Güney Kurdistan’da Kisa Bir Gezinti ! -2- Mehmet Müfit
Güney’in kuruluşu ve inşasi düz bir çizgi üzerinden yürümüyor ; oldukça karmaşikli, inişli ve çikişli bir dizi problemi yaşayarak gerçekleşiyor. Bu, bazilarinin hiç bir şekilde anlamaya çalişmadan eleştirdikleri yada iddia ettiklerinin aksine son derece karmaşik bir süreçtir. Güney’de her şey ne güllük gülistanliktir ne de olumsuzdur. Ben bu kisa yazida, Gûney Kurdistan’in esas problematigi üzerinde durmaya çalisacagim. Bir fikir edinmek için, kaçinilmaz olarak esasa inmek zorunlulugu vardir.
Her şeyden önce Güney Kurdistan, kuruluş ve inşa problemlerini yaşamaktadir. Esasinda, bir çoklarimizin üzerinde hem fikir olabilecegi gerçek şudur : Kurdistan var olma kavgasini vermektedir. Bunu, birbirine sikisiya bagli fakat farkli olan iki düzeyde yürütmektedir ; birincisi iç, ikincisi ise diş boyuttadır.
Içte kismi birlige, muşterek parlamento ve hükümete ragmen yeni siyasi biçimler arayişi sürmektedir (başka bir yazida bu arayişlara ilişkin bir iki görüş ifade etmeye çalişacagim). Bir çoklarimizin üzerinde hemfikir oldugu esas sorun hiç şüphesiz, YNK ve PDK’nin kendi aralarindaki karmaşik ve çelişkili problemler yumagi oluşturmaktadir. Iç ilişkilerde iki siyasi partinin birbirini kollamasi ve rekabeti hala sürmektedir ve her birisi kendi bölgesinde belirleyici otoriteyi temsil etmektedir. Ortak müşterek « otorite » gerçek anlamda yaratilamamiştir. Bu son derece hayati bir meseledir ve esas problematigi olusturmaktadir. Gorran siyasi hareketinin ortaya çikmasiyla iç dengeler ve ilişkiler yeni biçimler almiştir. YNK ve PDK’nin siyasi ilişkileri artik eskisi gibi olmayacak ve yeni düzenlemeleri dayatacaktir. Hadisenin farkinda olan konuştugum aydinlar oldukça ciddi kaygilar taşimaktadirlar bu sorunda.
Tartişmalarimiz bakimindan bu son derece önemli bir mevzuattir. Iki siyasi parti arasindaki yeni ilişkiler, dengeler ve düzenlenmeler anlaşilmadan Güney’in içinden geçmekte oldugu süreci dogru tarzda kavramak oldukça zorlaşacaktir.
Diş boyutta ise ; birincisi, öncelikle Irak Araplariyla olan ilişkiler, ikincisi, Güney Kurdistan’i çevreleyen devletlerle olan istikrarsiz ve degişken iliskiler belirleyici yeri kapsamaktadir. Kurdistan’in Irak Araplariyla olan ilişkileri inişli çikişlidir ve son derece hassas bir çizgide sürdürülmeye çalisilmaktadir. Şimdilik şii Araplarla olan ilişkiler esas olmasina ragmen, sunni Araplarin siyasete geri dönmeleri Güneyli siyasi güçlerin hesaba katmadiklari bir durum degildir. Ancak, eninde sonunda bilhassasunni Araplarla Kurdistan’in sinirlarinin çizilmesi sorununda savaşilacagini herkes bekliyor. « Kerkuk sorunu » Kurdistan’in sinirlarinin çizilmesi sorununun merkezinde bulunmaktadir. Özellikle sunni Araplarin barişçil metodlarla, referandumla Kurdistan’la olan problemlerini hal yoluna gitmeyeceklerdir. Araplarin Kurdistan ulusal kurtuluş hareketiyle yaptigi bütün savaşlar Kerkuk için olmuştur. O bakima, kitle katliamlari yapmaktan çekinmeyen, son derece irkçi ve milliyetçi olan Arap siyasi güçlerinin barişçil yollarla « Kerkuk sorunu »nun çözümüne yanaşacaklarini beklemek son derece büyük bir naiflik olacaktir.
« Kerkuk sorununda » asil meseleyi, Araplarla Kurtlerin anlasmazliklarinda degil, YNK ve PDK’nin birbiriyle olan ilişkilerinde aramak en dogrusudur. Araplarla elbette büyük bir problem var bu meselede, ama asil sorunun iki siyasi gücün dar particilik anlayişindan kaynaklandigini da görmemiz gerekiyor.
Kerkuk şehrinde ve Germiyan’da YNK’nin nufuzunun agirlikta olmasi PDK’nin elini agirdan almasina yol açmaktadir. « Kerkuk dilê Kurdistanê » söylevlerinin altinda büyük milli menfaatler yok, PDK’nin küçük dar particilik çikarlari ve rekabeti yatmaktadir. YNK’de bu meselede PDK’yi tatmin edecek somut bir politikadan uzaktir. Ve Araplarin bu durumu çok iyi bildiklerinden ve takip ettiklerinden emin olabiliriz. Yoksa neden 8 senedir „Kerkuk sorununda“ somut küçük bir adim dahi atilmadi?
PDK, zaman kazanma ve böylelikle nufuzunu arttirma politikasi gütmektedir. Kerkuk’ün, YNK’nin hakimiyetinde kalmaktansa şimdilik „ortada bir sorun“ olarak sürümcemede kalmasini tercih etmektedir. Aci ama gerçek realite budur. Tarihi hafizamiz geregi milli birlik kütlesi olarak hareket edildiginde eldeki ekonomik, siyasi ve diplomatik avantajlarla „Kerkuk sorunu“ çoktan çözülmüş olacakti.
Çıkarilmasi gereken ders şudur; milli birlik ve müşterek milli politikalar olmadan bir kariş topragimizi bile düşmanlardan almak olanakli degildir.
Kurdistan’in kuruluşu ve inşasi, kendisini çevreleyen devletlerle dogru ve kalici ilişkileri de şart koşmaktadir. Onun jeopolitik konumu, dogal ve kaçinilmaz olarak kendisini çevreleyen devletlerle çok boyutlu ve sonderece karmasik, çelişkili ilişkilere zorlamiştir. Bu gerçegi anlamaya çalişmadan, Onun bu ilişkilerde nasil bir süreci yaşadigi göz önüne almadan eleştirmek fazla bir anlam teşkil etmeyecektir.
Kurdistan’in, Iran ve Türkiye ile olan ilişkileri sürekli ve her an kopmaya hazir „ince bir ip“ üzerinden sürdürülmektedir. Her iki ülke, Kurdistan’a dair sömürgeci konumdalar ve baskici gerici rejimlere sahiptirler. Gerçekte, güney Kurdistan’a ilişkin yikici politikalarini terketmiş degildirler ama ekonomik ve siyasi çikarlari geregi olarak onunla „komsuluk“ ilişkilerini de sürdürmeye çalişmaktadirlar. Karşilikli çikarlar şimdilik bu ilişkilerin devamini sagliyor. Güney Kurdistan, her iki devletede özellikle siyasi çikarlarini korumalarina „göz yummakta“, inşaat alaninda iş vermekte ve ticari iliskilerini onlarla canli tutmaya çalişmaktadir. Güneyli siyasi önderliklerin bu yönlü politikalarinı, bu iki devleti „idare etme politikasi“ olarak tanimlayabiliriz. Bu bakima, güney Kurdistan’a ilişkin olarak bu meselede gereksiz ve manasiz, dar ve yüzeysel eleştiriler yapmak tartişmalarimiza bir katki yapmaz.
Sürümcemede kalan belirsizlikler sorun yaratmaktadir. Oysaki, Kurdistan millet olarak kendine olan güveni yeniden bulmalidir. Buda ancak, merkezinde „Kerkuk sorunu“ olan Kurdistan sinirlarinin jeografik planda çizilmesiyle mümkün olabilir. 26.12.2010
Mehmet Müfit