ABD`nin Irak`a müdahalesinden sonra
ABD’nin Irak’a müdahalesinden sonra Saddam rejimi yıkılmış ve idam edilerek tarihe mal olmuştur. Bu müdahalenin üzerinden 5 yıl geçmesine rağmen ABD açıkladığı hedeflere ulaşamamış ve Irak’ta geri çekilebilmenin yollarını tartışmaktadır. Bu 5 yıllık sürede 4 000 amerikan askeri ölmüş, 29 000 ise yaralanmıştır. Buna karşın 400 000 Iraklı ölmüş, 4,4 milyon Iraklı ise Irak’tan göç etmek zorunda kalmıştır. ABD bu savaşa 500 milyar dolar harcarken, Irak polisi ve ordusunun oluşturulması için 20 milyar dolar harcamıştır. Bu harcama ve çabalara rağmen Irak’ta istikrar sağlanmamış ve Irak’ın suni birliği sürdürülemeyecektir. ABD müdahalesinden 3 ay önce Aralık 2002’de yazdığım ve o dönemde yayınlanmayan makalenin Irak’taki durumun, ABD’nin gelişimi ve durumunun anlaşılmasına katkı sağlayacağını düşünüyorum. BUSH’UN IRAK SAVAŞI 1 Giriş 11 Eylül 2001’de Amerika’ya yapilan saldirilardan bu yana, Amerika’nın Irak’a müdahalesi kamuoyunun gündeminden düşmemiş, aksine giderek uluslararası gündemin birinci maddesi haline gelmiştir. Biz bu yazıda; öncelikle Amerika’nin hegomonyasını saglamlaştırmak ve kalıcilaştırmak için basvurduğu araştırma teknikleri ve bu yöntemlerle müdahale yapmayi planladığı ülkelerle ilgili diğer ülkelerin kamuoylarındaki eğilimleri nasıl tespit ettiğini örneklerle vereceğiz. Devamında, ABD Başkanı George W. Bush’un Irak’ta deneyeceği yeni silahlar ve bu silahlarin yol açacağı olası etkiler ile Amerika’nın yeni savaş doktirinini ele almaya çalısıcağız. Çünkü, kullanılması muhtemel silahların yol açacağı etkiler, silahların denenmesinden daha önemli sonuçlara yol açabilecektir. Yalnız, bunlara değinirken Bush’un Irak’a müdahalede bu kadar ısrar etmesinin nedenleriyle 1’inci Körfez savaış ile 2’inci Körfez savaşı arasindaki farklılıklara da değinilecektir. Nihayet, bu müdahalenin Orta-Doğu’da yol açacagı etkiler, Amerika’nın Irak’ı dogrudan yönetme projesi analiz edilerek, Kürtlerin ve bölgenin gelecegine ilişkin öngörülerde bulunulacaktır. Büyük Biraderin Gözlemleri Amerika dünya üzerindeki hegomoyasını kalıcılaştırabilmek için daha saldırgan politikalar izlemektedir. Fakat, bunu yaparken attığı her stratejik adımı en ince ayrıntısına kadar hesaplamaktadır. Bu anlamda, dünyayı veya bir bölgeyi ilgilendiren konularda, konuyla ilgili kesimlerin görüş ve hassasiyetlerini birnci elden tespit edecek araştırmalar yapmaktadır. Kamu oyuaraştırmaları da, sıkça başvurulan yöntemlerden biridir. Merkezi Waşhington’da olan, “Pew Reasrch Center for the People and the Press” adli kuruluş eski ABD Dış İşleri Bakanı Madeleine Albright’in yönetiminde, dünyada ABD’nin imaji üzerine olan bir araştırmanın ilk sonuçlarını 5 Aralık’ta açıkladı. Küreselleşen bir dünyada, 11 Eylül sonrası eğilimleri tespit ederek ABD politikalarina yön vermeyi amaçlayan araştırmada, dünyadaki kamuoyunu temsil ettiği düşünülen 44 ülkede aynı soru formu kullanılmıştır. Yalnız, istisnai olarak belirli ülkelerde bazı sorular anketten çıkartılmıştır. Aşagıdaki tablolardan, ABD’nin imajına ilişkin soruya verilen cevaplarda, ABD’nin imajını düzeltmek için 11 Eylül olaylarını çok iyi kullandığını göstermektedir. 42 ülkeden 35’inde (bu sorunun Çin’de sorulması yasaklanmıştır) Amerika olumlu bir imaja sahiptir. ABD, Avrupa ve Latin Amerika (Arjantin hariç, bu ülke halkının % 34 ABD hakkında olumlu görüş bildirirken, % 49’u olumsuz göruşte olduğunu beyan etmiştir) ülkelerinin büyük çoğunlugunda % 60’in üzerinde olumlu imaja sahiptir. Afrika ve Asya (Bangladeş hariç) ülkelerinin kamuoylari az bir farkla da olsa ABD hakkında olumsuz bir yargiya sahiptir. Özellikle, Güney Kore kamuoyunda ABD hakkinda negatif yargıda bulunanlarin oranı % 44’e ulaşmaktadır. Akdeniz ülkeleri ve Asya’da ABD’ye yakınlıkları ile bilenen müslüman ülkeler kamuoylarına bakarsak; ABD hakkında olumsuz düşünenlerin oranı Lübnan’da % 59, Türkiye’de % 55, Ürdün’de % 75, Pakistan’da ve Mısır’da % 69’dur. Türkiye’de ABD hakkında olumlu düsünenlerin orani 1999’da % 50’yi aşarken, 2002’de % 30’a düşmüştür. 2000 ve 2002 yıllarında, ABD’nin imaji hakkında araştırma yapılan 27 ülkeden 19’unun kamuoyları pozitifden negatife dönmüştür. Avrupa ülkelerinin çogunlugunda ABD imaji negatife dönüşürken, 2000 yilinda, Rusya halkının % 37’si ABD hakkında olumlu kanaat sahibiyken, 2002’de bu oran % 61’e çıkmıştır. ABD’nin uluslararasi terorizme karşı sözde mücadelesini, Avrupa ve Latin Amerika (Arjantin hariç) ülkeleri, Afrika ülkelerinin bir kısmı, Filipinler, Hindistan ve Japonya kamu oylarının yaklaşık % 70’i desteklemektedir. Bu politikanın destek görmediği ülkelerdeki kamu oylarının tepkileri aşağıdaki gibidir; Ürdün’lülerin % 85’i, Mısır’lıların % 79’u, Türkiye’li ve Lübnan’lıların % 50’si, Senegal’li ve Endonezya’lıların % 64’u, Güney Kore’lilerin % 72’si ve Bangledaş’lilerin % 46’si ABD’nin uluslararası terorizme karşı mücadelesini desteklememektedir. Yani, dünyanin yarısı ABD’yi terorizme karşı mücadelesinde desteklerken, diğer yarısı karşı çıkmaktadır. Haziran ve Ekim 2002 arasında, 44 ülkede 38263 kişiyle yapılan anketlerin sonuçlarının bazıları aşağıdaki Tablo 1’de verilmektedir. 2002’de Türkiye’de yaşayan insanların % 17’si hayatından, % 4’ü ülkesi Türkiye’den, % 15’i ise dünyadan menmun oldugunu söylerken, % 83’ü hayatından, % 96’sı Türkiye’den, % 85’i ise dünyadan menmun olmadığını söylemektedir. Bu 3 konuda Türkiye halklarindan daha kötümser düşünen tek ülke Bulgaristan’dır. Hayatından memnun olanların oranının % 10’nun altında olduğu ülkeler Türkiye, Bulgaristan, Tanzanya ve Mali’dir. Hayatindan en fazla menmun olanlarin yaşadığı ülke ise Guatemela’dır (% 71). Bu ülkeyi Kanada (% 67) ve ABD (% 64) izlemektedir. Ülkesinden menmun olanlara baktığımızda sadece Arjantin ve Peru halklarını % 3’ü ülkesinden menmun iken, bu iki ülkeyi izleyen Bulgaristan ve Türkiye’de bu oran % 4’tür. Ülkesinden menmun olmayanların oranı % 7 olan ülkeler Lübnan, Guatemela, Bolivya ve Endonezya’dır. Bu oranın % 9 oldugu ülkeler ise Polonya, Ukranya ve Kenya’dır. Ülkesinden memnun olanların oranının en yüksek oldugu ülkeler % 69 ile Özbekistan ve Vietnam’dir. Bu oran Kanada’da % 56, Pakistan’da % 49, Çin’de % 48 iken ABD’de % 41 düzeyinde kalmıştır. Vietnam halkının % 51’i dünyadan menmun olduğunu beyan ederek, küreselleşen dünyanın en menmun halki olma pozisyonundadir. Özbekistan halklarının dünyadan menmun olma oranı % 47’dir. Bu konuda, Pakistan’lıların ve Çin’lilerin oranı % 38 iken, ABD’lilerin ki % 17’dir. Dünyada menmun olanların en az olduğu ülkeler ise % 9 oranla Bolivya ve Italya halklarıdır. Arjantin ve Fransa halklarının % 10’u yaşadıkları dünyadan menmun olduğunu beyan etmiştir. Tablo 1’in sonuçlarını bölgeler bazında incelediğimizde, gelismiş-sanayileşmiş Avrupa ülkeleri, ABD, Çek Cumhuriyeti ve Japonya kamuoylari birbirlerine yaklaşmaktadır. Eski sosyalist ülkeler Vietnam, Özbekistan ve Çin kamuoylarının tepkileri de birbirlerine benzeşmektedir. Dikkatimizi çeken diğer bir sonuç zengin ve çok yoksul ülkelerin kamuoyları, genelde geçiş sürecindeki ülkelerin (Türkiye, Arjantin, Peru, Ukranya, Bulgaristan, Lübnan ve Endonezya vb) kamuoylarına göre hayatlarından, ülkelerinden ve dünyadan daha fazla menmunlar. Bunun nedeni, geciş sürecinin bu ülkelerde yarattığı yapısal krizlere karşı uygulanan klasik neo-liberal politikaların yıkıma yönelik tepkilerdir. Tablo 1 11 Eylül 2001’den Sonra Dünyanın Durumu Genel olarak menmunmusunuz? Cevaplar %’dir. Hayatınızdan Ülkenizden Dünyadan ABD 64 41 17 Kanada 67 56 18 Fransa 57 32 10 İngiltere 54 32 22 İtalya 53 24 9 Almanya 49 31 11 Çek Cum. 41 36 25 Slovakya 29 11 17 Polonya 28 9 18 Ukranya 19 9 17 Rusya 19 20 19 Bulgaristan 8 4 12 Mısır 45 - 20 Özbekistan 35 69 47 Ürdün 33 21 12 Pakistan 25 49 38 Lübnan 22 7 11 Türkiye 17 4 15 Guatemela 71 7 10 Meksika 59 16 15 Hondruas 59 11 13 Venezuala 50 8 22 Arjantin 45 3 10 Brezilya 42 11 12 Peru 37 3 11 Bolivya 30 7 9 Güney Kore 53 14 19 Vietnam 43 69 51 Japonya 39 12 15 Endonezya 32 7 15 Filipinler 31 20 25 Çin 23 48 31 Hindistan 17 9 11 Bangladeş 14 20 14 Nijerya 36 11 12 Güney Afrika 33 20 16 Fil Dişi Sahili 29 31 17 Senegal 23 22 17 Kenya 18 9 12 Uganda 12 37 30 Gana 11 28 23 Angola 10 39 24 Mali 9 32 21 Tanzanya 8 40 28 Bu araştırmanın ikinci bölümü ise, Amerika, Ingiltere, Fransa, Almanya, Rusya ve Türkiye kamuoylarinin Irak’a müdahale etmesi halinde ne düşündüğü konusunda elde edilen sonuçlar Tablo2’dedir. ABD, Irak’a müdahale konusundaki araştırmayı 6 ülke ile sınırlamıştır. Bunların 4’ü BM Güvenlik Konseyi Daimi üyeleri diğerleri ise Almanya ve Türkiye’dir. Yani, Irak’a yapılacak müdahaleyle doğrudan ilgisi (petrol ve/veya stratejik açidan) olan ülkelerdir. Anket sonuçları, ABD ve Ingiltere kamu oyları Irak’a savaş konusunda birbirlerine yaklaştıkları görülürken, Almanya ve Fransa kamu oylarının orta bir yol izledikleri görülmekte ve Türkiye ile Rusya kamu oylarının ise daha çok savaş karşıtı bir pozisyon aldıkları görülmektedir. Tablo 2 Cesitli Ülkelerde Kamuoyunun Irak’a Müdahale Üzerine Tavırları Cevaplar %’dir. ABD Ingiltere Fransa Almanya Rusya Türkiye Irak rejimi bir tehlike arz ediyormu Büyük/orta 84 85 67 82 55 48 Az/yok 7 10 30 14 28 40 Bilmiyor 9 5 3 4 17 12 _____________________________________________________________________ Saddam Hüseyin Devrilmeli - 75 63 75 42 44 Silahsızlan- dırılmalı - 20 32 19 32 40 Bilmiyor - 5 5 6 26 16 ______________________________________________________________________ ABD Irak’a Karşı Güç Kullanmalı Çünkü Saddam Bir Tehlikedir 67 45 21 39 15 - Cünkü ABD Irak’in petrolunu kontrol etmek İstiyor 22 44 75 54 76 - Bilmiyor 11 11 4 7 9 - ______________________________________________________________________ Saddam’ı Devirmek İçin Güç Kullanma Evet 62 47 33 26 12 13* Hayir 26 47 64 71 79 83* Bilmiyor 12 6 3 3 9 4* _______________________________________________________________________ *Bu soru Türkiye’de, Amerikan üsleri kullanmalımı şeklinde sorulmuştur. Tire olan yerlerde sorular sorulmamistir. Kaynak: Le Monde, Sayfa 2-3, 7 Aralık 2002, Paris. Amerika’nın yeni Savas Doktrini Öncelikle, 2’inci Körfez savaşı ile birincisinin farklılıklarını ele alalım. ABD, 1’inci Körfez savaşında geniş bir koalisyon oluşturularak savaşa giderken, ikincisinde ise yanında sadece Ingiltere vardır. Birincisinde, amaç Irak ve Saddam’ı tehlike arz eden bir güç olmaktan çıkarmak iken, 2’incisinde Saddam’ı iktidardan uzaklaştırarak, Orta-Doğu’nun yeniden yapılandırlmasının önündeki engelleri kaldırmaktır. Doğal olarak buna uygun bir stratejininde geliştirilmesi gerekmektedir. Bu yeni savaş stratejisinin mimari Kaliforniya’daki Monterrey Naval Kolej Profesörü John Arquilla’dir. 1930’dan beri yürürlükte olan Mitchell doktrinine göre, yoğun hava operasyonları ve bombardımanlarla sonuç alınmaya çalışılmakta idi. Kosovo örneğinde de görüldüğü üzere, kara harekatları ile desteklenmeyen ve son derecede gelismiş silah ve tekniklerin kullanılması ancak ve ancak sivil ve sanayi tesislerinin yıkımını getirmektedir. Başka bir deyişle, en etkin silahlar, en modern teknikler uygulanan savas doktrinine uyumlu degil ise, yapilan savaş katastroflara neden olabilir. ABD’nin bunu Vietnam’da da yaşadığı John Arquilla tarafından dile getirilmiştir. Yeni savas stratejisine gelince; üst düzeyde yoğunluklu bir savaşta sofistike ve en ileri tekniklerin, bir kara harekatiyla desteklenmesi üzerine kurulmustur. Afganistan’da başarıyla uygulanan bu doktrin, hava harekatı ve yoğun bombardımanlarla kara harekatı yapan özel birliklerin koordineli bir şekilde hareketli ve iyi gizlenmiş hedefleri vurmasi esasına dayanmaktadır. Amerikan birlikleri Irak’ta Geçen yazdan bu yana 4 Amerikan ve Ingiliz özel birliği Israil’in sağladığı malzemeler ve lojistik destekle Irak topraklarına girmiştir. Bu birliklerin elde ettikleri bilgilere göre, Irak halkı ile Saddam rejimi arasinda derin bir kopuş yaşanmıştır. Yine, Irak’tan gelen bilgilere göre, demokrasi yokluğu, ambargo ve yoğun baskılar halkı Saddam rejimini yıkabilecek noktaya getirmiştir. Halbuki, 1’inci Körfez savaşı esnasında Arap milliyetçilerinin Saddam’a desteklerinde bir eksilme olmamış idi. Bu özel birliklerin birincil amacı, Irak’in SCUD füzelerinin bulunduğu üsleri tespit etmek ve bu üslerdeki hareketleri izlemektir. Bunun nedeni, Amerikalı savaş uzmanlarına göre Irak’ın 10 yıldan beri SCUD’ları mükkemelleştirerek, onları biyolojik bombalar atabilecek düzeye getirmiş olabileceğidir. Zira, savaşı kaybedeceğini anlayan Saddam rejiminin müslamanları Amerika’ya karşı harekata geçirebilmek için Israil’e saldırarak, savaşı tüm bölgeye yaymaya çalışacağı varsayılmaktadır. Böylece, Arap ülkeleri ve halklarının Saddam’ı desteklemek üzere savaşa girebilecekleri tahmin edilmektedir. Irak’a giren özel birliklerin ikincil amacına gelince, Amerikan ve Ingiliz güçlerini şehirlerde olacak çatışmalara alıştırmaktır. 3 Kasım 2002’de USA Today adlı dergide yayınlanan bir makalede, Israil’in Irak mimarisine uygun camisi, dükkanları ve hatta sokaklarında başı boş dolaşan eşekleri ile iki küçük şehir inşa ederek Amerikan Marin’leri ile Seal güçlerinin tatbikat yapmalarına olanak sağladığını yazmıştır. 1’inci Körfez savaşı ile ikincisisinin saldırı planları arasındaki farklılıklara bakarsak; ilkinde yalnızca Saddam ve kabilesi hedef alınmıştı. Ama, Saddam rejimi Irak’ın bütünlüğünün korunması için yıkılmamış ve sadece Irak ordusu Kuweyt’ten çıkarılarak, Saddam bölge için tehlike olmaktan çıkarılmıştır. 2’incideki amaç ise, Irak ordusuna nötr kalmak koşuluyla dokunmayarak, savaşı esas olarak Saddam’ın çevresi ile özel Cumhuriyet Muhafızları üzerinde yoğunlaşmaktır. Pentagon’un uzmanları, bu özel muhafiz birlikleri üzerine maksimum baskı yaparak, direk Saddam’a bağlı, iyi eğitimli ve silahli bu güçleri sığınaklarından çıkmalarını sağlayarak Amerikan ve Ingiliz özel birlikleriyle karşı karşıya getirerek elimine etmektir. Ayrıca, 1991 savaşından çıkartılan sonuçlara göre, Amerikan güçlerinin ilerlemesi karşısında Irak’lı komutanlar askerleri, silah ve malzemeleri bırakarak, subay kadrosunu kurtarmayı tercih etmişti. Irak’ta 10 yıl önce tespit edilen 600 sığınak, 4 yıl önce BM silah denetçilerinin Irak’ı terk etmesinden sonra, ambargoya rağmen petrol kaçakçılığı sayesinde tamir edilerek daha da sağlamlaştırılmıştır. Ayrıca, yeni sığınaklar inşa edilerek muhtemel bir saldıraya karşı hazırlıklı olunduğu için yeni sığınaklarının yerlerinin tespiti savaş stratejisinde hayatı önemdedir. Saddam rejimi, zayıflamasına rağmen Amerika’ya kolay lokma olmayacak kadar da donanımlı oldugundan ve ABD’nin geliştirdiği yeni silahlarını deneyeceği yerin Irak olması, bu silahlara daha yakından bakmamızı zorunlu kılmaktadır. Devam edecek... Ahmet ALİM France, 24 mart 2008