Abdurrahman Önen Şimdi biz devletsiz bir ulusuz, devletsiz bir ulus olmanın bir görünümü de odur; bizim bir resmi tarihimiz de yok. Yani egemen olan çoğunluk olarak Kürt halkının doğru bulduğu bir resmi tarihimiz de yok, bu devletsiz olmamızın bir sonucu. Ama doğa gibi toplum da boşluk tanımıyor ve yıllarca Kürt toplumu resmi tarih yokluğunu başka bazı şeyler ile doldurmaya çalışmıştır. Neredeyse her aşiretin kendine özgü bir resmi tarihi vardır, her şeyhin her tarikatın kendine özgü bir resmi tarihi vardır. Bunlar çoğunlukla ve maalesef sözlüdürler. Modernist aşamada bir diğer tarih de parti tarihleridir. Maalesef kuzeyde partilerimizin de başı sonu belli bir resmi tarihleri yoktur bu da ciddi bir handikaptır. Bu resmi tarihler olsa, belki tartışmanın önünü açar. Resmi tarihleri doğru bulmadığım halde, belki tartışmanın önünü açar. Şivan meselesine bağlı olarak şu noktaya gelmeye çalışıyorum; güneyde bir resmi tarih yazılımı görülmeye başlandı. Ben Mesut Barzani’nin iki ciltlik Barzani kitabını güneyde KDP ya da Mustafa Barzani ekseninde bir resmi tarih yazımına giriş olarak değerlendiriyorum. Kuzeyde de son yıllarda özellikle anılarla yer yer de parti grup ideologlarının yazılarıyla farklı grup/parti/çevre resmi tarihleri oluşmaya başladı. Örneğin; Kemal Burkay’ın anılarını kuzeydeki mücadelenin son 50 yılının PSK zemininde yazılmaya çalışılan resmi tarihine giriş olarak değerlendirebileceğimizi düşünüyorum.
Bütün bunları şunun için söylüyorum; 1971-72’de ben üniversiteye başlamıştım, Dr. Şivan’ın öldürülmesini üniversitede duymadım ben. Derik’te, Mardin’de, o çevrede duydum. Bize gelen ilk resmi senaryo şuydu; Dr. Şivan nedenleri zaman zaman değişmekle beraber, yani bazen Türk Devleti’nin ajanı olduğu için, bazen para karşılığında, bazen bazı menfaatler karşılığında bazen de Mustafa Barzani’den gizli işler yaptığı ve Sait Elçi’nin bunu deşifre etmesinden korktuğu için masum Sait Elçi’yi öldürmüştür: Güney KDP’si tarafından ve Kuzey KDP’sinin de dahliyle ölüme mahkum edilmiştir. Bu resmi senaryo aşağı yukarı 5 yıl tartışmasız sürdü. Bunun bir alternatifi yoktu. Bunun bir nedeni de tabi Şivan’ı tartışırken Şivan’ın ardıllarını da tartışmamız lazım. Şivan’ın ardıllarının Şivan’la ilişkisini de tartışmamız lazım. Burada ardıllar derken özellikle KİP’i, KİP’ten önce Kürdistan Devrimci Partisi’ni, daha sonra Peşeng’i kastediyorum. Bunların Şivan’la ilişkilerini de tartışmamız lazım. Sonuçta 1975-76’ya kadar bu resmi KDP senaryosu üzerinden olayı anladık. Ve aşağı yukarı hemen herkes de bu resmi senaryoya inandı. Çok sınırlı sayıda olayın içinde olan kadrolar hariç, kuzeyde egemen senaryo oydu ki; Şivan şu ya da bu nedenle Sait Elçi’yi öldürmüş, devrim de onu cezalandırmıştır. 75-76’dan sonra ikinci bir resmi senaryodan haberdar olmaya başladık.
Bu ikinci resmi senaryo da şudur; bu özellikle Şivan’ın ardılları tarafından ifade edilen bir resmi senaryodur. Bu resmi senaryonun da özelliği şudur; Şivan’ın partisinin hiçbir hatası, kabahati, dahli yoktur. Amerika Birleşik Devletleri ve Güney önderliği oturup bir komplo kurmuşlar, demişler ki: “kuzeyi nasıl siyasal lidersiz bırakabiliriz?”, Ama kuzeyde de özellikle “Dr. Şivan’ı nasıl ortadan kaldırabiliriz” diye oturmuşlar bir komplo hazırlamışlar. Sait Elçi’yi öldürmüşler, “Sait Elçi’nin öldürülmesinde hiçbir şekilde Dr. Şivan’ın dahli yoktur”, bunu bahane ederek bir de Dr. Şivan’ı öldürmüşler. Bu ikinci resmi senaryo idi. Bu ikinci resmi açıklama da aşağı yukarı 75-85 arasında kuzeydeki Kürt siyasi hareketlerinin çoğu tarafından kabul edildi. Tabi bunun kabul edilmesinin de bazı nedenleri var. Uzatmadan söylemek istersem:
1- 1975’te Barzani yenilmiştir, düşenin pek dostu yoktur, Barzani’ye yöneltilen her türlü eleştiri çok rahat kabul edilebilir hâle gelmiştir.
2- Kuzeydeki hareket tümüyle kendisini komünist olarak tarif etmeye başlamıştır. Kendisini komünist olarak algılamaya başlamıştır. Bu komünistliği de, bu senaryonun kabul edilmesi ve geçerli addedilmesi için bir diğer faktör olmuştur. O kadar çok komünist ilan etmiştir ki kendisini; Sait Elçi’nin partisi de KUK’a dönüşerek o da kendisinin komünist olduğunu söylemiştir. Kuzeyde komünist olmayan bir siyasi hareket kalmamıştır, bu da onu tetiklemiştir.
Son 10-15 yıldır bu iki resmi senaryonun dışında bir de insanlar konuşmaya başlamıştır. Bütün bu dönem boyunca özellikle olayın içinde olanlar ve özelikle Şivan’ın ardılları susmuşlardır. Sadece böyle bir komplonun varlığını söylemişlerdir, ama “orada ne olup bitti”, “Şivan hangi saiklerle hangi ilişkilerle oraya gitti”, “orada ‘İsê Suwar’ ile ‘Esad Xoşevî’ ile kurduğu ilişkiler ne idi”, “Barzani ile kurduğu ilişkiler ne idi”, “burada gerçekte bir sorun yok muydu”, “olay tam olarak nasıl gelişti”, bu konuda en fazla susanlar Şivan’ın ardıllarıdır. Osman Aydın buradadır, ona da söylüyorum. Son 15 yıldır bu konular yavaş yavaş konuşulmaya başlandı, konuşulmaya başlaması iyidir. Çünkü bunu gerçekten derinliğine tartışmamız lazım. Dar grupçu bir anlayıştan, dar parçacı bir anlayıştan; yani kuzeyli-güneyli anlayışlardan uzak olarak bunu tartışıp ders çıkarabilirsek, hem onların anılarını yaşatmış oluruz, hem de bundan sonra ne yapacağımız konusunda daha anlamlı işler yaparız.
Abdurrahman Önen