YALANLAR VE DEVRİMCİLİK
PİRANLI
Bizler devrimciligi önce dürüstlük olarak benimsedik. Birileri yanlış bir görüşü de savunsa onun kişiliğini ön planda tutarak yaklaşım gösterirdik. Ama 12 Eylül sonrası "öyle çok şeyler gördük ve yaşadık ki" dürüstçe davrananları daha bir arar olduk. Her devrimciyim diyenin dürüst olmadığını bilince çıkartmayı geç kavradık, veya ben kavradım.
Yenilgi çok yönlü oldu. Yenilginin nedenlerini açığa çıkartıkça ve bilincimizde yer edindikce bir anlamı olmakta.
Hep söylenildi 'parti araçtır' diye. Ama çoğunlukla böyle kavranılmadı.Tabulaştırıldı. Örgüt adına yalanlar söylenildi. Bu durum tıpkı devleti tabulaştıranların 'devlet adına herşeyi yapmasına ' benzer bir durumun ilk adımlarını oluşturmaktaydı.
Günümüzde veya yakın geçmişte 'sosyalist devlet olmadıkları halde' kendilerine sosyalıst diyenler ve bu yalana hizmet edenler uzunca yıllar halkların bilinçlerini kararttılar. Bunu kişiler 'devrim' adına yaptılar. Bu acı deneyler yüreklerimizde hala birer sızı olarak canlılıklarını koruyor.
Kendimizi tanımak ve ona görede halkımız için fedakarlıklar yapmak oldukça önemli. Hayatın her alanında devrimciliği uygulamak çok önemli.
Kürdistan halkları sömürgecilikten kurtulmak için inanılmaz bedeller ödüyor ve ödeyecek. Bu kaçınılmaz. Ama ödenen bedelleri unutmamak gerekiyor. Aksi taktirde Sovyetler ve diğer ülkelerde yaşanan geri dönüşler kaçınılmaz olacaktır. Bu ülkelerde bir çok şeyin yanısıra yalan üzerine kurulu çok şey vardı. Ve yalanlar açığa çıktıkca daha bir örgütlü durumdaki uluslararası burjuvazi boşluğu rahatlıkla doldurdu.
Kürdistan'da birçok örgütde kendi durumlarını sadece propaganda amacıyla abarttı,öncelikle kendini yanılttı.Faşist cunta bizleri darmadağın ettiğinde kendi gerçekliklerimiz açığa çıktı. Kitleler karşısındaki inandırıcılığımız zayıfladı.
Kitleler karşısında bir örgütün inandırıcılığı çok önemlidir. İtibarlı bir örgüt iktidara en yakın olandır. Dikkat edilirse Türk sömürgecilerinin en önem verdikleri bir örgütün inandırıcılığını yani itibarını ortadan kaldırmaya yönelik propagandalarıdır. Böylelikle bilinçler karartılıyor örgüte güven zedelettiriliyor.
Sömürgeci devletler bu konuda birbirlerinden çok şeyler öğreniyorlar ve ardından da uyguluyorlar.
T.C devletinin sömürgeciliği İran'dan farklı Suriye'den de. Ama ortak yanları da var.
T.C yıllardır Kürt yoktur dedi. Hala resmi bir şey yok. Uluslararası durum izin verse yine aynı şekilde devam edecek. Ama şimdi B planı uygulamaya çalıştıklarından misak-ı milliyi 'Kürtlerin ve Kürtlerin ortak devleti olarak' propaganda ediyorlar. Bunu başından beri islam kardeşliğinden hareket ederek ileri sürüyorlar. Bu tarihi yalana Kürdistanlıların bir kısmının inanması çok saçma.
1514 Çaldıran savaşı öncesi Kürtleri yanına çekmek için İdiris-i Bitlisiye aşiret reislerini etkilemesi için Padişah yazılı kağıtlar versede Bitlisi başarısız oluyor. Ardından da bir Osmanlı subayı Beylerbeyi tayin edilerek Doğuda zalımliklerine başlıyorlar. Kürt aşiretlerinin zaten kendi aralarında bir birlikteliği yoktu. Kürdistan'da İran'ın etkinliğini kırma ve ortan kaldırma süreci içerisindeki dönemde çok önemli oranda Alevi kıyımları yapıldı. Genel anlamda sunnilik öne çıkarıldı. Sonraki yıllarda Nakşibendilik ve Kadiriliğe sessiz kalınması tamamen İran etkisini kırmaya yönelikti.
Osmanlı devleti hiçbir zaman Kürdistan'ın ve özel olarakta Kürtlerin özerkliğini tanımadı. Böylesi bir Kürt özerkliği olmadı. Aynı şekilde TC devletinde de Kürtler muhatap alınarak asli bir kurucu olmadılar. M.Kemal'in gizli yazışmalardaki telgraf ve mektupları bunun kanıtıdır.
Devletin bu yalanına bazı Kürt aydınlarının kanması üzücüdür. Ortada onlarca belge varken.
Birileri bunu 'Türk ırkçılarını etkilemek için yapıyor veya inanıyorsa' yanlış yolda olduğunu söylememiz gerekiyor. Lozan'da Kemalistlerin söylediklerine İngilizlerde inanmıyor ama çıkarları gereği Kemalistleri koruyorlar, destekliyorlar.Bu süreç bilince iyice çıkarılmalıdır. Kemalistlerin etkisende kalmak bu dönemde yapılanların bir devamıdır.
Muhatap alınmayan, kovuşturmaya uğrayan, katledilen Kürtlerin asli üyeliği bir aldatmaca propagandasıdır.
Öcalan misakı milliyi temel aldıktan sonra bu yalana dört elle sarıldı. Öcalan'ın Kemalizm için söyledikleri 1999 öncesi çoğunlukla doğruydu. İçeri düştükten sonra Kemalizm için söylediklerine kendisinin inandığını söyleyemem.
Kendisini Kürt görmeyen bazı çevrelerden kişiler de 'Kürt-Türk ittifakından bahsediyorlar. Tarihi çarpıtıyorlar. Bunlardan bazıları Öcalan'ı referans olarak almaları tamamen kendilerini haklı çıkarmaya yöneliktir.
Kendilerini Zaza ulusu olarak tanımlayanlar Osmanlılara karşı bir Zaza başkaldırısını izah edemezler, gösteremezler.
Osmanlıların Kürdistan'ın her yerinden toplayabildikleri kişileri asker yaparak ordu saflarında Dersim'e karşı savaşa sürülmeleri veya milisler oluşturmaları 'Kürt-Türk' ittifakı olarak değerlendirilebilinir mi.
Ruslara karşı 1916'da Dersim'den zorla oluşturulan milislere Türk-Dersim ittifakı denilemiyeceğine gibi.
Seyit Rıza'nın 1918'de milis güçlerinin başında Osmanlı ordusunun önünde Erzurum'a kadar gitmesini o takdirde nasıl açıklamak gerekmektedir.
Kurmanci eşittir Kürt diyerek Zazaca konuşanları ayrı göstermek için yapılan zorlama uğraşıların bir parçası olarak değerlendirilmelidir.
Zazacayı Kurmancinin bir lehçesi olarak göstermek büyük bir yanılgıdır. Yaygın görüş böyledir. Kürt dilini oluşturanlar biribirlerinin lehçeleri degildir.
Zazacayı veya diğerlerini Kurmanci temel alınarak onun lehçeleri olarak sunulması tamamen ciddi bir yanılgıdır. Kürtçe tümüdür. Yanlızca biri değildir. Kurmanciyle Farsça arasındaki farklılıklar diğerleri içinde geçerlidir. Hangisi temeldir sorusunun cevabı yoktur.
İran, Afganistan, Pakistan, Belücistan,Tacikistan, Kürdistan ve Osetya'da konuşulanlar birbirlerine akrabadır veya aynı dil ailesinin parçalarıdır. (Yanlış anlaşılmasın Pakistan da Sanksiritçe ve başka dilleri konuşanları dışında tutuyorum.)
İranda veya Belücistanda birçok farklılıklar olmakla birlikte neden onlara Kürtçe veya Farsça demiyoruz çünkü farklı uluslaşmanın sonucudur. Kürtçenin ve diğerlerinin tam da bu noktada benzerliği vardır.
Aynı durum günümüzde İspanyolca ve Portekizce veya Katalanca ile de benzerlik taşımaktadır. Herbiri farklı ulusal süreçten geçtiklerinden ayrı ayrı şekillendiler. Ama bu üçüde Latinceden türediler. Kurmanci, Zazaca, Sorani, Farsça veya Belücice şundan türedi diyemeyiz. Bu anlamda da birbirlerinin lehçeleri değillerdir.
Kurmanciyi yalnızca Kürtçe olarak değerlendirmek bir çarpıtma örneğidir.
Yalan ve çarpıtmalar devrimcilerin görevleri arasında bulunmuyor.