Özel savas komutani: Kürdistan`da yeni dönem ve Diyarbakir
Daha önce belirtildiği gibi Ordu-Devlet mevcut statukoyu sürdürmek ve sağlamlaştırmak için Genelkurmay ve kumanda kademelerinde gerekli düzenlemeleri yaparak direksiyona Büyükanıt’ı getirmiştir. Bu düzenlemelerden sonra askeri ve siyasi trafik yoğunlaşmıştır. ABD emekli general Ralston’u PKK ile mücadele koordinatöru olarak atayınaca, Türkiye’de emekli general Başer’i Teröle Mücadele (PKK) koordinatöru olarak atamıştır. Bu arada Lübnan’a BM barış gücü çerçevesinde asker gönderilmesine, öngörüldüğü üzere, karar verilmiştir. Ayrıca, Büyükanıt yeni dönemde uygalayacağı politikaların ipuçlaranı bazı vesilelerle yaptığı açıklamalarla vermiştir.Özel Savaşcıların Programı Özel savaş ekibi daha göreve gelmeden kapsamlı bir program hazırlamış ve bu program ağustos ayından itibaren uygulanmaya konmuştur. Büyükanıt, Kara kuvvetleri komutanlığı devir teslim töreni sırasında Orduya ve kendisine yapılan eleştiriler konusunda; “Zamanı geldiğinde yasalar çerçevesinde bu kişiler ve gruplar gereken hesabı verirler ve vereceklerdir” açıklamasıyla eleştiri yapanları açıkça tehdit etmiştir. Arjantin, Şili vb. ülkelerde darbeci generaller yargılanırken, Fransa’da Fildişi Sahili’nde bir haydutun yargısız ölümüne neden olan generaller ve diğer subaylar kınanarak görevden alınmış ve yargılama sürecine geçilmişken, Türkiye’de darbeci generaller özel kanunlarla hayat boyu yargılanamaz bir statüde özel korumaya alınmıştır. Şemdinli olaylarını azmettiricisi ise Genelkurmay Başkanlığı ile ödüllendirilmiş ve gerçekleri dile getirenleri tehdit ederek, eleştiri yapanlardan hesap sorulacağını belirterek, Türk ordusunun ayrıcalığını ve Türk demokrasisinin pretoryen bir demokrasi olduğunu gözler önüne sermiştir. Atama ile gelen bir memur olan Büyükanıt, devlet içinde ne kadar belirleyici olduğunu ve iktidarın gizli başı olduğunu daha Genelkurmay başkanlığına makamına oturmadan açıkca ifade etmiştir. Böylece, Hükümet, seçilenler ve yargıya gerekli uyarılar yapılarak hangi sınırlar içinde hareket edecekleri hatırlatılmıştır. Ordu-devletin daha önceki pratiği dikkate alındığında, bu tehditlerin blöf olmadığını zanediyorum ve önümüzdeki dönemde muhaliflere karşı faali meçhul cinayetler, bombalamalar, mahkemeler v.b. uygulamaların Türkiye’de devreye girmesi şaşırtıcı olmayacaktır. Türkiye dışında ise Güney Kürdistan’a askeri müdahale, İran ve Suriye’den Kürtlerin iadeleri ile Avrupa ülkelerinde tutuklatmalar ve hatta fiziki saldırıların yapılması olanak dahilindedir. Yani Avrupa Birliğine üyelik sürecinde yapılan sınırlı demokratik açılımlardan güvenlik gerekçesiyle vazgeçilecektir. Bunun ilk adımları terörle mücadele yasasıyla atılmıştır. Bu alanda daha da geriye gidilmemesi için Türkiye’deki demokratik güçler Avrupa’nın demokratik kamuoyuyla eşgüdümlü hareket etme olanaklarını yaratarak mücadele etmelidir. Risk değerlendirmesi yapan Büyükanıt, Türkiye Cumhuriyetinin tarihinin en zor döneminde geçtiğini açıklamıştır. Bu açıklama, bu zor dönemeden çıkmak için olağanüstü politikaların gerekliliğini ifade etmektedir. Olağanüstü politikalar ise olağanüstü durum ve yetkileri gerektirecektir. Bu koşullarda Ordunun pozisyonu açıktan güçlendirilerek olağanüstü politikaların uygulanması görevi verilecektir. Ayrıca risk değerlendirilmesinin kimin tarafından ve nereden bakılarak yapıldığı önemlidir. Yani, Büyükanıt tarafından tehlike olarak değerlendirilen bir durum Kürtler için iyi bir durumu ifade edebilecektir. Bu anlamda yapılan risk değerlendirmesi samimi ise Kürt hareketinin bu durumu değerlendirmesi, yok samimi değilse ordunun daha rahat hareket etmesi için yapılan taktik bir adımdır. Genelkurmay başkanlığının risk değerlendirmesinde dikkatı çeken taraf TC’nin iki yönlü bir tehdit altında olduğu ve TC’nin düşmanların amaçlarına ulaşmayacakları ve ordunun TC’yi ilelebet yaşatacağı belirtilmektedir. Devletlerin de yaşayan ve gelişmelere göre değişim gösteren yapılar olduğu gerçeğini göz önüne aldığımızda, TC’nin bu haliyle ilelebet yaşatılması için organize olan Ordunun yaşamdan ve gerçeklerden kopuk olduğu açıktır. Gerçekler inatçıdır ve hiç bir güç yaşamı ve gelişimeyi ilelebet engelme gücüne sahip değildir. Ama Türk ordusu, kendi pozisyonu sağlamlaştırmak için her zamanki gibi hayali düşmanlar yaratma ve/veya düşmanlarını olduğundan farklı gösterme yolunu seçmiştir. Sonuçta, Genelkurmay Başkanının risk değerlendirmesi küreselleşen dünyadaki gelişmeleri yadsıyan ve dünyaya statik bakan bir yapıda olduğundan gerçekci değildir. Bu anlamda önümüzdeki dönemde yaşamdaki organik değişimlere karşı direnen Türk ordu-devletinin nasıl aşıldığı görülecektir.PKK ile Savaştan Topyekün Savaşa Türk ordusunu iki numarası Kara kuvvetleri komutanı Başbuğ ise TC’yi ayakta tutmanın “tek yolunun Atatürkçü düşünce sistemi olduğunu vurguladıktan, TC’nin 2007 yılı sonuna kadar etkin önlemler” alması gerekliliğini vurgulayarak önümüzde kanlı bir süreç olduğunu belirtmiştir. Bu süreçte medyanın kendilerine destek olmaları gerekliliğini Kerkük sorunuyla ilgilendirmiştir. Bölgesel düzeyde emperyalist bir güç olan Türkiye Kara kuvvetleri ve Jandarma birliklerinin yaklaşık % 35’ini Güney Kürdistan sınırına konuşlandırarak, şimdiden bir Kürt şehri olan Kerkük’ün Kürdistan’a katılmasını engellemek için hazırlık yaptığını göstererek ve Güney Kürdistan’ı tehdit etmektedir. Bu haliyle Türk ordusu savunma amaçlı bir ordu olmayıp, bir işgal ordusu olduğunu açıkca göstermiştir. Türkiye Kürdistan’ı işgal altında bulunduran ordu, Güney Kürdistan’a karşı sürekli hazır birlikler bulundurmak ve Türkiye Kürdistan’ında denetimini sürekli kılmak için orduda yeni bir yapılanmaya gitmiştir. AB’ye üyelik sürecinde Yunanistan’ın tehlike oluşturmayacağı varsayımıyla Edirne’deki 3, Mekanize Tümeni lağv edilerek, Yüksekova’da 3üncü Taktik Tümen oluşturulmuştur. Daha önce belirtildiği gibi, Kürdistan’daki Sömürge ordusu özel savaşa göre yeniden yapılandırılarak her an saldırıya hazır hale getirilmiştir. Ayrıca, hazırlanan modernizasyon programı çerçevesinde bu orduların vurucu gücü daha da artırılacaktır. Başbuğ’un basına yönelik uyarısının başta Hürriyet gazetesi olmak üzere uygulamaya konduğunu gösteren haber, Fatih Çekirge’nin PKK tuzağına dikkat çeken haberi ve Çekirge’nin bizzat Büyükanıt tarafından aranarak tebrik edilmesi olmuştur. Daha önce Ali Kaya’ı iyi çocuk olarak tanımladıktan sonra savunan Büyükanıt, şimdi de Çekirge’yi arayarak teşekkür ederek basına somut olarak mesaj vermiştir. Bu görüşmede Hürriyet ve Çekirge’nin çok isabetli bir iş yaptığı belirtilmiş ve sinsi bir planın varlığından bahsedilerek Türk milletinin sözde kırılmaz birliği dile getirilmiş ve hayal görenlere yakında gerçeğin (günlerini) gösterileceği vurgulanmıştır. Gerçeği saklayanlar gerçeği gösteremez, zira gerçek Türk milletinin bir ordusu olmadığı, tam tersine Türk ordusunu bir milleti olduğudur. Eğer Türk halkı bu gerçeğin farkına varırsa Türk ordusunun varlığı ve meşruyeti tartışmalı hale gelecektir. Bundan dolayı Türk halkını şartlandırmakta basın kullanılmakta, böylece basın Ordu Sanayi kompleksinin vurucu güçleri arasına katılmıştır. Bu koşullarda, güdümlü basının teşhir edilerek gerçekleri dile getiren basının geliştirilmesi ve gerçek aydınların halka ulaşması kamuoyu üzerindeki baskının kaldırılmasına katkıda bulunacaktır. Bu süreç içinde atanan PKK koordınatörü Ralston 13 eylülde Ankara’ya gelerek Türk muadili Başer ile ilk görüşmesini yaparak fiili olarak göreve başlamıştır. NATO’da görev yapan bu iki general uyumlu bir ikili olacaklarını ifade etmişlerdir. Türk başbakanı tarafından da kabul edilecek Ralston Irak giderek orada görüşmeler yapacağını dile getirmiş ve burada da bir koordinatör atanacağını açıklamış ve 3’lü bir koordinasyon oluşturulacağını belirtmiştir. Bilgi değişimi, operasyon da dahil olmak üzere Kürt soruna na çözüm arayacak olan bu koordinatörlerin sorunun tarafını denkleme katmadan sorunu nasıl çözecekleri merak konusudur. Koordinatörler üzerine görüşmekte yaptıkları konunun en hassas noktası olan Diyarbakır’daki bombalama olayına ilişkin bir açıklama yapmamış olmaları soruna hangi açıdan yaklaştıklarını gösteren iyi bir örnektir. Ama ABD’nin sorunu kendi adıyla anması ve pragmatik yaklaşımlarıyla tanınan Amerika Kürt sorunuyla cepheden karşılaştığında Türk ordusu gibi gözü kapalı bir şekilde inat etmeyerek çözüm için gerçek muhataplar la görüşebilecektir. Tabi bunun için belirli bir süre gerekmektedir. Bu süre, Kürt hareketleri ve Kürt thalkının mücadelesi ile Güney Kürdistan’daki gelişmelere birinci derecede bağlıdır. Bu denli askerileşen Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratikleşmesi ulus devlet anlayışının hakim olduğu veri koşullarda mümkün değildir. Yani tekçi ulus devlet anlayışı aşılmadan Ordunun böyle bir oluşumu engelleyeceği açıktır. Dolayısıyla, Kürtlerin ayrılma hakkını içeren bir federasyon örgütlemesi olmadan Cumhuriyetin bir demokrasiye dönüşmesi bir hayaldan öteye geçmeyecektir. Zira Atatürkçü, tekçi ve rantçı Türk ordu sanayi kompleksi önümüzdeki süreçte dış faktörlere karşı önlem olarak kendini yeniden düzenlemiş ve bu rejimden ödün verilmeyeceğini beyan etmiştir. Bu anlayışın en açık ifadesi ise Diyarbakır’da yapılan bombalı saldırı olmuştur.Eylülün kara günü 12 eylül, Diyarbakır’da patlatılan bombayla Kürtler için daha da karanlık bir gün haline gelmiştir. Büyükanıt ve Başbuğ’un demeçlerini talimat olarak kabul eden güçler Kürdistan’ın kalbinde bir bombayla yedisi çoçuk olmak üzere 11 Kürdistan’lı şehit edilmiştir. Saldırıyı üstlenen TİT en iyi Kürt ölü Kürt’tür açıklamasıyla sahibinin sesi olduğunu göstermiştir. Bu saldırı aynı zamanda Türkiye’nin batısında ki bombalama eylemlerine bir cevap niteliğide taşımaktadır. Bu da Ordunun yönetimini monopolize eden özel savaş ekibinin topyekun savaş konseptini en ifade eden bir örnektir. Mart 2006’daki olayların üzerinden 6 ay geçmeden düzenlenen bombalama olayı, yeni dönemde Kürt halkına acımasız bir şekilde saldırılacağını göstermektedir. Bunun örnekleri bir yılı aşkın bir süredir Türk şehirlerinde Kürtlere yönelik saldırıların giderek yoğunlaşmasından da açıkca görülmektedir. Dolayısıyla, Türk milletinin sözde birliğinin yaratılması için bir öteki yani düşmana ihtiyaç vardır. Artık bu düşman PKK olmaktan öte Kürt halkı olarak lanse edilmekte ve iç savaş hazırlığı yapılmaktadır. Buna karşı, iç savaşta medet umanların gerçek yüzlerinin açığa çıkartılması gerekmektedir. Ayrıca, geliştirilmekte olan topyekün saldırı konseptine karşı topyekün savunma anlayışı içinde daha önce dile getirdiğimiz “Öz Savunma Komiteleri” tarzında örgütlenmeler geliştirilmelidir. Topyekün savunma ise Kürtlerin güçlerini hızlı bir şekilde konsolide etmesinden geçmektedir.Ahmet ALİMFransa, 15 eylül 2006