her türlü desteği sundular... Fransa demir yollarını Kemalistlere kullandırmamış olsaydı, durum dahada farklı olabilirdi, Diyarbakır Kürd özgürlük savaşlarının eline geçebilirdi.. İngiltere'nin pro Kemalist tutumu olmamış olsaydı, Güney Kürdleri kardeşlerinin yardımına koşabilirlerdi..

Bolşevikler ise Kürdistan'da bulunan bir çok konsolosluklarının "hareketin ulusal niteliğine" ilişkin, "Bağımsız Kürdistan devletini kurma" istemine ilişkin verdikleri raporlara rağmen, Kemalistlerin ağzıyla ve hatta bazen Kemalistleri de aşarak Kürdlere her türlü hakaretleri yağdırıyor ve kıyım çağrıları yapıyordu.. Bölşevik basın anti Kürd Türk basınını günlük çeviriyor " Genç kurtarıldı", " Şêx Said Yakalandı!!", yada Mustafa Kemal'ın "Kürdistan dağları Şeyhlere Mezar olacak" gibi söylemlerini manşetlerde veriyorlardı.... Bir yandan Sovyet yöneticilerinin ellerinde bulunan raporlarda "Kürdler her zaman Sultana, hilafete ve saltanata karşı ayaklandılar",....... bu ayaklanmaya Alevi, Zaza, Êzidî, Ermeni, Şafi Kürdler katılmış... Bunların hepsi ortadoks islama karşılar" denilmesine rağmen, Sovyet yöneticileri ve basını "Kürdler hilafet ve salsanatı yeniden tesis etmek için devrimci Ankara hükümetine karşı ayaklandılar" diyebiliyorlardı..

Aslında Sovyetler Birliğinin 1925 Kürdistan Devriminin detaylarına ilişkin binlerce belgesi incelendiği zaman, Sovyetler Birliğinin Azadi Partisinin Başkanı ve Sovyet Konsolosların söylemiyle o dönemdeki Kürd toplumunun " en teorik ve en askeri" önderi olan Cibranli Xalid Beyin tutuklanması ve yokedilmesinde rol oynadığı ortaya çıkmaktadır Elimizdeki belgelerden göre Cibranli Xalid Beyin Sovyetlerle olan ilişkileri en azından 1920'ye dayanıyor. Kısacası Xalid Bey 4 yıl boyunca Sovyetlerle ilişki halindeydi.. Sovyet yetkilileri Onlar Xalid Bey ve faaliyetleri hakkında düzenli rapor tutuyorlardı.. Kürdlerin ayaklanacağına kesin gözüyle bakıyorlardı ve Kemalistlere karşı Kürd ayaklanmasının düşmanıydılar. Xalid Bey gibi bir lideri yok ederek hareketin başsız kalmasını düşünebilirler... Çünkü, Xalid Bey hakkında sürekli rapor tutan Sovyet yetkilileri, ansızın ölüm sessizliğine ve Kürdlere karşı her türlü hakaretleri yağdırmaya başladılar.. Ankara'da yada İstanbul'da tutuklanan bir Türk işçisi yada solcusu hakkında hem Sovyet basınında ve hemde Komintern bültenlerinde yer verilirdi.. Hatta, bir çok defada doğrudan Kemalistlerle ilişkiye geçerek bu insanların durumuna açıklık getirmeye çalışıyorlardı.. Ama, her türlü gelişmelerde haberdar olan Sovyetler Birliği Erzurum'da bulunan Xalid Beyi Türklerin planları konusunda uyarabilirdi, tutuklanmasını boşa çıkarabilirdi.. Yada Cibranlı Xalid Bey yakalandığı zaman yaşamı için bir girişimde bulunabilirdi....

Sonuç olarak, görünen o ki Sovyetler Birliği Kemalistleri Kürd ayaklanması hakkında bilgilendiriyordu...

Türk devleti, 1925 Kürdistan devrimini ateş ve demirle bastırırken, Kürdlerin soykırımı yanında Kürd elit ve aristokrat tabakasını da yok etmeye çalıştı. Diyarbakir'da Şeyh Said ile birlikte idam edilen 46 Kürd bu kategoriye dahildir.. Kemalistelerin kıyımından kurtulan Kürd elit tabakası daha sonraki Ağrı, Dêrsim ve Sason gibi direnişleri örgütledileri..

82.yıldönümü vesilesiyle Şêx Said Efendi'yi ve 46 dava arkadaşını saygıyla anıyorum...
27.06.2007

Aso Zagrosi

Biryara dadgeh û walîyê dewleta tirk, helwesta rêxsitinên Kurdistanê bi civîna çapemenî û çalakiya rûniştinê hat protestokirin... Îbrahîm GUÇLU (ibrahimguclu21@ gmail.com) Dadgeha Cezyê ya Sulhê ya 2-emîn a Diyarbekîrê dawetnameya Bîranîna Tevgera 1925-an, Waliyê Diyarbekirê jî panel qedexe kir. Piştî van biryaran Komîteya Bîranînê biryar da ku li ber Şeredariya Bajarê Mezin a Diyarbekirê van biryaran protesto bike. Ev protesto û rûreşkirina biryarên dezgeh 3u desthilatdarên dewleta tirkan îro (28. 06. 2008) pêk hat. Bi sedan kes beşdarî civîna çapamenî bûn. Di destpêkê de ji bona Serok û Têkoşerên Kurdistanê rêz hat girtin û yek deqîqe hat rawestandin. Di civînê de min li ser biryara dadgeh û walî axevtinek kir. Ez ev axevtena xwe li jêr pêşkêş dikim. Li ser navê Komîteya Bîranînê Şêx Zeynel Abîdîn Ozalp bi kurdî, Mehmed Konuk bi tirkî bîrûreyên hevmişterek yên Komîteya Bîranînê pêşkêş kir. Ji bona serok û şehîdên Kurdistanê fatîhe hat xwendin. Piştî van xebatan, ez ji bona ku biryarên dewletê, helwesta sist ya rêxistinên Kurdistanê bi tevayî protesto bikim, min dest bi çalakiya rûniştinê kir. Bi dehan kes jî, ji bona piştgirî beşdarî çalakiyên bûn. Pişt re jî, min bersîv da rojnamevan û telewîzyonçêkaran. * * * EZ/EM BIRYARA DESTHİLATDARÊN DEWLETA TIRKAN BI DENGEKÎ BILIND RÛRÊŞ Û ŞERMEZAR DIKIN... Xwişk û Birayên Delal, Beg, Mîr, Şêx, Axa, Karker, Gundî, Reşweşbîr û Siyasetvanên Kurdistanê, 17ê Nîsanê1925-an, 27ê Gulanê 1925-an, 28-29ê Hezîranê 1925-an di dîroka Kurdistanê de rojên gelek tarî ne. Kurdistanê di wan rojan de serok û têkoşerên xwe yên gelek hêja, leheng, bi aqil wendakirin; neteweya Kurd bê aqil û bê serok man. Di wan rojan de, serok û têkoşerên Serîhildan û Tevgera 1925-an Şêx Seîd Efendiyê Pîranê û Xalid Begê Cibr'î û Hevalên wî hatin darde kirin. Dema ku mirov li peyvên wan serokên Tevgera mêze dike, tespît dike ku çima devleta tirk hîn ji wan re dijmine. Ez dixwazim ji wan çend pêyvên serokên Kurdistanê bînim ser zimên. Serokê Tevgerê Şêx Seîd Efendî dibêje ku: “Îro jiyana min a li vê dinyayê bidawî tê. Ez ne poşman im, lewra ez ji bo neteweya xwe tême gorîkirin. Tenê daxwaza me ev e, ku neviyên me li hemberê dijminan me şermazar nekin.“ Serokê Rêxistina Azadî dibêje ku: “Ez li hemberê we tenê nînim. Di pişta min de li Îranê û li Mezopotamyayê û li Tirkiyeyê neteweyekî gewre yê kurd heye. Îro hûn min darve dikin, lêbelê em qet şik ji vê yekê nakin ku dê sibêroj neviyên me jî, we tune bikin.“ Kemal Fewzî dibêje ku: “Kurdistan wek bihuşt e û ya me ye, xwediyê malê em in, kî çi dibêje bila bêje, emê dîsa têkevin hundir, tu hêzek nikare li hember vê yekê bibe asteng, lewra ew yê me ye.“ Dr. Fuad dibêje ku: “Ji bo welatê xwe bi mêranî mirin, her gav di bîra min de bû. Ev axa ku îro em li ser tême darvekirin, bêguman dê rojekê ala serxwebûnê li ser bête hilkişandin.“ Ev peyvan derdixin holê ku Dewleta kolonyalîst a dijminê neteweya Kurd bi kuştina wan serokan çi qezençkirine. Lewra di Tevgera 1925-an de beşek, pişt re jî di Tevgera 1932-an de li Agriyê, di sala 1938-an li Dersîmê beşek serokên Kurdistanê hatine kuştin. Wê demê dewlet biserket. Lewra hîn ji wê demê vir ve jî, li Bakurê Kurdistanê serokatiyeke Kurdistanî nehat meydanê. Bi deh salan gelê Kurdistanê, kurperwer'ên Kurdistanê nikariye ji serok û têkoşerên re xwedî derkevin. Bes piştî salên 1970-yî tevgera Bakurê Kurdistanê bi gelek şaşiyên xwe ve jî, ji serokên Tevgera 1925 û tevgerên din re bi awayekî xwedî derketin. Piştî salên 1980-yî ew jî mimkûn nebû. Çend sal in ku çandeke nû diqewime û ji serok û têkoşerên Tevgerên Kurdistanê re xwedê tê derketin. Xebata me jî, beşek ji wê xebatê ye. Me biryar da ku em Serok û Têkoşerên Tevgera 1925-an bi çend çalakiyan bîrbînin. Yek çalakiya me, ev panelê bû. Çalakiya me ya duyem, li pêş Mîzgefta Mezin, li ciyê ku serokên Kurdistanê hatine darde kirin bîranîn; emê sibê vê wezîfetya xwe pêk bînin. Çalakiya me ya sêyem jî, emê di 04. 07. 2008-an de di saet 14.00-an de piştî nimêja înê, li Mala Taziyê yê Lîceyê mewlûdê bi kurdî bê xwendin. Ji bona vê yekê me wek Komîteya Bîranîne bi malbatên serok û têkoşerên Tevgera 1925-an re danûstandin kir. Ew ji ciyê dûr hatin vira. Şêx Ehmedê kurê Şêx Seîd Efendîyê mezin bi ew emir û nexweşiya ji Erzorumê hatiye, lê ji bona ku li ser piya nikare raweste, me nikarî ku wî bînin vira. Wan careke din wezîfeya xwe li hemberî serokên me û bavûkalên xwe anîn cî. Em ji wan re û ji we re sipas dikin ku hûn bi me re ne. Hezar mixabin dewleta koonyalîst ya bürokrasiya sivîl û leşker panela me qedexe kir. Ji bona vê em li ber tavê, ji bona ku biryara dadgehê û wîlayetê protesto bikin; wezîfeya xwe li hemberî serok û têkoşerên Kurdistanê pêk bînin, em li derva civiyan e. Ji bona vê me bibexşînin. Lê em baş dizanin ku ji bona ku hûn vatiniya xwe ya neteweyî û Kurdistanî bînin cî we di jiyana xwe de gelek zehmetî dîtine û hûnê tehemûlî vê zehmetiyê û zehmetiyên din yên xirabtir jî bikin. Walî dema ku panela me qedexekiriye berjewendî û ewlakariya kamuyê, hizur û ramana civakê gûya dayê berçav. Ev sedeman, sedemên xuya yî ne. Lewra em baş dizanin ku aram û hizura kurdan ji bo wan ne girîng e. Sedema esasî ya qedexekirinê ew e ku ew dijminên mafê neteweya kurd in û ew ji navê Kurdistanê ditirsin û ew dixwazin ku Kurd di bin bandora neteweya tirk û dewleta kolonyalîst de jiyana xwe bidomînin. Ew, ji jiyarbûna neteweya kurd, ji Tevgerên Kurdistanê, ji serokên Kurdan, ew ji we, ji her kurdekî tirsin. Ji bona vê yekê her kurdekî dijmin dihesibînin û dixwazin kurdan bikin tirk, yan jî ji holê rakin. Yekûyek, bi sedan, bi hezaran, bi dehzaran, bi sedhezaran qetilikirina kurdan ji bona vê yekê ye. Dijminiya dewleta tirkan, ji bona vê li dijî Komara Kurdistanê ya Mehabadê û Otonomiya Kurdistanê ya sala 1970-yî û Dewleta Federe ya Kurdistanê ye. Ji bona vê dixwazin ku Dewleta Federe ya Kurdistanê bê hilweşandin êrişên leşkerî pêk tîne. Gelo ji bo kurdan panel û an jî civînek çawa dikare hizur û ramana civakê xerab bike? Desthilatdarên dewletê dema ku ev biryara girtin, ji kurdan pirsiyan ku panelêke di derheê serok û têkoşerên Tevgara wan ya Tevgera 1925-an de wan bê hizur dike, yan na? Lê em baş dizanin ku desthilatdarên dewletê tirkan hîç demekê îradeya neteweya kurd nehesibandine û ciddî jî negirtine. Wan biryarên xwe her demê gorî refleksên xwe yên kolonyalîst û ji kurdan re dijmin girtine. Ev biryara yek ji wan birayaran e. Dewlet û desthilatdarên tirkan dijminên maf û azadiya xweîfadekirinê û fikir in. Ew li dijî bîrûreyêm kurditî û rêxistinîbûna gelê kurd in. Ew dixwazin ku kurd bi her awayekî di nav tirkan de bên helandin. Ew li dijî maf û azadiyên mirovî ne. Ew şiklî dixwazin bibin Ewrupayî, lê ew naxwazin ku bibin demokrat, ji mafê kêmneteweyan û neteweya kurd re rêz bigrin. Ew biryara desthilatdarê dewletê, li dijî Peymana Mafên Mirovî ya Ewrupayê, Beyannameya Mafên Mirovî ya Navneteweyî, Krîterên Kopenhagê û Belgeya Şerîkatî ya Beşdariyê ya Ewrupayê; li dijî Peymanên ku mafên neteweyan û kêm neteweyan diparêzine ne. Ew biryara desthilatdarên dewleta tirkan, li dijî hiqûqa navneteweeyî û heta li dijî hiqûqa herêmî ye jî. Ew her demê ji dervayî hiqûqê dilivin. Hafiza ya wan ya nehiqûqî gelek zindî ye. Wek tê zanîn ku serok û têkoşerên Tevgera Neteweyî ya Kurdistanê ya 1925-an jî li Dîwan-a Herbê û li Mehkemeyên Îstîqlalê şiklî hatin girtin û hatin îdam kirin. Ji bona vê yekê ez biryara wan ya di derheqê serok û têkoşerên Kurdistanê de tune, ne meşru, ne hiqûqî, ne însanî îlan dikim. Di merhelaya nû ya Tevgera Bakurê Kurdistanê de jî ev bêhiqûqiya bûye sîstemekê û îro jî ew bêhiqûqiya dom dike. Li Amedê walî, dozger, hakîm, dadgeh bi bi emrê polîsan biryar digrin. Ji bona vê jî li Kurdistanê dewleta kolonyalîst di hemendem de dewleta polîsan e. Dewlet û desthilatdarên tirkan ji xebata vekirî û bêîttaatkar ditirsin. Lewra piştî şerê sar û di şertên dinyaya îro de xebata vekirî û demokrat û bêîtaatkarî dewletê dixwe tengasiyê. Lewra xebata vekirî û bêîtaatkar jêbere wan xerab dike. Dewleta Tirkan ji bona ku jiyana xwe bi teror û şiddetê didomîne û dewleteke terorîst e, ji bona ku ev jiyana xwe bidomîne hewcedarî awayê hêan yên ku wan meşru nîşan bide ye. Ew dixwazin ku her kurdek di şertên veşartî de xebat bike û xwe bi rêxistin bike. Kurd jî wek wan metodên ne însanî bi kar bînîn, pişt re jî ew rabin van karan ji bona meşruiyeta xwe mihafaza bikin, bi kar bînin. Ji bona vê yekê ez gelek aşkere diyar dikim ku divê em nayên lîstika desthilatdarên dewleta tirkan. Divê em her demê karên vekirî û karên ku meşruiyeta dewleta tirkan muhasebe bike û derxe holê tespît bikin û bixin jiyanê. Ji bona vê dema ku wan îzin neda panel, konferans, civînên vekirî yên minaqeşeyê yên kurdan; divê em “Panelên Kolanan“, “Konferansên Kolanan“ û awayê xebatê yên wekî din ku dewleta tirkan bixe rewşeke zor pêk bînin û jêbere dewleta tirkan xerab bikin. Ez piştî van tespît û nerînên xwe, li ber serok û têkoşerên Kurdistanê û we, desthilatdarên dewleta tirkan bi dengekî bilind protesto û şermezar dikim. Ez dibêjim ku li Rojava Tirkiyeyê di nav dewletê de nekokî û dijminitî hebe jî, ev nekokî û dijminitî li Kurdistanê diqede. Walîyên Partiya AK-ê jî, ji bona dewletê û ew dewleta ku dixwaze mifte li deriyê partiya wan bixe re, xebat dike. Heta dikarim bibêjim ku di van rojên dawî de mensup û alîgir û bûrokratên Partiya AK-ê ji bona ku ji dewletê re xweş û şêrîn xuya bikin, îşguzarî dikin li Bakurê Kurdistanê û li Herêma Federe ya Kurdistanê ji karên sererkaniya dewletê re dibêjin erê, an jî bi hev re van karan dikin. Bimînin di xêr û xweşiyê de. Amed, 28. 06. 2008

1925 Kürdistan Ulusal Hareketi, Kürt Halkının önemli bir tarihsel mirasıdır. 1925 Kürdistan Ulusal Hareketi, 20. Yüzyılın başlarında Kürt tarihinin çok önemli siyasal ve toplumsal olaylarından birisidir. Osmanlı İmparatorluğunun dağılma sürecine girmesi ve Türkiye Cumhuriyeti adıyla yeniden organize edilmesiyle birlikte; Kürt Milletinin inkar edilmesi, ulusal-demokratik haklarının gasp edilmesine karşı gelişen örgütlü toplumsal bir harekettir. Mustafa Kemal, göz diktiği iktidarın önündeki en büyük sorun olan, Kürt ulusal haklarının nasıl gündemden düşürüleceğidir. Bu nedenle resmi ideoloji olarak Kemalizm, anti-Kürt refleks zeminine oturmuştur. Türk Devleti'nin militarist, otoriter ve anti-demokratik bir nitelik kazanmasında, tarihsel geleneği kadar Kürt-Kürdistan Sorununun ağırlığı vardır. Kürtler, bağımsızlık ve özgürlükleri için, 1920'li yıllarda Kürdistan İstiklal Komitesi (Azadî) öncülüğünde, ulusal-demokratik talepleri etrafında örgütlenmeye başladılar. Kemalistlerin aldatma taktiklerinin ortaya çıkması ve Lozan Anlaşmasıyla Kürtlerin imha ve inkarına uluslararası onay verilmesi, Kürt ulusal muhalefetinin, çok kısa süre içinde, geniş bir toplumsal alana yayılmasına yol açtı. Kürtler, tarihlerinde ilk kez güçlü bir şekilde ulusal-demokratik talepleri etrafında kenetlenmeye başladılar. Kürt örgütleri, Kürt aşiretleri, etkin Kürt din adamları, Kürt aydınları aynı çatı altında bir araya gelebildiler. Kürdistan İstiklal Komitesi(Azadî), meşru Kürt ulusal taleplerini her düzeyde dile getirdi. Özellikle mazlum Kürt Halkının taleplerini desteklemeleri için, “ezilen halkların dostu“ olduğunu söyleyen Bolşeviklerin nezdinde yoğun diplomasi yürüttüler. Bolşevikler, dizlerinin dibindeki mazlum Kürt Halkının taleplerine hiçbir zaman destek olmadılar. Wilson prensiplerine rağmen, Batı dünyası da Kürtlerin statüsüz bırakılmasına onay vermiştir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin Kürtlerin ulusal-demokratik taleplerine tepkisi kanlı ve vahşice oldu. Çeşitli entrikalarla Azadî Örgütü lideri Cıbranlı Halit Bey ve örgütün askeri- siyasi kadroları tutuklandı. Devlet güçlerinin provakasyonu ile Kürdistan Ulusal Hareketi 13 Şubat 1925 günü Piran'da zamansız başladı. Buna rağmen Kürdistan Ulusal Hareketi kısa süre içinde, Kürdistan'da çok geniş bir alanda denetimi sağladı. Bundan sonrası tam bir yıkım ve vahşet örneğidir. Hareket kısa sürede askeri darbe yer. 14 şehir, 700 köy, 9000'e yakın ev harabeye döner. 7.500 kişi zindana atılır ve bunlardan 660 kişi idam edilir. 80.000 Kürt öldürülür, 50.000 kişi göç ettirilir. Hareketin başında bulunan Şeyh Said ve arkadaşlarının 15 Nisan 1925 tarihinde Varto' da yakalanmasıyla seri idamlar başladı. Yüzlerce Kürt Hınıs'ta kurulan Harp Divanının kararıyla anında sorgusuz-sualsiz kurşuna dizildi. - 14 Nisan1925 tarihinde Azadî Örgütü lideri Halit Bey, Yusuf Ziya Bey, Teğmen Ali Rıza Bey, Mele Abdurrahman ve Faik Bey Bitlis Harp Divanın kararı ile Bitlis'te, - 17 Nisan 1925 tarihinde Azadî kadrolarından Doktor Fuat ve Şeyh Eyüp, Şark İstiklal Mahkemesinin kararı ile Diyarbakır Saray Kapı'da, - 27 Mayıs 1925 tarihinde Seyit Abdulkadir, oğlu Seyit Mehmet, Kemal Fevzi, Hacı Ahti, Mehmet Tevfik, Kör Sadi ve Hoca Askeri, Şark İstiklal Mahkemesinin kararı ile Diyarbakır'da, - Şeyh Said , Şeyh Abdullah, Kamil Bey, Baba Bey, Şeyh Şerif, Fakif Hasan, Hacı Sadık Bey, Çanlı Müftü Şeyh İbrahim, Şeyh Ali, Şeyh Celal, Şeyh Hasan, Garipli Mehmet Bey, Hanili Mustafa Bey, Hanili Salih Bey, Çanlı Şeyh Abdullah, Şeyh Ömer, Şeyh Adem, Madenli Kadri Bey, Peyranlı Mele Mahmut, Şeyh Şemsettin, Şeyh İsmail, Şeyh Abdullatif, Şeyh Hasan, Bolikanlı Mele Emin, Arap Abdi, Kargapazarlı Mehmet Ağa, Şenlikli Süleyman, Musyanlı Mele Cemil, Demirci Süleyman, Süleyman Efendi, Tahir Efendi, Hanili Mahmut Bey, Hacıbegli Şeyh Ali, Bolikanlı Hacı Halit, Diyadinli Timur Ağa, Hınıslı Abdullatif, Karyeli Mehmet Bey, Sülayman Bey, Bahri Bey, Şeyh Cemil, Çapakçurlu Yusuf, Şenlikli Ali Badan, Kargapazarlı Halit, Jandarma Hamit, Tahir Bey, Nahiye Müdürü Tayyib Ali Haziran 1925 tarihinde 28/29 bağlayan gece, Şark İstiklal Mahkemesinin kararı ile Diyarbakır Ulu Camii'nin önünde idam edildiler. Seri idamlar Elazığ ve diğer şehirlerde 1926 yılına kadar devam etti. Kürt Halkı, ayaklanma sonrasında büyük haksızlıklarla karşı karşıya kalmış, toplu şekilde katledilmiştir. Kurulan özel mahkemelerde hareketin liderleri ve kadroları Bitlis, Diyarbakır ve Elazığ'da; hukuka ve insanlığa sığmayan yöntemlerle cezalandırılmışlardır. İstiklal Mahkemeleri, Türkiye Cumhuriyeti'nin menfaatlerini korumak için kurulmuş, meşru olmayan mahkemelerdi. Bu nedenle, 1925 Kürdistan Ulusal hareketi liderleri ve savaşçılarının yargılanmasının, evrensel hukukla ilişkisi yoktu ve şekli bir yargılamaydı. Aslında doğrudan ölüm infazlarının, sahte mahkemeler yoluyla onaylanmasıydı. 1925 Kürdistan Ulusal Hareketinin liderleri, Kürt Halkının özgürlük mücadelesinin kahraman isimleridir. Direnişleriyle ve onurluca duruşlarıyla idam sehpasına başı dik yürüyebilecek kadar davalarına bağlıydılar. Ayrıca, 1925 Kürdistan Ulusal Hareketinin liderleri, yıllarca Kürt Halkının meşru ve haklı ulusal istemleriyle gündeme geldiler, halkın kalbinde, bilincinde, folklorunda ve türkülerinde yer edindiler. 1925 Kürdistan Ulusal Hareketi'nin hedefi; Kürtlerin dünyadaki diğer milletler gibi kendi devletine sahip olmasıdır. Günümüzde de bu konuda köklü tartışmalar devam etmektedir. 1925 Kürdistan Ulusal Hareketi, bu günde aydınlatıcı özelliğe sahiptir. Ulusun kendi kaderini tayin etmesi vazgeçilemez bir haktır. 1925 Kürdistan Ulusal Hareketi, amaçları ve duygularıyla geniş kitlesel bir tabana dayandı. Kürt Halkının talep ve duygularıyla bütünleşti. Bu nedenle haklı ve meşru bir harekettir. 1925 Kürdistan Ulusal Hareketi, Kürt Halkının tarihsel önemli miraslarından birisidir. Bu mirasa sahip çıkmak, yeni kuşaklara aktarmak her Kürdün, her Kürt aydınının ve siyasetçisinin görevidir. 28- 29. 06. 2008 * 1925 Kürdistan Hareketi'nin Lider ve Mücadelecilerini Anma Komitesi (TEVKURD-Komeleya Ehmedê Xanî-Devrimci Demokratlar/CTWAN-KURD-Weşana Ray-Bağımsız Şahsiyetler)

Şeyh Said 1865 yılında Erzurum'un ilçesi Hınıs'a bağlı Kolhisar Köyü'nde dünyaya geldi. Babasının adı Şeyh Mahmut Fevzi'dir. Şeyh Said'in ailesi köklü ve büyük ailelerdendir. Ailesi daha Osmanlı Padişahı 4. Murat döneminde, düşman saldırılarıyla karşılaşır. Sultan 1639'da Şeyh Said'in dedesi Seyyid Haşim'i katleder. 1639'da Kürdistan'ın, Kasr-ı Şirin antlaşmasıyla iki parçaya ayrılır. Olabilir ki Seyyid Haşim de bu duruma karşı çıktığı için şehit edilmiştir. Şeyh Said'in dedeleri şu silsileyle geliyor: Mele Haydar, Mele Kasım, Şeyh Ali Septi Amedi, Şeyh Mahmut Fevzi. Şeyh Mahmut Fevzi Palu'dan Hınıs'a gidip Hınıs'ın köyü Kolhisar'ı satın alır ve orada yerleşir. Şeyh Mehmûd Fevzi'nin yedi oğlu olur. Bunlar; Şeyh Said, Şeyh Bahaddin, Şeyh Diyaeddin, Şeyh Necmeddin, Şeyh Tahir, Şeyh Mehdi ve Şeyh Abdurrahim'dir. Babasının ölümünden sonra bu büyük ailenin bütün sorumluluğu Şeyh Said'in üzerine kalır. Şeyh Said'in ailesi çok zengindi. Sürüleri vardı ve bu sürülerini Erzurum'dan ta Halep'e, Musul'a, Şam'a kadar götürüyordu. Şeyh Said bu arada hem ticaret yapıyor hem de gittiği yerlerde insanlarla ilişki geliştiriyordu. Bundan dolayı onu tanıyanlar ve sevenler çoktu. Kürdistan'da bir çok insan onun etkisinde kalıyordu. Birinci Dünya Savaşı sırasında bir çok Kürt yerinden yurdundan göç ettirilir. Bu dönemlerde Osmanlı, onu ve ailesini de sürmek isterler ama dönemin kaymakamını Şeyh Said tehdit eder ve ondan çekindikleri için Ona ve ailesine karışamazlar. Şeyh Said'din Eğitimi Şeyh Said ilim öğrenmek için medreseye başlar. Muş, Malazgirt, Hınıs ve Palu'da eğitimini tamamlar. Şeyh Said bilinçli ve akıllı bir insandı. Köy köy gezip İslami ve ulusal mücadele bilincini insanlara vermeye çalışır. Kürdistan Teali Cemiyeti'ne üye olur. Osmanlı'nın yıkılıp Cumhuriyetin kurulmasıyla beraber Cumhuriyetin kurucuları gerçek yüzlerini göstererek İslam ve Kürt karşıtlığına dayalı politikalarını gün yüzüne çıkarırlar. Bu da Şeyh Said'in çabalarını artırır. O, bu durumda artık yerinde duramazdı. Gün çalışma günüydü. Rêxistina Azadî, 1921'de Kürdistan Teali Cemiyeti'nin kapatılması üzerine açılır. Cemiyetin başkanı Cibranlı Albay Halit Bey idi. O, Şeyh Said'in kayın biraderiydi. Cibranlı Halit, ikinci Abdulhamit'in açtığı Aşiret Mektepleri'nde okumuştu ve iyi bir askerdi. Bu cemiyete daha sonra Hacı Musa Bey, Cibranlı Halit Bey, Hasenanlı Halit ve başkaları da katıldılar. Bitlis mebusu Yusuf Ziya 1923 yılının yaz mevsimi sonunda Şeyh Sait ile görüştü ve görüşmede bir Kürt ayaklanması örgütlemek ve bu amaçla örgütlenmeye hız vermek istediklerini belirtirler. Şeyh Sait Kürdistan'da büyük bir etkiye sahip olduğu için Rêxistina Azadî'ye davet edilir. Rêxistina Azadi'ye üye olduktan sonra çalışmalarını daha bir ilerletir. Köy köy gezer, tanıdığı ve sevdiği insanlara mektup göndererek mücadele bilicini insanlara ulaştırmaya çalışır. Kürdistan'da büyük bir kıyam hazırlığına başlarlar. Cemiyetin üyeleri kendi aralarında hepsinin bildiği bir şifre diliyle iletişim kuruyorlardı. Bu şifrelerle yaptıkları görüşmelerden birinde şifre yanlış anlaşılır ve ayaklanma hazırlığı Mustafa Kemal tarafından duyulur ve Rêxistina Azadî'nin başkanı Cibranlı Halit Bey ve Yusuf Ziya 1924 yılının Ekim ayında tutuklanırlar. Bu olay üzerine başkanlık görevi Şeyh Said'e kalır. Şeyh Said'din hanımıyla son konuşması Şeyh Said hazırlığını yapar ve evden çıkacağı zaman hanımı ona şöyle der: “Sen bizi kime bırakıp gidiyorsun“. Bu soru karşısında Şeyh Said tarihi cevabını şöyle verir: - Eğer ben ve bu bastonum yalnız da kalsak ben yine bu kafirlere karşı çıkacağım. Ne ben Hz. Hüseyin'den daha değerliyim ne de benim ailem onun ailesinden daha kıymetlidir. Eğer ben bu kafirlere karşı çıkmazsam zebaniler sarığımdan tutup beni cehenneme atarlar, siz o zaman bana yardım edebilecek misiniz? Onlar bana demezler mi; “Ey Said Allah o kadar mal mülk verdi sana. Sen Allah için ne yaptın? Bunlar Allah'ın emirlerini ayaklar altına almışlar. Evet ben cihada başladım ve korkanlar, cihat edemeyecekler, hastalar gelmesinler. Bu yol korkakların yolu değildir! Kardeşi Bahaddin ise O'na şöyle der: “Abi sen biliyorsun Kürt halkı bilgi yönünden pek gelişkin değil. Sen başaramazsın.“ Şeyh Said'in cevabı takdire şayandır. - Bahaddin, Bahaddin! Hiç merak etme ben Amed'de asılacağım, sen de Kur'an'ın üzerinde şehit düşeceksin. ALLAH Û EKBER, ALLAH Û EKBER, ALLAH Û EKBER WE LÎLLAHÎL HEMD Hz. Hüseyin de nerede şehit düşeceğini bilmiyordu. Ama onlar için her şeyden önemlisi Rablerine olan sevgiydi. Bu arada Türk Hükümeti yetkilileri Şeyh Sait'e haber gönderip ifadesini almak istediklerini bildirdiler. Şeyh Sait ifade vermeye gitmeyip 27 Aralık günü Hınıs'tan ayrılıp Çapakçur'a doğru yola çıktı. 4 Ocak 1925 günü Şeyh Sait ve çok sayıda Kürt ileri geleni Kırkan köyünde bir toplantı yaptılar. Bu toplantıda Şeyh Said'in fetvası şuydu: “Bizler ve Türkleri bağlayan sadece din kalmıştı, Türk Hükümeti dini de kaldırdı ve artık bizi birbirimize bağlayan hiçbir şey kalmadı.“ Bu toplantıda alınan birinci karar şuydu: Şeyh Said; Amed, Ergani, Lice, Farqin, Darahini, ve Hani'nin ileri gelenleriyle görüşecek. Ardından Çevlik'e gelecekler ve orda kıyama başlanılacak. Şeyh Sait 12 Ocak'ta Çapakçur'da, 15 Ocak'ta Daraheni'de, 21 Ocak'ta Lice'de ve 25 Ocak'ta Hani'de idi. Şeyh Sait buralarda halk ile ve bazı Kürt önderleri ile toplantılar yaptı. Şeyh Sait Piran'da kardeşi Abdurrahim'in evinde iken, Türk askerleri evi basıp, Şeyh Abdurrahim'e sığınmış bazı Kürtleri almak istediler. Şeyh Abdurrahim, kendisine sığınmış bu insanları, Şeyh Sait orada iken vermeyi reddettiğinden, askerler bu kişilere saldırdılar. Bunun neticesi olarak askerler ile Kürtler arasında çatışma çıktı. Böyle bir provokasyon sonucu, hareket beklenmedik bir şekilde, planlanmış zamandan önce, 8 Şubat 1925'de başladı. Isyanın başlamasi ve yayılması Kıyam 1925 yılının Şubat başında, Kürdistan'ın bütün bölgelerinde birden başladı. Hasanan aşireti reisi Albay Halit Bey derhal Muş'u kuşattı. Cibran Aşireti'nden Hasan Bey, çarpışmalardan sonra Hınıs'ı, Şeyh Abdullah ise Varto'yu zaptettiler. Birkaç küçük çarpışmadan sonra Ergani ve Maden de zaptedildi. Şeyh Sait, 7000 kıyamcı ile birlikte Kiği, Eğil üstüne yürüdü. Hani, Lice ve Piran'ı zaptederek 14 Şubat günü Darahini'yi tamamen ele geçirdi ve buraya Modan'lı Feqi Hesen'i vali olarak tayin etti. Darahini, Kürdistan'ın geçiçi başkenti ilan edildi. Toplanan vergiler ve tutsak alınanlar Darahini'ye gönderilmeye başlandı. Çapakçur da ele geçirildikten sonra, bütün Harput ele geçirildi. Kısa bir süre sonra da çevre aşiretlerden yardımcı kuvvetler alınarak derhal Amed üstüne yüründü. Hükümet endişeye kapılarak derhal Sarıkamış'taki 9., Erzurum'daki 8., Amed'deki 7. tümenleri ve Mardin´deki 1., Urfa'daki 14.Süvari alaylarını, Van'daki 1. Süvari tümenini ve hudut birliklerini harekete geçirdiler. Silvan, Beşiri bölgeleri Türk Hükümetinden alındı ve sonra kuzeye, Palu istikametine yönelinerek Malazgirt, Piran, Bulanık ele geçirildi. Daha sonra kıyamcılar; Malatya vilayeti istikametinde ilerleyip, Pötürge'yi de kurtararak Çemişgezek'i aldılar. Öte yandan da Siverek istikametinde ilerlediler. Kıyam güçleri hemen ardından, Amed'e doğru ilerleyerek, hem kuzeyden hem de güneyden taarruza geçtiler. Her iki taaruz da başarılı oldu ve Mardin kapısının yeraltı geçidinden şehre girildi. Sürpriz ile karşılaşan Türk Hükümet birlikleri kaçarak İç kaleye sığındılar. Kürtler orada bulunan silah ve cephane depolarını zaptederek, silahların bir kısmını orada çarpışan Kürtlere, diğerlerini ise dışarıya yolladılar. Türk Hükümetinin askerleri Amed'in etrafında başarı elde edilmemişti, her taraf kıyamcılar tarafından kapatılmıştı bu durum karşısında çoğu zaman kaybetmişlerdi. Fransızlar, Türk Hükümeti askerlerine güneyden girebilmeleri için yol açmışlardı. Bundan dolayı yollar Mücahitlere kapatılmıştı. Bazı aşiretler hükümet askerlerinin yanına gittiler. Şeyh Said çaresizce geri çekildi. Hükümet onların her anından haberdardı. Şeyh Said ve arkadaşları İran'a çekilmeye karar verdiler. Şeyh Sait'in kuvvetleri Genç'in kuzeyinde zor durumdaydılar. İran'a çekilmek için şiddetli çarpışmalar yaşayarak, Türk Hükümetinin birliklerinin cephesini yarıp Varto yakınlarına varabildiler. Bu olaydan sonra çeşitli kollar halinde ve çeşitli istikametlerden çok sayıda Türk Hükümeti kuvvetleri ilerleyip Şeyh Sait'i tekrar muhasara altına aldılar. Birçok kanlı çarpışmalardan sonra Şeyh Sait yeni bir taarruz yaparak Türk kuvvetlerinden kurtulmak istediyse de başarılı olamadı. 15 Nisan'da Şeyh Sait Bacanağı Binbaşı Kasım'ın ihbarı üzerine, Muş ve Varto arasındaki Abdurrahman Köprüsünde, büyük bir kısmı yaralı olan diğer liderlerle birlikte Türk Hükümetinin eline esir düştü ve hep beraber Amed'e gönderildiler. Bu arada Cibranlı Halit Bey ve Yusuf Ziya asılmışlardı. Bu durum savaşçıların moralini bozmuştu. Daha sonra anlaşıldı ki devlete ajanlık yapan kişi tam da yanlarındaydı. Bu kişi Şeyh Said'in bacanağı Kaso'ydu. Şeyh Said'i arkadaşlarıyla beraber 5 Mayıs günü Amed'e getirirler. Yargılandıkları zaman karar zaten belliydi. 28 Haziran'da Şeyh Said ile beraber 46 arkadaşı idam edildi. şeyh said'din son sözleri Asılacağı sırada bir kağıdın üzerine Arapça şöyle yazıyor: “ Değersiz dallarda beni asmanıza pervam yoktur. Muhakkak ki ölümüm Allah ve İslâm içindir." İlmik boynuna geçirildikten sonra, Kürtçe söylediği son söz ise; "Şu anda fani hayata veda etmek üzereyim. Halkım için feda olduğuma pişman değilim. Yeter ki torunlarım düşmanlarıma karşı beni mahcup etmesinler." Onların şehadeti yıllardır Kürtlerin maruz kaldığı zulmün katmerleşerek artmasına sebep oldu. Kıyamda şehid sayısı Bu kıyamın sonucunda 14 şehir, 700 köy, 9000'e yakın ev harabeye döndü. 50.000 kişi göç ettiriliyor, yaklaşık 7.500 kişi zindanlara atılıyor 660 kişi idam ediliyor. 80.000 Kürt öldürülüyor. Mücahidler ve Türk Hükümeti Türk Hükümeti kuvvetlerinin sayısı yaklaşık 200.000'di. Şeyh Said'in ordusu ise yaklaşık 20.000 idi. Bu zulüm 1927'ye kadar devam ediyor. Bir çok yerde insanlar ahırlarda toplu bir şekilde yakılıyorlar. Zalimler için çocuk, ihtiyar, kadın veya hayvan hiç fark etmiyor. Hepsi birlikte yakılıyorlardı. Kıyam sırasında onlara destek veren insanlar da zulümden kurtulamadılar. Sistem bu şekilde kendilerini garantiye alıyordu. Mizgin.net' te teşekkürler

Sevgili Ali Haydar Koç, Dağkapı (1925) Buğday Pazarı(1937nın Hatırlattıkları başlıklı bir makale yazmış. 25 ve 38 isyanlarında öldürüldükten sonra, cesetleri günümüze kadar gizlenen Şeyh Sait, Seyit Rıza ve diğer Kürt liderleri ile ilgili yazdığı bu enfes yazı için, öncelikle, Ali Haydar'ın ellerine, beynine sağlık. Yazılarını zevkle okuyorum. Bu yazısıyla beni çocukluk anılarına götürdüğü içinde ayrıca teşekkür ediyorum. Küçüktüm, annem bir gün elimden tutup, Dağkapı semtine götürmüştü. Dağkapı, o zamanlar Diyarbakır'ın merkezi sayılırdı. Burası, şehri boydan boya kaplayan surların, dört ana kapısından birisiydi. Dağkapı, beş ayrı yolun gelip buluştuğu geniş bir meydandı. Bu meydanın bir tarafında, Atatürk heykeli, (Mustafa Kemal'in heykeli, Şeyh Sait ve arkadaşlarının asıldığı tarafa bakardı. Sonsuza kadar onları izlemek için oraya dikilmişti sanki.) karşısında Yenişehir sineması, sinemanın yanında orduevi, orduevinin karşısında Gökdelen oteli ( Sonra bu otel ordunun oldu.) Otelin yan caddesinde Dilan sineması, sinemanın karşısında çay bahçeleri vardı. Yenişehir sinemasının sağ yanında şehir hatlarında çalışan minibüsler dururdu. Minibüslerin önünden aşağıya doğru inen cadde, Fiskayası ile buluşur oradan dicle nehrine inilirdi. mezarın olduğu yer Yenişehir sinemasıyla, Orduevinin istinat duvarları arasında, kimselerin kullanmadığı boş bir arazi bulunurdu. Bu boşluk sinema ile Orduevi arasında tarafsız bir saha gibiydi. Hiç bir şey için kullanılmaz, girilmez, çıkılmazdı. Oranın hüzünlü, garip ve kasvetli bir havası vardı. Annemle ben o boş arazinin karşısında durmuştuk. Bak dedi annem ve anlatmaya başladı. “ Oğlum şeyh Sait efendi, Şeyh Şerif efendi ve diğer Kürt büyükleri burada asıldılar. Öldürüldüler“ “ Karşıya bak görüyormusun.“ İşaret ettiği yer Yenişehir sineması ve Orduevinin olduğu taraftı. “Gördüm“ dedim. “Oraya iyi bak dedi. Dedelerimizin cesetlerini oraya çukurlara gömdüler. Unutma oğlum, onlar bizim ecdatlarımızdır, bizim için öldüler.“ Şeyh Sait efendi'yi astıkları ip üç kez kırıldı “Şeyh Sait efendiyi asamaz, öldüremezlerdi. Şeyh Sait efendi'yi astıkları ip üç kez kırıldı. Efendi, üç kez yerden toprak alıp rüzgarlara atmak istedi, üçünde de vazgeçti. Eğer o toprağı havaya savursaydı, tüm Diyarbakır yerle bir olacak ve her canlı ölecekti. Şeyh Sait efendi; zalimlerin yanında, milletimde ölür, evleri yerle bir olur diyerek elinde ki toprağı yere bıraktı. Ancak bundan sonradır ki, onu asabildiler.“ “Unutma oğlum, onlar senin dedelerindir. Acımasızca katlettiler. Onlar için dua et. Gün olur devran döner, Allah mazlumların hakkını zalimlerin yanına bırakmaz.“ Annem sözlerini bitirmiş o yöne doğru sessizce dua ediyordu. Duasını ederken, yanaklarından aşağıya yaşlar süzülüyordu. Şaşkın çocukluğumla anlamaya çalışıyordum. Anladığım tek şey dedelerim olduğu söylenen kişiler, zülme uğratılmış ve öldürülmüşlerdi. İçim üzüntüyle dolmuş bende ağlamaya başlamıştım. Korku dolu gözlerle o boşluğa bakıyor, orada yatan ölüler bize bakıyorlarmış gibi ürperiyordum. Hem merhametsizce öldürülmüş yakınlarıma üzülüyor, hem korkuyordum. Anlamıyordum ama, annem ağladığı için bende ağlıyordum... Sonra........... Annem onların öykülerini anlatırdı. İsyanlarını, kahramanlıklarını ve acı sonlarını. Anlatırken, yaşarmış gibi anlatır, bizi isyana götürür, isyanın bir parçasına dönderirdi. Kahramanca direnenlerle gururlanır, teslim olana kızar, ihanet edene nefretle bakardık. Şeyh Sait efendi kar beyazı sakalları, nur yüzü ve milleti için kendini feda eden yüceliğiyle kahramanı olurdu çocuksu düşlerimizin. Annemin öyküyü bitiren sözleri genellikle “Oğlum, düşman bize bir şey yapamaz ama Kürd Kürde düşmandır.Kürd Kürdün xayinidır. Böyle olduğu sürece bizim kaderimiz hep böyle kalacaktır. Ne yazık bize ki; bu bizim kaderimizdir ve korkarım ki hiç değişmeyecektir.“ Olurdu. Annem isyanda iki yaşındaymış. Ona Kürt kahramanlarının öyküsünü, anne ve babası anlatmış. O bizlere anlattı. Ben çocuklarıma anlatacağım. Bu öykü bitmez. Ta ki, Dağkapıya Şeyh Sait Efendi ve diğer Kürt kahramanlarının mozoleleri yapılana, heykelleri dikilene dek. Murat Dağdelen 29/05/ 2006

kürd halkinin kahraman önderlerinden SEX SAID hazretlerinin mücadelesi halkimizin önemli direnislerinden biridir. bu ulusal kürt hareketini iyi incelemek ve ondan dersler chikarmak hepimizin görevidir. irkchi sömürgeci kemalist diktatörlük halkimizin katilidir ve kanli bir devlettir.sehidlerimizin anisina sahip chikmak irkchi rasist tc ye karsi mücadeleyi gelistirmekle mümkündür.82.ölüm yil dönümünde Sex Said ve kahraman dava arkadaslarini saygiyla aniyorum.kürdistanin mutlaka birgün sömürgeci katillere mezar olacagini ve ulusal kahramanlarin kürdistanda bir chok yerlerde heykellerinin dikilecegi gün gelecektir.kürt halkinin düsmanlari.kürdistanda ilel ebed tarihin karanligina karisacagi gün gelecektir

Mizgîn: Kendinizi kisaca tanitabilir misiniz? Abdulmelik Firat: Ben, dedemin adiyla anilan Sêx Said (r.a.) baskaldirisindan on yil sonra, 1934'te Erzurum'un Hinis (Xinûs) kasabasinda dünyaya geldim. 1925 sürgününden sonra 1935'te ailece ikinci sürgünü yaşadık. Ailemle birlikte Trakya'da Istranca ormanları içindeki Vize ilçesine bağlı Sergen Köyü'nde mecburi iskana tabi tutularak, onüç yıl kamp hayatı yaşadık. 1947 yılında Mecburi İskân Kanunu kaldırılınca, biz de Erzurum'un Hınıs ilçesi Kolhisar Köyü'ne geri döndük. 1952 yılında Hınıs'ta ortaokulu bitrdikten sonra, 1954'te Erzurum Lisesi'ne bir süre devam ettim. 1957'de Ankara'da liseyi dışardan bitirdim. 1957 seçimlerinde dönemin iktidarı tarafından "Şêx Said ailesinden birinin meclise girmesi" talebi üzerine, seçim sonucu meclise girdim. 1960 Askeri Darbesinde milletvekili kimliğimle Yassıada'da yargılandım. Birbuçuk sene Kayseri Cezaevi'nde yattıktan sonra 1962'de serbest bırakıldım. Yaklaşık onyedi sene siyasi haklarımdan mahrum bir şekilde Ankara'daki evimde gözetim altında tutuldum. 12 Eylül 1980 Darbesinde, Ankara'da tutuklanarak Erzurum'a götürüldüm. Yirmi günlük tutukluluk süresince bana işkence yapıldı, o koşullarda bana yapılan iğneden Hepatit-B hastalığına yakalandım ve iki sene yataktan kalkamadım. 1991 seçimlerinde DYP'den Erzurum Milletvekili olarak meclise girdim. 1995'e kadar bu görevimi sürdürdükten sonra, 12 Ocak 1996'da, iki sene önce işkenceyle ifadesi alınmış birisinin beyanatlarına dayanılarak, hasta halimle evimden alınıp, Bayrampaşa Cezaevi'ne konuldum. Ellibeş gün tutuklu kaldıktan sonra, tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldım. 2002 'den bu yana, Hak ve Özgürlükler Partisi (HAK-PAR)'nin Genel Başkanlığı görevini sürdürmekteyim. Mizgîn: Sêx Said'le akrabalik dereceniz nedir? Abdulmelik Firat: 1639'da Dördüncü Murad tarafından ÇILUSTUN'da (Kırkdirek) (Diyarbakır-Bismil) Medrese ve Tekyesi olan Dedemiz Seyyid Haşim katledilmiş, yerleşim mekanı yakılıp yıkılmıştır. O, katliamda beş yaşında olan oğlu Hüseyin kurtulmuştur. Ondan sonra silsile şöyle devam eder; Mele Heyder, Mele Kasım, Şeyh Ali Septi Amedi, Şeyh Mahmud Feyzi. Şeyh Mahmud Feyzi Palu'dan Hınıs'a göç etmiş, Alaadin Paşalardan Kolhisar köyünü satın almış ve orada yerleşmiştir. Şeyh Mahmud Feyzi'nin yedi oğlu olmuştur. Şeyh Said, Şeyh Bahaddin, Şeyh Diyadin, Şeyh Necmeddin, Şeyh Tahir, Şeyh Mehdi ve Şeyh Abdurrahim. Şeyh Said'in kızı Ayşe hanım ve kardeşi Şeyh Bahaddin'in oğlu Şeyh Şahabettin, benim anne ve babamdırlar. Anne ve Babamın anneleri de Şeyh Ahmed Çanê'nın kızıdır. Mizgîn: Sêx Said kiyaminin gelisimini kisaca anlatabilir misiniz? Abdulmelik Firat: Osmanlı İmparatorluğunun yıkılışından sonra galip devletler başta İngiliz İmparatorluğu olmak üzere Ortadoğu'da birçok devletler kurmuşlardır. Fakat Kürtlerin Avrupa'da okuyanları, Askeri ve Mülkiyede okuyan Aydınları, Şeyh, Ağa ve Beylerinin yüzde doksanı Türklerle beraber bir devlet kurma taraftari olmuslardir. Osmanlı Askeri ve Sivil bürokratlarıyla anlaşmışlardır. Padişahın yaveri hası ve Cumhuriyetin kurucusu olan M. Kemal'in AMASYA Beyannamesinde, bu husus apaçık ifade edilmiştir. Daha sonra Lozan Konferansı'nda Murahhas Aza olan Ismet Pasa'nin, "Türkler ve Kürtler beraber Devlet kuracaklardir. Bende Kürt kökenli yim" diye ifadeleri vardı. Birinci meclis fesh olunduktan sonra kurulan ikinci mecliste, Lozan Anlaşması onaylanmıştır. Sonra M. Kemal ve arkadaşları tarafından hazırlanan 1924 Anayasası'nda Kürtler hayat sahnesinden silinmiş ve inkar edilmiştir. İşte bu inkar, aldatma ve hilekarlık karşısında bütün Kürtler şaşkın ve şoke olmuşlardır. Kürtlerin Siyaset Adamları, Siyasi Partiler, Cemiyetler ve Kanaat Önderleri bir araya gelip bu durumu değerlendirmek istemişlerdir. 1924'te Miralay Halit Bey ile Bitlis Milletvekili Yusuf Ziya Bey Kolhisar'a gelerek, Şeyh Said'e bu hareketin başında bulunmasını teklif etmişlerdir. Şeyh Said tarafından bu teklif kabul olunmuştur. Kürt ileri gelenleriyle bir araya gelip, meseleyi müzakere etmeye fırsat verilmeden, Yusuf Ziya Beyi Ankara'da, Miralay Halit Beyi Erzurum'da tutuklayıp, Bitlis'e götürmüşlerdir. Aynı anda Şeyh Said'i tutuklamaya gelen müfrezeye Şeyh Said teslim olmamış, Çapakçura (Bingöl) doğru hareket etmiş, bu meyanda Kürtlerin ileri gelenlerine mektupla bilahare yeri belli olacak bir yerde toplanmalarını bildirmiştir. 1925 Kürt Başkaldırısının başlangıç noktası; hilekarlığa, hıyanete ve aldatmacaya karşı bir başkaldırıdır. Mizgîn: Biliyorsunuz ki kiyamda binbasi Kasim ihanet ediyor ve Sêx Said basta olmak üzere kiyam hareketinin önder kadrosu yakalaniyor. Bunu diger Kürt hareketlerinin bazilarinda da görmek mümkün. Siz bunu nasil degerlendiriyorsunuz? Abdulmelik Firat: Maalesef Kürt Ulusal Hareketleri incelendiğinde çoğunlukla iç hıyanetler neticesinde Kürtler mağlup olmuşlardır. "Kürtlerin Kürtden başka düşmanı yoktur." 1925 Başkaldırısının carısı (çaşı) Kasım, Miralay Halit Beyin akrabası ve eniştesi, Şeyh Said'in bacanağıdır. Mizgîn: Kiyamda Bediüzzaman Said-i Kûrdî'nin rolü nedir? Bununla beraber Bediüzzaman'in, Sêx Said'i kiyamdan vazgeçirmek için gönderdigi söylenen bir mektuptan bahsediliyor. Bunlar hakkindaki bilgilerinizi bizimle paylasir misiniz? Abdulmelik Firat: Seyh Said Efendi, Bediüzzaman Said-i Kurdi'ye mektup yazmamistir. Çünkü Said-i Kurdi, o zamanda inzivaya çekilmiş bir Kürt Bilginiydi, ne aşiret ve ne de murid sahibiydi. Onun da Şeyh Said Efendi'ye yazdığı bir mektubu yoktur. Müselmanos Kamalikosların bir uydurması ve senaryosudur. Mizgîn: Sêx Said'in Ingilizlerle ilis kisinin oldugu ve kiyam hareketinin dis destekli gelistigi söyleniyor. Oysa ki Fransizlar TC ordusuna demiryollarini açarak destek sunuyor. Bununla ilgili degerlendirmelerinizi alabilir miyiz? Abdulmelik Firat: Bugün Türkiye'yi yönlendiren iki önemli kuruluşu var. Biri Türk Tarih Kurumu, ötekisi ise Türk Dil Kurumudur. Dil Kurumu; Türk dilini yozlaştırmak ve Anadolu kökeninden uzaklaştırmak, uyduruk kelimeler üretmekle görevlidir. Tarih Kurumu ise rejimin saçma sapan görüşlerine kılıf hazırlayarak gerçekleri perdelemek, gerçek dışı senaryolar hazırlamakla görevlidirler. Sistemin uygulayıcı ikinci adamı İsmet İnönü, yazdığı hatıratında; "1925 Şeyh Said hadisesinde İngiliz ve herhangi bir dış gücün ilişkisine rastlanmamıştır." Vesikalarıyla ve pratikteki uygulamalarıyla Türkiye'yi yönlendiren sistem, galip devletlerin yani İngiliz, Rus ve Fransızların onayı ile kurulmuş bir devlettir. Mizgîn: Kiyam sonrasi Sêx Said ailesinin yasadiklari hakkinda bilgi verebilir misiniz? Abdulmelik Firat: Şeyh Said Efendi ailesi 1925'den bugüne kadar 3 defa sürgüne gönderilmiş ve talan edilmiştir. Evdeki kap-kacak, mal ne varsa hepsi devlet tarafından satılmıştır, haczedilmiştir. Arazileri de devlet üzerine kaydedilmiştir. Mizgîn: Bildiginiz gibi Sêx Said'in mezarinin tam olarak nerede oldugu bilinmiyor. Mesela bu durum Üstad Bediüzzaman içinde geçerli. Sizce bunun sebebi nedir? Abdulmelik Firat: Şeyh Said efendi ve 46 arkadaşının beraberce toprağa gömüldüğü yer bellidir. Diyarbakır'lılar bunu bilir. Devlet tarafından satılan bu yeri, bir kaçakçı satın aldı. Bu mahal yeşil sahaydı. CHP Belediye Başkanı çıkar karşılığı bu yeri inşaat sahasına çevirdi. Ondan sonra gelen başka partinin Belediye Başkanı bu yeri tekrar yeşil sahaya çevirdi. Fakat giderayak, çıkar karşılığı bu yere tekrar ruhsat verildi. Ondan sonra gelen Kürt halkının sahipliğine soyunan bir partinin Timurleng Belediye Başkanı ruhsatı iptal edecem di yerek, çıkar karşılığında lal-u emkem oldu. Bu arsanın sahibi olan şahsa, merhum amcam Şeyh Selahaddin efendi defalarca; "bu arsayı bize sat, ne istersen verelim" dedi. Fakat adamı ikna edemedik. Ama orada herhangi bir inşaat yapmaya ortak bulamadı. Çünkü bu topraklarda gömülen insanlar Kürdistan'ın soylu, asil insanlarıydı. Ve bu toprak için toprağa gömülmüşlerdi. Bu k... zat daha sonra kendisine bir ortak buldu ve inşaatı bu aziz insanların kemikleri üzerine inşaa ettiler. Görüyorsunuz bu Kamalikoslar insani ve beşeri değerlerden ne kadar uzaktırlar. 85 sene önce astıkları Kürt Önderlerinin mezarları üzerine kenef inşaa etmeyi yine Kürtlere verdiler. Mizgîn: Eger bugün Sêx Said yasiyor olsaydi bizlere neyi tavsiye ederdi? Abdulmelik Firat: Şeyh Said Efendi dar ağacı altında el yazısı ile yazdığı Arapça bir mısrasında; "Beni bu değersiz dallarda asmanıza pervam yoktur. Muhakkak mücadelem; Allah, Din'im ve Millet'im içindir." İlmik boynuna geçirildikten sonra, Kürtçe söylediği son söz; "Şu anda fani hayata veda etmek üzereyim. Halkım için feda olduğuma pişman değilim. Yeter ki torunlarım düşmanlarıma karşı beni mahçup etmesinler." Bizlere tavsiye ettiği son sözleri işte bu cümlelerdir. Not: ŞEYH SAİD = Şêx Said www.mizgin.net 'te tesekkürler

Şeyh Said'de Vecizeler ibretlik altin sözler · Günahtan kaçinmayan bilgin, mes'ale tutan bir kördür; dogru yolu gösterir, kendisi görmez. · Hayatinda ekmegi yenmeyen kimsenin adi, ölümünden sonra anilmaz. · Meyve veren agaca balta vurmazlar. · Aslan, magarada can verse dahi, köpegin agzindan artani yemez. · Düsmanin tatli sözlerine bakma; balin içinde zehir de bulunabilir. · Rizk bilgi ile artsaydi, cahilden daha zor geçinen olmazdi. · Testisi ister altindan olsun, ister topraktan, temiz su degisir mi? · Define ile yilan, gülle diken, sevinçle gam bir aradadir. · Sonradan sevinecegin bir gam, arkasindan üzülecegin sevinçten iyidir. · Ne karinca zayif olmakla aç kalir, ne de aslan pençesinin ve kuvvetinin zoruyla karin doyurur. · Söylenmedigi müddetçe söze sen hakimsin. Bir kere söylendi mi, o sana hakim olur.

Neuen Kommentar schreiben

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.