General Mustafa Paşa Yamulki , İttihad ve Terakki Yargılamaları(14)
Daha sonradan da Ahmed İzzet Bey döneminde bu operasyonlar devam ediyor.(Daha sonra çeşitli eklerle İngiliz ve Fransız yetkililerinin ve bazı Kemalist çevrelerin Ahmed İzzet Bey hakkında söylediklerini aktaracağım)
Kürd Mustafa Paşa Yamulki’nin Divan-ı Harb-i Örfi’deki Üyelik Dönemi
Bilindiği gibi Divan-ı Harb-i Örfi ilk olarak 16 Aralık 1918 tarihinde Ferik Mahmud Hayret Paşa başkanlığında kurulmuştur. Kürd Mustafa Paşa Yamulki bu mahkemenin bir üyesidir. Sadrazam Tevfik Paşa döneminde gerçekleşen bu üyelik 26 Ağustos 1919 tarihine kadar devam ediyor.
Bilindiği gibi bu arada bir çok mahkeme başkanı ve üyeleri değişmesine rağmen Kürd Mustafa Paşa Yamulki’nin üyeliği devam ediyor. Kürd Mustafa Paşa Yamulki’nin üyelik süreci yaklaşık olarak sekiz buçuk ay sürüyor.
Bu sekiz buçuk ay boyunca Mustafa Paşa Yamulki var olan Divan-ı Harb-i Örfi aktif bir üyesidir. Yani mahkeme başkanı değildir. Normal olarak mahkemeler başkanlarının ismiyle anılıyordu. Bu mahkemenin ilk başkanı Ferik Mahmud Hayret Paşa olduğundan dolayı “Ferik Mahmud Hayret Paşa Divan-ı Harb-i Örfisi” olarak adlandırmak lazımdı.
Ferik Mahmud Paşa’dan sonra Ali Fevzi Paşa kısa bir süre için mahkeme başlanlığına getirildi. Ali Fevzi Paşa’dan sonra Mustafa Nazım Paşa mahkeme başkanlığına getirildi. Bu mahkemelere sırasıyla “Ali Fevzi Paşa Divan-ı” ve “Mustafa Nazım Paşa Divan-ı” olarak adlandırmak gerekiyordu.
Fakat, böyle olmadı. Türk resmi tarihçileri yapılan tehcir mahkemelerinin hepsini “Nemrut Kürt Mustafa Paşa Divan-ı” adı altında toplumun çarpıtılmış bilincine yerleştirmeye çalıştı. Bu konuda da bir hayli başarılı olmuşlar. Bugüne bağlantılı olarak o sürece ilişkin bir şeyler kaleme alan gazeteci, yazar, akademisyen ve tarihçilerin ezici çoğunluğu “Nemrut Kürt Mustafa Paşa Divan-ı” dışında başka bir Divan-ı Harb-i Örfi görmüyorlar.
Yüzlerce hatta binlerce örnekten birini aktarmak istiyorum.
Mehmet Metiner bir konuşmasında “Osmanlının son zamanlarında herkes Osmanlıdan yüz çevirirken Kürtler Türk kardeşlerinin yanına koşmuştur!” diye kendine göre bir yerlere bir mesaj vermeye çalışmıştı.
Bayburt Postası “yazarlarından” M. Aydın adlı biri “Nemrut Kürd Mustafa Paşa” başlıklı bir yazı yayınlamıştı.
“Yazar” şöyle yazıyor:
„Metin efendi sen, 1. Dünya Harbinde şehit olan Türkler için “ Onlar şehit değil, köpek ölüsünden farkları yoktur!” diyen Nemrut Kürt Mustafa paşayı duydun mu ve Fethi Okyar’ın “Nemrut Kürt Mustafa kadar kindar, zalim ve alçak kimselerin bulunabileceğine ihtimal vermiyorum” dediği bu Kürt’ün yaptıklarını duydun mu? Duymadınsa duy!
Mütareke döneminde vatanını ve milletini seven Türkleri yargılamak için Divan-ı Harp-i Örfi adında bir mahkeme kurulmuştu. Mahkemenin ilk başkanı Hayret Paşa idi. Ermeni Patriği Zaven Efendinin bizzat hazırladığı idam listesi İngiliz İşgal komutanı tarafından Başbakan Damat Ferit Paşa’ya verilmiş ondan da gereği için mahkeme başkanı Hayret Paşaya iletilmiştir. Bu insanlık dışı durumu kabul etmeyen Hayret Paşa görevinden ayrılmıştır. Bu istifanın akabinde Nemrut Kürt Mustafa Paşa “Ben bu işi yaparım” diyerek mahkeme başkanlığına talip olmuş ve bu göreve atanmıştır.
Bunu fırsat bilen Papazlar, Patrikler ve işgalciler idam listeleri vermiş Nemrut Kürt Mustafa da infaz etmiştir. İstanbul Üniversitesi’nin önünde, Beyazıt Meydanında nice vatansever asılmıştır. Bu nedenle Kürt Mustafa, Nemrut Kürt Mustafa Paşa diye nam salmıştır……..
……………..Boğazlayan Kaymakamı Kemal Bey de Ermeni tehciri dolayısıyla suçlu gösterilmiş; ancak Yozgat İstinat Mahkemesinde yargılanmış ve beraat etmiştir. Bu karar dikkate alınmamış Divan-ı Harp önüne çıkarılmıştır. Mahkeme başkanı Hayret Paşa, Kemal Bey’e dönerek şu ifadeleri kullanmıştır: “ Merak etme kaymakamım suçsuzsanız bu mahkeme onu ibra etmekle (Temize çıkarmak, aklamak) mükelleftir.
Gel gör ki Kemal Bey’in asılması için İngiliz ve Fransız işgal komutanları ve Ermeni Patriği Zaven ağır baskı yapıyorlardı.
Bu sırada mahkeme Başkanı Hayret Paşa istifa etmiş yerine Nemrut Kürt atanmıştı. Yeni Başkan Nemrut Kürt Mustafa, baştan suçlu gördüğü Kemal Bey'i sözde yargılar ve idama mahkûm eder. ……………………………………
Bu Kürt Nemrut, Talat Paşa’yı, Enver Paşa’yı, Cemal Paşa'yı gıyaplarında idama mahkûm ettiği gibi, Mustafa Kemal Paşa'yı, Rauf Orbay'ı ve Kazım Karabekir'i de gıyaben idama mahkûm etmiştir!“(http://www.bayburtpostasi.com.tr/yazarlar-muhlis-aydin/2862-nemrut-kurt-mustafa-pasa)
Esas olarak Yozgat Tehciri bölümünü görüldüğü gibi „yazar“ bu davada Mustafa Paşa Yamulki’nin mahkeme başkanı olduğuna inanıyor. Çünkü bu sahte bakış açısı Kemalistler tarafından topluma gerçek olarak empoze edilmiş ve kabul görmüştür.
Bilindiği gibi „Yozgat Tehcir Davası” 5 Şubat 1919’da başlamış ve 8 Nisan 1919’da sona ermiştir. Boğazlıyan Kaymakamı ve Yozgat Mutasırrıfı vekili Kemal’ın idama mahkum edildiği dönem mahkemenin başında Mustafa Nazım Paşa vardı.
Enver, Cemal ve Talat Paşaların idama mahkum edildikleri mahkemenin başındada Mustafa Nazım Paşa vardı.
„Yozgat Tehcir Davası”nın “karar sûreti” Takvim-i Vekayi gazetesinde yayınladığı kadarıyla Mahkeme Başkanı: Ferik Mustafa Nazım Paşa, Azalar: Mirliva Zeki Paşa, Mirliva Mustafa Paşa, Mirliva Ali Nazım Paşa ve Miralay Recep Ferdi Beyden oluşuyor.(karar hakkında daha detaylı bilgi için Vahakn-Akçam, age s. 711-714)
Kürd Mustafa Paşa Yamulki’nin mahkeme üyesi olarak katıldığı ilk dava 5 Şubat 1919’da başlayan “Yozgat Tehcir Davası” dır.
Bu davada üç asıl sanık vardı: Boğazlıyan ilçesi kaymakamı ve Yozgat Mutasırrıfı vekiliMehmed Kemal, binbaşı Mehmet Tevfik , Yozgat evkaf memuru Feyyaz Ali dir. Kaymakam Kemal taamüden cinayetten suçlu bulunarak idam cezasına çarptırıldı. Öteki sanık Tevfik ise on beş yıl kürek cezasına çarptırıldı. Feyyaz Ali’nin dosyası çeşitli nedenlerden dolayı ayrılıyor.
Bilindiği gibi Kaymakam Kemal Ankara merkezli Bakanlar Kurulu kararıyla 14 Ekim 1922’de “Milli Şehit” ilan edilmişti.
Tam doksan yıldan beri Ermeni Jenosidini inkar eden ve Kaymakam Kemal’ın bazı Ermenilerin dayalı beyanatları yüzünden “Nemrut Kürd Mustafa Paşa” tarafından haksız yere idama mahkum edildiği tezi Türk çevrelerinde işleniyor.
Bu konularda bir çok “araştırmaya” imza atan Ferudun Ata şöyle yazıyor:
“Duruşmalar sırasında mahkeme heyeti, mütareke ortamının siyasî
atmosferine uygun sekilde hareket ederek haksız tavırlar sergilemistir.
Şahit olarak dinlenen Ermenilerin ifadelerindeki tutarsızlıklar, yalan ve iftira dolu
beyanlar, mahkeme heyeti tarafından da görülmesine rağmen, yine de
dinlemekte ısrar etmişler ve bu yalan ifadeler, heyetin kararını önemli ölçüde
etkilemistir. Yargılama sırasında kendileri ile ilgili dile getirilen öldürme,
hırsızlık gibi çesitli iddiaları delilleriyle reddeden sanıklar, yine de ceza
almaktan kurtulamamıslardır. Yargılamanın sonunda Bogazlıyan Kaymakamı
Mehmed Kemal Bey idam cezasına çarptırılarak 10 Nisan 1919 tarihinde infaz
edilmiştir“(Ferudun Ata, Divan-ı Harb-i Örfi Mahkemelerinde Ermeni Tehcir Yargılmaları
http://www.turkiyat.selcuk.edu.tr/pdfdergi/s15/ferudun.pdf )
gerçekten de Kemalistlerin « Milli Şehidi » Kemal « Ermenilerin ifadelerindeki tutarsızlıklar, yalan ve iftira dolu
beyanlar”ı yüzünde mi idama mahkum edildi?
“Yozgat Tehcir Davası”sında 27 şahit dinleniyor. Bu şahitlerin 7’si Türk, 18’i Ermeni, bir Yunan ve bir de Hindistanlıdır.
Bu 7 Türkten (kaynakta Türk olarak geçiyor, fakat olmayabilirler-Aso) 4 tanesi sanıklara karşı, 3 ise sanıkların lehine şahitlik ediyorlar.( Mag. Phil. Annette Höss, Begutachtet von Prof. Dr. Wolfdieter Bihi, Prof.Dr. Max D. Peyfuss, İnstitut Für geschichte, Wien, am 18. April 1991, sayfa 75)
Kimdir bu şahit Türkler?
Yozgat Milletvekili Şakir, Ankara’da bulunan 5.Ordunun komutan yardımcısı Recayi, “Milli Şehit” Kemal’dan önce Yozgat Mutasırrıfı olup, anti Ermeni kampanyalarına katılmayı reddeden ve bundan dolayı Temmuz 1915’te işine son verilen Cemal ve sivil mufetiş Nedimdir.
Demeki Türk resmi tarihçilerinin 21.yüzyılda hala bu davayı yalan ve dolanlarla “bir kaç Ermeninin yalan beyanları” temeline dayandırmalarının hiç mantıki bir temeli yoktur. O dönemler Osmanlı devletinde ciddi görevlerde bulunmuş 4 kişi “Milli Şehid” Kemal ve arkadaşlarının Ermeni katliamlarına katıldıklarını mahkeme karşısında beyan etmişlerdi.
Yani sorun bir kaç Ermeni’nin “yalan beyanları” değildir.
Ayrıca bu arada sanıklara karşı ifade veren başka iki sanık var. Bunlardan biri Yozgat Müftisi, diğeri ise Postane müdürü Hilmidir.(Mag. Phil. Annette Höss, age, s. 75)
Yozgat Müftisi meselesi son dönemlerde Türk basın çevrelerinde de tartışılıyor.(http://www.turksolu.org/174/isbecer174.htm)
Son yıllarda Taha Akyol’un oğlu Mustafa Akyol Kürdlere ilişkin bazı yazılar (Kürdlerin gönlüne göre de olmasa) yazdığından dolayı yüzyılların kin ve nefretiyle beslenen bazı Türk çevreleri bu aileyi “ secereden hain” olduğunu ispat etmek için Yozgat Müftisi meselesini gündeme getirdiler.
Bilindiği gibi Taha Akyol’un amcası Mehmet Hulusi Akyol, 1919 yılının Mart ayında Yozgat Müftisidir.
“Yozgat Tehcir Davası” sırasında mahkemede ifade veren bir “Yozgat Müftisi” de var. Mehmet Hulusi’den öncede Hüsnü Efendi adlı bir başka Müfti var.
Taha Akyol geçen hafta (6 Mart 2012) Hürriyet gazetesindeki köşesinde amcasını savunan “Hain Müftü” anabaşlığı altında bir makale yayınladı.
Sözü Taha Akyol’a bırakalım:
„Benim bugünkü konum bu değil. Yozgat Müftüsü Mehmet Hulusi Efendi’nin Kemal Bey aleyhine şahitlik yaptığı ve Kemal Bey’in bu yüzden idam edildiği, dolayısıyla müftünün “hain” olduğu iddiası üzerinde durmak istiyorum.
Bu iddia iki yıldır servis ediliyor. Tarihe meraklı olanlar ve tarihi gerçeği arayanlar tarafından değil. Mehmet Hulusi Efendi benim büyük amcam olduğu için, akıllarınca yıpratma kampanyası yürütüyorlar. Bu dar kafalı fanatiklere iki yıldır cevap vermeye tenezzül etmedim. Bazı dostlarım tarihi hakikat adına konuyu aydınlatmamı istedikleri için bugün kısaca yazıyorum.
Arşivlerde ne yazıyor?
Bu konuda Prof. Taha Niyazi Karaca’nın “Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey Olayı”adlı bilimsel bir çalışması vardır, değerli bir eserdir. (IQ Yayıncılık)
Prof. Karaca kitabının ilk baskısında, Ermenilerin ve Kemal Bey’in şahitlerinden ayrı olarak “tarafsız şahit” sıfatıyla ifadesi alınan “Yozgat Müftüsü Mehmet Hulusi Efendi”nin, Ermenilerin öldlürülmesi konusunda özetle “görmedim ama söylentiler duydum, şeriat insanlara iyi davranılmasını gerektirir” diye ifade verdiğini yazıyor.
Fakat Prof. Karaca, kitabın ikinci baskısında bunu düzeltiyor, ifade veren Yozgat Müftüsü’nün Mehmet Hulusi değil, “Mehmet Hüsnü Efendi”olduğunu, arşiv kaydının isim ve dönem benzerliğinden dolayı yanlış okunduğunu yazıyor.
Prof. Karaca’nın belirttiği gibi, dönemin Yozgat Müftüsü Mehmet Hüsnü Efendi’ydi, Mehmet Hulusi Efendi ise Birinci Dünya Harbi döneminde ve tabii 1915 olayları sırasında askerlik görevini yapıyordu. Tehcir’den 4 yıl sonra 1919 Mart’ında Mehmet Hüsnü ölmüş, yerine, askerden dönen Mehmet Hulusi atanmıştı. Genç Müftü Mehmet Hulusi Efendi 1920’de Yozgat Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin kurucu başkanı olacak, İstanbul fetvasına karşı Mustafa Kemal’i destekleyen Anadolu fetvasını imzalayarak Milli Mücadele’de yerini alacaktır. (s. 7-8, 246)
Cahil fanatiklerin “Hain” dedikleri müftünün, nasıl bir vatansever olduğunu kamuoyuna açıklamak tarihi bir görev olduğu için yazıyorum bunları. „ diyor.( 6 Mart 2012 Hürriyet Gazetesi)
Var sayalım sözkonusu olan „Hain Müftü“ Taha Akyol’un amcası değil, Mehmet Hüsnü Efendidir.
Mehmet Hüsnü ne demiş ki „hain“ olsun?
Taha Akyol’un söylemiyle “görmedim ama söylentiler duydum, şeriat insanlara iyi davranılmasını gerektirir” demiş.
Bundan dolayı bir insan « hain » ilan edilebirmi ?
Mag. Phil. Annette Höss sözünü ettiğim eserinde Yozgat Müfüsünün “ Abdullahzade Mehmet” olduğunu yazıyor.
Taha Akyol’un amcasının babasının ismi Çerkes Haci Bekir Ağa olduğuna göre Abdullahzade Mehmet Hüsnü ifade vermiş olabilir. Bilindiği gibi o dönemler baba ismi yada ailenin en meşhur şahsının ismi soyisim olarak kullanıyordu. Eğer Haci Bekir Ağa’nın ailesinde Abdullahzade diye birileri yoksa, Mehmet Hüsnü Bey bu ifadeyi vermiştir.
“Hüsnü” ve “Hulusi” meselesi bir yana dünyaya mal olmuş “Ermeni Soykırımı”nı inkar etmek için en masum soylemi dahi “hainlik” olarak gören bir zihniyet var.
Bu zihniyet Tokat ve çevresinde tehcil edilen onbinlerce Ermeniye ne oldu? Sorusunu dahi soramıyor.
Devam edecek