Ana içeriğe atla
Submitted by Anonymous (doğrulanmadı) on 21 December 2008

21 Aralık 2008
"1992'de teslim olan PKK'lıları Türkiye serbest bıraktı" diyen Iraklı gazeteci Rebwar Kerim'in son iddiası da dudak uçuklatan cinsten: "Kendi ayağıyla gelip teslim olan bin 500 PKK'lının verdiği silahların her biri için Türkiye, Talabani ve Barzani'ye 80 frank ödedi“

T erör örgütü PKK'yla mücadele esnasında, 1992 sonunda örgüt üyelerinin silahlarıyla teslim olmasına rağmen serbest bırakılması iddiasını ortaya atan Kuzey Iraklı gazeteci Rebwar Kerim, yine olay yaratacak açıklamalarda bulundu. Hewler Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Kerim 1992 sonunda silahlarıyla teslim olan bin 500 civarında PKK'lının teslim ettiği silahlar karşılığında Türkiye'nin para ödediğini iddia etti.

PKK'lılarla anlaşma yapıldı

Rebwar Kerim, Türk askerlerinin koordinasyonuyla oluşturulan komisyon aracılığıyla silahları teslim alan KDP ve KYB'li yetkililerin silah başına 80 Frank ödediğini öne sürdü.

O dönemde maddi açıdan Türkiye'ye bağlı olan ve para, gıda ve malzeme yardımı alan KDP ile KYB'nin bu parayı kendi başlarına verme güçlerinin olmadığını söyleyen Kerim, "Kürt gruplara her türlü maddi yardım Türkiye'den geliyordu. Hatta insanlar Türkiye, PKK ile mücadele edenlere maddi destek verdiği için savaşmaya geliyordu. Teslim alınan silahlara karşılık verilen paranın adresi de Türkiye idi" dedi. Kerim, "PKK'lılar zaten teslim olmuştu ve alınan silahlar için para ödenmesinin ne gereği veya anlamı vardı?" şeklindeki soruya cevaben de PKK ile bu konuda yapılan anlaşmayı dile getirdi.

Osman Öcalan da teslim oldu

O dönemde Haftanin ve Zap kamplarının tamamen çökertildiğini Hakurk kampının ise büyük ölçüde etkisiz hale getirildiğini anlatan Kerim, bölgede PKK'nın komutanlığını yapan Osman Öcalan'ın da beraberindekilerle beraber teslim olduğunu söyledi. Öcalan'ın hâlâ canlı şahit olarak yaşadığını kaydeden Rebwar Kerim, silahlarını teslim etmesi karşılığında örgüte ödenen parayla ilgili olarak da örgüt yöneticilerinin "PKK'nın şanı için bu işe teslim olmak değil, ateşkes diyelim" dediklerini aktardı. Iraklı gazeteci, bu işin sonunda teslim edilen silahların her birisi için 80 Frank ödenmesinin de bunun üzerine olduğunu aktardı.

150 terörist öldü

Kerim, aradan geçen 16 yıldan sonra bu iddiayı neden gündeme getirdiği sorusuna karşılık ise PKK ile mücadelede şu anda Kürt yönetimi üzerine yapılan baskıların samimiyetini sorguladığını söyledi. Türkiye'nin 1984'ten bu yana PKK terörüyle mücadele ettiğini hatırlatan Kerim, KDP ve KYB'nin Türkiye ile birlikte yaptığı mücadele sonunda 1992 sonunda örgütün bitme noktasına geldiğini ama teslim olan bin 500 kadar örgüt üyesinin İran-Irak sınırının sıfır noktasındaki Zeli kampına götürülerek bunlara bir şey yapılmadığına dikkat çekti.

1.5 yıl kadar Türk askeriyle koordineli olarak peşmergelerin kampa girişçıkışı kontrol ettiğini belirten Kerim, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bir seneden fazla bir süre sonra peşmerge güçleri kampın etrafından ayrıldı. O zamanlarda Kürt yetkililer hemen her saat Türk askeriyle görüşüyordu. Peşmergenin geri çekilmesinden kısa bir süre sonra Türk savaş uçakları kampı bombaladı. Bombalamadan önce PKK'lıların büyük kısmı İran, Suriye ve Türkiye'ye geçti. Bir kısmı da Irak'ta sivil hayata girdi. Kamp, kalanlarla birlikte tamamen örgütün kontrolüne geçti. Türk jetlerinin bombalaması sonucu 150 kadar örgüt üyesi öldü."

Şimdi baskı yapılıyor

16 yıl önce Türkiye ile birlikte PKK'nın ortadan kaldırılmasına büyük destek verdiklerini vurgulayan Kerim, şimdi de Türkiye'de bazı kesimlerin Kürt yönetimi üzerine PKK ile mücadele baskısı yaptığına dikkat çekti. Örgüte en güçlü zamanında beraberce büyük darbe vurulmasına karşın yaşananların ortada olduğunu söyleyen Kerim, "Aradan yıllar geçti ve şimdi benzeri bir ortak operasyon yapılsa 16 sene önce yapılan şeyin tekrarlanmayacağı garanti edilebilecek mi?" diye sordu.

Savaştan rant kazananlar var

Türkiye'nin şu anda Barzani ve Talabani'den örgüte karşı silahlı mücadele için bir talep seslendirmediğini ifade eden Kerim, "Türkiye'de bazı güçler ve insanlar bu savaştan para ve rant kazanıyor. Hatta bunun üzerinden politika yapıyor, varoluşlarını bunun üzerinden sağlıyor ve PKK'nın ortadan kaldırılmasını istemiyorlar" diyerek çözümün yüzde 80 oranında Türkiye'nin kendi içinde olduğunu iddia etti.

Kuzey Iraklı gazeteci Kerim, Türkiye'de yıllardır 3-4 bin civarında dağdaki PKK'lıdan bahsedildiğini ve bu sayının hemen hiç değişmediğine dikkat çekti. "15 yıl önce de bu rakam vardı şimdi de dağdaki örgüt üyesi sayısının 4 bin olduğu söyleniyor" diyen Kerim, Türkiye'nin kendi içindeki baskı ve kötü politikaları neden olarak gösterdi. Öte yandan örgüte yakın bazı kesimlerin de Türkiye'nin bu yanlışa devam etmesinin uğraştığını kaydeden Kerim, sonuç olarak dağdaki sayının da bundan beslendiğini savundu.

Kürdistan Türkiye'nin bir parçası olur

Kerim, Türkiye'de bazı kesimlerin sürekli "Kürt yönetimi bağımsız bir Kürdistan Devleti kurma hayali peşinde" şeklindeki iddialarına çarpıcı bir cevap verdi. Bağımsızlığın her milletin hakkı olduğunu, Kürtlerin bu şekilde bir hayali olduğunu kabul eden Kerim, "Bağımsız bir devlet istemekle onu kurmak çok farklı. Filistinlilere alın devlet olun dediler.

Yıllardır mücadele ediyorlar, durumları ortada" diyerek reel politikaya dikkat çekti. Kendisini çevreleyen Türkiye, İran, Suriye ve Arap dünyasının varlığı ortadayken Kürtlerin bağımsız bir devlet kuramayacağını düşünen Kerim, "Türkiye bir devlet; korkusu ne ve neden? Bir gün Kürt yönetimi Irak'tan ayrılacak olursa Kürt halkının tercihi kesinlikle Türkiye'ye katılmak yönünde olacaktır. Bunu siz de sokaktaki vatandaştan öğrenebilirsiniz" dedi.

Osman Öcalan'dan şok sözler... 20 Aralık 2008 1992 yılında KYB'ye teslim olan 3 bin teröristin tutulduğu Zeli Kampı'nın sorumlusu olan Osman Öcalan, kampta yaşadıklarını, TSK'nın düzenlediği hava saldırısı ve sonrasında yaşanan gelişmeleri BUGÜN'e anlattı. 1992 yılı sonbaharında TSK'nın KYB ve KDP ile birlikte düzenlediği harekat sonrası kendisinin PKK adında ateşkes imzaladığını söyleyen Öcalan, ancak bu anlaşmaya Abdullah Öcalan'ın karşı çıktığını söyledi. TSK'nın düzenlediği harekat sonrasında Haziran ayında Zeli Kampı sorumluluğundan çekildiğini, yerine Mahir Velat ve Cemil Bayık'ın sorumlu olduğunu ifade eden Öcalan, saldırıdan sağ kurtulanların sınıra ve Türkiye'nin içine aktarıldıklarını belirterek, “TSK'nın saldırılarından sonra PKK'da düşünce olarak bir kararlılık bir azim oldu ve daha gözü kara eylemlere giriştiler“ dedi. Örgütün hedefi haline geldim Osman Öcalan, Zeli Kampı'nda bulunan PKK'lıların sayısının bin 450 ve KDP elinde bulunanların ise 475 kişi olduğunu iddia etti. Öcalan, KDP, KYB ve Türkiye arasında ilişkiler için ise şunları söyledi: “O dönemde KYB, KDP ve Türkiye birlikte hareket ediyordu. Aralarındaki ilişki iyiydi, birbirlerinden habersiz hareket etmezlerdi. Her alanda aralarında bir işbirliği mevcuttu.“ PKK yönetiminin karşı çıktığı anlaşmaya imza attığı için terör örgütünün hedefi haline geldiğini anlatan Öcalan, şöyle konuştu: “PKK, KYB ve KDP'yi bir taraf olarak gördüğü gibi, kendileri adına imzaladığım anlaşmadan dolayı beni de taraf olarak gördü. Yoğun eleştirilere maruz kaldım. Türk uçakları kampı bombaladı. Sadece 8 kişi öldü.“ Türkiye çözümü gündemine almadı Öcalan, ateşkes imzaladığı için PKK'nın mahkeme kurup kendisini yargıladığını ve hakkında şartlı idam kararı verildiğini belirtti. “Görüşlerimde ısrar edersem bu cezanın infazı gerçekleşecekti“ diyen Öcalan, ateşkesin devamlı olması ve çerçevesinin genişletilmesi için Türkiye tarafında herhangi bir kıpırdanma olmadığını savunarak, “Hiçbir gelişme olmadı. KYB ve KDP sorunu çözmek için girişimde bulundu ancak T.C. bu konuyu gündemine bile almadı“ yorumunda bulundu. Osman Öcalan, ateşkes kararına uyup Zeli Kampı'na çekilen PKK'lılara yapılan hava saldırısının ve 24 Mayıs 1993'te Bingöl'de tezkereci 33 erin şehit edilmesi olayının çözümün önünü tıkadığını savundu. 33 erin şehit edilmesi eylemini gerçekleştiren Şemdin Sakık'ın o dönemde çok hırçınlaştığını anlatan Öcalan, şunları ifade etti: Hava harekatı çözümü engelledi “Kendisinin iddiası ’Ben gider Ankara'ya dayanırım. Bu davayı Amed'den (Diyarbakır) alır Ankara'ya kadar taşırım' diyordu. Biz ne kadar barışçıl davranıyorsak o kadar savaşçıl davranıyordu. Biz savaşı engelleyecek tutuma yöneldiğimiz için o tuttu savaşı daha da körükler bir tutuma yöneldi. Hem de ateşkes sürecinde o 33 eri askeri katletti. Ben ’katletti' diyorum buna. Çünkü o askerler savaş pozisyonunda değildi. Bu olayın sonucunda ’İlk alınması gereken karar eyalet yönetimi hakkında soruşturma açılmalıdır' görüşü dillendirildi. Ben bu tür olayların yaşanmasında T.C. devletinin de bir miktar tahrikleri olduğu kanısındayım.“ Osman Öcalan, Ergenekon soruşturmasıyla birlikte gündeme gelen Ergenekon-PKK ilişkisi hakkında da çarpıcı açıklamalarda bulundu. Ergenekon PKK ile irtibatlı Ergenekon ile bazı PKK'lıların arasında bağ vardır“ diyen Öcalan, “Özellikle bu oluşumun içindeki birkaç kişi Ergenekon davasında bu ilişki yüzünden tekrar yargılanmalıdır“ dedi. Öcalan, Ergenekon davasında yargılanmasını istediği isimleri ise şöyle sıraladı: “Şemdin Sakık ve Selim Çürükkaya'nın kardeşi Doktor Süleyman kod adlı Said Çürükkaya o dönem o yörenin sorumlularındandır. Bunlar Ergenekon'da yargılanmalıdır. Abdullah Öcalan'ın yanında bir ara merkez yöneticiliği yapan Yılmaz kod adlı bir yönetici vardı. Bu şahıs da Ergenekon davasında yargılanmalı. Şimdi ismini hatırlamıyorum.“ Şemdin Sakık çok rahattı Öcalan, özellikle 1990'lı yıllarda Güneydoğu Anadolu Bölgesi'ndeki okulların PKK tarafından yakılması olayının da perde arkasında Ergenekon terör örgütü olduğunu ileri sürdü. “Okulların yakılması ve öğretmenlerin öldürülmesi örgüte fiilen dayatılan bir siyasettir“ iddiasını gündeme getiren Osman Öcalan, “Bu iki siyaset de Ergenekon tarafından Şemdin Sakık üzerinden PKK'ya dayatılan bir siyasettir. Kendisinin bulunduğu noktalara operasyon çok ender yapılıyordu. PKK içerisinde Sakık'ın güçlü bir ayağı olduğuna inanıyorum“ dedi. Bazı konuların ağabeyinin yetkisini aştığını iddia eden Öcalan ilginç açıklamalarda bulundu: “Öcalan'ı başka güçler tarafından kontrol edilen bir lider olarak görüyorum. Hatta Pilot Necati ve Kesire Öcalan ile daha başka taraflar tarafından da kontrol ediliyordu. Herkes onu siyaset seçme kararı alan bir organ olarak görüyor ama bana göre yakın çevreleri tarafından kontrol edilen biridir.“ Ali KUŞ/İSTANBUL

Yeni Yorum yaz

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.