Ana içeriğe atla
Submitted by Anonymous (doğrulanmadı) on 28 March 2009

Temmuz 1988 de neler oldu?

Salih Aras

Artık kaçınılmaz olarak yol ayrımına gelinmişti. Ya ne pahasına olursa olsun karşı koymak gerekiyor,
ya da boyun eğip, tüm emirlerini uygulamak gerekiyordu.

Bireysel karşı koyma, anlamsız ve etkisizolurdu. Sessiz sedasız kenara çekilmek istemiyordum. Üstelik mevcut tepkiler karşı koymak için,olanaklar sunuyordu. M. A. Birant'la olan görüşmeleri, kitle ve kadrolar üzerinde şok etkisi yaratmış,
hiç kimse kabullenmiyordu. Örgüt içi katliamlardan herkes rahatsızdı. Almanya başta olamak üzere
bir çok Avrupa ülkesinde yaratılan terör halkıda örgütüde yıldırmıştı.

Almanya'da devam eden operasyonlar sonucu, örgüt merkezi dağılmış ve yaklaşık dört beş aydır
bir toplantı bile yapamamaktadır. A. Öcalan ise, halen ölüm emirleri vermekte ve bir bütün kürt
kitlesini kriminalize etme çabasında.

Şu ana kadar sadece C' ile konuşmuşum, ama ne yapacağımıza daha karar verememişiz. Yani A.
Öcalan'ı eleştiriyoruz ama karşı koyma durumu henüz söz konusu değil. K. Ömer aradı, Fransa'ya
geçmek istediğini (yasal işlemleri için) belirtti. Bende zaten onunla konuşmak istiyordum. 'Sende
gel bir kaç gün beraber oluruz'. İyi bir tesadüf oldu, tamam dedim, Sen Fransa' geç bende bir iki
gün içinde gelirim. C' ile tekrar konuştum; Fransa'ya gideceğim. K. Ömer'le konuşmayı deniğeceyim, eğer
O'da bizim gibi düşünüyorsa ne yapacağımıza karar veririz. Üstelik oda eskilerden, bizimle olması önemli.

C' ile anlaştık hiç kimseyle konuşulmayacak. Önce örgüt içinde başlayacağız ve birbirimizden
habersiz hiç bir şey yapmayacağız. Anlaşmıştık gitmeye hazırlanıyordum. Tam bu arada ülkeden
önemli bir raporun geldiği haber verildi. Rapor bana ulaştırıldı. Dersim'den gelmişdi. Orta büyüklükte
bir zarfın içinde, tahminen on onbeş sayfaydı. Ama raporun Aziz ve Cihan tarafından mı yoksa
başka birileri tarafından mı gönderildiğini öğrenemedim.

A. Öcalan'ı aradım, Dersim'den raporun geldiğini bildirdim. Hatta okuyabilirmiyim dedim. Yumuşak
ama tepkili bir ses tonuyla 'gerek yok' dedi. Aslında benim de okuma hakkım vardı ama istememişti.
Zarf üst üste bantlarla kapatıldığı için, istememe rağmen açıp okuyamazdım, belli olurdu. Raporu
hemen göndermemi istedi. Bu tür durumlarda, kitlemizde yasal durumu anında seyahat etmeye
uygun yüzlerce taraftar vardı. Hemen birini hazırlayıp gönderiyorduk. Tekrar K.Ömer'i aradım, bir
iki gün daha geçikebilirim, Dersim'den rapor geldi, gönderip geleceğim. K. Ömer çok ısrarla; 'hemen
raporuda al gel burdan göndeririz' dedi. Anladım birşeyleri merak ettiğini, ısrarı ondandı. Hem Dersim
gurubunu ve hemde var olan sorunları benden iyi biliyordu. Kabul ettim. Ama A. Öcalan'a bir
nedenle bildirmem gerekiyor. Düşündüm inandırıcı bir gerekçe sunmam gerekiyor. Telefon açtım,
izin mevsimi dolayısıyla buradan göndermek için kimseyi bulamıyoruz, arkadaşlarla konuştum,
Paris'te Belçika vatandaşlığı olan bir bayan taraftar var, vize sorunuda fazla olmaz onunla
göndereceğiz. O'da kabul etti. Bir arkadaşla raporu gönderdim, peşinede kendim gittim.

Aylardır K. Ömer'le ancak telefonla görüşebiliyoruz. İkimizde değişik nedenlerden dolayı yüzyüze
görüşmek istedik. O görevden alındıktan sonra durumu, bir türlü netleştirilmedi ve ne olacağını
merak ediyor. A. Öcalan'ın kendisi hakkındaki düşüncelerini öğrenmek istiyor, benim birşeyler
bildiğimi düşünüyor. Ama benim diğebileceğim bir şey yok, söylenmemişte. Ben ise, tepkilerin
olduğu ve karşı çıkmak için, ortamın uygun olduğunu O' na söylemek istiyorum. Her ne kadar
çok samimi, birbirimize güveniyorsakta, öyle kolay açılacak bir sorun değil. Üstelik C gibi biri
değil PKK ve A. Öcalan'ı çok iyi tanıyor. Yani neyin nereye gideceğini, çok iyi hesaplayabilecek
biri. Açılmak kolay olmuyor.

Akşam bir eve geçtik, ev sahipleri izindeydi. Raporda yanımızda. K. Ömer zarfı eline aldı;
'okumadınmı?' dedi, hayır okumadım. Başkan istemedi. Tekrar, 'okuyalım mı?' dedi. Sen bilirsin,
baksana zarf açılırsa belli olur. Gülerek birbirimize bakıyoruz, anlamlı. Aslında ikimizde A. Öcalan'a
karşı tepki var, ama bunu belirtmiyoruz, raporu merak konusu yapıyoruz. Normal bir örgüt kuralı
gereği raporu okuma hakkımız var. Bunun farkındayız, ama kurulan sistem bu hakları gaspetmiş.
Gidecek arkadaşın hazırlıkları tamam mı? diye sordum. 'Herşey hazırlanmış bilet alınmış' tam
hatırlamıyorum üç ve ya dört gün sonra uçacak demişti. gidecek bayan Dilan' dı. Dilan bir ev
kadınıydı. Ailece 80 öncesinden beri Parti taraftarıydılar. Eşiyle birlikte Belçika'da yaşıyorlardı.
K. Ömer O'nu ülkeden beri tanıyordu. K. Ömer'in amacını anlamıştım; Dilan bir kaç gün sonra
dönecek, Ömer Ondan kendisi hakkında önemli bilgiler alacaktı! Çünkü Ömer, A. Öcalan'ın
özelliklerini tam bilen biriydi. Dilan Avrupa'dan gittiği için, A.Öcalan yaradılışı gereği Avrupa'daki
sorumlulara ver yansın yapacaktı, Ömer hakkında da konuşmuş olacaktı ve Dilan döndüğünde,
kendisi hakkındaki kararlarıda öğrenmiş olacaktı. Ömer'in planları suya düştü, Serok, Dilan'ı geri
göndermedi, Bekaa'ya 'eğitime' göndermiş. Dilan uzun süre sonra geliyor, tekrar gidiyor ve son
Kenya'da, A. Öcalan yuvasına dönünce, O' da diğerleriğle birlikte Yunanıstan'a gönderiliyor.

Ömer bir yıldan fazladır, A. Öcalan'dan uzak. Avrupa bayağı yaramış!!! Eski halinden eser
kalmamış. Geçmişiyle hesaplaşan duygusal bir insan olmuş. Bir gün sıranın kendisine geleceğini
Avrupa'da anlamıştı. Daha bir çok olumlu özellik görüyorum. Ama yinede açık konuşmak için
bir türlü karar veremiyorum. Çünkü konuşmalarımızda, şunu anlıyorum ki, karşı çıkma değilde
halen yaranmanın bir çözüm olduğu izlenimi beni düşündürüyordu. İkilem içerisindeydim. Karar
veremiyordum, konuşmak için. Kapı çaldı, gelen Fransa sorumlusu ve aynı zamanda da Avrupa
Merkez üyelerinden Kazım'dı. Artık yoğunlaşmama gerek yoktu, konuşamazdık!!!

Ertesi gün Ömer'le Paris'te dolaştık, iyi bir gündü, yanımızda başka arkadaşlarda vardı, akşam
istem dışı duygusal bir vedalaşma oldu ve Ömer'i son görüşümdü. (*) Almanya' ya döndüm
hemen C' ile bir araya geldik, olanları anlattım ve Ömer'le açık bir şekilde konuşamadığımı belirttim.
İkimizin arasında bir sır, nasıl olsa kimse bilmiyor, normal görevlerimize devam edeceğiz. C'de
evet der gibi oldu ama, bazı şeylerin olduğunu anlamıştım. Nasıl olsa sık sık görüşüyoruz. Anlama-
ya çalışırım diye düşündüm ve ayrı yerlere gitmek için ayrıldık.

Karma karışık düşünceler içerisindeyim. C, fazla politik biri değil, acaba açıkmı verdi? O'nu
mutlaka anlamalıyım. Böyle düşünceler içindeyken; Av. Hüseyin Yıldırım'ın geleceği haberi
geldi. Hemen Frankfurt' taki arkadaşlara haber verdim, karşılamaları için. Arkadaşlar gecikiyorlar,
Abi'yle karşılaşamıyorlar. Tek başına havaalanından ayrılıyor,Kürdistan Komiteyi geldiğini
bildirip, ertesi gün Köln'e geleceğini söylüyor. Abi gelmişti, uzun bir süredir, operasyonlardan
dolayı Kürdistan Komite'ye uğramıyordum. Komite'ye yakın bir restaurantta görüştük. O'nun
adını, Diyarbakır Zindanındaki direnişlerle duymuştum. Bende bu direnişten etkilenerek PKK'ye
katılmıştım. 1983'ten beri şahsen tanıyordum. Diyarbakır direnişini Ondan öğrendim, O direnişin
Avukatı, tanığı ve sanığıydı. Bundan dolayı gönlümde hep özel bir yeri oldu. Abi Dersim'li 1937
ya da 38 doğumlu, bunun da ayrı bir anlamı var. Her görüştüğümüzde, O'nun şahsında Diyarbakır'ı
Dersim'i ve Kürdistan'ı görüyorum...

Tüm acı dolu yaşamına rağmen, O'nu hep neşeli ve espirili görmüştüm. Bu karşılaşmamızda farklı
bir insan görüyordum; oldukça gergin, sinirli ve öfkeli birini karşımda bulmuştum. Rahatsızlıklarını
daha gelmeden, sezinlemiş ve duymuştum. Oturmuşuz, ikimiz yalnızız. Birşeylerde içmek için
ısmarladık, geldi. Görüştük ama dakikalardır oturuyoruz, ne Abi konuşuyor ne ben. Sanki birbiri-
mizi hiç tanımıyoruz ve konuşacak bir şeyimiz yok gibi. Sesizliği O bozdu. 'Neyin var öyle durgun
ve düşüncelisin' dedi. Bir şey yok Abi dedim. Aslında söylemek istedim, Abi Senin neyin var,
Sen daha çok sinirli, gergin ve durgunsun diğecektim, diyemedim.

'Sana bir şeyler anlatacağım, istiyorsanız Ben'i öldürün' dedi.O ne demek Abi dedim, nasıl böyle
konuşuyorsun, 'ben felaketi gördüm' dedi ve Diyarbakır Direnişinden siyasi savunmalarda,
en zor koşullarda Kürdistan davasının nasıl savunulduğunu; Hayri'lerin, Mazlum' ların ve
Kemal' lerin nasıl direndiklerinden örnekler verdikten sonra, başladı A.Öcalan'a, O'na yakışacak,
bütün sıfatlamaları dizdikten sonra; 'O Kürdistan davasını sattı, kendisini kutarmaya çalışıyor,
kürtlüğünü bile kabul etmiyor (**) ve nefret ediyor' dedi. Abi çok uzun konuşmuştu. Sadece
dinledim, hiç bir tepki vermedim. Abi dayanamadı ve tepkili bir ifadeyle; 'Ben saatlerdir senle
konuşuyorum, ne karşı çıkıyorsun ne de onaylıyorsun, sen nasıl bir politikacısın?' dedi. Gülüm-
sedim, yarın görüşürüz dedim ve yine konuşmadım, ayrıldık.

Abi'den ayrıldıktan sonra hemen C' ile görüştüm. C' ye yönelik çelişkilerim var. O' da durgun ve
bir şeyler gizlediği her halinden belli oluyor. Arabayla gelmişti. Hadi Bonn'a doğru gidelim ve
yoldayız. Biraz uzaklaşıp, kimsenin bizi göremeyeceği tenha bir yerde rahatça olup bitenleri
anlamak istiyorum. Bana net ol dedim. Ben Fransa'dayken kimseyle konuştun mu? Yüzü
kızardı ve suç işlemiş gibiydi. Öyle ya sözümüz vardı; bibirimizden habersiz konuşmayacaktık.
'Konuştum' dedi. Kiminle? 'Nadire', başka 'Y ve O'. Benden bahsettinmi? 'Ettim' Arabayı hemen
çek kenara dedim, uygun bir yerde Park ettikten sonra. Ağaçlık tenha bir yerde yüremeye başladık.

Ok yaydan çıktı bu sistemde beş kişinin sırrı olamazdı. Ve bu hepsi için felaketti. Yürüyoruz
C, suçluluk pisikolojisiyle oldukça tedirgin, ne diyeceğimi ne yapacağımı merak ediyor. Konuşmadan
epey yürümüştük. Söyleyeceklerimi düşünüyordum. C'ye kızmanın öfkelenmenin bir şeye yarama-
yacağını anlamıştım. Olan olmuş. Şimdi ne yapacağız! Tekrar sordum ne zaman konuştun? 'Daha
öncede konuşuyorduk' Biz konuşmadan öncemi 'öyle' dedi. Ne konuşuyordunuz? 'İşte olumsuz-
luklardan bahsediyorduk' Karşı çıkma gibi düşünceniz varmıydı? 'Hayır öyle bir düşüncemiz yoktu,
sadece bir araya geldiğimizde konuşuyorduk' dedi. Tamam dedim, üçüne de haber ver hemen bir
araya gelmemiz gerekiyor. Ama sadece konuşmayacağız, karşı koymak için hazırlıklara başlayacağız.
Bir iki gün içinde bir toplantı yapmamız gerekiyor. C, memnuniyetle kabul etti. Bu işlerin şakası yok
ölümüne giriyoruz bunu da bilmeni istiyorum. 'Ben hazırım' dedi. Köln'e dönerek ayrıldık.

K. Ömer telefon açmış, kendisini aramam için. Aradım, aklım başımda değil, önemli bir şey mi var?
Konuştuk, 'Dilan'ı gönderdim ama havaalanında bir olumsuzluk oldu' Ne gibi? dedim. 'Polis aramada
Dersim'den gelen raporu açtı' Ne oldu geri verdimi?, 'verdi' dedi. O zaman sorun yok. 'ama dedi
sende başkana bildir zarfın polisler tarafından açıldığını' tamam ben bildiririm rahat ol dedim. Dilan-
da söyler zaten, dedim. 'Ya O'da biliyor'

Zarfın polisler tarafından açılmadığını ve kendisinin açıp okuduğunu hemen anladım. Çünkü Fransız
polisi o zarfı görseydi, önemli bir şey olduğunu hemen anlardı, zaten zarfın defalarca bantlanması,
dikkat çekmek için yeterliydi.

devam edecek

[email protected]

Yeni Yorum yaz

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.