Direkt zum Inhalt
Submitted by Rêvebir_D on 28 January 2014

Sömürgeci sistemle sorun yaşayan ve hep sisteme eleştiri ile yaşam sürdüren Kürd kişiliği üzerinde durmanın zorunluluğu bugün her zamankinden daha çok gerekli hale gelmiştir. Bunun için aynanın karşısında kendimizle ilgili eleştiriye açık düşünce alış verişinde bulunalım istedim. Bir halk deyimi ile ‘külahımızı önümüze koyup düşünelim’ ve paylaşalım.

Ruhu satılmış – maneviyatı alt üst olmuş – kişiliği erozyona uğramış – sömürge kişiliğinden nasibini almış – yozlaşmış – şeytanla ortak belirlemeleri yakın çevremize yakıştırdığımızın altında bir gerçek var elbette. Mesele karşı tarafı suçlamaksa her kes biri birinden mahir, işin içinden ak kaşık misali sıyrılınca hep birlikte kusurlarımızla layık olmadığımız yaşam biçimini kendi irademizle inşa etmiş oluruz.

Sorunu birey bazında ele almaktan ziyade sosyo-psikolojik şekliyle günübirlik acısını çektiğimiz kaba belirlemelerle ifade ederek değerlendirmeye sunalım: Milli kimliği üzerinde Müslümanlığı seçmemiş; başka milletlerin Müslümanlığını kendi milli değerlerini inkar ederek kabul etmekle de yetinmemiş, milli varlığına da biat etmiştir. Müslüman Kürdün, Müslüman Türk olmasının serüveni ve tarihteki yeri başlı başına bir araştırma konusu, biz var olan durumu sizlere sunmaya çalışacağız.

Keza solculuğu-sosyalizmi-devrimciliği veya demokratlığı-liberalizmi benimseyen kürdün başına gelenler Müslümanlığı benimseyenlerin başına gelenlerle tıpa tıp aynıdır.

Peki, sosyalist Kürde ne olmuş?

Sosyalist olunca sanmayınki evrensel değerlere, başkasının ve de kendisinin milli varlığına saygıyı öğrenmiş. Hayır öğrenememiş. Sosyalist ya da demokrat olunca önce Kürklüğünden vazgeçmiş, Türklük ve Türkiyelilik şemsiyesi altında yeni varlığını ispat ettikten sonra da kendisini kabul ettirmek için Sömürgeci Türk sistemi karşısında takla üstüne takla atmaya başlamıştır.

Beşikci hocam Bulgaristan’da değiştirilen Türk adları için ilk tepkiyi Batman’da Kürdlerin bir protesto mitingi ile ortaya koymalarındaki ucube durumdan bahseder. O halde 1980’ li yıllardan bu yana Kürdistanda’ki sosyalist veya Müslüman zihniyetinde değişen ne?

Kürdistan milli kurtuluş mücadelesinin değeri ve sembol isimlerinden Şêx Seid’i aşağılayan, İngiliz ajanlığı ile suçlayan Uğur Mumcu ‘yu ‘modern kişiliğinden’ veya ‘ezilmişten yana sosyalist’ özelliğinden dolayı anmayı ihmal etmiyor. Daha da ileri giderek Gaffar Okan gibi Türk sömürgeci sistemin polis şefini rolüne ve niteliğine hiç aldırmadan abisi-hamisi kurtarıcısı sayarak çocuğuna adını veriyor, vurulduğu yere çiçek bırakarak, anıyor. Bu durumda sistem bir taşla birkaç kuşu vurmakla kalmıyor Kürdün kafasında cellâdının masumiyetini kalıcı hale getiriyor.

Gelelim Kürdün sosyalist-devrimci diğer kahramanlarına; listeyi uzatmadan sembol bir iki isme bakalım. Mahir Çayan veya Deniz Gezmiş’ in Kürdistan tarihinde zerre kadar yerleri yoktur. Kürdün adını bile zikrettiklerine inanmıyorum. Her ne kadar Deniz’ in bir defa Kürd dediği söylense de buna dair ne bir çaba ne de yazılı bir belge mevcut değildir. Gelişen mücadeleye bigane kalmaması için Denizi de bir kelimeliğine yamamaya kalkanların çabası beyhudedir. Mahir’ in ise Kürd mücadelesini yok saydığı ya da Kemalistlerin bakış açısı ile değerlendirdiği gizli bir şey değildir. Sömürgeci Türk sisteminin mağdurlarıdırlar amenna ancak sırf Kürdistan Milli Kurtuluş mücadelesindeki düşüncelerinden dolayı de olsa zerre kadar ‘ENTERNASYONALİST’ oldukları söylenemez. Enternasyonalist düşüncelerin savunucusu sıfatı ile nerede Kürdistan için taş üstüne taş koydular da biz görmedik bir bilen varsa beriye gelsin.

Dolaysıyla her hangi bir Kürdistanlının bunlarla hiçbir ortak paydası yoktur. Kürdistan’ın ‘Demokratik özerklik’ ya da federasyon istemi savunucuları bu zatları anmak için secdeye durmalarında kendi idealleri için bile ortak payda bulacaklarına inanmıyorum. İpini Sömürgeci sistemle koparmak istemeyenlerin sanırım ortaklıklarına farklı bir gerekçe bulmaları gerekir çünkü bu yalan tutmuyor, tutturamayacaklar.

Dillere sakız 68 kuşağı, yok 78 kuşağı diye diye formüle edilen ve gururla üstlenilen dönem aidiyetlerine Kürdistan halkının bakış açısının nasıl olmasını beklerdiniz? Cephemizden içi boş böbürlenmelerden öteye bir anlam taşımıyor; çünkü Denizler Filistini Arapların 24.’ncü ülkesi olarak kurtarmaya giderlerken de Kürdistan Türkiye ‘nin sömürgesiydi. Bizler ise mektep çevrelerinde ‘devrimci-sosyalist’ Türk solcusu ile Kürd diye bir halk var mıdır, yok mudur meselesini tartışıyorduk. Haydi diyelim Şêx Seid kıyamından, Dersim soykırımından Ağrı veya Zilan hadisesinden haberleri yok ya da Ahmed Arifin 33 Kurşun şiirini de duymamış olabilirler. Halbuki daha önce ’49’ lar davası’ diye Kuzey Kürdistanlı aydınlar tutuklanmış, KDP’ nin genel sekreteri Faik Bucak devletin eliyle öldürülmüş, Güney Kürdistan’da Irak sömürgeci Güçlerine karşı Barzani önderliğinde amansız bir savaş sürmekteydi.

Bir de şunu sormak lazım; kaç Türk demokratı-ilericisi-sosyalisti-devrimcisi DR.ŞIVAN’ I – FERİT UZUN ‘U – NECMETTİN BÜYÜKKAYA’ YI – MAHSUN KORKMAZ’I – M.EMİN MUTLU ‘YU - bırakın anmayı tanıyabiliyor mu, isimlerini hiç andıklarına tanık oldunuz mu? THKP-C’ den de THKO’ danda gelse Mahirlerle-Denizlerin takipçileri biri birlerini tanıyor, sahip çıkıyor ve ortak anma yapabiliyorlar. Buna mukabil Erdal Eren’ e yüreği yanmayan Kürd yoktur, bırakın Türk’ü kaç THKP-C ve THKO önderi DR.ŞIVAN’ın adını ağzına almayı becerebiliyor.

Ya öteki cenahta genellikle sağcı yani milliyetçi-mukaddesatçı-Müslüman-cemaatçi-tarikatçı-ALEVİ vb. kesimlerde durum daha mı farklı?

Ülkemiz Kürdistan’ı Türk egemenlik sisteminden kurtarmak için idam ipini göğüsleyen Şêx Seid’in adını sadece biliyor olması Müslüman-Şafii-Nakşibendî Kürd için çoğunlukla bir anlam ifade etmezken değil Kürdlük adına, insanlık ya da Müslümanlık adına kılını bile kıpırdatmayan para ile dini telkin veren Türk Irkçısı Hocaefendi’ ye rağbeti inancının gereği sayar. İster Diyarbekir’de, ister Istanbul’da her hangi bir Camiye gidin Şêx Seid efendiyi de sorun, yaşayan ABD ikametli Fethullah Gülen’i ya da Mahmut Hocayı da sorun; göreceksiniz Şêx Seid’in Müslüman ancak yanlış yol seçtiğini, diğer hocaefendilerin ise hak yolundan, erdemlerinden kendinden menkul kerametlerinden bahsedeceklerdir.

Aynı Kürd tipi elinde tespihi, boyalı bıyıkları ve Camiden çıkarken memleket fethetmiş edasıyla etrafından saygınlık bekler adımlarla pazara doğru süzüldüğünü görürsünüz. Bu zatın beyinsel birikiminin öncüsü ve yön vericisi dini inançlarıdır; belki de yegane sermayesi de budur. Hem siyaset içindeki yeri, hem ekonomik katmanlardaki mevkisini inanç üzerinde birleştirmiştir.

Varoşlardan anakent merkezlerindeki şatafata kapılarak gelen; buradaki batakhanelerde kaybolan hemşehrisine nispeten kendisini şanslı sayan bu camii cemaati mensubu yeni camiada Türkiye için düşünür, Türkçe konuşur; arada bir Arapça ayetlerle cümlelerini süsleyebiliyorsa iyi satıcıdır. Peki, ne satar? Sorusuna irkileceksiniz belki de; ancak o Allah alır Allah satar. Evet, bu toplumda Allah ile siyaset yapanın sermayesi de yine Allah’tır. Şahsın Dünya malı ile ilişkisi Allah üzerinden sağlanıyor; tasarruf yetkisi ile birlikte mülkiyeti kendinde görünse de sonuçta “mülk Allah’ındır” der işin içinden çıkar.

Burada meslekten, Din adına devlet işlerini yürütenlerin (Müftü-Vaiz-İmam-Müezzin vb. din işleri görevlileri) Allahdeme karşılığında kaç para kazandıklarından bahsetmeyeceğiz, ya da rızası dışında milyonlarca Alevi’den, Hıristiyandan, Êzidî’den, ateistinden kesilen vergilerle Müslüman-Türk-Sünni inanç mensuplarına ödenen maaşın vergi mükellefi rızası olmadan ne kadarı Allah rızası olarak kabul edildiğine de değinmeyeceğiz; o rezaleti anlatmaya daha sıra gelmedi. Şu anda derdimiz sokakta ya da kahvehanede sıkça rastladığımız sömürge insanının sosyo psikolojik eksenini üstesinden gelebildiğimiz kadarı ile izah etmeye çalışmaktır.

Yine Sömürgeci sistemin camiisinde ki Kürd kişiliği ile daha ilk temasta görünürde sıcak bir merhabadan sonra ne işle meşgul olduğunu veya şu anda işlerinin durumunu sorar, hemen akabinde mal varlığının miktarını lisanî münasiple öğrenmeye çalışır. Ustalıkla sorulan bu soruların karşılığı ya da bireydeki yansıması dehşete düşürmeye yeter. Hani doğrudan ‘kaç paralık adamsın’ dese bence daha dürüst davranmış olur. Çoğunlukla zatı zahmete sokmadan ‘Üryan geldim, üryan giderim’ der ya da ‘hala bir lokma bir hırka’ ya talim ettiğimi söyler hayal kırıklığına uğratırım, bu durumda hızla arkasını döner uzaklaşır. Belki mal varlığını öğrenerek bundan nasıl yararlanırım gayesi gütmüyordur ancak kaç paralık adamsan o kadar kıymet biçecek burada rolleri belirliyor, dereceye girebilene aşk olsun.

Mekânında koltuğun arkasındaki panonun üst kısmında çatık kaşlı Mustafa Kemal portresi, masanın yanında rulo halinde seccadesi, sehpanın üzerinde henüz açılmamış Zaman gazetesi ve masanın üzerinde şeffaf imalattan bağış kutusu ile bir birlerine benzerler. Eski Kürdün yerini tombul suratlı devamlı tebessüm eden iyi bir koca ve iyi bir aile babası görünür şekli itibarı için çok iyi bir ilk adımdır.

İnanç bu bireyde ‘ulvi’ değerlerle örtüşmüyor, dönüşmüş şekil değiştirmiştir. Siyasi öncülüğü dini değerlerle şekil bulan çıkar ilişkileri belirliyor. Devlete kapılanabilmiş memurda artık eskisi gibi Kemalist ideolojinin biçimlendirdiği insan tipi aranmıyor. Badem bıyıklı zatın var olma ve yükselme kriterleri Müslümanlığı ve Türklüğüdür. Bunlar çarkın yeni dişlileridirler, devranın dönmesi onların enerjisi ile mümkündür. ‘Benim memurum işini bilirden’ den günümüze epey yol kat edilmiş; iş bilmekle de kalınmamış işin alimi olunmuştur. Sisteme ‘HANİ BANA’ diye muhalefet edenler belirleyiciler karşısında takla ata ata kralın soytarısına dönmüşken kendilerine özellikleri gereği bazı mevzilerde kontrol edilmeleri uygun bulunmuştur.

Alevi kesimin Kemalizm’le kirlettikleri inançları toplumda karşılık bulamamakta, bin parçaya bölünmüş şekliyle disimilasyonun etki alanı içinde giderek erozyona uğramaktadırlar. Evinin girişinde sol üst köşede Hazreti Ali’yi, Sağ üst köşede Mustafa Kemal’i, ortaya Türk bayrağına koyan Kürd Alevi’yi bu hale soykırımın uygulayıcısı Kemalist ideoloji mi soktu? Başka türlü şahsiyet bulamazlar mıydı? Kendisine soykırım uygulayanlara biat etmenin bu kadar acımasızı bir bünyeyi nasıl dehşetle tahrip ettiğinin en iyi örnekleridir, Kemalist Kürd Alevisi. Aslında inançlarına yapılan saldırı ile Türk Alevisinin de durumu çok farklı değildir. Yoksa Kemalist Ergenekoncuların Sivas-Maraş-Malatya-Çorum katliamlarının Müslüman kıyafetlerle işlenmesinin burada etkisi olabilmiş midir? Biat Kültürü Türk egemenlik sisteminin sıkça başvurduğu yok etme çabalarından bir tanesidir. Ancak bir toplum mühendisliği ile uygulanır.

Seçim sathı mailine girdiğimiz bu sürecin adayları adeta şebek maymununa döndürdüğü adaylık yarışı içindeki Kürdün psikolojisini nasıl alt üst ettiğini uzaktan görmeye değer? ‘Kürd için’, ‘Kürdistan aşkına’ vazife almak isteyen ‘hizmet aşığı’ başkanlık adayı yarışı BDP’ nin kazanma şansı yüksek olan Kürdistan’da şehit yakınları, bedel ödeyenler kervanını ön planda tutan makamı mevkisi ve parasının hatırı olan şêx-axa ve eşraf başta olmak üzere nasıl yarıştıklarını izliyoruz.

Liyakat toplumsal gereklilikler üzerinde değil, daha çok kim en çok partili yarışı ön plana çıkıyor. Sol Kemalistlerin ya da AKP’li ‘mütedeyyin’in fazla şansı yok ancak yer bulamayanlar yarışa burada katılmakta da beis görmüyorlar. Siyaset ağası mertebesine yükselen perde arkası illegal şahsiyetlerin partiler üstü çabalarındaki tüm olumsuzluklar illegalite şalı ile perde arkasında gizlenirken rant ve ikbal yarışında sistemle bir bütünlük görülmekte. Kolektif temsil çok kişiyi yetkin kılarak başkanlıklar ve farklı görevler verilerek karmaşaya ve giderek tıkanmaya neden olan bir süreçte bu cenahta bizi bekliyor. Buradan hangi insan prototipi yeniden şekillenecek, tahmin ediyoruz ‘çağdaş zübüğü’ de ancak görerek değerlendireceğiz.

28.01.2014

Neuen Kommentar schreiben

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.