Zana ve Tuğluk. Bağımsızlık ve Yanaşmacılık
Hejarê Şamil
İnsanları kategorilere ayırmanın her zaman doğru sonuçlar yaratmadığının farkındayız ama...
Ve ne var ki, gözle görülür ve sırıtan farklılıklar illa da bir sınıflandırma yapmayı gerekli kılıyor:
Şuan Kuzey Kurdistan halkını siyasi tercihleri açısından genel (görülür ve sırıtan) hatlarıyla üç kategoriye ayırmak mümkündür:
BAĞIMSIZLIKÇILAR, YANAŞMACILAR VE KENDİNDEN VAZGEÇMİLER
1.Bağımsızlıkçılar; Kurdistan ülkesinin bağımsız devlet olarak dünya haritasında yerini almasını siyaseten olur veya olmaza bağlamadan ‘illa da olmalıdır’ bağlamında ele alanlar, KURDİSTAN’ı mutlak bir gerçek şeklinde kendi yaşamlarının ana senfonisi olarak görenlerdir. Bunlar her yerdedir; Kurdistan’da, Türkiye’de, diasporada. “Demokratik Türkiye’ye bağlılığını resmen deklere etmiş PKK’nin saflarında, diğer “tırşıkçı” partilerin çevrelerinde, Kurdistan’ın ve dünyanın kurtuluşunu “Müslüman Allah’ının” ilahi kelamlarında görenlerin sıralarında ve de tedavüldeki siyasi görüşlere itibar etmeyen sessiz çoğunluğun arasındadır. Köylü, işçi, tüccar, esnaf, fakir, zengin, öğretmen, hekim, mühendis, gazeteci, memurdur…
2. Yanaşmacılar; bunlar da her yerde ve her safta vardırlar. “Demokratik özerkliğin” sözcülerinden olup “Sayın Öcalan sorunun çözümü için tek muhataptır” diyen DTK eşbaşkanı Aysel Tuğluk ve “Bana göre eşitlikçi bir federasyon en gerçekçi çözümdür” diyen ve Tuğluk’un “tek muhatabını” işbirlikçilikle suçlayan ve ne var ki, siyasi yaşamına sosyalistlikle başlayıp kariyerini AKP’lilikle sonuçlandırmakla suçlanan Kemal Burkay da “yanaşmacı” kategorisinde anılmayı fazlasıyla hak etmektedirler.
3.Kendinden vazgeçmişler; Türk’ün Kürd’üdürler bunlar. Sofra artığı ile geçinmeyi ‘adam / kadın olmak’ biçiminde algılamışlar. En temel ‘yaşam felsefefeleri’, beş günlük dünyayı tok karına sürdürmek olan bu kesimin temsilcilerine Türkiye ve Kurdistan’da büyük ve küçük burjuvazi, tüccar, esnaf kesimi ve memurlar arasında, köy koruyucuları saflarında sık sık rastlarsınız. Bunlar arasında ‘iyi insan’larla karşılaşmak tesadüf değildir ve tamamını kötü niyetli olarak betimlemek insafsızlık olur. Tamamı ‘Kürd düşmanı’ da değil ancak bunların ağırlıklı kesimi önlerine atılan iki kemikle Kürd’ü Türk’e, Türk’ü Alman’a, Alman’ı Japon’a satacak yetenekte yaratılmışlardır. Genelde Metiner-Ensarioğlu hattında seyrederler.
Yukarıdaki kategorileştirmede mutlaka ufak tefek hatalar olabilir ancak tuttuğumuz aynanın camı kusursuzdur. Herkes kendisini bir yerde gördü mü? Mutlaka görmüştür! Camımız kusursuz, işimiz tamamdır, demektir.
Camınız kusurludur diyenlere, Tat (İran dilli bir etnik gruptur) kökenli büyük Azeri şairi Mirze Elekber Sabir’in (orijinalini yazıyoruz):
Niyə bəs boylə bərəldirsən, a qare, gözünü?
Yoхsa bu ayinədə əyri görürsən özünü?! dizesini hatırlatmak işten bile değil.
Her üç kategori arasında kapıların ardına kadar açık olduğunu mutlaka belirtmek gerek; bir bağımsızlıkçı ‘siyasi koşulların etkisi’ ile kolayca yanaşmacı olabildiği gibi, bir yanaşmacı da bağımsızlığın mutlakıyetine doğru dümen çevirebilir. Bir kendinden vazgeçmişin kendinin farkına varması da görülmüştür.
Bu üç kategoriden oluşan toplumumuz, kategorilerin öncüllüğünü, ideologluğunu yapanların performansına göre azalır veya çoğalırlar.
GÜNEYİMİZDE BİR BAĞIMSIZLIK HAVASI ESİYOR
Kuzey Kurdistan’ımızda AKP devletinin veya Devlet AKP’sinin sınırsız baskıları, faşizan uygulamaları ve de Güney’imizde Mesud Berzani’nin ‘halkımızın bağımsızlık talebine karşı çıkmayız’ vurgusu, BAĞIMSIZLIKÇI’ların saflarına akışı arttırmıştır.
ABD’nin Irak’tan çekilmesi, Irak’ta Sunni-Şii çatışmalarının yoğunlaşma ihtimali Güney Kurdistan Federe hükümetini Kuzey Kurdistan mücadelesine mecbur hale getirmiştir. Kuzey Kurdistan mücadelesinin başını çeken PKK, ciddi hatalar yapmazsa, yani Güneyimizin ‘önce ben, sonra sen’ hassasiyetini dikkate alır, Güneyli ‘aşiret diktatörleri’nin kuyruğuna basmazsa, Güney’i karşısında değil, arkasında bulacaktır.
KUZEY’DE NELER OLUYOR?
Kuzey’de AKP, Kürdler açısından ‘çökertici’, kendileri açısından ‘mükemmel’ saldırıya geçmiştir. PKK son açıklamasında AKP'nin, yani TC'nin saldırısını “Halkımız tarihinin en büyük tehdidiyle karşı karşıyadır” biçiminde yansıttı.
‘En büyük tehdide’ nasıl yanıt verilir? Sorun burada düğümlenir.
Dostlardan gizli değil, düşmandan da gizli olmasın; PKK, bu saldırıya ezbere ‘açıklama’ ile yanıt vermiştir.
PKK Yürütme Komitesinin son “AKP’ye ezici darbe vurmalıyız” açıklamasını okuduğumda 200(?) yılında Kandil’de PKK Başkanlık Konseyi karargahında yaşadığım bir olayı hatırladım. Bir karargah görevlisi arkadaş gecenin geç saatlerinde uykudan uyandırdı. ‘Başkanlık Konseyi adına şu çerçevede bir açıklama yazmak gerekir. Yarın erken basın organlarımızda yayınlanacak. Ona göre!”. İki arkadaş baş başa vererek tarihten başladık, güncel durumlardan viraj yaparak somut duruma geldik. Üç sayfalık ‘mükemmel’ bir açıklama çıktı ortaya. Karargahlı arkadaş, ‘beş sayfa olmalı’ dedi. Tekrardan daldık! Açıklamamızı biraz sulandırdık. Elbette, şafak sökülende açıklama hazırdı.
PKK’nin son “Halkımız tarihinin en büyük tehdidiyle karşı karşıyadır” açıklamasını okuduğumda iki-üç gün önce yaşanmış bir olayı daha anımsadım;
Facebook üzerinden Kandil’de, Ana Karargah’ta bulunan eski ve yetkili bir arkadaşımla muhabbet ediyorum. ‘Biz kurdistan-post.eu sitesinde bağımsızlığı işlemeye çalışıyoruz’ yazdım. Yanıt yok. Yazıyorum: ‘Yurtsever kesimler, Mart’la birlikte PKK’nin saldırılara etkili yanıt vereceğini düşünüyor ve bunu istiyor’. Yanıt geldi: ‘Bunu bizim adımıza yazmayın, ya, yanıt verilmezse?!’
Dilim, dudağım kurudu. Parmaklarım çalıştı yine: ‘Elbette, kedi adımıza yazıyoruz, bu, bir temenni’.
PKK kendi içinde neleri tartışıyor, bilemeyiz. Ancak PKK’deki yetkili arkadaşımın ‘ya, yanıt gelmezse’ sözleri beynimin içine kocaman harflerle perçinlendi.
Askeri alanda neler döndüğünü bir türlü çıkaramıyoruz.
‘Yasal’ alanda neler oluyor peki?
Son günlerde Kuzey Kurdistan ‘yasal’ siyasetinin her tür tepkiye açık demeci DTK eşbaşkanı Aysel Tuğluk’tan geldi. Aysel hanım şöyle buyurdu:
"Şimdi Sayın Öcalan ile hesaplaşmanın sebebi şu, 'Bize örgütü setlim et' dediler. İmralı'dan sonuç almayınca 'sen mi bizim yaptığımıza gelmezsin' denilerek hesaplaşmaya gidildi”.
Ve bir de şöyle buyurdu:
"Sayın Öcalan sorunun çözümü için bir otoritedir ve tek muhataptır" .
İmralı’nın şifrelerini Kandil’e, Kandil’in şifrelerini İmralı’ya anlatma gücüne sahip kişi böyle diyor.
Ve Kürdlerin karışık kafası biraz daha karışıyor.
Ortada Kurdistan sorunu denen bir şey var, bu sorunun ‘tek muhatabı’ düşman pençesinde, 6 aydır avukatları, ailesi ile görüştürülmüyor. Belki de bundan 6 ay ve 6 yıl sonra dahi görüştürülmeyecek.
Eeee?!
50 milyonluk Kurdistan halkının, diyelim ki, 25. 000. 000’luk (25 milyon) Kuzey Kurdistan halkının geride kalan 24. 999. 999’u (24 milyon dokuz yüz doksan dokuz yüz bin dokuz yüz doksan dokuzu) işe yaramaz enayidir mi diyorsunuz?. Bu 24. 999. 999 kişinin toplamı bir Öcalan etmez mi?!
Hakaretin bu kadarı biraz fazla olmuyor mu, Aysel hanım!
ÖCALAN’A MUTLAKA SAHİP ÇIKILMALIDIR
Abdullah Öcalan, ismini Kurdistan tarihine silinmez, bozulamaz harflerle yazdırmış bir şahsiyet, bir liderdir. Bunun aksini söyleyenlerin tamamı kötü niyetli ‘göbek duşmanları’dır.
Ancak Öcalan’a sahip çıkmayı; ‘tek muhataplığa’ indirgeyen (yükselten değil) lokal kölelik anlayışının Kurdistan’ın özgürlüğüne katkı sunabileceği oldukça tartışmalıdır.
Peki, Öcalan’a nasıl sahip çıkılır?
Eğer tek muhatap ve tek sorun Öcalan’sa, Kurdistan siyasi hareketi Ankara ile siyasal bağlarını kopardığını deklere ederek Öcalan’ın elini güçlendirebilir.
TBMM’den ÇEKİLMEK
BDP milletvekillerinin TBMM çatısı altında havanda su dövdüklerini bazı arkadaşlar yazdılar. Doğru da yazıyorlar.
Allah aşkına, her kes ellerini vicdanına dayayarak sorsun; BDP milletvekilleri TBMM çatısı altında Kurdistan’ın özgürleşmesi, Türkiye’nin demokratikleşmesi için hangi başarıya imza attı? Tek bir örnek verilebilir mi?
İcabında BDP’li vekillerimiz laf altında kalmıyor ama onları bu “yüce meclis’ çatısı altında şamar oğlana çevirdiler. Yalan mı?
BDP TÜRK MECLİSİNE GİREREK AKP’NİN ELİNİ GÜÇLENDİRDİ
Hepimiz AKP’ye verip veriştiriyoruz. AKP’ye bu gücü kazandıranlardan biri de BDP değil mi?
12 Haziran seçimleri öncesi en başarı sağlayacağı bir dönemde ateşkes ilan ederek AKP’nin elini güçlendiren kimdi?
Kim tutuklu arkadaşlarımız bırakılmazsa yemin etmeyiz dedi? Erdoğan ‘tükürdüklerini yalayacaklar’, kuzu kuzu gelecekler demedi mi? Kurdistan sevdalılar, Kürd milletinin ırzına geçenlerin ‘yüceliğine’ yemin etmedi mi? Bugünkü ‘KCK operasyonlarının’ zemini ‘yüce Türk milletine’ yemin etmekle atılmadı mı?
İşte PKK’nin 12 Haziran seçimi öncesi AKP’ye verdiği avans, ‘KCK operasyonları’, Qilaban katliamı biçiminde ücret olarak geri dönüyor.
ZARARIN YARISINDAN DÖNMEK DE KÂRDIR
‘KCK operasyonları’ adı altındaki sindirme, bastırma devam edecektir. AKP’nin faşizan uygulamaları hız kesmez. Bahar gelence Kurdistan güllük, gülistanlık mı olacak? Olmayacağını herkes biliyor.
TC meclisinden çekilip Amed’de kale kurmanın önündeki engel nedir? Tutuklanma mı? Zaten tutukluyorlar. Öcalan’ın elini güçlendirme mi? Zaten güçlendiremiyorsunuz. Ne üdüğü belirsiz ‘çözüme’ katkı mı? Şimdiye kadar hangi katkıyı yapabildiniz? Biri parmağınızı katlasın, görelim. Türk parlamentosunda işinizin bittiğinin farkında değil misiniz, gerçekten?! Yapılacak ‘AKP anayasası’nda Kürdlerin haklarının tanınacağına ihtimal veriyor musunuz?
İhtimal vermiyorsunuz? O zaman neden havanda su dövüyorsunuz?
İPLERİ KOPARMA ZAMANIDIR
TC ile iplerini koparmak isteyen Kürdlerin sayısı günden güne artıyor. Bu tandansa TBMM’deki varlığınızla engel olduğunuzu bilmiyor musunuz? Ankara-Türk yasaları ile Kürdistan sorununun çözülmeyeceğini, çözülmesinin imkansız olduğunu gerçekten anlamıyor musunuz? İlla da değişsin dediğiniz “Terörle mücadele yasası”, “Seçim yasası” değişecek ancak bu değişimin Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Özel Yetkili Mahkemelere dönüşmesi kadar ‘demokratik’ olacağını kestirme basiretinden yoksun musunuz?
KURDİSTAN YASALARI GELMELİ
TC meclisinden çekilip Amed’e gelmekten ve Kurdistan yasalarını ilan etmekten başka çareniz yok. İlan ettiğiniz yasalar hemen işlemez. İlk etapta en azından yanaşmacılığın azabından kurtulursunuz. Devamında TC’yi çıldırtırsınız, yanlış yapmaya zorlarsınız. Tutuklanırsınız, vurulursunuz, millet ayağa kalkar, ne bileyim, bir şeyler olur mutlaka. Şimdiden nelerin olacağını bilemeyiz, siyaset matematik değil. Şimdiki konumunuzla hiçbir şey olmuyor. TBMM’deki en büyük ‘eyleminiz’ adresinize gönderilen tek mermiyi meclis kürsüsüne koymak, ‘batsın böyle dünya’ diye bağırmaktır.
Amed’e gelin ki, bir AKP’li vekil ‘batsın böyle dünya’ diye bağırsın, bir MHP’li cebinden mermi çıkarıp kürsüye koysun.
Yanaşmacılıktan bağımsızlığa geçit yapma zamanı kısacası.
TUĞ’luktan ZANA’lığa GEÇİT ZAMANIDIR
Amandır, kimse bu alt başlığı bir hakaret olarak algılamasın.
Söz söze uydu sadece.
Bu alt başlıktan hem sayın Zana’ın hem de sayın Tuğluk’un rahatsız olacağını biliyoruz. Ne yapalım, böyle icap etti.
Ne yapalım, söz işçisiyiz. Ulu söz işçilerinden Kürd Mihemed Fuzuli dadımıza yetercesine şöyle demişti:
Artıran söz kadrini sidkıyla kadrin artırır
Kim ne miktar olsa, ehlin eyler ol miktar söz.
Baştan beri kafamızda sayın Leyla Zana’yı BDP içinde bağımsızlıkçıların temsilcisi, sayın Aysel Tuğluk’u ise yanaşmacıların temsilcisi olarak hıfzederek yazmaya başlamıştık. Sona gelirken, aksi anlamda söz söze uydu; kaderin cilvesi.
Türk dilinde ‘tuğ’ iki anlam taşır; birincisi, ‘ibik’, ‘sorguç’tur, ikincisi ‘süs’, ‘püskül’, ‘saçak’. Biz Tuğluk’u süslü, saçaklı olarak algılıyoruz. Bir şeylerin süsü olarak yani.
Zana ise Kürdçe’de en belirgin anlamıyla ‘bilgin’ demektir.
Süs’ten Zana’lığa kadar yolumuz var. Ankara’dan Amed’e kadar yani. Bu, çok ta uzun bir yol değil.
Hejarê Şamil
[email protected]
Kurdistan-Post
sacma sapan bir yazi