Kekik toplamaya çıkan köylüleri taramış askerler.
Bir uyarıda bile bulunmamışlar.
Vurulanlardan biri yetmiş dört yaşında.
Kendini bildiğinden beri o dağlarda kekik toplarmış.
Dört kişi gene kekik toplamaya gitmişler.
“Birden silah sesleri duydum, kendimi hastanede buldum” diyor.
Silah seslerini duyan arkadaşları ise onun kadar şanslı değiller.
Vuruldukları yerde ölmüşler.
Kekik toplamanın hayati bir tehlike taşıdığı bir ülke burası.
Böyle bir ülkeyi, bu ülkede yaşayan hiç kimsenin istemediğine eminim.
İnsanlar huzur ister.
Huzur istemeyenler de vardır elbette, huzursuzluktan, kandan, ölümden bir çıkar umanlar vardır.
Peki, bu ülkenin geleceğine kim karar verecek?
Huzur isteyenler mi, istemeyenler mi?
Geçenlerde dindarlarımızın oluşturduğu örgütler Kürt sorununun hakkaniyet çerçevesinde çözülmesi için bir bildiri yayınladı.
Dindarlarımızın, adaletsiz bir milliyetçilikten, adil bir müminliğe doğru değişmeleri, bu ülkenin çok temel değişimlerden geçtiğini gösteriyor hepimize.
Kürtlerin çok büyük çoğunluğunun PKK’nın Reşadiye baskınını kınaması, doksan dokuz örgütün barış isteyen bir bildiri yayınlaması, başka tür bir değişimin de Kürtler arasında yaşandığının kanıtı.
Silahın, buyurgan, kibirli, hoyrat anlayışının yarattığı bir şiddet iklimi var bu ülkede ama silahtan ve silahın buyurganlığından hoşlanmayanlar da var.
Silah, onu tutan ele bir güç, bir iktidar sağlar.
O iktidarla, çevresini etkiler.
Ama bir yere kadardır bu etkileme.
Hele sorunun “silahsız çözülme” ihtimali önünüze gelmişse, o çözümü zorlaştıran silahtan kuşkulanmaya başlarsınız.
Silah ve çatışma, Kemalistleri, Ergenekon’u, darbe isteklilerini, bir de PKK yöneticilerini güçlendirir.
Çatışma olmadığında ne Kemalizm kalır, ne Ergenekon, ne darbe hesapları, ne de PKK yönetimi.
Bir düşünün.
Siyasi iktidar Habur’daki olaylardan sonra ani bir korkuya kapılmasaydı da “açılımı” sürdürseydi.
Özgürlük ve eşitlik alanlarını genişletseydi.
Kürt ve Türk bütün insanlar kendilerini güvende ve huzurlu hissetseydi.
Hükümetin “açılımında” eksik görülenler siyaset alanında tartışılsaydı.
Bugünkü ortam böyle mi olurdu?
Belki gene ordu operasyonlarını sürdürür, belki PKK gene Reşadiye türü anlamsızlıklarını yapardı.
Ama o zaman hem Türkler hem Kürtler, eli silah tutanlara hep birlikte, “ne yapıyorsunuz, bir durun” diyecek gücü bulurdu.
Şiddeti kışkırtanların bir mazereti kalmazdı.
Ülke, Türk ve Kürt milliyetçilerine, şiddet tutkunlarına böyle teslim olmazdı.
Açılımdan korkanlar, açılım olduğunda kendi iktidarlarını kaybedeceklerini düşünenler, şiddeti arttırsalar da taraftar bulamazlardı, mazeretleri inandırıcı olmazdı, huzur isteyenler seslerini yükseltirdi, güçlerini birleştirirdi.
Bu hâlâ mümkün.
Barışı isteyenler, savaşı isteyenlere karşı birleşebilir.
Kürtlere haklarının verilmesi için önemli bir adım atan dindarlar, artık çözümüm bulunmasını isteyen TÜSİAD, “bu kadar şiddet yeter” diyen Kürtler, bu yeni “birliğin” işaretini veriyorlar.
Kekik toplayan ihtiyarların vurulduğu bir ülkede yaşamak ister miyiz?
Dağlıca’da, Aktütün’de, Gediktepe’de PKK’lıların saldıracağını bile bile önlem almayıp da dağda kekik toplayanları hiç uyarıda bulunmadan öldüren bir ordu “kuşku” toplamıyor mu?
“Açılım” lafını duyar duymaz hiddetlenip baskınlarını, saldırılarını arttıran PKK’ya Kürtler “ne yapıyor bunlar” diye bakmıyor mu?
Açılımı başlattığı için değil yarı yolda korkup durduğu için AKP eleştirilmiyor mu?
AKP’nin korkusunu, PKK’nın saldırganlığını, ordunun çözümü hep silahta aramasını bir yana bırakın.
Barış isteyen Kürtler artık seslerini yükseltiyor, dindarlar Kürtlere sahip çıkıyor, zenginler devreye giriyor, her ırktan milliyetçiler bir yanda kümelenirken, barış isteyenler de karşılarında toplanıyor.
Bir “barış birliği” kurulmalı bu ülkede, cesur ve hakkaniyetli insanlar seslerini çıkarmalı.
Unutmayın ki kekik toplayan insanları ancak böyle bir birlik kurtarır, huzuru ancak böyle bir birlik getirir.