Direkt zum Inhalt

KÜRDISTAN SORUNU DEMOKRASI SORUNU DEGILDIR!

KÜRDISTAN SORUNU DEMOKRASI SORUNU DEGILDIR!

Hasan H. YILDIRIM

Ortadogu´nun cözülmesi gereken en temel sorunu Kürdistan sorunudur. Kürdistan sorunu cözülmeden kalicilasmak üzere Ortadodu´ya demokrasinin gelmesi mümkün degildir.

Kürdistan sorunu, sömürgeci devletlerin göstermelik bir kac adim atmasiyla, reformlarla, baska bir degisle mevcut sistem icinde cözülecek bir sorun degildir.

Cözüm, ancak Kürd milletinin kendi kaderlerini kendisinin belirlemesiyle mümkündür. Bu ayrilik mi olur, komsu haklarla esit temel de olusacak gönülü bir birlikle mi olur, bu konu da söz sahibi Kürd milletidir. Bu da olusacak demokratik bir ortam da Kürd milletinin önüne konulacak bir referandum sandigi ile aciga cikabilir. Böylesi bir ortam da ancak Kürd milletinin her alan da sömürgeci sistemleri tasviye etmesiyle yaratilir.

Su an Kürdistan´i egemenliginde bulunduran devletlerle bu isin olmayacagi bilinir. Bu devletler, gerici, fasist, inkarci ve katliamcidir. Bu yönetimlere boyun egdirilmeden Kürdistan sorunu cözülmez. Bu da mücadelenin her alaninda kazanilacak zaferlerle olur.

Bunun disindaki cözüm öneri ve beklentileri Kürd milletinin rehavetine yol acmaktan ve sömürgeci sistemlerin mevcut kosullarda kendilerini yeniden reorganize etmekten baska bir ise yaramaz.

Bu nedenle Kürdistan sorunu demokrasi sorunu olarak gören cevrelerin sonuc olarak hizmet ettikleri sömürgeci sistemler olmaktadir.

Bu yaklasim, bazi Kürd, Türk aydin ve politik cevreleri tarafindan sergilenmektedir. Bu cevrelerin iddia ettikleri gibi sömürgeci ülkelere demokrasi gelecek, “Kürt sorunu” cözülecek yaklasimi cok tehlikelidir.

Oysa mesele bunun tersidir. Gelismelerin seyri de bu yöndedir. Gelismelerin geregi yapildigi oranda Kürdistan kurtulur ve Kürdistan kurtuldugunda sömürgeci ülkelerde demokrasinin gelismesi maddi bir güce dönüsür.

Bunun tersini savunanlar degisimi düsmanin verecegi kirintilara baglayan cevrelerdir. Bilinmelidir ki, bu cevrelerin oynadigi rol en asagi sömürgeci egemenlerin oynadigi rol kadar tehlikelidir.

Kürdistan sorunu Ortadogunun en büyük sorunudur. Ortadogu´daki tüm tikaniklara kaynaklik eden sorundur. Bu sorun cözülmeden varolan diger sorunlarinda cözülemeyecegi asikardir. Peki bu sorunu kim cözecektir?

Bu noktada soruna taraf olan güclerin politikasina bakmayi gerektirir. Bir kere Kürdistan´i egemenligine alan devletlerin sorunu cözmekten cok uzak oldugu gercegi ortadadir. Bu nedenle sorunun cözümünü bu devletlerden bekleyen cevreler bir yanilgi icindedir.

MGK, Türk toplumunun iradesine el koymustur.

„Tek devlet, tek millet, tek bayrak“ olarak ifade ettikleri vazgecilmezleri, yani baska bir tanimlama ile „kirmizi cizgileri“ siyaset edinilmis ve topluma yedirilmistir. Bu, asilmadigi müddetce Türkiye´de hic bir sorunun cözülmeyecegi aciktir.

Türkiye-AB Karma Parlemento Komisyonu Esbaskan Yardimcisi Andrew Duff´un, „Türkiye Avrupa´nin patneri olabilmek icin klasik milliyetci Kemalizm´le mücadele etmelidir“ söylemi bile Türkiye´de tüm kesimler tarafindan ortak bir kalkisla karsi cikildi ve
„Türkiye´nin uniter yapisini korumak“ söylemi ortak paydalari oldu.

Bu anlayisin kisa ve uzun vadede degisimide sözkonusu degildir.

Kürdistan´i egemenliginde bulunduran devletler statükocudur. Dünden bugüne inkar ve imhayi politika edinmislerdir. Kisa ve orta vadede de bunun degisecegi emareleri yoktur. Uzun vadede de gelismeler ne yönde seyreder bugünden keramete bulunmakta gereksizdir.

Politika mevcut veriler baz alinarak yapildigina göre Kürd yurtsever hareketi, sömürgeci devletlerin Kürd-Kürdistan politikasini bosa cikaracak politikalar üretmek ve ve uygulamak zorundadirlar.

Kürd yurtsever hareketi, Kürdistan sorununun programini ortaya cikarip bunu pratiklestirmesi gerekirken, cogu Kürd aydin ve politik cevreleri TC devlet yetkililerinin agzinda cikacak bir cümleye kendini endekslemistir.

Erdogan´nin Diyarbakir gezisi sirasinda sarf ettigi bir cümle ile koparilan görültüde buradan kaynakandi. Oysa TC devlet yetkilileri, daha evel de Erdogan´in söylediklerinin daha ileri seyler söylemislerdir.

Turgut Özal, „Siyasi cözüme acigiz. Federasyon dahil her cözüm tartisilabilinir“

Demirel, „Kürt kimligine karsi cikilamaz. Kürt realitesini artik tanimaliyiz“.

Ciler, „Bask modeli incelenmelidir“.

MGK, „Güneydogu sorunu“ demekle Kürdistan sorununun dolayli kabulludur.

Mesut Yilmaz, „AB´nin yolu Diyarbakir´dan gecer“.

Vede bir cok kurulus tarafindan hazirlanan raporlar var.

Peki bu söylenenlerle ne ifade edilmek istendi? Amac neydi? Ne degisti? Bu aciga cikti.

Bir sorunu kabullenmek sorunu, magdur olan taraf lehine cözümlemek anlamina gelmiyor.

TC devleti, Kürdistan sorununu kabul ediyor. Bunun üzerinde firtina koparmanin anlami yok. Mesele sorunun cözümü karsisindaki tutumudur. Bu tutumunda ne oldugu bilinmeyen bir sey degildir.

Erdogan, “Düsünmeseniz Kürt sorunu yoktur”. Ama ayni Erdogan, bir ay sonra „Kürt sorunu vardir“ dedi. Peki bunun üzerinde bunca firtina koparmanin ne alemi var. Kim garanti verebilir ki, bir kac gün sonra ayni Erdogan, “Kürt sorunu yoktur” demeyecegini?

Aslinda bu cokta önemli degildir. Önemli olan sorunun nasil cözülecegi sorunudur. Bu konu da sunduklari yaklasimdir.

Peki Erdogan´nin sundugu “Tek devlet, tek millet, tek bayrak” cözüm yöntemi 82 yildir TC devletinin cözüm yöntemi degil midir?

Bu yönteminde Kürd milletini katliam ve asimilasyonla yok etmek oldugu biliniyorken, bilinen Kürd aydin ve politk cevrelerin mal görmüs magrip gibi üstüne cullanmasina ne demeli?

TC devleti, hic bir dönem Kürdistan sorununun dogru tanimini yapmadi. Yapmasida beklenmemelidir. Onlar, daima “Güneydogu sorunu”, “Azgelismislik sorunu”, “Asayis meselesi”, “Disaridan kaynakli terör sorunu” vs. seklinde kamuoyuna yansitmislardir.

Sorun böyle konulduktan sonra cözümde buna uygun olmaktadir. Sorun asayis cercevesi icinde askeri yöntemlerle cözülmeye calisilmistir. Yani Kürd-Kürdistan yok edilmek istenmistir.

Peki yok edebilmisler midir? Kuskusuz hayir! Sorun giderek karmasiklasarak uluslararasi bir sorun haline gelmistir.

Kürdistan sorunu, artik Türkiye, Iran, Irak ve Suriye´nin bir ic sorunu olmaktan cikmis, uluslararasi bir sorun haline gelmistir. Ortadogu üzerine hesaplari olan tüm güclerin sorunu haline gelmistir.

Bu noktada her güc kendi cikari acisinda soruna yaklasmaktadir. Bu noktada Kürd yurtsever hareketin soruna bakisi önem kazanmaktadir. Kürdistan yurtsever hareketi, Kürdistan sorununu ulusal sorun, toprak sorunu, bagimsizlik sorunu, parcali millet ve ülke birligi sorunu olarak ele almaktadir.

Sorunun köktenci cözümünün kendisi budur. Gelismelerde bu yöndedir.

Kendilerini akili zaneden bazi Kürd, Türk aydinlari ve politikacilari, KUKM´nin önünü kesmek icin her yola bas vuruyorlar. En son icatlari Kürd milleti´nin devletlesmesinin ne kadar “kötü” oldugu noktasindadir. „Efendim ulus-devlet 19.yüzyilda bize kalan bir miras. Günümüzün ihtiyaclarina cevap vermiyor. Iyisimi demokrasi cercevesi icinde birlikte yasam kuralim“ olmaktadir.

Tamam bunlar hos-güzel de, ama nasil?

Cumhurbaskani, “Herkesi asimile ettik, ama Kürdler, sert olduklari icin yapamadiklarini; ama yapmak gerektigi”ni; Genelkurmay Baskanlari, “sözde vatandas” dedigi; bizi köle etmenin disinda baska bir paye bicilmedigi; sözde aydininin bizi “enayi ve ahmak” ilan ettigi; göcebe komünisti, ülkemize “bu ülke bizim” dedigi bir toplumsal iklimde Allah askina biz Kürdler, kiminle esit kosullarda birlikte yasayacagiz?

Evet gercekten biz Kürdler, kiminle insanca ortak bir yasam, kuracagiz? Isci sinifiyla mi? 12 Eylül fasist darbenin 25.yildönümünde “Kürt milliytcileri ile kol kola yürümem” diyenlerle mi? Onlari gec!

Okumuslariyla mi? Onlari da gecelim. Bir savcinin tehdidiyle su anli-sanli “demokrat-ilerici” Egitim-Sen´in nasilda “tek dil” dedigi ve Türk egemenlik sistem zemininde arazi oldugu bilinmektedir.

Peki geriye kim kaldi? Kimsenin kalmadigini söylemeye ne gerek var. Masallah tosun mu tosuncuk özel harekatci bir toplum. Bu toplum bireyi degil mi, her agzini actiginda misak-i milli, bayrak, üniter devlet diyen? Bunlarla esit temelde ortak bir yasam kurullamayacagina göre, peki bizim bilmedigimiz birilerinin elinde sihirli receteleri mi var?

Birileri tarafindan sabah, öglen, aksam istisnasiz üc defa kutsanan Türk devleti, Kürd milletini su veya bu sekilde, soykirimla veya asimilasyonla bittirmek istiyor.

Buna karsi bir program ve planiniz var mi? Yok!

O halde buna direnen Kürd milletiyle alay etmenin aydin sorumluluguyla ne alakasi var?

Kürd milleti, kutsadiginiz ceberut devletinizin zoru altinda yasamak istemiyor. Bunu kabullenmiyor. Gasbedilmis egemenligini eline alma mücadelesi veriyor. Ulusal devletini kurmak istiyor. Ezen ulusla esit olmak istiyor.

Peki bunda ne kötülük var? Kötülük bunda degil. Kötülük Türklerin kendilerini bir türlü milliyetcilikten kurtaramamalari, bazi Kürd cevrelerinde efendisiz yasamayi istemeyisleridir.

Kürd milleti, bu oyunu bozacaktir. Eristigi siyasal bilinc ve mevcut dinamikleriyle bunu basaracaktir.

Kürdler, su an Ortadogunun en aktif siyasal aktörleri konumundadir. Tarihin kendilerine sundugu bu günkü firsatlari degerlendireceklerdir. Hem tarih sahnesine devlet olarak cikacaklar, hem de parcali millet ve ülkelerini birlestireceklerdir.

Bu rolleriyle bölgemize demokrasiyide getirmis olacaklar. Cünkü Ortadogu´ya demokrasinin kalicilasmak üzere gelmesi bir yerde Kürdistan sorununun cözümüne baglidir.

Sonlarken Avrupa´daki Kürd Platformu (PKE)´nin Kürdistan ve Türkiye´deki son gelismelere iliskin olarak Türk halkina hitaben kamuoyuna yönelik yaptiklari aciklamanin hicte isabetli olmadigi, dahasi Kürd milletini TC kapisina baglama düsüncesinin izdüsümü tasidigini belirtmekle yetineyim.

17 Eylül 2005

Neuen Kommentar schreiben

Der Inhalt dieses Feldes wird nicht öffentlich zugänglich angezeigt.
CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.