Direkt zum Inhalt
Submitted by Anonymous (nicht überprüft) on 19 January 2009

İsmail Güner / Bir dönem Avrupa'da 'Mezhep' gericiliğinden dolayı insanlar birbirine girerek, binlerce insanın oluk oluk kanı akıtılarak, kanın gövdeyi götürdüğünü tarihi rönesans dönemlerini araştıranlar bilir...

Daha sonra Avrupa'nın sınıf bilincini geliştiren aydın, bilim ve felesefe akımcıların verdiği büyük mücadeleleri sonucu, bugün Avrupa toplumlarının sosyal refah ve moderniteyi, dünya insanlarının konjektürel alanında inşa etmeyi başarmışlardır...

Ancak, biz Avrupadaki göçmen kesimide bu zorlu ve bir çok bedelin verildiği sosyal ve toplumsal mücadelelerin sonucunda kazanılan haklardan 'asgari'de olsa yararlanmaktayız!

Kısaca bunu belirttikten sonra, 14 Ocak 2009 tarihli İmralı Avukat görüşmesinden şu paragrafı buraya alarak devam etmek istiyorum;

Marks'ın hatalarına düşmedim

Cezaevinde yazmayı sürdürdüğü savunmalarına da değinen Öcalan, şunları söyledi: 'Savunmalarım benim düşünce metodolojim ve tarzımı yansıtıyor. Çok zor koşullarda, kaynak olmadan yazdım. Fenomonolojiyle benzerlikler taşıdığı belirtiliyor. Ben Hegel'i okumadan önce bunları yazdım. Hegel'in Zihnin Fenomenolojisi adlı kitabını okuduktan sonra düşüncelerimle büyük benzerlikler olduğunu fark ettim. Ama ben Hegelci değilim, ondan yararlanıyorum. Ben Nietzche'den de yararlanıyorum ama Nietzcheci de değilim. Hegel burjuva sınıfını ve ilişkilerini inceliyor. Bu ilişkiyi tarihin eski evrelerine kadar götürerek Sümerler'in neolitik köy toplumunu baskıladığını belirtiyor. Marks ise bunu yanlış anlıyor, bunu burjuva-proleterya çelişkisi şeklinde anlıyor. Bu temel bir yanlışlıktır. Sümerler'in neolitik köy toplumunu baskıladığı doğrudur ama bu burjuva-proletarya çelişkisi değil, farklı bir durumdur. Marks bu açıklamayla temel bir yanlışlık yapmıştır. Hegel'in olumlama ilkesi, olumlamanın olumsuzlaması ilkesini de Marks yanlış anlıyor. Ve korkunç sonuçlar ortaya çıkıyor. Marks İngiltere'ye gitti, İngiliz ekonomi-politiğinin etkisine girdi. Lenin ise Rusya'da iktidar tuzağına, proletaryanın diktatörlüğü tuzağına düştü. Ben her iki hataya da düşmedim. Ne Marks gibi salt ekonomizme ne de Lenin gibi iktidar tuzağına düştüm. Ben savunmalarımda bunların nasıl aşıldığını detaylı açıkladım. Marks'ı da bu şekilde düzeltmiş ve aşmış oluyorum. Marks, hatayı ta baştan itibaren yaptı, bu nedenle yüz elli yıldır korkunç şeyler oldu, on milyonlarca insan öldü, öldürüldü. Sovyet Rusya çöktü, Çin'in durumu da ortada. Pozitivizmi ve kaba materyalizmi aşamadılar. Bunları niye açıklıyorum. Çünkü beni de etkiledi de ondan.'(14 Ocak 2009 tarihli Görüşme Notu')

İlkin şu söylemini ele alarak, İmralı Kâhini'in karşılaştırmalarını irdeleyelim "Savunmalarımı çok zor koşullarda, kaynak olmadan yazdım." söylemi birdefa İmralı'da odasındaki kitap dolusu fotoğrafında ve avukat görüşmelerindeki kitap hakkındaki konuşmaları, doğru olmadığını ortaya koymaktadır...

Neymiş efendim, Hegel'le aynı benzerlikler taşıyormuş(....) Bunuda, Hegel'in Sümerler'in neolotik köy toplulukların baskılamasını örnek vermeye çalışarak, kendisinin 'Savunma' adlı kitabında tarih kaynaklarında elde ettiği, "Sümer-Rahip devleti" değerlenirmesini meşrulaştırma gayretinde olduğu ortaya çıkıyor.

Marks, Hegel, felsefesiyle tartışıyor. Hegel'in düşüncelerinin, doğanın ve insanın dışında yaşayan, donmuş bir ruh olduğunu düşünmüyor musun Fredrich? Pandora gibi, o da, onları bir bütün içinde toplamış ve kendi 'Mantığı'na hapsetmiş" diye belirtiyor!

Marks, "Felsefeciler, şimdiye kadar dünyayı değişik şekillerde yorumlamakla yetindiler; oysa asıl yapılması gereken onu değiştirmektir," diye belirtir!

Ha burjuva-proletarya! veya plepler, işçi sınıfı, kavramlara takılarak, "Marks, yanlışlık yaptı. Burjuva-proletarya çelişkisi değil, farklı bir durumdur." demenin anlamı nedir? bu 'fark' neyse açıklık getirmek gerekmez mi?...

Marks, ve diğerleride elbette kendisinden bir önceki bilim adamlarından yararlanmışlardır!...

Birdefa İngiliz ekonomi-politiği diye bir şey yok! Engeles'in 'Ekonomi Politiğe Eleştiri' adlı eseri var ve Marks, buna büyük değer biçiyor...

Engles ve Marks, burjuva ve proleterya arasındaki mücadele'yi 'Ekonomi Politiğe Eleştiri Taslağı'nda ekonomi politiği eleştirdiği gibi, Hegel'in hukuk felsefesine saldırıyor ve eleştiriyorlar...

Ekonominin birçok köklü sorununu ele alarak burjuva toplumunun en derin çelişkilerini açıklamaya çalışan yazının yirmi dört yaşındaki yazarı, eserinde analatik bir düşünme yöntemi izleyip cerrahi bir sondaj uygulayarak tüm felaketlerin özünün özel mülkiyet olduğunu ortaya çıkarmaktadır...

Engles, yaşadığı toplumun derinliklerine inmiş; kapitalist rekabetin, krizlerin ve sınıflar arasındaki ölümcül savaşların doğurduğu korkunç sonuçları görmüş! Özel mülkiyetin egemenliği devam ettiği sürece, bilimin başarılarının bile, insanlığa kurtuluş yerine cehennem ve kölelik getirdiğini belirtiyor...

Yine Marks, "Hegel, bir yerde gözlemini şöyle dile getirir der; "Bütün büyük tarihsel olaylar ve kişiler, çoğunlukla iki kez yinelenir." derken, Hegel eklemeyi unutmuş: Birinci kez tradeji, ikinci kez komedi olarak." der.

1994 yılıydı! Ben, arandığımdan dolayı yurtdışına çıkmak için bir çıkış yolu arıyordum. İstanbul'daki yakınlarıma gitmiştim. Textil'le uğraşan ve ismini bana verdikleri İsmail Güner, olan üvey amca oğlum, beni bir süre kalmam için, Çerkezköye bir Ermeni kumaş Fabrikasında çalışmam için beni götürürken, yolda sohpetimiz arasında bana "bu ne lanetli bir mücadele türüdür oğlum! Can tatlıdır." vb...şeyler anlatmaya çalışırken, ben, bizim gibi yoksul halktan insanlar ölüyor, sizin gibi maddi imkânları iyi olanlar ise, dahada kârına kâr katıyor/katacak demiştim.

2008 yılının Eylül-Ekim avukat görüşmelerinde bay İmralı Kâhini, "ben yoksul Kürt insanın lideriyim" derken, aslında kimlerin (bunun saltanatı için) bu ceberrüt hengamede kurban olduğunu söyleyerek beni doğrulamıştı...

İmralı Kâhini, kendisinin tek lider, tek şef'lik yapttığı PKK'ye talimat vererek, yüzbinlerce insanın ölümüne sebep olmamış gibi; "Marks, hatayı ta baştan itibaren yaptı. Bu nedenle on milyonlarca insan ölmüş, diye belirtmesinin aslında, Prof.M. Van Bruinessen: Avrupa ve PKK başlıklı makalesinde kimlerin neye sebep olduğunun örneği aşikardır; "PKK bilerek ve isteyerek sınırsız bir şiddet sarmalına girdi; binlerce köyün boşalması, ekonomiyi alt üst etti ve milyonların batı metropollerine akmasına neden oldu.

Cezayir Devrimi'nde sömürgeciliğe karşı kullanılan “devrimci şiddet“ in önemini biliyorlardı. (3) ve daha yakınlarında bulunan, kendisinin de övgüyle sözünü ettiği Türk sol gerilla hareketlerinden ilham alıyordu. Bu sol gerilla hareketlerinin liderleri olan Deniz Gezmiş, Mahir Çayan, Sinan Cemgil ve yoldaşları öldürülmüş veya idam edilmiş, örgütleri ise şu veya bu şekilde zayıflatılmıştı. Yani, Kemalist ideolojinin PKK üzerindeki belirgin etkisinin küçümsenmemesi gerekir. Okullarda okutulduğu biçimiyle; Osmanlı düşmanla işbirlikçilik yaparken Atatürk uyuyan bir milleti sarsarak uyandırmış, var etmiş, işgalciye karşı kanlı bir savaşta liderlik yapmıştır. İşte Öcalan Kürdler'in Atatürk'ü olmaya soyunmuş (4) ve daha ilk yıllarda devleti değil, “kurtuluş“un önünde engel olan “işbirlikçi“ Kürdler bilinçli ve sistemli olarak hedef haline getirmiştir.
Bu minval üzere PKK Kürdler'i “uyandıracak“ şiddet tırmanışını yaratmak için devleti provoke ederek sıradan Kürd insanı ve devleti karşı karşıya getirmek için herşeyi yaptı. Bu çok zor bir şey değildi. Seksenli yıllardaki gelişmeler PKK nin başlangıçtaki analizlerinin doğru olduğunu inandırması gerekiyordu. Türk Devleti'nin sıradan Kürd vatandaşına baskısı ve şiddeti tırmandıkça, halkın PKK ye sempatisi büyüdü, PKK yi kendisinden yana görmeye başladı. Küçük bir örgüt iken Türkiye'de zamanla tek örgütlü Kürd hareketi haline geldi.

İlk köy koruculuğu sisteminin hayata geçirildiği 1985 de PKK silah kabul etmiş köylere karşı çok acımasız eylemler yaptı ve bu eylemlerde çok sayıda çocuk ve kadın hayatını kaybetti. Her ne kadar kısa bir dönem bilinçli bir eylem biçimi olarak uygulanmasına rağmen kadın ve çocuklara yapılan bu acımasız eylemler PKK nin görünen yüzü olarak uzun süre hafızalardan silinmedi. ( Türk Devleti'nin propagandasında bu durum yerini hala koruyor) PKK daha sonraki toplu katliamları ve ölüm olaylarını inkâr ediyor, sorumluluğunu almıyor ve bunun Kürd kılığına girmiş devletin özel timleri tarafından yapıldığını söylüyor. Bunu olayı yerinde incelemiş bağımsız kaynaklar da onaylıyor.

Uğur Mumcu, Öcalan'ın Türk istihbarat birimlerinden birinin adamı olduğu ve dolaylı olarak CİA'ya çalıştığını iddia ediyordu. (6) Bu iş hiç bu kadar kolay olmamıştı, ama daha işin başında PKK nin kurucuları arasında, Öcalan'ın yakın çevresinde pek çok ajanın olduğu ve bunların şiddet ve katliamlar yapılması için PKK yi yönlendirdiği anlaşılıyor. (7)"

Peki sormak lazım bay İmralı Kâhini'ne kendisinin dediği "dünya ülkeleri benim savunmamı alsın on bin yüzbin yıl kullansın" şeklindeki söylemleriyle on yıldır hangi aşama kayıdedilmiş?....
Beş bin yıllık Sümer-Rahip dönemindeki ölmüş neslinin tarihi ile insanlara, bu ölmüş neslinin tarihini beyinlere baskılamasının ne tür bir yararı olabilir ki?...

Bay İmralı Kâhini, iki hatayada düşmemiş! Piro-pak mış(....) Çekinmese diyecektir ki; "Günümüz dünya küresel krizi benim verdiğim mücadele sonucu çıktı...

Ne yazık ki, etraf çok karanlık ve çok da pis kokuyor...Oysa sen Marx, bildiğim kadarıyla, yeni felsefi teoriler yaratıyorsun. Değer mi?" diye söyler Köppen.

Marks, "İnsan doğasını değiştirmek olanaksız. Ancak, insan ömrünü oluşturan, uzun olmayan bu süreden; açlığı, soğukta titremeyi, çekilmez işkenceleri, aşağılanmışlığı, acıyı ve hakareti çekip alma olanağımız olabilir." diye belirtiyor...

'Fransa'da İç Savaş' proletarya devletinin kurulması yolundaki ilk adımları atan Parisli Komüncüler için; "Düşünen, mücadele eden, kan olup akan, fakat kendi tarihsel insiyatifnin esin veren bilinciyle coşan emekçiler, kendilerini büyük gayretle yeni bir toplumun inşasına adadıklarından karşılarında duvar gibi duran yamyamları hemen hemen unutmuştur," diye belirtmiştir, Marks.

Bazıları TRT 6 gibi Kürd tvlerin açılmasını elini sıcaktan soğuğa koymadan ve bu tv karşısında kestane pişirerek, diyorlarki, günahıyla sevabıyla sanki çok büyük bir zafer kazanılmış gibi PKK'ye bağlamaktadır. Bin yıllarca Kürdler devlet kuramamışlar ama kendi dilini ve kendi kültürünü bugüne kadar kaybetmemişler. Birgün Rahmetli Musa Anter'e gelip demişlerki; "Şamda Muaviye saltanatını sürdüren Apo, diyorki, Kürdleri ben yarattım. Bilge Çınar Ape Musa'da "hele bir sorun bakalım ona, bugünlere gelene kadar biz neler çektik! haberi var mı? ...Peki Kurdistan devriminin yolu adlı broşürde aynen şöyle yazılıdır: "
Özgürlük yolu, Rizgari, Ala Rizgari, DDKD, KUK, Tekoşin, Kawa vb.. yapılar
merkezlerine kadar imha edilmeden Kürdistan devrimi yoluna giremez"
Diğer Kürt güçlerine saldırı PKK'nin stratejisidir.

Yani yıllarca isyanlarla mücadele veren aşiret grup hareket ve örgütlerin mücadelesini neden görmemezlikten geliyorsunuz? PKK'nin bugünkü talepleri 1970'teki DDKO'nun taleplerin gerisindedir...

Sayın Ferhat Sağnıç üstadın belirttiği gibi, "Unutmamalıyız ki Kürdistan' nın dört parçasını birleştirecek tek yol komünist partiden geçer.

Diğer bir husus; günlerdir Kürdlerin gündemini meşgül ederek, karıştıran şu Selahttin Erdem (Siz erdemsiz bilin) denilen sahte sosyalizm borazanı ve Yaşlı bilge dedikleri A.Melik Fırat'ın belirttiği gibi ERGENEKON'un PKK içindeki ayağı; Kürd yazar çizerini abuk subuk tanımlamalarla birbirine düşürme görevi üstlenmiş durumda olduğu ortaya çıkıyor...

Bakın bu söylemiyle Kürdleri birbirine nasıl düşürmeye çalışıyor; "Duyduğuma göre, arı kovanına çomak sokma misali bu yazı bazılarını yerinden hoplatmış. Ben yazılanları okumuyorum."
Demek ki, sadece kuyruğu açığa çıkmış Ergenekon tarafından Kürd muhalefetini birbirine düşürme görevini hâlâ güncel tutarak başarıya ulaşmak istiyor...

Gerilla nafakasını, İngiliz diplomatı diye harem kurmuş birinin vasıtasıyla İngilizce bilen Lokantacı'ya kaptıran böylelerinden komutan veya Kürd öncüsü olur mu?...

Şimdi Kürd amiyene deyim ile desek ki, bu Selahttin Erdem (Duran Kalkan) "kuçuk ê bêr derî gellê Kurdê mê" Kürdlerin böylelerini dikkate almamaları gerekiyor desek, hakkaniyet olur mu?...

Aslında yapılması gereken, böylelerini Kürd halkı içine getirerek, "Yüzüne Tükürüp" Kürd coğrafyası ve halkı içinde kovmaktır...

Bundan sonra da Kürdlerin bu kepaze ve vb...söylediklerini de dikkate almamaları gerektiğini belirtmek isterim...

Hoşkelam....

18.01.2009
İsmail Güner

Neuen Kommentar schreiben

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.