33 erin şehit edilmesinde azmettirici Perinçek mi?
Bir tanığın ifadesinde Bingöl'de 33 askerin şehit edilmesinde Doğu Perinçek'in azmettirici olduğu belirtiliyor. Perinçek ile PKK arasında yapılan yazışmalar da Ergenekon iddianamesinde yer alıyor.
--------------------------------------------------------------------------------
Ergenekon terör örgütü ile PKK'nın ilişkisi, tanıkların anlatımları ve belgelerle daha da derinleşiyor. İddianamede yer alan ve M. Adnan Akfırat'ın evinde bulunan dokümanlarda terör örgütü PKK ile İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek'in samimi ilişkileri ve işbirliğine dair ciddi ayrıntılar bulunuyor. Bunlardan biri de Bingöl'de 33 erin şehit edilmesi olayı.
Akfırat'ın evinde bulunan 4 sayfalık dokümanda; Doğu Perinçek'in 1991 yılında ziyaret için gittiği PKK/KONGRA-GEL örgütünün kampında Abdullah Öcalan ile anlaştığı, örgütün ikinci lideri konumunda bulunduğu ve Bingöl'de gerçekleştirilen 33 askerin şehit edilmesi eyleminde azmettirici olduğu belirtiliyor. Yüreğimizi yakan bu vahim olay, Türkiye'nin terör ile mücadelesinde bir dönüm noktası olarak kabul edildi. Dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal, PKK'yı bitirmek için önemli adımlar atmış ve örgüt mensuplarının bir kısmı silah bırakarak beklemeye başlamıştı. Böylesine kritik bir dönemde 33 erin şehit edilmesi bütün dengeleri altüst etti. 24 Mayıs 1993 tarihinde askerlerin şehit edilmesinden sonra 8 Haziran'da da teröristbaşı Abdullah Öcalan sözde ateşkes ilan etti.
Ergenekon ile PKK'nın ilişkisine dair Adnan Akfırat'ın evinde çıkan bir başka belgede de Doğu Perinçek'in adı geçiyor. PKK'lı Kendal kod adlı örgüt mensubunun, eski ismi ERNK olan PKK/KONGRA-GEL terör örgütünün üst yönetimine vermiş olduğu genel raporda; Doğu Perinçek ve Akın Birdal'ın örgütün silahlı milisleri olduğunu aktarıyor. 5 sayfadan oluşan bu rapor örgütün resmî yazışması hüviyetinde. “İşçi Partisi Genel Başkanı Sayın Doğu Perinçek'e“ başlıklı PKK/KONGRA-GEL terör örgütünün sözde Garzan Eyaleti Karargâh Komutanlığı tarafından gönderildiği belirlenen el yazması dokümanda ise şöyle deniliyor: “Doğu Perinçek isimli şahsın PKK/KONGRA-GEL örgütünün bir neferi olduğu ve liderin (Abdullah Öcalan) ona duyduğu güvenin tam olduğu, Türkçülük hareketinin yok olması çalışmalarında kendisinin örgütten daha fazla çaba sarf ettiği...“ Söz konusu belgenin PKK'nın merkezine de gönderildiği anlaşılıyor.
MUMCU SÜİKASTI ŞÜPHESİ
İddianamede, PKK ile ilintisi üzerinde durulan gazeteci Uğur Mumcu'nun öldürülmesi hadisesi de yer alıyor. Ergenekon soruşturması kapsamında görüşüne başvurulan eski PKK'lı gizli tanık Galip isimli şahıs, Pilot Necati ve Uğur Mumcu'nun öldürülmesi olayıyla ilgili ipuçları veriyor.
“Örgüt 1979 yılında gerçekleştirdiği bir eylemden sonra PKK olarak ismini kamuoyuna duyurdu. Bu dönemden önce örgüt faaliyetlerini Apocular olarak yapıyordu.“ diyen Galip, “Ancak 1980 ihtilali öncesinde Abdullah Öcalan'ı Suruçlu Ethem Akçan Halep'e çıkardı. Devamında ihtilal öncesi örgüt üyelerini grup grup yurtdışına çıkardılar. Hatta örgüt, ihtilal öncesi bir bülten yayınlayıp ihtilali âdeta haber verdi. Örgüt, üyelerine silahları sığınak diye tabir edilen yerlere saklamaları talimatını da gönderdi.“ diyor.
Gizli tanık Galip, PKK'nın derin devletle olan ilişkisini sağlayan ve örgüte yardım eden Pilot Necati'ye dair de bilgiler veriyor. Pilot, Öcalan Ankara'dayken kendisine para yardımı yapıyor. Hatta tanığın anlattıklarına göre Pilot Necati'nin verdiği istihbaratlar üzerine örgüt, strateji geliştiriyordu. Abdullah Öcalan ile Pilot Necati arasındaki ilişki 1976-1977 yıllarında başlıyor ve pilotun şüpheli bir uçak kazasında ölmesine kadar devam ediyor. Gizli tanık Galip, gazeteci Uğur Mumcu'nun öldürülmesi olayını ise PKK'nın üst düzeyinde yapılan konuşmaları aktararak açıklıyor: “Uğur Mumcu öldürüldükten sonra Abdullah Öcalan bana Mumcu'nun Pilot Necati ve Kesire Yıldırım ile olan ilişkisini araştırdığı ve bunu ortaya çıkartacağı için öldürüldüğünü söyledi.“
EYMÜR: PERİNÇEK'İN YABANCI SERVİSLERLE İLİŞKİSİ VAR
Ergenekon soruşturması kapsamında kendi talebi üzerine ifadesine başvurulan eski MİT Müsteşarı Mehmet Eymür ise görev yaptığı sırada yaşanan hadiseleri anlatırken o dönemde gizli kalmış bazı noktaları açıklığa kavuşturuyor.
Eymür, kendisini ulusalcı, vatansever olarak lanse eden Doğu Perinçek'in bu tavrından rahatsız olduğunu ve bunun gerçekçi olmadığını söylüyor. Ardından bir dönem bu grubu takip altına aldığını ve birtakım bağlantılara ulaştığını aktarıyor: “Türkiye'de iki tane İngiliz ve Amerikalılara çalışan casus yakalandı. Bunlardan biri Doğu Perinçek grubu ile doğrudan ilgiliydi. Bu şahıslardan biri emekli Albay Turan Çağlar, diğeri ise MİT'te görevli emekli Kurmay Albay Sebahattin Savaşman idi. Doğu Perinçek her ikisine de sahip çıktı.“
Mehmet Eymür, Perinçek ile ilgili başka bir olayı da şöyle anlatıyor: “Doğu Perinçek'in başında olduğu İhtilalci İşçi Köylü Partisi'nin İstanbul karargâhı İstanbul Robert Kolej'de bir İngiliz hocanın ikametgâhında bulunuyordu. Bu evin basılmasında ve örgüt üyelerinin yakalanmasında bizzat görev aldım. İhtilalci bir örgütün İstanbul temsilciliğinin bir İngiliz'in evinde bulunması son derece dikkat çekici. Doğu Perinçek, MİT'ten bazı bilgileri Alevi olan üst düzey bir görevliden alıyor. Bildiğim kadarıyla Perinçek ile birlikte yargılanan ve genç bir subayken daha sonra üst rütbelere yükselen birtakım asker kişilerle, Bahçelievler'den tanıdığı bazı MİT mensuplarıyla devam eden ilişkileri vardı. Bu ilişkiler sayesinde bazı özel bilgilere ulaşıyordu.“
“ÖCALAN'I İMHA ETMEMİZİ İSTEMEDİLER“
1994 yılında MİT'e geri dönen Mehmet Eymür, o dönemde istihbaratın ana hedefinde teröristbaşı Abdullah Öcalan'ın olduğunu aktarıyor. Eymür, geçmiş dönemlerde açıkladığı ancak detaylandırmadığı Öcalan'ın öldürülmesinin Çeçen mafyasına ihale edilmesi olayını da Ergenekon kapmasında net bir şekilde açıklıyor. Kendilerinden önce devletin Öcalan'ın yok edilmesi operasyonunu dış güçlere bıraktığının ve bunlar için büyük paralar ödendiğinin altını çizen Eymür, durumu şöyle izah ediyor: “Bekaa'daki kampını kapatan Öcalan'ın ne MİT ne de diğer güvenlik birimleri nerede olduğunu bilmiyordu. O tarihe kadar Çeçen mafyası, Belçikalı emekli özel harpçiler ve İngiliz bir istihbaratçı gibi çeşitli kişilere paralar verilerek Abdullah Öcalan'ın yerinin tespiti ve etkisiz hale getirilmesi çalışmaları yapılmıştı. Ancak hiçbirinden netice alınamadı. Göreve başladıktan kısa bir süre sonra Öcalan'ın Şam'da ikamet ettiğini, kullandığı ve hemen her gün gittiği Şam Havaalanı yakınındaki Mahsum Korkmaz 2 Kampı gibi yerleri tespit ettik. Buralarda gözetleme ve takip faaliyetleri yaptık.“
Mehmet Eymür, bu noktada ilginç bir faaliyetlerini de aktarıyor: “Hatta beraber görev yaptığım arkadaşları kampın altına tünel kazmak için Ereğli'ye tünel kazma eğitimi almak üzere yolladık. Ancak bu çalışmanın faydalı olmayacağı kanaatine vardık.“ Eymür, tünel işinden vazgeçtiklerini anlattıktan sonra Öcalan'ı etkisiz hâle getirmek için daha büyük bir plan hazırladıklarını anlatıyor.
Bu dönemde MİT'in kontrolündeki bölgede asker ve polisin de katılımıyla bu operasyon için “Müşterek Faaliyet Grubu“ adında bir grup kuruluyor. Ardından Suriye'ye özel bir ekip gönderiliyor. Ancak bu olay kısa süre sonra basına sızıyor. Eylem için bir minibüse 1 ton C-4 plastik patlayıcı yerleştirilmiş hatta minibüs gayr-i resmi olarak Suriye'ye sokulmuştu. Fakat tuhaf bir şekilde araç kampın önüne değil, başka bir yere bırakılıp patlatılıyor ve bu yüzden operasyon akim kalıyor.
Mehmet Eymür, bu olayda bir tuhaflık olduğunu söylüyor: “Bütün bu süreç içerisinde hem benim teşkilatımın içerisindeki bazı kişiler hem de teşkilat dışındaki bazı kurumlarda çalışan görevliler Abdullah Öcalan'a yönelik bu faaliyeti sabote etmek için bazı engellemelerde bulundular. Hatta Genelkurmay İkinci Başkanı Çevik Bir, özel olarak kurdukları birlikteki elemanlarını, eğitim zamanları geldiği gerekçesiyle geri çekti. Bu engellemelerin dış istihbarat servislerinin etkisinde olan bazı görevlilerce yapıldığı kanaatini taşıyorum.“
Mehmet Eymür döneminde Alaattin Çakıcı ve yanında bulunan birkaç kişilik ekibi eleman statüsünde, bazı konularda yetiştiriliyor. Bu grup PKK ile ilgili bir faaliyet yürütmek için yurtdışına gönderiliyor. Alaattin Çakıcı ve yanındakiler, görev için gönderildikleri yere ulaşmadan başkaları onlardan önce davranıyor. Eymür, olayı ifadesine şöyle yansıtıyor: “O ülkenin görevlileri bizden önce davranarak o yeri mühürlemişler. Buradan şu sonuç çıkıyor; bir şekilde yapacağımız faaliyetlerle alakalı sızma oldu. Bununda terör örgütlerinin yurtdışı istihbarat servisleriyle ilişki içerisinde olduğu ve bu servislerin içerden de yandaşlarının bulunduğunu öğrenmiş oluyoruz.“