Ana içeriğe atla

Bir Kez Daha Özgünlüğümüz Üzerine

Her çağdaş millet gibi Kürd milletininde devlet kurma hakkı vardır. Kürd milleti tarih içinde devletleşmek için ağır bir bedel ödeyerek mücadele etti. Deyim yerindeyse tüm dünyaya karşı savaştı. Tüm dünyayı yenemezdi, ama teslimde olmadı. Haklı ve meşru haklarını daima dayattı. Bedeli ağır bir mücadele sonucu kendini yaşattığı gibi, bugün dünya siyasetinde siyasal bir aktör olarak hak ettiği yerini tam olarak alamasada haklı ve meşru mücadelesi kabul gören bir noktaya getirmeyi başardı. Fakat dünya çıkar çevreleri dün olduğu gibi bugünde Kürd milletinin önüne sayısız engel çıkarıyorlar. Ama son demleridir. Kürd milleti, tüm engelleri aşacak potansiyele sahiptir. Er veya geç devletlecektir. Bağımsız Birleşik Büyük Kürdistan Kurulacaktır.Sömürgecilerimiz ve onlarla çıkar birliği içinde olan güçler, bunu engelemek; bu, mümkün değilse süreyi uzatmak için canla-başla çalışıyorlar. Bu işi Irak’ta boğmaya çalışıyorlar. “Irak'ın toprak ve siyasi birliğinin korunmasına” kilitlenmişlerdir. ABD’nin Irak işgaliyle anti-Kürd şer cephesi insiyatifi kaybetmişti. Ancak “Irak’ta güvenliği sağlamak” adına yapılan “Bağdat Konferansı”na dahil edilmeleriyle yeniden insiyatif sahibi olmaya soyundular. Sömürgecilerimiz ortak hareket ediyorlar. Sömürgecilerimizin yanısıra Kürdistan’a dayatılan statükonun korunmasından sömürgecilerimizle eskiden beri ortak hareket eden dünya güç odakların konferansta hazır bulunmaları sömürgecilerimizin elinin güçlenmesine yol açtı. Sömürgecilerimizin epey umutlandığı görülüyor. Fakat bu durum GOP’nın ruhuna aykırıdır. Dahası Irak’taki gelişmelerle uyumlu olmadığı, olmayacağı da açıktır.Irak’ta Kürd, Şii ve Sünnileri kucaklayacak ve Irak denilen yapay ülke ve devletin toprak ve siyasal birliğini koruyacak merkezi bir devlet oluşturmak gerçekçi olmadığı gibi mümkünde değildir. Anti-Kürd şer cephesi olmayacak bu proje için tam seferberlik halindedir. Kuşkusuz gerçekleştirilemez diye bir şey yok. Ancak bu proje katliamlar neticesinde mümkün olabilir. Katı bir diktatörlüğün egemenliğini şart koşar. Bugünün Irak koşullarında bunu sağlamanın mümkünatı yok. Sömürgecilerimiz ve ortak çıkarlara sahip ortakları bunu bilsede bunun uğraşını vermekten vazgeçmeyeceği izledikleri politıkalarına bakıldığında görülüyor.Bu politıkanın esas mimarı İngilizler ise, bunu uygulamanın çıplak askeri Saddamdı. Fakat Saddam bunu gerçekleştiremedi. Hemde milyonlarca insanı soykırımdan, işkencelerden geçirerek, zindana attırarak, yerinden yurdundan sürgün ederek başarmaya çalıştı. Faşist-ırkçı militarist bir diktatörlük kurdu, Irak denilen bir zindan oluşturdu, ama Iraklılık idialini yaratamadı.Irak diye bir millet ve ülke yok. Iraklılılık idialide yok. Saddam ve önceki iktidarlar baskı ve şiddetle insanları susturmuştu. Ama insanlar arasında ortak bir idial yaratılamamıştı. 2003’te Irak işgali ile bu daha da su yüzüne çıktı. Faklı millet, dini ve mezhep gurupları yaş ve cinsiyetine bakmaksızın öteki olarak gördüğünü katletmekten kendilerini alıkoymuyorlar. Her çevre kendi dünyalarını kurmak istiyorlar. Bu da onların en doğal hakkı. Fakat dünya tiranları bunu onlara çok görüyorlar. Sebebi basit.Herkesin ortak kaygısı istikrarın bozulacağı ve çıkarlarının zarar göreceğidir. Buna yol açacak olanında Kürd milletinin bağımsız devlet olarak tarih sahnesine çıkışıdır. Sömürgecilerimiz ve müttefiklerinin ortak olarak engelemek istedikleri budur. Bu kaygı ve çaba dün vardı, bugün de var. İstisnalar hariç başta sömürgecilerimiz olmak üzere dünyadaki çıkar çevreleri bu politıkanın verenleridir. Çünkü bu çıkar çevrelerin ortak çıkarı birlikte Kürdistan’a verdikleri mevcut statükonun devamından yatmaktadır. İşte Kürdistan orijinatesi dediğimiz mesele budur. Kürd milleti, Kürd siyasal önderliği, bu makus kaderi değiştirmek için bedeli ağır bir mücadele verdi ve veriyor. Buna rağmen bu kaderi değiştiremiyor. Bu, Kürd milleti ve siyasal önderliğin bir zaaafı değil, düşmanlarımızın çok ve güçlü olmasıdır. Bugün dünden faklı bir süreç olsa da eski anti-Kürd şer cephesi bir eksik, bir fazlasıyla tüm haşmetiyle karşımızdadır. Kürd milletinin bağımsız devlet ilanı sözkonusu oldumu hep bir ağızda “olmaz” diye bağırdıkları süreç devam ediyor. Kürd siyasal önderliği, bu koşullarda çare arıyor. “Devlet kurmak hakkımız var, ama şu an bunun koşulları yok” diyorlar. Bu durum Kürd siyasal önderliğin bir zaafı değil, mevcut dünya konjoktörünün bir sonucudur. Kürd milletinin çıkmazıda buradan kaynaklanıyor.Bu öngörüden hareketle mevcut güçlerin sorun karşısındaki duruşlarına uzun alıntılarla bakmakta yarar vardır.* * *10 Martta 2007 tarihinde Bağdat'ta yapılan Konferansa ilişkin Türkiye Dışişleri Bakanlığı adına yapılan açıklamada, "Türkiye, Bağdat toplantısında, siyasi birliğini ve toprak bütünlüğünü koruyan, sınırlarını güvence altına almış, bölgesel refah ve istikrara katkıda bulunan bir Irak'ın inşası yolunda ortak bir iradenin ortaya konmasını beklemektedir." Bu açıklamanın arkasında Türk Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün açıklaması geldi. “Irak küçük bir Ortadoğudur. Her defasında tüm muhataplarımıza açıkça şunu söyledik: Irak’ın bölünmesi, ülkede şimdikinden daha büyük bir kaos yaratır. Bu kaos sadece Irak’la kalmaz tüm bölgeyi kapsar, dolayısıyla dünya barışı da ciddi şekilde tehlikeye girer. Biz şu görüşteyiz: Irak bir Yugoslavya gibi olmaz. Çünkü Irak’ın komşuları Irak’ın Yugoslavya gibi bölünüp parçalanmasını istemiyor. Bu çok önemli bir ayrıntı. Komşuların bu istemi, bu görüşü, Irak için de büyük bir avantaj...Irak’ın parçalanmasını hiçbir zaman alternatif olarak görmeyiz. Buna bir zamanlar sempatiyle bakanlar da, bunun bir alternatif olmadığını görmeye başladı. Irak’ın toprak bütünlüğünün korunması Iraklıların, komşularının ve Arap Birliği’nin görevidir.” Türk Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “Türkiye olarak biz; Irak'ın siyasi birliği ve toprak bütünlüğünün korunması, Irak'ta güvenliğin ve istikrarın tesisi, Irak'ı oluşturan gruplar arasında bozulan dengenin yeniden kurulması, mezhep çatışmalarının önlenmesi, Sünni ve Şiilerin aynı devlet yapısı altında birarada yaşayabilecekleri bir uzlaşıya varmaları, Iraklı grupların Iraklılık bilincinin gerektirdiği asgari paydalarda buluşabilmeleri, Irak'ın petrol kaynaklarının denetimi ve gelirlerinin paylaşımında merkezi hükümetin ağırlığının korunması, Irak'ın tüm sınırları ve sınır kapılarının merkezi yönetimin kontrolünde olması, Irak Anayasasının bölücü ve zayıflatıcı unsurlardan temizlenmesi, Kerkük sorununun, Kerkük'ü oluşturan gruplar arasında varılacak bir uzlaşıyla çözülmesi, terör örgütünün Irak'taki varlığının ve etkinliğinin sona erdirilmesi, bu konunun ilişkilerimizde sorun yaratan konumdan çıkartılması, Irak'taki Türkmen varlığının korunması ve Türkmenlerin anayasal haklarının garanti altına alınması, Türkiye ile Irak arasındaki ticari ve ekonomik işbirliğinin geliştirilmesi, petrol, doğalgaz ve enerji alanında potansiyellerin değerlendirilmesi, gıda konularında şu ana kadar verdiğimiz desteğin bundan sonra da verilmesi konusundaki hassasiyetimiz devam etmektedir.” Deniz Baykal, “Türkiye, Irak'ın toprak bütünlüğüne ilişkin temennisini söyledikten sonra, Irak'ın toprak bütünlüğünün parçalanması yol açacak süreçlere aktif katkı verdi. O süreçlerin doğal sonucu olarak Irak'ın parçalanmasının ortaya çıkacağını görüp gereken müdahaleyi yapmak durumundaydık, bunların hiç birisi yapılmamıştır, o sürece teslim olunmuştur, Türkiye'nin de aktif katkısıyla Irak bölünmektedir. ..Biz bu bölünme sürecinin her aşamasında Irak'ın toprak bütünlüğüne bağlılığımız ilan ettik, sadece biz değil, ABD ve bütün dünya ilan etti ama Irak parçalanmaya devam etti. Bu vahim bir hatadır...ABD'nin Irak'a müdahalesinin bugün ortaya koyduğu sonuçlar, daha da güçlendirilmiş bir ABD müdahalesinin gerekçesi olarak şimdi sunulma aşamasına gelinmiştir. Müdahalenin sonuçları, yeni müdahalelerin gerekçesi olmuştur. Müdahalenin sonucu nedir; Irak'ın parçalanmasıdır. Irak'ın parçalanması, yeni müdahalenin gerekçesi haline gelmiştir. Bu bir kısır döngüdür, çıkmaz sokaktır. Buradan bir barışçı çözüm şansı hiç bir şekilde yoktur...Askeri müdahalesinin hiç bir aşamasında Amerikalılar, Türklere, 'Gelin Irak'a ya da Kuzey Irak'a birlikte müdahale edelim' anlamında bir öneri yapmamıştır. Hiçbir şekilde Türk askerini Irak'a veya Kuzey Irak'a yerleştirmeye yönelik bir arayış içerisinde olmamışlardır...1 Mart tezkeresi, Türk askerinin Irak'a yerleştirilmesini değil, Amerikan askerlerinin, Türkiye'nin en hassas coğrafyasına, Güney Doğu Anadolu'suna kalıcı bir biçimde yerleştirilmesini öngören bir tezkeredir ve oraya yerleştirilecek askerlerin, oradan Orta Doğu'ya müdahalesi imkanının sağlanmasını öngören bir tezkeredir...Bu tezkereyi kabul ettikten sonra gelinen noktada artık Türkiye'nin Orta Doğu'da ortaya çıkan sorunların bir parçası haline dönüşmesi kaçınılmaz olurdu, neyse ki TBMM bu tezkereyi ret ederek bu süreçle Türkiye'nin organik bir şekilde bütünleşmesine engel olmuştur.”Suriye Dışişleri Bakanı Valid Muallem, Ankara'ya yaptığı bir günlük resmi ziyaretinde, Türk Başbakanı Erdoğan ile görüşmesinde, “Irak'ın toprak bütünlüğünün korunması ve Kuzey Irak'ta yeni bir Kürt devleti kurulması yönündeki girişimlere karşı ortak tavır alınması” konuları üzerinde durulduğu basına yansıdı. Mısır Dışişleri Bakanı Ahmet Ebul Geyt, "Türkiye için zararlı olacak hiçbir şeye razı olmayız. Türkiye'nin tehdit altında olmasını istemiyoruz...Irak'taki gelişmeler bölgeyi daha fazla tehdit eder hale geldi. Irak'ın parçalanmasına yönelik tüm politikaları reddediyoruz. Irak'ın içinde birlik sağlansın ve Irak Anayasası'nda yeni değişiklikler olsun istiyoruz. Irak içindeki tüm müesseseler ve kurumlar eşit ve adil bir şekilde paylaştırılsın. Bu şekilde herkes sürece dahil olur." İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad, resmi görüşmelerde bulunmak üzere İran’a giden Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık Haşimi’yi kabulünde, “Birlik ve beraberlik içinde, tek parça özgür ve bağımsız bir Irak tüm bölge halklarının yararınadır, böylesi bir Irak bölge ilişkilerini Müslüman halkların lehine değiştirecektir” dedi.Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık Haşimi, “İran İslam Cumhuriyetinin barışçı nükleer teknolojiye sahip olması İslam ümmeti için bir onurdur ve bölge ülkelerinin çıkarınadır. Irak, bu konuda İran’ın yanındadır ve bu konuda İran’dan yana bir endişesi de yoktur” dedi.İran eski Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi, "Biz de Irak'ın bölünmesine karşıyız. Bağımsız bir Kürdistan kurulması söz konusu değil." * * *İran’a karşı BM Güvenlik Konseyinin aldığı yaptırımı görüşen AB’nin üç büyüğü Almanya, Fransa ve İngiltere’nin aldığı bir dizi kararın içinde şu karar Kürdler açısında Avrupa’nın Kürdistan politıkasının ne olduğu konusunda fikir vericidir.“Bölge devletleri arasında, bu cümleden bölge ülkelerinin ve menfaat sahibi diğer ülkelerin, bölgesel güvenlik düzenlemelerini uygulamak, siyasi hakimiyet ve toprak bütünlüğü hakkını garanti etmek gibi önemli bölgesel güvenlik meselelerinde işbirliği toplantılarının desteklenmesi.”Bu kararda da görüldüğü gibi Avrupa’nın Kürdistan politıkası Kürdistan’a dayatılmış Avrupa projesi olan mevcut statükodur. Avrupa hayranlarımızın Kürd egemenlik gaspını öngören Avrupa’nın tutumunu yeniden değerlendirme ihtiyacıyla karşı karşıyadırlar. Her ne kadar bunu desemde bu çevrelerin bu ihtiyacı duymadıklarıda onların bir gerçeği. Çünkü onlar, kendileriyle birlikte Kürd milletini sömürgecinin kapısında bağlamakla meşkuldurlar. Bu nedenle Avrupa ile bir çelişkileride yoktur. Avrupa’nın Kürd millet egemenliğini gaspını öngören politıkası görmemezlikten gelinerek Türkiye’nin “Kopenhagen Kriterleri”ni yerine getirmediklerini bol bol yazdıkları mektuplarla Avrupa’ya şikayet etmekle meşkuller. Bir taraftan düşmanlarımızın işitmek istediklerini dilendirirlerken, diğer yandan da Kürd millet egemenlik hakkını pazarlıyorlar. Düşmanlarımıza devletleşmiyeceğiz kredisini açıyorlar. Kürd milletinide olmayacak duaya amin dedirtmeye çalışıyorlar. Bu anlayışın sahipleri Kürd malum çevresidir. HAK-PAR Genel Başkanı Sertaç Bucak, bu malum çevrenin Kürd milletinin egemenlik hakkını sömürgecilerimize nasıl pazarladıklarını gayet açık olarak şöyle dilendiriyor.“Türkiye AB üyesi olduktan sonra Kürtler de bağımsız devlet hayallerini ve ideolojilerini mezara gömmek zorunda kalacaklar. Maksimum talep federasyon olur. Ötesindeki haklar ortada kalmaz. “ Türkiye’nin AB üyesi olacağını kim söyledi. AB’ye üye ülkeler bunu istemiyor. Türkiye’nin kendiside bunu istemiyor. Bunlar bilinmeyenler midir? Bu malum çevre hayal görebilir. Ama kendi hayallerini gerçekmiş gibi Kürd milletine yuturmaya çalışmaları dansözlere taş çıkaracak kadar kıvrakçadır. Dahası var. Velevki Türkiye AB üyesi olsun. Bu koşullarda hangi aklıevel Kürd milletinin “maksimum talebi federasyon olur, ötesindeki haklar ortada kalmaz” iddiasında bulunabilir?Onlar, düşmanlarımızın kapı eşiğinde yalvarıp sürüne dursun, gardiyanlarımıza ucu yakılmış mektup yazıp celatlarına aşık rolü oynaya dursun; celatlar, Kürd millet egemenliğinin gaspını devamını öngörmenin gereğini yapıyorlar ve bunun başını Avrupalılar çekiyor. İngilizler, bu konu da geçmişten beri özel bir rol oynuyor.İngilizler, Kürdler nezdinde anti-Kürd politıkaları ile bilinir. Tarih bunun şahididir. Kürd-Kürdistanı bölen, Kürd millet egemenliği gaspı üzerine inşa edilen mevcut statükonun mimarlığını yaptılar. Onlar, Kürd milletinin devlet olmamaması için Revandız Hareketinden bu yana sömürgecilerimizle birlikte Kürdlere karşı elele savaştılar. Kürdleri katlettiler, soykırımlardan geçirdiler. Avrupa, tarihi süreç içinde sömürgecilerimizin hamiliğini yaptı. Sömürgecilerimizle birlikte Kürdlere karşı ortak bir politıka izlediler. Anti-Kürd temelinde ortak çıkara dayalı işbirliği içinde oldular. Bugünde dünden faklı değildir. Bunun sayısız verisi ortadadır. Sömürgeci Türk devleti, Şemdinli’de bombalama eyleminde bulundu ve yakayı ele verdi. Katil ve terörist bir devlet olduğunu herkese gösterdi. AB telaşa kapıldı. „Türk imajı yara alıyor“ diyerek Türk dostlarını uyardı. Türk’ün avukatı olduğunu bir kez daha ortaya koydu.AP’nin „İngiltere Savunma Bakanı: Irak'ın Bölünmesi Bölgesel İstikrarı Tehdit Edecektir" başlıklı haberinde, İngiltere Savunma Bakanı Des Browne’ın Uluslararası İşler Kraliyet Enstitüsü'nde yaptığı konuşmada, "Irak'ı Sünni, Şii ve Kürt bölgelerine bölmek çekici görünebilir ancak mezhep çatışmalarını çözümlemeyecektir. Bölünmüş bir Irak ayrıca bölgesel istikrara da tehdit oluşturacaktır. Bu bölünme olmadan bile Irak bölgedeki gerilimler açısından hassas bir konumdadır. Şu anda Irak'ın komşularının tam ve birlikte destek vermeleri çok önemlidir. Uluslararası toplumun sıklıkla niyetlerini sorguladığı Suriye bile yapıcı bir yaklaşım işaretleri vermektedir" dediği aktarıldı.Geçenlerde İngiliz Başbakanı Blair Türkiye’deydi. Verdiği mesaj Kürd millet egemenliği gaspını öngörüyordu. Bir yanda Türkiye’nin AB’ye girmesini savunurken, diğer yanda Kürdlere köleliğinizi kabullenin diyordu. Terörist Türk devletini patner, Kürdleri terörist ilan ediyordu. “Türkiye’nin AB’ye alınması ve Türkiye’deki Kürdlerin terörizmin yatağı haline gelmemek için durumlarına razı olmaları” isteniliyordu. Eserleri olan Lozan Kölelik Antlaşmanın koruma gardiyanlığını yeniden hatırlatılıyordu. Bu eserleriyle gurur duyacaklar ki, Kürd milletinin her türlü insani ve milli haklarını yok sayan bu anlaşmaya boyun eğmeleri dayatılıyordu. Kürd milletini öğüten yaratıkları zindanlardan “durumlarına razı olmaları” isteniliyordu. Bunu “istikrar” için istiyordu. Kürd milletinin sömürgeci zindana boyun eğmenin adı “istikrar” oluyordu. İngiliz ve sömürgecilerimizin çıkarlarına cevap verecek olanda bu “istikrar” oluyordu. Ve bunu “demokrasi” adına bize kakalamaya çalışıliyordu. Bu yaklaşım sadece İngilizlerle sınırlı değildir. Bir bütün olarak Avrupa’nın ortak tutumudur.Merkezi Berlin’de bulunan Alman Bilim ve Politika Vakfı Türkiye uzmanı Dr. Heinz Kramer, “Avrupa Birliği ve üye ülkeler, Türkiye’nin Kürtlere ilişkin politikasını ve PKK’ya karşı mücadeleyi tamamen destekliyor.“ demesi dediklerimizi teyit ediyor.Almanya Dışişleri Bakanı Steinmeier, Avrupa Parlamentosu Dışişleri Komisyonu’nda yaptığı konuşmada tam bir sömürge valisi gibi konuştu. Konuşan sanki Alman Dışişleri Bakanı değilde Türk Dışişleri Bakanı olduğu izlenimini verdi. Irak’ın “toprak bütünlüğünü koruma” bekçiliği üsler gibi bir hava takındı.AB Dönem Başkanı Almanya’nın Dışişleri Bakanı Steinmeier, Avrupa Parlamentosu Dışişleri Komisyonu’nda Almanya’nın dış politıka önceliklerini dile getirirken bazı milletvekillerin Kürdistan’nın Güneyinde bağımsız devlet ilanı yönünde düşünce belirtince buna karşı sert tepkide bulundu. Steinmeier, “İnsanları Irak’ın bölünmesine neden olabilecek bu tür oyunlar oynamamaları konusunda uyarmak istiyorum... Görüyorum ki bazılarınız bu bölgeye daha geniş özerklik verilmesini desteklememizi istiyor. Bu tür oyunlar Irak’ın sınırlarının bölünmesine neden olur. Bu Irak’a ve komşu ülkelere zarar verir" dedi.Irak ve komşu ülkelerin çıkar bekçiliğini üslenen Alman Bakan Kürd millet egemenliği gaspınının devamında aslından herkesten çok Almanya’nın çıkarına olduğu noktasından hareket ediyordu. Almanya’nın dünden bugüne izlediği Kürdistan politıkasıdır, bu. Buna bir önceki Almanya Dışişleri Bakanı Fischer’in BM’de Irak Dişişleri Bakanı Hoşyar Zebari’nin Kürd oluş nedeniyle sergilediği tutumu eklediğinizde karaası tamamlanmış olur.*** Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Alexander Grushko, "Irak'ın olası bölünmesi ufukta görünen bir tehlike…Türk ortaklarımızın Irak'ın bütünlüğü ve Kürt konusu ile ilgili kaygılarını paylaşıyoruz.“Bir grup Türk gazetecisine hitaben söylenen bu sözler anlık bir gönül hoş etmeyle sınırlı değildir. Uzun bir tarihi geçmişi var. Rusya’nın tarihten gelen resmi devlet politıkasının takrarı. Çarlık Rusya’sından, SSCB’ne, oradan bugünkü Rus devletine aktarılan Kürdistan sorununa ilişkin Rus devletinin resmi politıkasıdır. Nedir bu politıka? Kasr-ı Şirin ve Lozan’da Kürdistan’a dayatılan statükoyu savunma ve koruma. Bu statükoya yönelen Kürd milletine karşı sömürgecilerimize her türlü yardım ve destekte bulunma. Bağımsız Kürdistan devletini kendi ve ortakları devletler için tehlikeli bulma. Rus devlet sistemi değişsede bu politika değişmedi. Çarlık Rusyası, Lenin ve Stalinli SSCB ve şu anki Keremlinin yeni Çarları da bu politıkanın sahipleri oldular.Çin’in tutumuda bundan faklı değildir. Hatırlanılırsa bundan bir sene önce Kürdistan Başkanı Mesud Barzani, Çin’e davet edilmişti. Davet kabul görmüştü. Her ne olduysa Çin birden bire tavrını değiştirerek Mesud Barzani’yi Kürdistan Başkanı olarak değilde, KDP Başkanı olarak kabul edeceğini açıklamıştı. Kürdistan Başkanı, Çin’in bu tutumu karşısında Çin’e yapacağı resmi ziyareti iptal etmişti. Sadece bu durum bile Çin’in Kürd milletine karşı tutumunu açıklayacak niteliktedir.*** ABD’nin bağımsız Kürdistan politıkası ilginç bir seyir izliyor. Resmi olarak Bağımsız Kürdistan dile getirilmiyor. Fakat GOP ile yapılanlar Bağımsız Kürdistan yolunu açıyor.ABD Başkanı Bush’un yeni Irak politıkasını açıklarken yaptığı konuşmanın özeti bunu ifade ediyor. „Daha geniş Ortadoğu’da aktif olan zorluk.bulunduğumuz çağın güçlü ideolojik savaşıdır ve bu askeri zorluktan daha ağırdır. Bir tarafta bağımsızlık ve modernleşmeye inananlar öbür tarafta masumu öldüren ve hayatımızı yıkmak için niyetlerini deklere etmiş aşırı uçtakiler. Uzun vadede, Amerikan halkını korumanın en realist yolu düşmanin nefret dolu ideolojisine umut veren bir alternatif yaratmak – bunun yolu bolgede özgürlük-kurtuluşu yükseltmektir- Hayatlarını özgürlükleri uğruna tehlikeye atan cesur insanların yanında olmak –ve Ortadoğu’da umit veren toplumlar olarak yukselmeye çalıştıkça onlara yardimcı olmak- ABD’nin çıkarınadır.”Bu paragrafta anladığım Ortadoğu denkleminde Kürdleri „bağımsızlık ve modernleşmeye inananlar...Hayatlarını özgürlükleri uğruna tehlikeye atan cesur insanlar” olarak değerlendirdiği ve onların “yanında olmak –ve Ortadoğu’da ümit veren toplumlar olarak yukselmeye çalıştıkça onlara yardımcı olmak- ABD’nin çıkarınadır” şeklinde okumak sanırım yanlış olmasa gerek. Bu bağlamda süreçin böylesine işlemesi Kürdlerinde çıkarınadır.Ama konuşmasının önemli bir noktası ABD’nin başarısını Irak’ın birliğinden geçtiğini ifade ediyordu. Tüm stratejisini bunun üzerine koruyordu. Bu, komşularımızı rahatlamak için bir yanılsama değilse Kürdler açısında bu politıka büyük tehlikeler arzediyor.ABD Cumhuriyetçi senatör Lindsay Graham, NBC’deki söyleyişinde ABD’nin federal Irak'tan çekilmesi durumunda, "Türkler de bir kenarda oturup Irak'ın bir kaosa yuvarlanmasını seyretmeyecek, bağımsız bir Kürd devletine izin vermeyecek...Kuzeydeki Kürtler için en iyisi ne? Sizin, çocuklarınızın refah içinde olabileceği bir konfederasyon (gevşek Federasyon) içinde yaşamanız... Böylece, Türkiye'nin sizi işgal edeceği kaygısını taşımak zorunda kalmazsınız" dedi.Kürd milletinin temel haklarının tam karşılığı olmasada şu an için en makul yaklaşım bu olsa gerek.* * *Tüm bu verilere bakıldığında Kürdlerin açmazı kendiliğinden anlaşılmaktadır. Bu veriler ışığında Kürd siyasal önderliği politıka oluşturuyor. Kolay değil. Dünyanın tüm aktörleri ortak bir dil kullanıyorlar. Bağımsız Kürdistan’ın kabullenilemez noktasında buluşuyorlar. Her ne kadar istisnai bazı güçler bunun tersini kendi çıkarlarına görsede dünyanın bu konjoktöründe bunu açıkça dilendiremiyorlar. Kürd siyasal önderliği, bu koşullarda yol almaya çalışıyor. Bu konuda okuyucu için derli toplu faydananılacağı umudu taşıdığımdan Kürd siyasal önderliğin yaklaşımını uzun alıntılarla vermeyi uygun gördüm. Celal Talabani, New Yorker dergisi yazarı Jon Lee Anderson'a verdiği mülakata, "Galbraith, bağımsız Kürdistan'ı görmek istemeyen tek bir Kürd bile olmadığını söylüyorsa, bu bir bakıma doğru. Ama bence 'Bağımsızlık istiyoruz' diyecek hiçbir gerçekçi Kürd lideri yok. Neden? Çünkü bu imkânsız. Irak Kürdistan’ının bağımsızlık ilan ettiğini, İran, Suriye, Türkiye ve Irak'ın da bununla savaşmadıklarını, ama sadece sınırlarını kapattıklarını düşünelim. Nasıl yaşayabiliriz ki? Petrolümüz var diyelim. Bu petrolü nasıl ihraç edebiliriz? Ve emin olabilirsin ki, Kürdistan bağımsızlık ilan ederse, İran saldıracaktır, Türkiye saldıracaktır, Suriye saldıracaktır ve Irak da bunu kabul etmeyecektir. Bütün bu ülkelere direnemeyiz."Mesut Barzani, 22 Nisan 2006 tarihinde Rus gazetesi Vremya Novosti’de yayımlanan demecinde: “Biz Irak Kürdistan’ının bağımsızlığını istiyoruz; fakat bugünün hassas şartlarında kolayca parlamentoya gidip bağımsızlık ilan edemiyoruz. Fakat bizim yıllar süren mücadelemizin nihai hedefi budur. Bununla birlikte hesaplı hareket etmek ve adım adım ilerlemek zorundayız.” Barzani, Mısır’ın el-Ehram gazetesine 27 Nisan 2006 tarihinde verdiği demecinde “Kürtler, Irak, Türkiye, İran ve Suriye’de tek bir millettir. Kürt bölgelerinin herhangi bir yerinde yaşanan bir gelişme diğer bölgeleri etkilemektedir. Biz bölge ülkelerinden Kürtlerin haklarını tanımalarını istiyoruz. Kürt milletinin varlığını inkar politikası doğru olsaydı, geçen yıllarda başarılı olurdu. Şunu artık anlamak gerekir ki Kürt milleti, kendi iradesine rağmen bölünmüştür. Bunların sorunlarının demokratik yollarla çözümlenmesi gerekmektedir...Biz, komşu ülkelerde yaşayan Kürt kardeşlerimizi, haklarını elde etmeleri yönünde destekleyerek komşu ülkelerin iç işlerine karışmak istemiyoruz. Fakat bu, bu ülkelerde yaşayan Kürtlerin acılarını paylaşmayacağımız ve onlara haklarını elde ederken güce başvurmama yönünde nasihat etmeyeceğimiz anlamına gelmez.” Barzani, 2 Mayıs 2006’da ABD güçleri komutanı ile Musul’da yaptığı görüşmede, “Geçmişte Kürt meselesi, güç kullanılarak çözülmeye çalışıldı ve bunun hiçbir neticesinin olmadığı görüldü. Şimdi Kürt meselesinin barışçı bir şekilde ve güç kullanımından uzak durularak çözümlenmesi gerekiyor. Çağımız, diyalog ve barış içinde bir arada yaşama çağıdır.” Barzani, 7 Mayıs 2006 tarihinde Mısır’ın el-Ahram gazetesi muhabirinin “Kürtler Irak’tan ayrılmayı düşünüyorlar mı, federal sistem, Kürtlerin ayrılarak bölgede büyük bir Kürt devleti kurması için zemin yaratmak için mi kullanılıyor?” şeklindeki sorusuna şu cevabı veriyor: “Bağımsızlık Kürtlerin yasal hakkıdır; fakat hâlihazırdaki çıkarlarımız, federal ve demokratik Irak’ta kalmamızı gerektiriyor” Barzani, 4 Haziran 2006’da el-Arabiya televizyonuna verdiği demeçtede: “Biz Türkiye’deki, İran’daki ya da başka yerlerdeki Kürtlerin haklarını elde etmesinden yanayız. Kürt haklarına yönelik inkar ve sindirme politikalarına şiddetle karşıyız. Bu meselenin demokratik yollar dışında bir çözüm yolu bulunmamaktadır. Biz, demokratik çözümler geliştiren her devleti tüm imkanlarımızla destekleriz. Elbette Kürt dostlarımızın ve Kürdistan’ı taksim eden ülkelerin iç meselelerine karışmak istemiyoruz.” Barzani, 5 Haziran 2006’da Şarku’ı- Evsat gazetesine verdiği demeçte, gazetecinin, “Bugün büyük Kürdistan meselesine nasıl bakıyorsunuz?” şeklindeki sorusuna şöyle cevap veriyor: “Bu, gerçekten çok önemli ve hassas bir meseledir. Kürt halkı bir bütündür ve tarih boyunca büyük zulümlere uğramıştır...Kürtlerin bir olup bağımsız bir devlet kurmak yasal hakkıdır. Kürt milletinin birleşip bağımsız Kürdistan’ı kurması, Kürtlerin doğal ve yasal hakkıdır...Ben bir Kürt olarak her Kürtün kendi kaderini tayin çerçevesinde bağımsız bir Kürt devleti kurma arzusunu özgürce dile getirme hakkının olduğuna inanıyorum.” Barzani, 10 Ağustos 2006’da Amerika’nın Sesi Radyosu’na verdiği demeçte şöyle diyor: “Ben bir Kürt olarak bağımsızlık konusundaki psikolojik engellerin ortadan kaldırılması gerektiğine inanıyorum. Kürtler, hiçbir korku ve endişeye kapılmadan bağımsızlıktan söz edebilmelidir. Bu, onların doğal hakkıdır. Fakat bunun nasıl ve ne zaman olacağı ayrı bir meseledir. Bunu, uygun şartlarda elde etmek gerekmektedir...Bölge ülkeleri, Kürtlerin Bağımsızlık yönündeki isteklerini bir günah ve hata olarak görmemelidir. Kürtler de Arap, Türk ve Fars milletleri gibi bağımsızlık ve özgürlük hakkına sahiptir.” Barzani, 17 Temmuz 2006’da KDP ve KYB idari yapılarının birleştirilmesi için Kürd hükümeti yetkilileriyle Süleymaniye’de yaptığı görüşmede, “Bağımsız bir bölgenin oluşturulması amacıyla oluşturulan bu yeni kurumları çok esaslı görüyoruz. Biz bir millet olarak bağımsız bir devlet kurma hakkını doğal bir hak olarak görüyoruz. Fakat bu mesele kendi uygun zamanında oluşmalıdır. Bunun zamanı da ister bugün ister yarın, isterse başka bir gün gelsin; bu, uygun bir zamanda mutlaka gerçekleşecektir.” Barzani, 10 Ekim 2006 tarihinde Türkiye’nin NTV kanalına verdiği demecinde bağımsızlığın oluşma şartlarıyla ilgili olarak şunları söylüyor: “Irak içinde bir iç savaşın başlaması durumunda bizim için Kürdistan’ın bağımsızlığından başka yol kalmayacaktır.” Sonuç olarak Barzani, bağımsızlığı sadece Kürdistan’ın Güneyi için değil, tüm Kürtler için doğal ve meşru bir hak olarak görmektedir. Kürdlerin bağımsızlık istemelerinin günah sayılmaması gerektiğini ifade etmektedir. Kürdistan Yurtseverler Birliği-KYB Ankara Temsilcisi Behroz Gelali, mevcut realiteyi yalın bir dile şöyle ifade etmektedir."Tekrar ediyorum, imkanım olsa yarın devletimi kurarım...Bölgedeki hangi Kürde sorarsanız sorun hepimiz, 'evet bir devlet istiyoruz' diyecektir. 'Hayır' diyen yalan söyler. Elimizde olsa hemen yarın kurarız. Kimseden korkmuyoruz.”Kürd milleti için realite bu.20 Mart 2007

Yeni Yorum yaz

Bu alanın içeriği gizlenecek, genel görünümde yer almayacaktır.

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.