Ana içeriğe atla
Submitted by Anonymous (doğrulanmadı) on 21 February 2010

Sanat, insan aklının ürünüdür.

Kısa ve öz olarak “edebiyat okuyanlara estetik (sanatsal) bir doyum sağlamak amacıyla yazılmış, ya da böyle bir amacı olmasa bile biçimsel ve içeriksel özellikleriyle bu düzeye ulaşabilen bütün yazılı eserlere edebiyat denir. Edebiyat bir anlatım biçimidir. Düşünce ve duyguları güzel ve etkili bir biçimde anlatma sanatı olarak da tanımlanabilir. Herhangi bir metnin edebiyat eseri sayılabilmesi için sanatsal değerler taşıması gerekir.“ (İnternet)

Peki nedir bu sanatsal değerler? Bana göre bu sanatsal değerlerden biri yazı ve anlatma biçimi, diğer önemli bir şeyde kurgu ve izlektir. Bir sanat eseri ortya çıkardığınızda elbette belli başlı bazı tekniksel kuralları bilmek zorundasınız. Örneğin bir romanı bir novelle ya da kısa hikayeden ayıran etkenler nelerdir ? Eğer bir resam “iyi“ bir resim yapmak istiyorsa o zaman en azından çizim ve boyadan anlaması olmazsa olmazdır. Ama sanatın kendisi başkadır. Sanat öğrenilmez, sanat bizzat insanın içinde ya var ya da yoktur. Peki bir “sanat“ eseri ortaya çıkardığınızda kim onun iyi veya kötü bir “sanat“ eseri olduğunu söyler? Bu soruya cevabımız elbette “eleştirmenler“ olacaktır. Peki Kürd toplumunda eleştirmen var mı? Bana göre yoktur.

Benim yazdığım yazılar genellikle bir denemedir ve ben okuduğum yüzlerce roman ve makale arasından esinlendiğim iki yazar vardır. Bunların birincisi B. Traven, ikincisi ise Maxim Gorki'dir. Belbette ben Dostoyewski, Tolstoy, Balzac ve benzererlelrini de seviyorum ama bu iki kişi ezilenlerin yaşamını konu edindikleri için ve daha çok önemsiyorum. Neden? Çünkü bunlar toplumun aynasıdırlar. Bunlar romanlarını yazarken sade “roman“, yani “sanat eseri“ olsun diye değil, bilakis insanlara bir şeyler anlatmak istediklerinden Yılmaz Güney gibi sanatı bir araç olarak kullanıyorlar. Yani bunların amacı hiçbir zaman sanatın kendisi olmadı. Sanat sadece amacına ulaşmak için bir araçtı.

İşte benim yaptığım da budur. Ama isterseniz ilkin sanatın ne olduğu üzerinde biraz duralım:

Sanat kısaca belli kalıplar içine konulamayan ve estetik olan insan duygularının dışa vurumudur.
Bugün sanatın “duygusal ve düşünsel etkileme gücü“ne sahip oluşu daha belirleyicidir. Bu anlayışa en uygun tanımı yapan Thomas Munro'ya göre; “Sanat doyurucu estetik yaşantılar oluşturmak amacıyla dürtüler yaratma becerisidir.“ Sanat, güzel ile uğraşır. Güzel göreceli bir kavramdır. Kendi içinde tutarlı bir bütünlüğü taşıyan şey çirkin, acı verici, iğrendirici bile olsa estetik açıdan güzeldir.

Sanat, nesnel ve öznel yaklaşımlara göre farklı açıklanır. Nesnel yaklaşımda sanat, toplumsal etkilerle, öznel yaklaşımda ise salt bir bireysellikle yaratılır.

Kant'a göre; Sanatın kendi dışında, Hiçbir amacı yoktur. Onun tek amacı kendisidir. Güzel Sanatı ancak deha yaratabilir.

Hegel'e göre; sanattaki güzellik doğadaki güzellikten üstündür. Sanat, insan aklının ürünüdür. Kendisine doğanın taklidinden başka amaç bulmalıdır.

Marks'a göre; yaratıcı eylem, insanın ve doğanın karşılıklı etkileşiminin bir aşamasıdır. Bu, toplumsal bir karakter taşır. Sanat, yaşamı insanileştiren bir olgudur. Araştırıcı, yaratıcı, çok yönlü tümel insana ulaşma çabası içinde sanatlar gelişebilir.

B. Croce; Güzelliğin yerine anlatımı öne çıkarır. Sanat, sezginin ve anlatımın birliğidir. Bireysel ve teorik bir etkinliktir. Doğa, sanatçının yorumu ile güzel olabilir.

Sonuç olarak Sanat, deha düzeyindeki zekanın, var olana karşı tepkisinin, tutarlı bir bütünlük içerisinde somutlaştığı bir alandır. Sanatçı, zekası ve sezgileriyle çağının önünde giden insan olduğu için, gerçek sanatın anlayanı azdır. Onu anlamak için çaba gerekir.

İşte bu alıntılardan Sanat üzerine anladığımız, sanatın hiçte öyle basit tarif edilebileceği bir şey olmadığıdır.

Şimdi ben 26 bölümünü yazdığım bir kitaptan size Kürdler açısından önemli olan 14, 19, 20, 21, yani dört bölümünü forumlara aktardım. Şimdi sadece bu bölümleri okumuş ve kitabın tümünü okumamış birisinin bu kitaba yok “edebi“ değil, yok didaktik olmuş demesi doğru mu? Benim elbette “sanat“ ve dolayısıyla yaldızlı kelimelerle evirip çevirdiğim sözde bazıları gibi zorlan ille de “edebiyat“ yaptığım belki yoktur ama ona rağmen kendime göre kendimi iyi ifade edebildiğim bir yöntem bulmuşluğum var mı yok mu?

Ben bu kitapları yazmadan önce roman nasıl yazılır? Üzerine iki tane Almanca, iki tane de Türkçe olmak üzere toplam dört kitap okudum ve anladım ki, belli başlı tekniksel kurallar dişinda sanat üretmenin belli bir kurallı yoktur. Ben politik bir “roman“ yazıyorum. Bu romanda ben bir Kürd kadının düşüncelerine, duygularına, sorunlarına, sıkıntılarına vs. yer vermek istediğimden elbette onun düşüncelerine ve davranışlarına yer vereceğim. Başka nasıl olabilir? Kimi bu tür bir çalışmayı didaktik bulabilir, kimi de ne bileyim nasıl? Doğrusu hiç umrumda değil. Benim yazdıklarımla tek bir amacım var: Bu “romanı“ okuyan her Kürd insanı, Kürd kadının ve toplumunun içinde bulunduğu bütün zorlukları öylesine bilince çıkarıp, vicdan azabı duysun ki geceleri uyku gözüne girmesin.

Ben Kürd forumların da çok kez yazar olmadığımı, yazarlığın özünde beni ilgilendirmediğini ve tek amacımın Kürdlerin özğürlüğü olduğunu sıkça yazdım. Sanat, edebiyat ve sözde yazarlık benim için amaç değil sadece bir araçtır, ama ben yazmaktan oldukça hoşlanıyor, zevk alıyorum. Hem sonra ben yazarken çok şey öğreniyorum. İnsanlar öğrendikleri şeylerin %80'nini yazarken öğreniyorlarmış.

Anlaşılması dileğiyle ...
[url=http://alanlezan.net]alanlezan.net[/url]

Yeni Yorum yaz

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.