1993'teki ateşkesin perde arkasını anlatan Karadağı iki dönemi kıyasladı, ’Şimdiki açılım daha önemli, daha kapsamlı. Asker de karşı gözükmüyor. O zaman yanlız Talabani ve Özal'ın çabaları vardı. Hükümetin bu kadar inisiyatifi yoktu' dedi
Kamran Karadağı, ilk bakışta sevimli tonton bir Ortadoğulu. Ancak ağzını açıp anlatmaya başlayınca hemen anlıyorsunuz ki, karşınızdaki sadece emekli bir gazeteci değil: Ortadoğu'nun karakutularından biri...
Karadağı ile yıllar önce Londra'da tanıştığımda, Ortadoğu'nun en önemi gazetesi olan El-Hayat'ta yazıyordu. Kuzey Iraklı bir Kürttü. Türkiye'de tanınmasının nedeni, 1993'de Celal Talabani'yle birlikte Turgut Özal adına Suriye'ye gitmiş ve Abdullah Öcalan'ı ateşkese ikna etmiş olmasıydı. Bu yüzden Ankara'da hatırı sayılır dostları vardı.
Ardından bir gün New York'ta bir konferansta rastladığımda, beni kenara çekip “Aslı sana önemli bir şey söyleyeceğim ama yarında kadar gazetene haber verme. Şemdin Sakık yakalandı“ dedi. Parmaksız Zeki'nin yakalandığı ertesi gün açıklandı.
Karadağı aynı zamanda Talabani'nin “beyninin yarısı.“ Yakın zamana kadar Irak cumhurbaşkanı'nın özel kalemi olarak görev yapan Iraklı gazeteci, geçen hafta İstanbul'da Milliyet'in sorularını yanıtladı.
Ateşkes böyle sağlandı
1993'de PKK ateşkesinin perde arkası nasıl gelişti, Şam'da Öcalan'la görüşmek için Şam'a gittiniz...
Bu aslında Mam Celal'ın (Talabani) çabasıydı. Cumhurbaşkanı Özal tarafından İstanbul'da kabul edilmişti. Birlikte Şam'a gittik, görüştük. Apo ikna oldu. Ben de El Hayat adına Öcalan'la röportaj yaptım. Ertesi gün Lübnan'da bir basın toplantısı düzenleyip 21 gün ateşkes ilan etti. Ankara'da Özal'la görüştüğümüzde gülerek “Bu adam neden 21 gün dedi? Neden 20 ya da 30 değil?“ diye sordu. Talabani “Kim bilir“ dedi. Özal, Apo için “Deli bu“ derdi. O süreçte 3 kez görüştüm Öcalan'la.
O zaman sizi doğrudan Özal göndermiş...
Tam değil. Daha ziyade diplomatik bir dille böyle bir ateşkesin iyi olacağını, olursa itiraz etmeyeceğini söyledi. nazik bir konuydu. Tam Nevruz öncesiydi ve PKK ilk kez ateşkes ilan ediyordu. Talabani'nin talebiyle ikinci kez 21 gün daha uzattı. Ama sonra o 33 askerin öldürülmesi trajedisi yaşandı. Ve süreç bitti.
33 askerin şehit edilmesi
Hâlâ tartışılır, 33 askerin öldürülmesi emrinin kimin verdiği. Hapisteki Şemdin Sakık da, Öcalan da birbirlerini suçluyor...
Bilemiyorum. Olay olduğunda Londra'da gazetedeydim. Bize gelen bilgi Öcalan'ın bilmediği yönündeydi. Şam'ı aradım Cuma'yla (Cemil Bayık) konuştum. Bunun çok kötü bir durum olduğunu, açıklanamaz olduğunu söyledim.
Şu anda hapisteki PKK liderinin tutumu...
Öcalan'la o süreçte 3 kez görüştüm. Kibirli ve kendine hayrandı. Talabani'yle görüşmemizden sonra ertesi gün röportaj için gittiğimde, bütün Türk gazeteleri önündeki masadaydı. Çok mutluydu çünkü tüm gazetelerin birinci sayfasındaydı. Oysa bütün başlıklarda “Katil Öcalan“ diyordu ama olsun, onun için gazetede çıkmış olmak yine de iyidi. Heyecanlıydı (Karadağı ertesi günkü basın toplantısında ne giyeceğini sormuş, ardından peşmerge kıyafeti yerine takım giymesinin daha doğru olacağını söylemiş). Cemil Bayık ve birkaç kişi daha yanındaydı.
Öcalan Türkçe daha rahat konuşuyordu. Röportajı Türkçe yaptık. Hep bana Sovyetler'de ne olup bittiğini soruyordu. Hâlâ Sovyetler'in çöktüğüne tam inanmıyor, emin olmak istiyordu. Ben de dayanamayıp sordum, “Şam'dan dünyayı nasıl takip ediyorsunuz?“ diye. “Her gece yatmadan TRT Radyo Ankara dinlerim“ dedi. Dünyayı oradan takip ediyordu.
Talabani çok çabaladı
O zamanla şimdiki süreç arasındaki farkı nasıl görüyorsunuz?
O zaman ortada Türk hükümetinin daha geniş anlamda Kürt sorununu çözmek için köklü bir insiyatifi yoktu. Kimse de PKK'yla konuşmayı düşünmüyordu. Şimdi ise her şeyden önce PKK dışında bir açılım paketi var. Farklı bir hükümet politikası var. Ayrıca asker de karşı gözükmüyor.
Bu süreçte de Celal Talabani'nin büyük ağırlığı oldu. Tam olarak PKK'nın silah bırakması için Türkiye ve örgüt arasında köprü o mu?
Yardımcı oluyor. Ben Bağdat'tayken (Talabani'nin özel kalemi) bir şeyle yapabilme için çok çabaladı. PKK'yla özel kanalları var. Bildiğim kadarıyla dağdaki PKK liderleriyle doğrudan görüşmedi. Ancak mektuplar yolladı onlar da aracılarla cevap verdiler. Artık silahlı mücadele döneminin kapandığını, politikalarını değiştirmeleri gerektiğini, Türkiye'ye daha esnek olmaları gerektiğini söyledi.
PKK'da üç başlı yapı var
Peki ikna etti mi?
Önemli bir rol oynadığı kesin. Bu iş hâlâ çok zor. PKK çok zor bir örgüt. Gerçekte tek liderlik yok. Kandil; Avrupa ve Öcalan olarak üç başlı bir yapı var. Bunlar arasında en güçlüsü Öcalan. Dediği sonunda oluyor.
Öcalan doğrudan muhatap alınmasa da sanki pazarlık yapıyormuş gibi konuşuyor...
Masada olmamasına rağmen pazarlık yapıyor. hâlâ ipler elinde. Öcalan'la pazarlık yapıp yapmama Türkiye'nin kararı. Resmi olarak kimseyle pazarlık yapmıyoruz deniyor. Ama karar vermeleri lazım pazarlık olacak mıolmayacak mı; olacaksa kiminle olucak. Bu sorular net değil.
Ama arada devletin bazı kurumlarıyla örgüt arasında gerektiğinde gizli kanallar olduğu söyleniyor.
Hükümet, Kürt inisiyatifinde demokratik adımlar attıkça PKK meselesinin kendiliğinden çözülebileceğini, PKK'nın izole olacağını düşünüyor. Acaba bu yeterli mi?
Kamran Karadağı, Turgut Özal'ın Öcalan için ’Bu adam deli' dediğini söyledi.
Habur'daki görüntüler tam bir provokasyon
Habur görüntüleri bir çuval inciri berbat etti sanırım....
PKK'nın yaptığı çok aptalca bir şeydi. Tam bir provokasyon. Hasssa bir dönemden geçiyoruz ve hükümet tüm muhalefete rağmen positif bir şeyler yapmaya çalıştı. Ama PKK provoke etti. Biz Iraklı Kürtler bile Bağdat'a karşı hiçbir zaman böyle muzaffer bir eda takınmadık.
Belli ki örgütün temel hedefi ille de Öcalan'ın ileride hapisten çıkması. Kendisi ileride Mandela statüsüne kavuşma hayali içinde...
Tamamen farklı kişiler, farklı durumlar. Orada siyah çoğunluk üzerinde gerçek bir baskı vardı. Türkiye'deki durum bu değil.
Maalesef Öcalan ve PKK liderliği uzun zamandır dünyada olan bitenden kopuk kendi gezegeninde yaşıyor. Dünyada olanları kavrayamıyorlar. 1960'ların gözlüğüyle bakıyor. Dünyanın değiştiğini kavrayamıyor.
Kamran Karadağı ile “açılım“ sürecini ve geçmişteki çabaları konuştuk.
PKK, IRAKLI KÜRTLER İÇİN DE BİR SORUN
Kuzey Iraklı Kürtler PKK'yı dağdan indirme sürecinde Türkiye'nin ortağı haline geldiler...
PKK, Türkiye için olduğu kadar Irak'taki Kürt liderliği için de bir sorun. Öcalan, Iraklı Kürt liderleri geri ve feodal olduğunu iddia ediyor. Iraklı Kürtler ise kendilerini PKK'ya yakın hissetmiyorlar. O yüzden şimdi çözümün bir parçası olmaları, biraz da kendi çıkarlarını düşünmelerinden. Bundan sonra da bu değişmez. Ahmet Davutoğlu'nun Erbil gezisinden sonra Iraklı Kürtlerle Türkiye arasındaki bu ilişki güçlenerek gelişecek. Kürtler PKK'yla savaşmazlar, ancak PKK üzerinde daha büyük baskı kuracaklar. Iraklı Kürtler açısından Türkiye ile ittifak kurmak, PKK'yla olmaktan çok daha iyi. Bu yüzden de PKK sorununda çözümün bir parçası olacaklar.
Acıların acıları, ölümlerin ölümleri çağırmadığı renkler!