Kürdistan Mefkûresi ve Siyasi Aktörler -1- / Yusuf Ziya Döğer
Siyaset arenasında yer alma sebeplerinden biri kuşkusuz toplumsal taleplere uygun çözüm üretecek koşulların oluşturulması için çaba harcamaktır. Siyasi alanda oluşan taleplerin toplumsal dinamikler üzerinden gelişmesi ise siyasette yer alacak olanların elini güçlendiren temel unsurdur. Siyasi aktörlerin toplumsal dinamiklerin dayandığı varoluşsal gerçekliğe uygun pratikler ortaya koyması toplumun geleceğini biçimlendirme açısından da önemlidir. Ancak egemen güçlerin siyasi aktörler üzerinde oluşturabilecekleri manipülasyonlar taleplerin dayandığı dinamiklerden farklı mecralara yönelmeyi de beraberinde getirir.
Kürd halkının toplumsal dinamiğe dayanan taleplerini iki yüzyıldır siyasi arenada yansıtmaya çalışan aktörlerin zaman zaman halk ile ortak noktada buluşamamaları egemenlerin istediği sonuçların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Ki bu durum oluşan taleplerin çözülmesi yerine yeni sorunlar üretmiştir. Günümüz açısından bu sorunları doğru biçimde okuyarak uygun tutum ve eylemlerin belirlenmesi çözüm açısından ehemmiyet arz etmektedir. Siyasi aktörlerin manipülasyonlara maruz kalarak halkın talepleri yerine egemenlerin istediği talepleri gündeme getirmesi sorunu sürekli çetrefilleştirmektedir. Dolayısıyla var olan desteği tam olarak elde edememelerinin altında yatan sebeplerin doğru biçimde analiz edilmesi gelecek açısından yol göstericilik niteliğindedir.
Siyasi bir aktör olmamasına rağmen İttihatçı mantığı etkisinde kalarak Mele Selim-î Dimilinin Kürdistan halkının inanç ve etnik farklılığına rağmen tüm dinamiklerini kapsayan başkaldırı önerisini geri çeviren Said-î Kürd-î 1914 koşullarında bu çerçevede değerlendirilebilir. Sivas Kongresinin basılması için yapılan çalışmalara taş koyan Hacı Bedir Ağanın tutumu ve sonrasında sürgün edilmesi de bu çerçeve içinde ele alınmalıdır. Yine Kürdistan Teali Cemiyeti ileri gelenlerinin 1925 Şeyh Said Kıyamına kısmen bigâne kalmalarına rağmen Kemalist sistemin darağaçlarına gönderilmeleri de bu çerçevede analiz edilmelidir.
1950’lerde DP ile siyaset arenasına çıkan Kürd eşrafının tutumu dönemin ağır travmaları nedeniyle aynı sonuçları üretmiştir. Süreç içinde yaşadıkları travmalar toplumsal görünürlük açısından gür sesle ortaya çıkmalarına engel olmuştur. Dolayısıyla toplumsal dinamiğe dayalı talepler yerine egemen sistemin istediği sesin yansıtıcısı oldular. Ki zihin dünyalarında taşıdıkları duygu ile söylemleri arasından farklılık arz eden görüntüler sergilediler. Zamanla bu anlayış Kürdlerde siyasi alışkanlık haline bürünerek günümüzdeki siyaset anlayışının dayandığı alt yapının oluşmasında etkili oldu. Öğleki sergilenen bu tavrın bir zorunluluk olduğu algısı yaratılarak yapılabilecek bir şeyin olmadığı kanaati Kürd halkında yerleştirilmeye çalışıldı.
Ancak 1960 darbesiyle Sivas kampında zorunlu biçimde birbiriyle buluşturulan Kürd eşrafı aralarındaki sohbetlerde durumun vahametini kavrama imkânına kavuştu. Yaşadıkları çelişkiyi fark etme imkânı buldular ama bu sefer de okuyan yeni neslin düşünsel etkisi altında ezilmeyle karşı karşıya kaldılar. Ki o dönemde siyaset arenasında bir şekilde yer alan Kürd eşrafının duygu ve söylemlerinin tutarsızlığı sisteme ait eğitim basamaklarında yer alan genç kuşak Kürdlerin arayışlara girmelerine sebep olarak rota yönünün değişmesine neden oldu. Siyasi aktörler bu arayışın farkına varıncaya kadar yeni kuşağın yollu ise çoktan Türk solu ile kesişmeye başlamıştı bile.
O dönemde Kürd ve Kürdistan davasının hamisi olduğu izlenimini yaratmakta becerikli olan Kemalist sol ideoloji Kürd gençlerinin sığındığı güvenli liman halini aldı. Sol tedrisat rahlesinden geçen Kürd gençleri yeni umudun peşine takılarak geleneksel değerlerle aralarına mesafe koymakta herhangi bir beis görmediler. Ki bu durum onlarla halk arasındaki gittikçe uçurumlar oluşturan ideolojik bir bariyere neden oldu. Böylece toplumsal taleplerden farklılaşan arayış, yine egemenlerin istediği biçime sokulmuş oldu.
Sol ideolojik sarmala itilen dönemin Kürd gençleri amaçladıkları asıl hedef yerine saptırılan hedeflere yöneltilerek teorik tartışmaların içine sürüklenerek boğduruldular. Zamanla içinden çıkılmaz ideolojik sarmal gençlerde teori üzerinden gelişen tartışmalarla ayrışmalara yol açtı. Amaçladıkları asıl hedef yerine düşünsel, eylemsel ve taktiksel çatışmaya girmeleri örgütsel yapılanmalarına da yansıyarak parçalanmalarını kaçınılmaz hale getirdi. Sonuçta bu genç kuşağında düşünme biçimlerine göre örgütsel farklılaşmaya girişmeleri egemen gücün istediği biçimde sonuçlar üretti.
Bu durum aslında hem sistemin hem de Kemalist sol örgütlenmenin istediği şeydi. Böylece gerçekleşen parçalanma üzerinden Kürd taleplerinin görünür olmasının önüne geçilmiş olundu. Kürd gençlerinin sol düşünce çerçevesinde hedefledikleri ulusal taleplerle düşünsel taleplerinin farklılaşması beraberinde duygusal çatışma getirdi. Kürdistan ve sol ideolojik duygu arasında kalan gençlerin çatışma hali yaşamalarında etkili olmaya başladı. Ki sonuçta kim daha Kürd yarışına girişmelerine yol açarak birlikte hareket edememelerinin sancıları sistemin elini güçlendirdi ve Kemalist sol onları esir aldı.
Örgütlenmeleriyle sol ideoloji pompalayan bu kuşak da toplumsal dinamiğe tekabül eden taleplerden uzak kaldı. Ancak bir nebze de olsa bundan sıyrılabilenler Kürdistan ekseninde düşünce ve eylemler üretmeye başladılar. Egemen sistemin baskıları nedeniyle yaşama şansı bulamadıkları için de zamanla alandan çekilerek diasporaya dağılmak zorunda kaldılar. Ki sonuçta toplumsal taleplere göre milli çıkarlarını koruyacak siyasi ve örgütsel çalışmalarda istenileni elde etmede toplumun dinamiklerini harekete geçiremediler. O dönemde toplumsal talepler üzerinden gelişen PKK hareketi kısa sürede var olmayı başaran ender örgütlenme olabildi.
Sonuç:
1980’lerin ortasından itibaren PKK eksenli Kürd Hareketi ilk elde toplumsal dinamiğe uygun talepleri dilendirdiği için kısa sürede güçlendi. Egemen Kemalist sistemin tüm zorba dayatmalarına rağmen halk tabanında da gittikçe güçlenerek etkili olmaya başladı. 1990’larda ise siyasi arenada boy gösterebilecek seviyeye gelerek halkla birlikte gür bir sese bürünme imkanı buldu. Toplumsal dinamikler de bu sese karşılık verince halk için umut ışığı olamaya başladı.
Ancak dayandığı sol ideolojik argümanlar bazı kesimlerle buluşmasının önünde engel olmaya da devam etti. Günümüzde ise söylemlerinin gittikçe flulaşması ilk dönemin heyecanındaki etki gücünü kıracak gibi görünüyor. Kürdistan mefkûresinin yerine sol enternasyonalist bakışın ön plana alınması halk nezdinde oluşan güven duygusunu zedeleyecek duruma getirdi. Bugün yaşanmakta olan tedirginliğin halk tabanına yansıdığına yönelik veriler kendisini gösterecek biçimde gelişme seyri sunmaktadır.
Toplumsal dinamikler yerine Türk solu ile ittifaklaşmayı daha fazla önemsemeyen Kürd siyasi hareketi bu gün için bir bilinmeze doğru yelken açmıştır. Türkiyelileşme projesiyle toplumsal dinamiğe dayanan taleplerden uzaklaşmaya başlamıştır. Egemen sistemin elini güçlendiren bu tutum yarınlar açısından sorunlu görünmektedir. Gelinen noktada Kürd hareketine dayalı siyasi aktörlerin de geçmiştekine benzer manipülasyonlara maruz kalmakta oldukları ve elde edilen kazanımların heba olacağı kuşkusunun güçlendiği izlenimini ön plana çıkmaktadır. Bu çerçeve de kurulan HDP’nin hedefine koyduğu Türkiyelileşme ve halkların kardeşliği düşüncesi Kürdistan mefkûresini öteleyen verilere sahiptir.
Not: Yazıya Ümmetçi algıya sahip İslamcı kesimle devam edeceğiz. [email protected]
Kaynak: Paradigma