Skip to main content
Submitted by Hasan H. YILDIRIM on 1 June 2013

Dün İstanbul-Taksim meydanında bir savaş yaşandı. Basına “ağaç sevenler ve sevmeyenler,“ “Doğayı tahrip edenler ve korumaya çalışanlar,“ olarak yansıdı. Bu bir yanılsamaydı. Çatışmanın sadece gerekçesiydi. Sorun daha derindi. İktidarı elinde bulunduran Türk-İslam sentezcileri ile 90 yıldır iktidar edenlerin kaybettikleri iktidarlarını yeniden ele geçirme mücadelesi veren Kemalist güçler arasındaki mücadelenin bir sahnesiydi. Mesele buydu.

Ne yazık ki, kimi Kürdler her meselede olduğu gibi bu olayda da, kalkan rolünü oynadılar. Kimide Türk-İslam sentezcilerin polisinin kullandığı aşırı şiddete bakarak zulme karşı çıkmak gerekir algısıyla Kemalist çevrenin dilendirdiği mazlumiyete sarıldılar. Kürdlerin böyle bir lüksü var mı? Ben hayır diyorum.

Türk egemenlik sistemin farklı kanatları arasındaki iktidar mücadelesinde Kürdlerin taraf olma lüksü olamaz. Heriki kanatta Kürd düşmanıdır. Kürdlerin görevi burada onlardan birini destekleme değil, varsa güçleri onlar arasındaki kavgayı derinleştirmeye çalışmaktır. Bırakın birbirini boğazlasın. İt iti ısırsın. Kürd'e ne zararı var?

Fakat kimi Kürd aydın ve siyasi çevrelerde düşmana yalakalık yapmak alışkanlık haline gelmiş. Düşmanın tırnağı acısa onların midesine kramp girer. Bu, bir ahlak olmuş. Kürd'e kaybetiren nedenlerden biri budur. Kürdler, düşmanı düşman görmedikleri müddetçe kurtuluşları mümkün değildir. Düşman şahsında kardeşlik keşfetikleri müddetçede kaybetmeye mahkumdurlar. Ama gelgör ki, Kürdler bunu bir türlü aşamıyor.

Bu hastalık sadece Kuzeyli Kürdlerle sınırlı değildir. 1979 yılında İran Şahlık sistemi yıkıldıktan sonra Kürdistan'nın doğusunda tek siyasi güç olan Kürd siyasi hareketlerin Şahlık ordusunun kışlarına karışmaması ve her iki milletin ordusu deyip onların her türlü ihtiyacının karşılanmasına güçlük çıkarmaması, bekleyip Humeyni'nin demokrasiyi getireceği ve Kürdlerinde haklarını vereceği düşüncesiyle rehavete kapıldılar. Bununda bedelini ağır ödediler.

Aynı algı Türk-İslamcı kesimlerin Kemalistlere karşı iktidar mücadelesinde kimi Kürd çevrelerinde görüldü. AKP hükümeti demokrasiyi getirecek düşüncesiyle desteklendi. Hatta Türk Anayasasının kısmi değişikliği sürecinde halktan topladıkları paralarla afiş bastırıp “yetmez ama,“ deyip AKP'den daha yeni Türk Anayasasının savunucusu oldular. AKP'nin iktidarı ele geçirmesinin figüranları oldular. Nurtopu gibi Kürd düşmanı bir iktidar oluşmasında pay sahibi oldular. İcraatları ortada.

Saddam Hüseyin Baas iktidarının 2003 yılında yıkılmasıyla Irak Arapları (Sünni ve Şii) arasında süren kanlı çatışmalarda Kürdler arabulucu rolünü oynadı. Arapları birleştirdi. Irak devletinin inşasında büyük bir rol oyadılar. Kürdistan'ın güneyinde eğitim bakanlığını bile birleştiremeyen güneyli siyasi güçler “Irak milli birliği“ adı altında Arap birliğinin oluşmasının mimarı oldular. Sonuç ortada.

Bu mantık kuzeyde de, siyasi yaşama damgasını vurmuştur. Kürdler kendileri olmaktan öte Türk egemenlik sistemin farklı kanatlarının eklentileri rolünü oynuyorlar. Kimi Türk- İslamcı kanat, kimi Ergenekoncu Kemalist kanat ile kolkola yürümektedir. Fakat bir türlü kendileri, yani Kürdistan'i olamamaktadırlar. Türk egemenlik sistemin farklı kanatlarından bağımsız hareket edememektedirler.

Gerekçeleride sistem kendilerine sunmaktadır. Kimi zaman demokrasi mücadelesi olur, kimi zaman halkların kardeşliği olur vs. vs...

Kürdler kendilerini buna neden mecbur kılar anlamış değilim. Olsa olsa sömürge kişiliği olsa gerek. Türkiye sevdalığı, Türk hayranlığı bu düşkün kişiliğin sonucu olsa gerek. Oysa Kürdlerin başına gelen tüm feleketlerin sebebi bunlardır. Bu, ne zaman anlaşılacak?

Sorunumuz ortadadır. Açık ve nettir. Ülkemiz ve milletimiz parçalanmış, paylaşılmış, sömürgeleştirilmiş. Eğemenliğimiz gasbedilmiştir. Bunun ötesi yok sayılmışız. Yok sayılan bizlere imha dayatılmış. Tarihte yok edilmemiz kendi varlık nedenleri sayılmış. Sistemin tüm kanatların ortak yaklaşım ve uygulamaları budur.

Bu koşullarda Kürdlerin görevi sistemin kanatları arasında tercih yapmaktan öte bir bütün olarak karşılarında durmaktır. Kürdlerin iktidarını önlerine koymaktır. Bu durum yaşamın her alanında kendini dayatmalıdır. Yoksa sistemin kanatları arasında süren iktidar mücadelesinde figüran olmak değildir.

İstanbul-Taksimde sistemin farklı kanatlarından birinin safında yer almak sisteme hizmettir. Kanatlarından birine demokrasi payesi biçilmesi, bir diğerinin şahsında direnişçi keşfedilerek onlara kalkan olunması rolüne soyunan Kürdler kendi davalarını bilerek veya bilmeyerek Türklerin ipoteği altına koyma rolünü oynamamışlardır. Eğer Kürd-Kürdistan davasında samimi iseler sağduyulu düşünürlerse bunun farkına varırlar.

Ogünden sonrada kendilerini Türk egemenlik sisteminin şu veya bu kanatından uzak tutarlar. Bu çok zor bir iş değildir. Sadece kendisi olmak yeterlidir. Kendisi olmak demek; Kürdistan'i düşünmek demektir. Kürdçü olmak demektir. Kürdistan yurtseveri, Kürd milliyetçisi olmak demektir.

Bu da, ancak düşmanı düşman olarak görmekten geçer.

01 Haziran 2013

Add new comment

Plain text

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.