BDP ne Kürt ve ne de Türkiye Partisi: İki arada bir derede...
Barış ve Demokrasi Partisi (BDP), dün (01. 02. 2010), genel kurulunu yaptı. “Görünen köy kılavuz istemez“ sözüne uygun bir gelişme oldu. BDP siyasetinde ve yapısında köklü değişikliği bir tarafa bırakalım, göze batar küçük değişiklikler de olmadı. Sadece Parti tüzüğünde yapılan değişiklikle, fiili olan eş-başkanlık hukukileştirildi. Selahattin Demirtaş ve Gülten Işınak eş-başkan oldu. Resmi tüzüğe geçip geçmediği daha açık olmamakla birlikte, yapılan açıklamaya göre “sivil itaatsizlik“ mücadele tarzı/biçimi olarak benimsendi.
BDP'nin, DTP'nin doğrudan devamı ve mirasçısı olacağı belliydi. Çünkü genel kurul öncesi BDP'nin programı, tüzüğü, siyaseti, çalışma ve mücadele tarzı üzerine, farklılaşmayı gösteren ciddi bir tartışmanın olmadığı kamuoyunca bilinmekte.
BDP, PKK ile bağlarını, Abdullah Öcalan'ı “muhatap“ göstererek bir daha tescil etti.
BDP, Türkiyeliliğini ilan ederek, ne Kürt ve ne de Türkiyeli bir parti olamayacağını, iki arada bir derede bir parti olacağını bir kez daha ilan etmiş oldu.
BDP'nin Türkiye Partisi olma anlayışının kaynağı...
BDP. DTP, DEHAP ve HADEP'in devamı olan bir partidir. BDP, Türkiye Partisi olduğu gibi bir anlayışı, mirasçısı ve devamı olduğu partilerden devraldı. Doğrusunu konuşmak gerekiyorsa, Türkiye Partisi olma iddiası uzun bir yılan hikayesi, bu yılan hikayesi dışarıdan kulaklara üflenmekte. BDP de bu hikaye'yi hem dinliyor ve hem de devam ettiriyor.
Türkiye Partisi olmak demek, Kürtlerin, Kürdistan'ın, etnik ve ulusal bir partisi olmamak demektir. Bir parti, “Kürt, Kürdistan, bölgesel, etnik ve ulusal bir parti değilim“ dediği zaman; o zaman Türkiye'de var olan tüm etnik ve ulusal toplulukların; Kürtlerin, Türklerin, Lazların, Çerkezlerin, Ermenilerin partisiyim, demek istiyor.
Oysa bir parti Kürtlerin ve Kürdistan'ın partisi olduğu zaman, Türkiye geneliyle ilgili değil, Kürdistan'da var olan Kürtlerin, azınlıkların (Arap, Süryani, Ermeni ve diğer azınlıkların) partisi olmak gerekiyor. BDP ve seleflerin söylediği bu anlamda bir parti yapılanması değildir.
Yine bilindiği gibi, Kürtler sadece Kürdistan'da yaşamıyorlar. Kürtlerin Kürdistan'daki nüfusu kadar bir bölümü Batı ve Türk bölgelerinden yaşamaktadırlar. Kürtler, Türk bölgelerine zorunlu göç ve ekonomik talepler nedeniyle yerleşmek durumunda kalmışlardır. Özellikle de, PKK'nın 1984 yılındaki silahlı hareketinden sonra, milyonlarca Kürt, Türk bölgelerine gidip yerleşmek zorunda kalmışlardır. İstatistiklere göre İstanbul şehri, Kürtlerin yaşadığı en büyük Kürt şehridir.
BDP ve selefleri, Kürdistan'daki Kürtlerle, Türk ve Batı Bölgelerindeki Kürtlerin tümünün partisi olma anlam ve içeriğiyle de bir Türkiye Partisi olduğunu ileri sürmüyor. Yukarıdaki satırlarda da belirttiğim gibi, Kürtler dışında bütün Türklerin ve diğer etnik grupların partisi olma iddiasını ileri sürüyor.
BDP ve selefleri, kamuoyu tarafından, PKK'nın devamı, PKK'nın legal plandaki partileri olarak tanınmaktalar. En iyimser yaklaşımla, BDP bir Kürt Partisi olarak görülmektedir. Bu yapısal özelliği nedeniyle BDP'nin, Kürtlerin, Türklerin ve diğer etnik grupların partisi olması olanağı yoktur. Bu Türkiye Partisi olma hikayesi, PKK lideri Öcalan'ın İmralı'ya gelmesinden (1998) sonra başlayan bir hikayedir. O nedenle, DEHAP, HADEP, DTP Türkiye Partisi olmayı becermediği gibi, BDP'nin de bunu becermesi, bir Türkiye Partisi olması olanaklı değildir.
BDP'nin bir Türkiye Partisi olması doğal bir durum olamaz. BDP'nin tanınan özelliğinden dolayı Türklerin ve diğer Kürdistanlı olmayan azınlıkların BDP üye olması için de bir neden yoktur. Güney Kürdistan'da kitlesel olarak Kürtlerin Baas Partisi taraftarı olması, Kürtlerin Türkiye'de tümüyle Türk ve sistem partilerine üyesi olmaması; ya da Arapların Kürt partilerine üye olmaması gibi bir durumdan bahsediyoruz.
BDP'nin Türkiyelilik amacına ulaşması olanaklı değildir...
BDP'nin bu amaca varması için somut ve objektif herhangi bir zemin yoktur. Türklerin ve diğer etnik gruptan unsurların BDP üyesi olması için, yasal, sosyolojik, psikolojik, ulusal hiçbir neden ve zemin yoktur. BDP'nin Türkiye Partisi olması iddiası, Abdullah Öcalan'ın İmralı'ya gelişinden sonra geliştirdiği ideolojik konseptten öteye bir şey değildir.
Öcalan, İmralı'ya geldikten sonra, Türklerin on yıllardır savunduğu “Demokratik Cumhuriyet“ tezini benimsedi. Bu teze göre, PKK ve eklentisi örgütlerin, Kürt ulusal ve etnik zemininden, Kürdistan'ın özgürlük, Kürt halkının bağımsızlık ve ülkesinde iktidar olması hedefinden uzaklaştırılması amaçlanıyordu. Türkiye'nin demokratikleşmesi, Cumhuriyetin demokratikleşmesi esas stratejik hedef olarak belirlenirken, Türkiye Cumhuriyeti Devletin otoriter-faşizan sömürgeci paradigmasını, üniter, ulus-devlet yapısı korunuyor; Kürt ve Kürdistan sorunu, ikincil sıradan bir sorun olarak ele alınıyor. Kürtlerin, bağımsız devlet, otonomi ve federal olmayacağı mutlak anlamda savunuluyor. Bu tez sadece Kuzey Kürdistan ve Türkiye ile sınırlı ve geçerli düşünülmüyor, bütün Kürdistan parçaları için geçerli kılınıyor. Bu nedenle, Öcalan ve BDP üniter devlete karşı olmadığını olur-olmaz her yerde ve her zaman ifade ediyor.
Türkiyeliliğin BDP boyutundaki esas nedeni ve zemini budur. Bunun yanında, Kürt ve Kürdistan davasını yüklenmemek, Kürt ve Kürdistan davasına sahip çıkmaktan korkmak da, Türkiyelilik tezine yol açmakta.
Bunun yanında, Türkiye'deki takiyeci ve yalana dayalı siyaset kültürü ve siyaset yapma tarzı da buna zemin olmaktadır.
Türkiyelilik anlayışı, Kürt yapılanmasında ne yazık ki tarihi genel bir anlayıştır. Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş felsefesine dayalı olarak Kürtlerin yok olduğu, Kürtlerin Türk olduğu, Kürtlerin Türkleşmesi ve asimilasyoncu entegralist tarihi zeminine dayanmaktadır. Bu zemin, 1938'lerden sonra Kürtlerin özne olmaktan çıkması ve tarih dışına itilmeleriyle kendi kaderleri üzerinde Türklerin ve Türk Devleti'nin tayin edici olmasıyla başlayan bir süreçtir. Günümüzde de Abdullah Öcalan'ın ideolojik görüşleriyle yeni bir konsept kazanan, Kürtler arasında karışıklığa ve kaosa yol açan bir gelişme konseptidir.
BDP'ye Türklerin ve diğer etnik gruptan kitlenin taraftar olması, üye olması olanaklı değildir. BDP öncesi partilerin tecrübeleri ve tarihleri de bu gerçeği bize anlatmaktadır. Sadece bazı solcu ve sosyalist aydınların devlete olan tepkilerinden ve Kürtler eliyle devleti dövmek amacıyla, çok küçük bir kesiminin de Kürt dostu demokratlar olmalarından dolayı BDP'ye üye olmaları söz konusudur.
BDP'nin Türkiye Partisi olma isteğinin nedenleri...
BDP'nin neden Türkiye Partisi olmak istediğini, ikinci soruya verdiğim cevapta bazı açılardan dile getirdim. Biraz daha bu nedenleri açar, madde-madde sıralamak istersem karşımıza şöyle bir tablo çıkar:
1- Abdullah Öcalan istediği için, BDP, bir Türkiye Partisi olmayacağını bile-bile Türkiye Partisi olmak istiyor.
2- BDP, kendince Türkleri ve devleti kandırmak, yanıltmak istiyor. Bu nedenle takiye sanatını kullandığını düşünüyor.
3- BDP, Kürtlerin bağımsızlığına, otonomisine, federal olmasına karşı olduğu için Türkiye Partisi olmak istiyor.
4- BDP, ne yapmak istediğini bilmediğinden, Türkiye Partisi olmak istiyor.
5- PKK ve Öcalan, derin devletle ortak hareket ediyor. Derin devlet de BDP'nin Kürt Partisi olmamasını, Türkiye Partisi olmasını kendisinden istiyor. O da uygulamaya geçiyor.
6- Türkiyelilik Kürtler için tarihi bir süreç, T.C Devleti'nin kuruluş felsefesine dayanmakta, Kürtlükten ve Kürdistan'dan uzaklaşmaya, entegrasyonu benimsemeye dayanmakta; Türkleşmeyi ve asimile olmayı bir tarzda benimsemeye evet demektedir. Bu nedenle BDP, Türkiye Partisi olmak istiyor.
7- BDP'nin Türkiye Partisi olmak istemesi, Türk Kemalist-Leninist paradigmanın egemenliğinin bir sonucudur. Kemalist-Leninist paradigmaya göre, ulusların ve halkların ayrı ve bağımsız örgütlenmesi Marksizm'e ve Leninizm'e aykırıdır. Bu nedenle, Kürtlerle Türklerin, elbette Türk emekçileriyle Kürt emekçilerinin ortak örgütlenmesi gerekir. Kürt sosyalistleri 1969 yılından sonra şiddetle bu paradigmaya ve düşünce sistemine karşı çıktılar. Kürtlerin değişik düşüncelerinden yurtseverlerinin, Kürt nasyonalistlerinin ve sosyalistlerinin de Kürt ve Kürdistan kimliğiyle bağımsız ve ayrı örgütleneceklerini benimsediler. Bu düşünceye uygun olarak da örgütlendiler.
Abdullah Öcalan, daha 1975 yıllarında, bahsettiğimiz Kemalist-Leninist Türk tezine bağlılığını devam ettiriyordu. Kürt sosyalistlerinin mücadelesi ve etkinliği sonucunda, Türkiye derin devletinin Kürtleri bağımsızlıktan uzaklaştırma tuzağının bir gereği olarak ayrı olarak örgütlenme yolunu seçti. Öcalan halen de kendisini Türk sol geleneğine bağlı, Türkiye Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi, Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu, Çayanist ve Deniz Gezmiş geleneğine bağlı, onun devam ettiricisi olarak görür. Bu nedenle de, bir solcu olarak Türk solcuları ile Kürt solcularının Çatı Partisi'ni kurmaları önermesine sahiptir.
Öcalan yıllardır bu önertmeyi yapmaktadır. Ama bu önerme, Türkiye gerçeklikleriyle çatışma içinde olduğundan dolayı gerçekleşmemekte, sözden öteye geçmemektedir.
BDP'nin bu yaklaşımına halkın ve aydınların tepkisi...
PKK'ya yakın siyasetçilerin, BDP'nin ve öncellerinin yönetici elitinin, Türkiye Partisi yaklaşımına karşı çıkmaları söz konusu olamaz. Çünkü yönetici elit, Öcalan'ı tartışmasız lider ve onun düşüncelerini tartışılmaz, değişmez, ayet gibi kabul etmektedirler.
BDP içindeki çıkarcı ve pragmatik kesim de, güncel siyasi ve ekonomik, kariyer ve mevki çıkarlarından dolayı bu teze karşı çıkar durumda değiller.
BDP içinde, Kürtlerin bağımsızlığından ve iktidar olmasından yana olan bir kesim de, bu düşünceye taktik olarak karşı çıkmıyor, denklemin bozulmasını istemiyorlar ve şartların olgunlaşması hayaliyle yaşıyorlar.
Bir kesim de, korku ve örgüt içi otoriter yapıdan dolayı bu teze karşı çıkacak durumda değildir.
Kürtlerin, ulus olarak kendi kaderini kendisinin tayin etmesi için mücadele eden, Kürt halkının özgürlüğü ve Kürdistan'ın bağımsızlığından yana olan, bu bağımsızlığı birkaç değişik çözüm modelleri ve siyasi sistemler içinde çözme önerisi içinde olan Kürt siyasetçileri ve aydınları, Öcalan ve BDP'nin bu düşüncesine şiddetle karşı çıkmaktadırlar. Bu siyasetçiler, aydınlar Kürt ve Kürdistan Parti yapısını savunmaktadırlar. Kürtleri ancak, Kürt ve Kürdistan kimlikli bir partinin temsil edebileceğini, dünyanın Kürt ve Kürdistan kimlikli partilerle sağlıklı ilişkiler kurabileceğini, yine Kürt ve Kürdistan partilerinin Kürt ulusunun çıkarlarını temsil edebileceğini, Kürtlerin bağımsız devlet, federasyonunu savunabileceklerini ileri sürmektedirler.
AKP durumdan memnun mu?
AKP, BDP'nin bir Türkiye Partisi olması gerektiğini her defasında açıklıyor. DTP'nin, Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılmasından önce bu düşüncesini dilendiriyordu. Ama, DTP'nin kapatılmasından sonra bu düşüncesine daha fazla vurgu yaptı. Ama AK Parti'nin “Türkiye Partisi“nden ne anladığı, bu partinin nasıl bir parti olacağı konusunda net görüşleri de söz konusu değil. AK Parti, “Türkiye Partisi“nden bahsederken, büyük bir ihtimalle ve düşüncesine göre, kendisine yakın, Türk sistem partilerine benzer bir partiden bahsettiği tartışmasızdır.
BDP'nin Türkiye Partisi olması halinde PKK'nın etkisi azalır mı?
Eğer BDP matematiksel olarak bölgesel, etnik, bir Kürt partisi yerine Türkiye Partisi olduğu zaman: Kürtler dışında Türklerin, diğer etnik gruptan bireylerin de partiye üye olacakları, BDP'nin değişik toplumsal menfaatleri, sınıfsal ve grup çıkarlarını temsil edeceği anlamına gelir. Bu durumda da, PKK'lı olmayanların ve hem de çoğunlukla PKK'lı olmayanların üye olabileceği anlamına gelir. Bu durumda da, doğal olarak PKK'nın BDP üzerinde etkisi azalır. Ya da sizin ifade ettiğiniz gibi, PKK bu matematiksel gelişmeden, partinin yeni demografik yapısından ve haritasından zarar göreceği tartışmasızdır.
Ama yukarıdaki satırlarda da belirttiğim gibi, BDP'nin selefleri nasıl ki Türkiye Partisi olmayı becermediler, ya da Türkiye Partisi olamadılar; BDP'nin de olması mümkün değildir. BDP'nin Türkiye Partisi olması olanaklı olmadığı gibi, BDP'nin Türkiye Partisi olmasını beceremeyeceği de tartışmasız.
Sonuç olarak diyebilirim ki, BDP, dediği ya da denildiği gibi bir Türkiye Partisi değildir. Türkiye Partisi olmayı becermesi de olanaklı değildir. Diğer yandan, DTP'yi kapatan Anayasa Mahkemesi'nin saptadığı gibi PKK, ETA Partisi de değildir, BDP de Batasuna Partisi değildir. Çünkü ETA Partisi, Basklıların ulusal bağımsızlıkçı partisidir. PKK ise, Kürt ulusunun bağımsız devlet olmasına, Kürdistan'da federe ve otonom yönetim biçiminin olmasına karşıdır. Batasuna Partisi, Basklıların etnik ve ulusal partisidir. BDP ise, Kürtlerin etnik ve ulusal partisi olmadığını ileri sürüyor. Ayrıca BDP, ulusal ve etnik bir programa da sahip değil. Etnik siyasete karşı çıkıyor. Etnik siyaseti, meşru görmüyor, ırkçı ve bölücü kabul ediyor.
Bu nedenle, BDP de, selefleri gibi iki arada bir derede olma konumunda, ne yaptığını bilmeyen, güdümle hareket eden, kendine özgü program ve proje sahibi olmayan, PKK'nın estirdiği rüzgara, Öcalan'ın verdiği emir ve direktiflere göre hareket etmektedir. Öcalan da direktifleri derin devletten aldığına göre, ya da derin devletle birlikte karar aldığına göre, durumun Kürtler açısından ne kadar trajik olduğu ortadadır.
Amed, 02. 02. 2010
İbrahim GÜÇLÜ
BDP ne Kürt ve ne de Türkiye Partisi: İki arada bir derede...