Skip to main content
Submitted by Anonymous (not verified) on 23 February 2009

Bugün yine benzinlikteydim. Mirxas bana e-mailini verdi. Dogrusu cok sevindim. Belki ben onun tek arkadasi olurum. Evide bana cok yakin. Sipan eskisi gibi keyifli bir daha icki agzima almayacagim dedi ve noktaladi.SON! dedi. Nedenini aciklamadi. Hayir ola dedim, birden böyle bir karar alman sasirtiyor beni. “Yok!“ dedi “zaten coktandir birakmak istiyorum ama bir türlü yapamiyordum. Artik kararimi verdim. Bugünden sonra ickiye son! Sigarayida birakcagim ama ikisi birden birakmak simdilik biraz zor. Bir gün gelir onuda mutlaka birakirim. Hayati sade tadmak bambaska! Hem sonra benim intihar ettigimi yazman dogru mu bilmiyorum. Gerci kimse bizi tanimiyor, isimleri degistirmissin, onun icin farketmez ama Songül sana söyledi degil mi? Songüle gelince, birsey simdilik demeyecegim. Insallah songül bu hikayeyi okumaz ve bana firca atmaz. Dogrusunu söylemek gerekirse ben Songül'ü seviyorum ama evlenmekten, aile kurmaktan korkuyorum. Hani su okulum bir bitseydi ondan sonra düsünürdüm ama ben aslinda aile insani degilim. Ben ickiyi degil, aslinda ayyasligi seviyorum. Belki sarhosken öyle agizdan kacirmisim ama aslinda sen ictigim bir kac vodkayida abartmissin. Yazarlik hali olur bölye seyler. Iyiki beni öldürmemissin. Ha, ha, ha!“

Mirxas'in durumu gercekten iyi degil. Bu arada Mirxas: „Valla ne diyeyim! Alan bence iyi yazmis. Beni tanimadigi halde, hastaligi tam bilmedigi halde, kendisini benim yerime koymus ve yazmis, epeyce empati yapmis, sogolsun. Bu kadarini bende yazmak isterdim ama hikeyaye nasil devam edecek, nerede bitirecek onu merak ediyorum.“

Ben tüm bunlari duyduktan sonra sadece onlara bakip gülümsedim. Hakikat, gercek neydi ki zaten? Önemli olan sizin varliginizdir. Ben tabii düsündügümü yaziyorum. Gercek olan ücümüzün, daha dogrusu Songül ve Necla ile bes kisinin yasadiklarini bir bir anlatilmasidir. Ben bu hikayeyi „Mirxas“ adi altinda yayinlayacagim. “Geceler!“ adi altinda yazilmis cok sey var. Sizlerlen yasadiklarimi haftada bir kac gün bir günlük gibi yazip forumlara asacagim. Bakalim bu hikaye bizi nerelere götürecek? Bir ömür gibi uzasin gitsin. Ben tam lafi bitirmisken Necla girdi iceri:
„Ne o!“ dedi party mi yapiyorsunuz?
Mirxas: „Hayir dedi, Alan'in hikayesini konusuyorduk.
Necla: „A ha!“ okudum dedi. Ve bana dönerek: Sipan'in intiharini yazmasaydin iyi olacakti ama bosver isimleri degistirmissin, zaten bizi taniyan kim? Bizler yazilmamis bir beyaz kagit parcasiyiz zaten!“

Bu arada Mirxas: “Neden yazilmamis kagit parcasiyiz?“ dedi. “ Alan bizi yaziyor ya! Ha bizleri yazmis ha milyonlarca bizim gibi yasayan baska Kürdleri?“

Bende iyi dedim keselim ve bu hikayede burada bitsin!

Sipan: “Yok, yok bitmesin!“ dedi. Intihar belkide en önemli konulardan birisi. Bir insanin cesaret gösterip kendisine kiymasi öyle basit mi saniyorsunuz? Biliyorum hatali davrandim, sadece Necla yüzünden olsa bile bunu yapmamaliydim ama o an öyle düsündüm ve yaptim. Dogrusu pismanda degilim. Eger öyle bir gün gelirse ... Necla hemen aglamakli Spinan'i konusurken kesti: „Bir daha mi yaparsin!“ dedi.

Sipan derin bir nefes aldiktan sonra:“Elbette ben bir daha intihar etmem ama intihar eden, yasama dayanmayan cok kisi var. Tabii bu sadece bir hikaye. Isim zaten degisik oldugu icin kimse benim oldugumu anlamaz. Alan beni öldürmemis ya! Ha, ha, ha! Hem sonra beni öldürse ne olacak? Bu bir hikaye degil mi? Istersen Alancigim sen bu hikayeden bir roman yap. Romaninda bas aktörün Necla ve Mirxas olsun. Bunlarda evlensinler. Mutlu bir yasam sürdürsünler. Cocuklari olsun. Ne dersin Necla? Ha, ha, ha!“

Necla burun büktü ve sanki hic duymamis gibi disariya bakarak kafasini salladi ve ne can sikici dedi.

Mirxas: Bende böyle bir hikayeyi pek iyi bulmuyorum dedi, Necla'ya bakarak tabii asksiz, ölümsüz, film, roman veya hikayede olmaz ama belkide olur ne dersiniz?

Sipan: „Iyi öyleyse Alan kardes!“ dedi. „Sen en iyisi mi bu hikayeyi burada bitir. Roman'i da baska zaman yazarsin. Görüyorsun iste: Bizler aslinda zavalli insanlariz. Biz kimseyi öldürmedik, hirsizlik, yankesicilik vb. birsey yapmadik ki sen bizi yaziyorsun? En iyisi sen git o geceleyin yolda olanlarin, kara parayla, fuhusla ilgilenen, insan öldüren savaslari, kumar oynayan, barlarda cikmayan, deli divane insanlarin hikayesini yaz. Bizim hikayemiz sabah kalkip ise gitmek, isten eve, ondan sonra yemek, derken televizyon basina ondan sonrada yataga. Biz aslinda en can sikici insanlariz. Bizim hayatimizda önemli birsey olmuyor ki yazasin?

Mirxas: „Sahi daha da ne olsun?“ diyerek Sipan'in sözünü kesti. „Siz benim yerimde olsaniz ne yaparsiniz? Siz hic olmazsa calisiyor, televizyon bakiyorsunuz. Ben sizin yaptiginiz islerin onda birini bile yapamiyorum. Can sikintisi mi? Hayir bende can sikintisi yok ama bosver! Kafam allak bulak zaten. Ben bu insanlarin ne olmak istedigini, ne yapmak istedigini bir bilsem gam yemem ama bilmiyorum. Herkes sanki birsey ariyor? Ama ne ariyorlar? Hayvanlara bakiyorum, ne güzel cayirda otlaniyorlar. Kuslara bakiyorum ne güzel ötüyorlar! Insanlarin istekleri öyle cok ki, sanki sonsuz. Insanlarin istekleri bir türlü bitmiyor. Insanlarin bazilari rahat olduklari halde rahatlik kicina batiyor, iste kimisi yaziyor, habire uyduruyorlar, ilginc filmler, buda yetmez reel savaslar yapiyorlar vs.vs öff kafam patliyor. Ben eve gidecegim ... dedi ve yola düserken ...

Necla Mirxas'a bakarak: “Haklisin!“ dedi. „Film var, video var, kitap var, envai türlü oyunlar, sinema, televizyon, internet buna ragmen can sikintisinda insan öldüren bile var. Bu insanlar sapik bence!“

Mirxas Necla'da cesaret alarak: “Evet dedi, düsünüyorlar, planliyorlar artik kendilerini birsey zanediyorlar. Ben varim diyorlar diye artik birbirlerini yiyecekler. Daha ne olsun? Insan, doga ve bitkiler insana yetmez mi? Onlar illede birseyler bulacak, illede birseylerlen ugrasacak! Momentin tadini bile cikaramiyorlar. Oysa bir cicegin kukusu, bir öpücük insana yetmeli.“

Sipan kasanin arkasinda; „ Bak size bir kücük hikaye anlatiyim!“ dedi. „Sizce bu „sonsuz istekler“ insanlarin dogasi degil mi? Eger bizler magaralarda ve agac kovuklarinda yasasaydik bugünlere elbette gelmezdik. Yani bilim ve teknolojinin olmasi insanlarin aydinlanmasi, ileriye dogru gelismesi kötü mü? Allah büyük yapiti dünyayi bitirince bütün yasayan varliklari, Elefant'tan en kücük Sinege kadar toplamis ve teker, teker hanginiz nerede yasamak istiyorsunuz diye sormus. Elefant bana orman yeter demis, At bana bir cayir, Balik deniz demis, Sinek hava demis vs. Sira en sonuncusu, insana gelmis. Insan demis bana dünya, uzay ve uzay ötesi bile yetmez deyince Allah sasirmis kalmis. Halla halla demis, sen ne bicim varliksin ki benim mallimada göz koyuyorsun? Iste böyle. Insanlarin dogasi böyle!“

Bu arada Songül iceri girdi ve merhabalar dedi. „Alan hikayeni okudum. Ben sana anlattim sende bakiyorum herkese anlatmissin. Hani aramizda kalacakti? Önemli degil dedi. Sen gercegi yazdin. Gerci uydursaydinda fark etmez. Zaten intihar eden cok insan var!

Mirxas gitmeye hazirlandi ve „Alan!“ diye seslendi. Sana mail atacagim dedikten sonra gitti. Saat zaten gece onikiye geliyordu aldim sigarami ve evde bu satirlari yazmak icin eve geldim ve yaziyorum iste. Yukarida yazdigim satirlar artik gecmis zaman. Saat gece oniki ve Pazar. Daha neler yazacagimi bilmiyorum, kafamda bir proje gibi birseyler var ama bakalim bu yazi dizisi bizi nereye götürecek.

Insanlar gercekten komik yaratiklardir. Ben bu hikayeyi yazacagim, forulara asacagim ondan sonra bir kac kisi okuyacak ve derken günler gececek ve bugün yazdiklarim ve düsündüklerim yarin artik arsivde olacak. Belkide bunlari bir kitap haline getirir yayinlarim ama birde yazilan kitaplara bakinca bazen ürktügüm olur. Ismail Besikci'den baska kim Kürdler üzerine öyle güzel yazabilir ki? O var diye bizlerde yazmiyalim demiyorum ama ben her kütüphaneye gittigimde, ya da internet taradigimda o kadar cok okunack sey var ki gercekten sasiriyorum bazen. Millionlarca kitap arasinda bizim okuduklarimiz ne ki? Ama hayat durmak bilmiyor. Insanlar habire üretiyor ve tüketiyor. Sonsuza dek mi? Sonsuz diye bir sey var miydi? Valla benimde Mirxas gibi bazen böyle seyler üzerine düsününce kafam allak-bullak oluyor. Herhalde felsefe bana gore degil.

Bir sigara?

Niye iciyoruz biz bu sigarayi? Kirli dumani icimize cekiyor, cigelerimizi, bogazimizi tahrip ediyoruz? Tadi olsa neyse ama Alamanlarin dedigi gibi: “Es macht spaß!“ yani hoslaniyorum. Sigaranin zararli oldugunu bildigimiz halde sigara iciyor, Araba sürmenin, ucaga binmenin ölümcül oldugunu bildigimiz halde kullaniyoruz. Bu insanlar gercekten cok garip yaratiklar! Trafik kazasinda ölenler intihar edenlerden cok daha fazladirlar. Gerci herseyin sonu zaten ölüm ama buda baska bir hikayenin konusu olsun.

Ben tüm bunlari yazarken bazen maillerime bakiyorum. Gece simdilik saat bir, bu saatte mail gelmez ama bende maillere bakmak aliskanlik olmus. Olur ya belki Mirxas bana birseyler yazar ama o benim bu saatte yatttigimi saniyor. Ben en iyisi biraz daha yazmaya devam edeyim, birazdan yatmaya giderim.

Günlerdir Abdulkadir Aygan kafamda cikmiyor.

1975 yılından 1985'e kadar Adana Meslek Lisesi'nde öğrenciyken PKK'ya katilmis. Tesadüf mü artik kaderi mi bilemem ama o dönem hatirladigim kadariyla öyle bir dönemdi ki herkesin bir grubu vardi. 19 Mart 1958 tarihinde dogduguna göre o zaman Aygan 17 yasindaymis. Aslinda daha cocuk. Bir cocugun politik görüsü ne olabilir? Ama dönem o dönemdi. Devlet ve fasistler tarafindan her Kürd eziliyordu. Taraf edinmek, herhangi bir örgütün mensubu olmak bilincli degil daha cok tesadüftü. Sol görüslerin filizlendigi, fasistlerlen olan kavgalarin oldugu bir dönemdi. Aygan PKK'yi bilincli secmis ve basindan beri bilincli girmis birisi degil, daha cok solculuk „moda“ oldugu icin bir coklarimiz gibi sempati duymus ve PKK'ye gönül baglamis, ben en iyisi tesadüf eseri diyeyim, siz isterseniz kader deyin.

Aygan Türkiye'deyken daga gitmemis ama Güney'de PKK kamplarina gitmis. Orada kuryelik ve kilavuzluk yapmis. PKK'nın liderlerinden kampların sorumluları arasındaki önemli yazısmaları, pusulaları getirip götürüyormus. Köylerden kamplara erzak tasıyormus. Bir grubu bir kamptan digerine götürüyormus. Anlattiklarina göre 1984'teki Semdinli Eruh baskınında Mahzun Korkmaz kampındaki grubu O Türkiye sınırına götürmüs. İceri girmisler ve baskını yapmis, Ismail Besikci'nin dedigi o ilk kursunu sikmislar. Sonra PKK'den ayriliyor, Jitem gibi insan kasabi fasist bir organizasyona katiliyor. Olacak is mi? Bu dönem, Kürdistan'da yani 1991 ile 2000 yillari arasinda 17 binin üzerinde insan öldürülüyor. Abdulkadir Aygan en azindan 50-60 kisinin ölümüne bizzat sahitlik yapiyor. Kac kisinin kendisi öldürdügünü söylemiyor. O'da muhakkak bir kac kisi öldürmüstür. Daha sonra Avrupa'ya kaciyor ve iltica talebinde bulunuyor. Böyle bir insanin postunda olmak hic istemem. Kim ister ki? Gercekten böyle ijnsanlar nasil yasiyorlar? Iyi ki yazarak ve konusarak bu cinayet sebekelerini, devletin eli kanli bir katil oldugunu aciga vuruyor. 17 bin kisi ne demek? Bence bu bir soykirimdir. Bunun hesabini Kürdler sormalidir.

Aygan'a gelince: Aygan Mirxas'in da dedigi gibi bir kirli savasin kurbanidir. Belki kim onun yerinde olsaydi öyle hareket ederdi. Tabii Sipan, yok yapmazdi diyor. Sipan onun yerinde baskasi olsaydi Jitem'e gitmezdi, zaten hapishaneler Kürd savas esirleiryle dolu. Bu insandan insana degisir. Bazilari yapinca o da yapti. Belkide caresizdi ama artik onun psikolojik durumunu bilmiyoruz. Insanlar cok türlüdür. Ama gercek olan Kürdistan'da kirli ve pis bir savasin olmasiydi. Savaslar bilindigi gibi tahribattir ve istisna tanimazlar. Bu her yerde böyledir.

Ben kendim bu tür yazilari okuyunca tüylerim diken diken oluyor, savaslardan Mirxas gibi nefret ediyorum. Ama diger taraftan savastan baska sana baska secenek yolu tanimiyorlarsa ne yapacaksin? Baskiya, sömürüye, zulme evet deyip, boyun mu egeceksin?

Ben en iyisi burada kesiyim, yarin devam edeyim! Ya da maillere mi bir daha baksam?

Pazar, 22 Ocak 2009 - Saat: 10:23

Mirxas'tan bana bir mail var. Abdulkadir Aygan'in taraf Gazetesi'nde Nese Düzel ile olan interviewnun linklerini Mirxas ve Sipan'a gönderdikten sonra Mirxas'in asagidaki satirlarini okudum.

„Günaydin Alan!“

Saat dörde geliyor ama benim gözüme her zamanki gibi uyku girmez ve bende senden ispirasyon yaparak kisa ama cok kisa bir hikaye yazdim. Kürdler üzeri degil ama sevdigim bir olay. Gercekten basimdan gecti. Umarim hosuna gider!

[i]Pazar sabahi saat 5.12. Ben hayvanlar bahcesinde bisiklet sürüyorum. Kuslar civildamasi sabahin sesizligini müzikle dolduruyor. Yanimdan bir kadin bisikletiyle geciyor. Ben onun pesinde gidiyor, onun giymis oldugu gümüs renkli plataeu ayakkabilarini görüyorum. Ayakkabilar en az 14 cm yüksek. Kadin cok güzel kisa bir elbise giyinmis. Elbise poliesterdir ve kirmizi, sari, mavi ve yesil rekleri vardir. Renkler piril, piril.

Simdi yanindan geciyorum. Lavanta kokuyor. Ben lavantayi cok seviyorum. Karanlik bir gözlük takmis ve büyük, dolu derin maviye boyanmis dudaklari vardir. Saclar cok kisa kesilmis; leylak acik ve derin mavi ile boyanmis. Bir bankin önünde duruyorum. O da duruyor. Banka oturup bir sigara iciyoruz. O gözlügü cikariyor ve gözlerimiz görüsüyor. Bu merasim bir iki dakika sürüyor. O bisikletine biniyor ve sürmeye devam ediyor. Ben pesinde sürüyorum. Uzanktan müzik sesi duyuyoruz. Bir fabrikanin önünde duruyor bisikletlerimizi su kanalinin önünde birbirine bagliyoruz. Sabah saat 6.oo.

Su sesizce sagdan sola süt gibi akiyor. Iceri giriyoruz. Sagda Bar. Arkada dans pisti. Pistin ortasinda üc tane sutün. O dans ediyor. Sonra bahceye cikiyor. Disarida suyun kenarindadir. Tekrar iceri geliyor ve yine disari cikiyor. Durmadan hareket icinde. Simdi yine dans ediyor, bir sutündan digerine gidiyor.
Ben sutünlardan sagdakine yanasmis onu seyrediyorum. Sonra ortadaki sutüna oradan da soldakine gidiyorum. Geri sagdakine, ortadakine ... Soldakinin önünde duruyorum. O yanimda dans ediyor. Bende. O duruyor: Ben sutunun etrafinda dolasarak dans ediyorum. Sag ve ortadaki sutünun arkasinda Dj'ye yakin bir yerde bos bir kanapeye oturuyoruz. O gülümsüyor. Bende. O gözlügünü indiriyor, gözlerimiz konusuyor. Saniyeler geciyor, sonra dakikalar. O benim sol elimi sag elinin icine aliyor ve gidiyoruz. Öglen vakti.

Güzel bir dairesi var. Kücük mutfak, banyo, tuvalet. Odanin sag üst kösesinde, kocaman pencerenin dibinde bembeyaz bir banyo duruyor. Duvarlar sari, yesil, kirmizi ve mavi. Zeytin yesilli bir metre büyüklügünde bir kare koyu yesil duvara asilmis. Kare duvarin ortasinda degil. Sag ve solda da degil. Sag üst kösede, yari sagda, ortaya yakin asili duruyor. Evin alti güzel ve eski tahtalarla dösenmis. O cirilciplak ve dans ediyor. Sonra banyoya giriyor. Tekrar cikip dans ediyor. Ben pencerenin önünde durmus yesillige ve mavi gökyüzüne bakiyorum. Bazende kirmizi ve sari duvara bakiyorum. Her yerde bosluk görüyorum. Anlamsiz bir bosluk. Evi terkediyorum.

Üc gün sonra onu ziyarete gidiyorum. O evde yok. Bekliyorum. Uzun bekliyorum. Gelmiyor.

Alti gün sonra onu ziyarete gidiyorum. O yine evde yok. Bekliyorum. Uzun bekliyorum. Gelmiyor.

Hayvanlar bahcesine bisiklet sürmeye gidiyorum. Yanimda O da sürüyor. Ben önde o arkada. Bana geliyoruz. O yesil bir elma yiyiyor. Ben kirmizi bir elma yiyiyorum. Ikimiz bir tane sari elma yiyiyoruz. Gece saat 2.oo. O eve gidiyor.

Üc ay gecti. Ben onun evindeyim ve yerde sari bir bezin üstüne oturmus birbirimizi yokluyor, vucudumuza zeytin yagli lavanta ile masaj yapiyoruz. Iki mum yaniyor; Kirmizi ve mavi. Boslukta kayboluyoruz.

Üc gün sonra O bana bir kartpostal gönderiyor. Bembeyaz. Sag üst kösede benim adresim yazili. Baskada hic birsey!

Üc hafta sonra ondan bir kartpostal daha aliyorum. Yine ayni yerde benim adresim. Sol asagi tarafta kirmizi renk ile doldurulmus kesilmis bir daire. Sol ortada mavi renk. Baskada hic birsey!

Üc seneden beri ondan birsey duymadim.[/i]

Sevgili Mirxas!

Hikayene nasil sevindim anlatamam. Gercekten cok güzel bir hikaye. Bugün aksam Sipan benzinlikte calisiyor. Istersen sende oraya gel biraz lak luk edelim. Ayrica benim kafamda Abdulkadir Kaygan ve Kürdistan'daki savas varken senin hikayeni okumam beni baska bir dünyaya götürdü. Insallah Kürdlerde bir gün böyle güzel günler yasarlar.

Selam ve sevgiler, Alan!

Valla ne diyeyim. Mirxas'in hikayesi bambaska ama hoslandim. Mirxas her ne kadar yasami bos görsede yasamda cok dolu seylerin, sevgi gibi güzel seylerin oldugununda bilincinde. Bu beni cok sevindiriyor. Simdi isin kötüsü benim burada yazdiklarimi digersi gün hepsi forumlarda okuyacak. Onun icin ben istedigim gibi kahramanlarimdan bashetmiyorum. Zaten kimseyi kötülemek diye bir derdim yok ama fazla övmekte istemiyorum. Eger fazla översem bu seferde simarirlar, o zaman o da pek iyi olmaz. Smile!

Devam edecek ...

Isa (not verified)

Mon, 02/23/2009 - 20:24

Selamlar Alan.Eleştirme hakını kendime göremediğimden,bir öneriyi hoş göreceğinizi umarım.Yazı biraz uzun olmuş ! eh burdayken ekliyeyim;Kısa cümle kullanma yöntemlerini dene ve bu arada değişik kelimeleri için sözlük karıştır.Ben de ara sıra öyle yapardım. WWW.Şiirakademisi.com En içten selamlarımla

نەناسراو (not verified)

Mon, 02/23/2009 - 22:27

In reply to by Isa (not verified)

Alan in cumleleri zaten kisa. Ayrica uzun cumle kullanmanin bence sakincasi yok. Yeterki basi sonu ahenkli olsun. Mirax in temposu gayet iyi. Oteki hikaylerden bir parca farkli. kelime hazinesini gelistirme onerine diyecegim bir sey yok.Ancak cumle icinde siritmadan durmasi da gerek. Sirf afilli olsun, farkli sozcukler de bulunsun diye secilen keimeler guzel bir cumleyi bozabilir. Isa kiymet bilip edebi bir cabayi elestirmis, Bu herseyden guzel.

Anonymous (not verified)

Tue, 02/24/2009 - 00:10

In reply to by نەناسراو (not verified)

Merhaba! Getirdiginiz güzel elestiri ve öneriler icin cok, cok tesekkür ediyorum. Ben foruma her defasinda 4-A4 sayfasi asiyorum. Evet bir az uzun oldu ama bu gelen ücüncü bölümde 4 sayfa olacak, gelecek digerlerini -eger olursa tabii- ücer sayfa yaparim. Dil konusundada getirdigin öneri icin özel tesekkürler sevgili isa. Valla benim siir yazmaya hic niyetim yok ama kisa yazmayi dogrusu severim. Son dönemlerde bir kac roman okudum yine, uzun yazmamin sebebi bu okudugum romanlar olsa gerek. Hani kisa hikayelerde tasvir, anlatim, atmosfer yok ya, onun icin ben kisa hikayeleri cok kisa az ve öz yazmaya calisiyordum. Simdi bu "hikaye" -eger hikaye denilebilirse- nasil olacak vallahi bende bilmiyorum. Bu "hikaye"de her gün öyle aklima geleni istedigim sekilde hic kramp girmeden yazmaya calisiyorum. Iyi mi olur, kötü mü olur bilmiyorum. Umarim yazdiklarim hosonuza gidiyor. Birde elestiriden lütfen geri durmayiniz. Akliniza ne geliyorsa, sizi ne rahatsiz ediyorsa lütfen yaziniz. Sonucta ben sadece kendim icin degil ayni zamanda esas olarak sizin icin yaziyorum. Bu nedenle sizin beni kiran kirana elestirme hakkiniz vardir. Ancak sizin elestirinize göre hareket edip etmeyecegimde benim hakkim. Selam ve saygilarimi sunar iyi aksamlar dilerim ...

Add new comment

Plain text

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.