Uzun süredir Taraf gazetesi ve diger gazetelerde çıkan, bazı yazılarla ilgili, yazmak istedim. Gerçi gerekli bazı cevaplar verildi. Onun için fazla detaya ve tekrara girmeyeceğim. İlginçtir bu yeni dönemde, Kürtler adına sorunun çözümüne yönelik, yazılar çoğalmaya başladı. Son dönemlerde birden, Türk Bilim Adamı ve Aydınların da Kürt aşkı ve dostluğu artmaya başladı. Tabiiki sömürgeleştirilen, bir ulusun ferdi olarak, gerçek dostlukların olması sevindirici.
Yanlız burada, ince bir ayar olduğunu görmekteyim. Meselenin ortaya konuluş biçimi ve tarihsel olguların açıklayış biçimleri, pekte samimi bir dostluğa, işaret edilmediğini göstermektedir. Kullanılan kavramlar, yapılan analizler, Kemalist düşüncenin devam ettiğini göstermektedir.
Burada yazıların nasıl yazılacağını belirleyecek değilim. Benim vurgulamak istediğim, Kürtler adına, yalan-yanlış bilgilerin okuyuculara aktarılmasıdır. Hem makale düzeyinde yazılar yazan bazı köşe yazarlarına, hem de tarihçi kimliği ile yazı yazan yazarlara cevap verme gereksimini duydum.
Sorun, resmi devlet söylemini, yıllarca tekrarlayan, yazar ve kendisine bilim adamı diyen kişilere değil. Bu ülkede, nice isimlerin, başlarına bir sürü ünvan konularak, ne zırvalıklar yaptıklarını ve yazdıklarını biliyoruz. Benim sorunum, kendilerine aydın dediğimiz, çağdaş, hak ve hukuka saygılı, kendi ülkesinin gerçek anlamda, hukuk devleti olmasını isteyen, aydın ve bilim adına yazı yazan yazarlaradır.
Cumhuriyetin kurulması ile birlikte, oluşturulan düşüncelerin, zamana, gelişmeye ve değişmeye, ayak direten kavramlarla, günümüzde de, halen devam etmesi, batıda kurulan, ulus devlet modellerinde farklı, bir ulus devlet modeli ile ilintilidir. Batı da ulus devletler, ekonomik alt yapının gelişmesiyle, kendi burjuvazisini yaratarak oluşmuştur. Kendi ulusal devletlerini kurarken, birlikte yaşadıkları, halkları inkar ve imha etmemişlerdir.
Türkiye'de ise, ötekinin red ve inkarı üzerinde, yeni bir tarih, yeni bir kültür, yeni bir dil ve yeni bir resmi ideoloji oluşturmak için, kendi “bilim“ adamlarını harekete geçirerek, askeri bürokrasi tarafında zora dayalı, bir ulus devlet yaratılmıştır. Bunu, hayatın her alanın da uygulamaya da, Türk tarih Kurumu, Türk dil kurumu vb. “bilimsel“ kurumlar, kurarak yapmıştır. Dolayısıyla devletin, başta Kürtler ve diger azınlık halklar üzerindeki baskısı ve imhası cumhuriyetin kurulmasıyla, katmerleşerek artmıştır.
Kürtlerle ilgili, belge ve bilgilerin yok edildiği, tarafsız, objektif araştırma ve incelemelerin tümden yasaklandığı, bunun için kendi “tarihçileri“ tarafından bu görevlendirmenin yapıldığı, bir dönemin yaşandığı gözününe alındığında, Kürt tarih araştırmaları yalan-yanlış bilgilerle topluma sunulmuştur.
Günümüzde, Kürt tarihi hakkında, akademik çalışmaların yapılması, cumhuriyetle birlikte, Kürdistan'da ulusal sorun temelindeki hareketlerin Kürt akademisyenleri ve yabancı akademisyenlar tarafında doğru bir şekilde yazılması, devletin, kendisi tarafından, yaratılan yalan-yanlış düşüncelerin kırılmasına yol açmıştır. Bu, devleti ciddi anlamda, rahatsız etmiş bulunmaktadır.
Onların imdadına, Kemalist ideolojiye, çağdaş anlamlar yükleyerek, topluma sevdirme görevini üstlenen, yeni tarihçiler ve aydınlar yetişmiş bulunmaktadır. Günümüzde, Kürt sorununu, bireysel hak ve özgürlükler temelinde ele alan, bu aydın ve bilim insanları, geçmişte yapılan, soykırım düzeyindeki kırımlarını da, lokal ve bireysel hareketlermiş gibi, göstermenin izahı içerisinde olmaları bunu götermektedir.
Bunu da “bağımsız ve tarafsız“ bir misyonla, Kürtler'in dostluğu adı altında yapmaktadırlar, Devletin, resmi görüşünü, yeni bir versiyonla açıklamaya, ve tarihi tekrar alt-üst ederek, Kürt ulusal hareketleri ve liderleri hakkında aşağılayıcı, küçültücü, düşüncelerini topluma sunma gayretleri her halde tesadüfi değildir. Bazı gazeteler de buna çanak tutmaktadır.
Taraf gazetesindeki, Ayşe Hür'ün Kürtlerle ilgili makaleleri, bana bunu çağrıştırmaktadır. Daha önce, Azadi Örgütü ve lideri hakkındaki yalan-yanlış yazıları,- ki Tahsin Sever, bu konu ile ilgili, geniş bir yazıyı, Taraf gazetesine gönderdi. Ne yazık ki Taraf, taraflılığını ispat ederek, yazıyı yayınlamadı, yazı, payamaazadi de yayınlandı.- akabinde, ilk Kürt tarih yazarı Şerefxan'é Bitlis'i için, - Kürtler böyle diyor yalanıyla -hain demesi, ve son olarak Ağrı Kürt ulusal hareketini, “eşkiyalık, hırsızlık ve çapulculuk“ ile açıklaması, gerçek niyetlerinin ne olduğunu da bu şekilde ortaya çıkarmıştır. Bu, Kürtlere yapılan en büyük hakarettir.
Türk, aydın ve bilim adamlarının, kendi devletlerini, yeri geldiği zaman cesurca eleştirmeleri, elbette olumludur. Bundan dolayı, ne Kürtlerin, ne de diger azınlık hakların, bir minnet borcu olamaz Bu, kendi ülkesinin, çağdaş dünya ile bütünleşmesini isteyen, insan hak ve özgürlüklere saygılı her demokratın ve aydının tavrıdır.
Kürtler adına, çözüm adı altında yazı yazan, kendince çözümler üreten kişiler, Kürt Özgürlüğünü temel alan çözümlerden yana olup olmadıklarına bakmak gerekir. Örneğin, Referans'ta Cengiz Çandar, Milliyet'te Hasan Cemal, Posta'da M.Ali Birand, Taraf'ta Ahmet Altan vb. yazarlar, Kürtler adına sürekli, çözümden yana yazılar yazmaktadırlar. Çözüm diye dayattıkları düşünceler ise ne Bağımsızlık, ne Federasyon, ne Otonom, ne de Kürtçenin ikinci resmi dil olmasıdır.
Bu yazarların, çözüm adına yazdıkları, yazılara baktığımızda, Kürt ve Kürdistan sorununu, Özgürlük temelinde ele alan kesimlerin, istem ve çözümlerini değil de, tam tersine, sorunu bireysel haklara indirgeyen, Kürtler adına birşey istemeyen, Kürt siyasal cenahında boy gösteren, Kürt ve Kürdistan sorununu, haraç-mezat pazarlamanın, gayreti içerisinde olanların, çözümlerini, çözüm olarak, Kürtlere dayattıklarını görmekteyiz .
Kendisine aydın ve demokratım diyen, Türk yazar ve aydınlarının, bu ucuz çözüme, balıklama atlayışları düşündürücüdür. İster istemez insanın aklına başka şeyler gelmektedir. Acaba bu yazarlar, devlete “eger bu sorunu, mevcut Kürt, siyasal hayatta boy gösteren, siyasal yapıyla çözemezsek birileri çıkar altında kalkamayacağımız şeyler ister, onun için elinizi çabuk tutun“ mu demek istiyorlar.
Birilerini Mandela yapmak veya birilerini sürekli muhatap göstermek, bu yazarların işi olmamalı. Kürtler, kendi Mandela'larını ve muhataplarını kendileri belirleyecek durumdadırlar. Aydın ve bilim insanı olmanın gereği, Kürt'lerin bu haklı davasını, dünyadaki diger halkların, sahip oldukları haklar düzeyinde, savunmak ve çözüm için devletine baskı kurmaktır. Fransa'da , Amerika'da ve dünyanın değişik ülkelerinde, aydınlar ülkelerinin sömürgeci yapılarına böyle karşı çıkmışlardır. Kendilerini, Kürtlerin yerine koyarak, onların liderlerini ve kimin muhatap olması gerektiğini, belirlemek, bu konuda ne kadar samimi olduklarının da göstergesidir.
Kendi devleti tarafında, hak ve özgürlükleri gasp edilmiş, topraklarından kopartılmış, dili, kültürü yok edilmeye çalışılmış, varlığı inkar edilerek, kendisine yeni bir kültür ve tarih dayatılmış, bir ulusun, sorununun çözümünü, herhalde o ulusun halkına bırakmak, daha gerçekçi olacaktır.
Saygılarımla
02/07/2009
Fettah Karagöz
[email protected]