Bir ara isi birakma durumunda kalmistik; su veya bu sebeble...O an birden, seyredemedigim filmler, okuyamadigim romanlar ruhumu giciklamaya baslayiverdi.
Ama bir problem vardi; ozellikle roman sozkonusu oldugunda, Ingilizcem'in yetersizligi , uzuntu bir yana, kendi kendime kizginligimi katmerliyordu;dolayisiyla o is yatti haliyle...
Ama film izlemek, daha bir kolaydi okumaktan...Emsallerimiz hatirlarlar; hani Ozal zamaninda renkli TV den baslayarak, yeni ve son teknolojik donanimi haiz beyaz esya furyasi baslayinca, bir cok insan borc-dert aldiklari renklilerin yanina, birde video player'larini ilave ediyorlardi.
Pitirak gibi caddelerin sagina soluna sacilan video dukkanlari, bir anda ragbette tavan yapmis, aksam uzerleri vatandaslar zamanin " abi- gardas bes dene alirsang, bi dene de bedava" spesiyalitelerine tav olarak, koltuk altlarina sokusturmayi hicte dusunmedikleri 1 kg kuzu eti parasini aynen videoya bayilmaya baslamislardi.
Neyse, bir anda yirmibes yil oncesinin furyasinda buluverdim kendimi; ver elini, benim ufak oglanin uye oldugu video dukkani...
Aynen special, alti adet, bu defa da CD elbette...
Elim birden eski tanidik iki filme uzaniverdi; bir tanesi, Amerikali meshur korku roman yazari Stephen King'in dunyaca meshur ve Turkceye yanilmiyorsam medyum diye cevrilen The Shining isimli romaninin filmiydi.
Sonraki yillarda cok meshur olacak Stanley Kubrick'in yonettigi filmin bas rolundeyse, meshurlarin meshuru,esasli aktor Jack Nicholson oynuyordu...
Hemen kaptim tabii...Aklim romani okudugum 1980-81 yilna gittiginde, hafif urpermekten kendimi alamadim.
Oyle bir korkutucu dehseti iceriyordu ki, bir solukta okuyup gece bitirdigim romanin etkisinden kurtulamamis, bir muddet uykuya dalamamistim.
Eve keyifle gidip, CD playeri calistirdiktan sonra bir de ne goruyum, yahu horror filmi yerine - eh elbette dehset filimi ama romandan sonra....- sanki siradan bir yapim var gibi...
Aylar sonra dusundugumde, birde tamamen farkli bir horror filmine tanik olunca,kendimce buldum cevaplari...
Dehset romaninda, metafizik simgeler vardi. Roman kahramani kendisini bu iblislerle cevrili dunyasinda buluyor, ona gore hayati akip gidiyordu.Yani kahraman, romanda ne goruyorsa, onu oyle algiliyordu.
Ama okuyucu farklibir konumdaydi.O sadece okuyor, gormedigi, canli hayatta rastlamadigi yaratiklari, kendi kafasinda canlandirmak; kendisini roman kahramaninin yerine koymak zorunda kaliyor,okudugu her satiri o an kendi ic dunyasina yamayarak, kendi gercegini yasiyordu.
Mesela romanda o " sey" kahramana bir yerde vururken; bos ve yillardir kullanilmamis bir salona girdiginde birden otuzlu yillarin muziginin kulaga calinmasi, salonun aydinlanmasi, konusmalarin duyulmaya baslanmasi falanla birlikte, okuyucunun kalp atislari hizlaniyor _ hele bir de aksamsa ve evde yalnizsa, catirtilar falan girla gidebilir vs-adrenalin salgisi ve paranoya yukseliyordu...
Amaniiin ,filmde ise mesela o iblis Jak Nicholson'a bir tane saplak giydiriyor ama ortada adam yok, ses var; korkmaktan ziyade, beni oflama puflamayla karisik bir gulme aliyor...
Cunki artik romani degerlendirme, onu ozumseyerek yasama sansim yok...Ortada goruntu var ve gercek goruntude de dogaustu ziriltilar pekte etkili olmuyor, vesselam...Goruntu, gorunmeyeni nasil goruntulesin ? Oysa insan havsalasi, o iblisi kafasinda milyar degisik sekle burundurup, hissedebiliyor.
Bunun tam tersi bir duyguyuda, Kuzularin Sessizligi filminde tattim. Bu roman , The Silence of Lambs, Thomas Harris'in ve ayni isimle filme alinmis, Turkceye'de Kuzularin Sessizligi olarak cevrilmisti.
Romani bana gayet siradan gelmisken, filmi tam
tersine muhtesem gorunmustu.Cunki romanda metafizik ogeler yoktu; bu ise, hem senaristin hem de yonetmenin isini kolaylastirabiliyor, filmin gidisati bir de ehil ellerde olunca, seyrinden tadina doyulmuyordu.
Oscar'i tahmin ettigim gibi o muhtesem oyunculuguyla Anthony Hopkins erkeklerde, hic ummadigim ve bu rolunde kendisine yakistirmadigim Jodie Foster ise kadinlarda Oscar'i kazaniyordu.
Beni daha da sasirtan, Oscar'in kendisine verilmesini kendisinin dahi hazmedemedegi izlenimini uyandiran direktor Jonathan Demme'nin zavalli haliyle, yardimci erkek oyuncu rolunde Oscar'a bence layik tek oyuncu olan ayni filmdeki John Malkovich'inse,kazanamayisi olmustu.
Bu film, romanindan hem daha etkili,hemde daha surukleyiciydi mesela.
Aldigim filmlerden bir tanesinde, yine horror-dehset ogeleriyle, bilimum hayalet hortlak goruntuleri vardi; soyle soyleyeyim; filmin baslangici oyle bir etkiliki, seyirci gayri ihtiyari yerinden bir kipirdiyor...
Yukaridan cekilmis bir kamerayla , muazzam guzellikte ormanlik-calilik ve hilly-tepelik,giderek, tatli bir kavisle irtifasi artan bakimli yol, yemyesil, aksam ustu karanligi cokmus-alacakaranlik- twilight, hafif yagmur ciseliyor ve bir araba yoldan yukariya dogru tirmanirrr ken, genc bir kadin silueti beliriveriyor yolun ortasinda...
Surucu elbette, canhiras bicimde frenlere asiliyor, sarsilarak veya iste bir yerlere, kendisine pekte zarar gelmeden araci durduruyor; disari cikiyor vee tahmin edildigi uzre, genc kizimiz ortalikta gorunmuyor !
Buraya kadar iyide, ama iste o terkedilmis kasabada ilk cikislarinda dehsetle izleyeceginiz hortlaklar daha sonra kendi aralarinda geyik muhabbetine( iste ebedi hayat nasil elde edilir, yok nasil canlanilir, kasabalari nasil kurtulur vs vs vs) basladiklari andan itibaren seyirci icin artik onlarin hayalet yada hortlakliklari gercegi ortadan kalkiveriyor. Cunki vatandaslar hortlak-hayalet gibi degil, siradan insanlar gibi davraniyorlar .nokta.
Gerci hayalet gibi nasil davranilacagida elbette bir sir ve bunu yonetmen nereden bilsin ? Ama iste, aralarinda muhabbetler , kavgalar falan baslayinca birde bakiyorsunzki hortlaklarin bir tek kebap ve icecekleriyle, varliklarini varligina armagan edecekleri uniter devletleri eksik !
Yani olmuyor Allah, olmuyor...
Bunun tam ziddi olan film ise, Eli Roth diye bir yonetmenin cektigi ve oyuncularinin isimlerini hic ama hic merak etmedigim( buna hep sastim zaten) Hostel isimli film.
Yahu bu olmaz...Filmde hayalet, hortlak, yok ebedi hayatin susu, yok vampirin suratinin degisimi cart curt yok !
Gordugum en dehset verici film; seyrederken vallahi bir ara korktugumu, migdemin bulandigini hissederken, insan aklinin korkunc boyutuna isyan ettim;daha sonrada yonetmen ile senaristini kendi kendime tebrik ettim gitti.
Isminden de tahmin edilebilecegi gibi Eli Roth,Yahudi asilli...Filmin Nazilerin iskenceleriyle alakasi oldugu yazildi,,,
Kimbilir Diyarbakirda Turklerin neler yaptigini gosteren bir film yapilabilseydi, acaba nasil bir tepki uyanirdi, o da ayri bir konu ya !